Ali Haricilerden kurtulduktan sonra Allaha hamd-ü sena etmiş ve yanındaki arkadaşlarına şöyle seslenmişti: “Allah sizin sayenizde büyük bir kötülüğü yok etmiş ve zaferimizi yüceltmiş bulunuyor. Onun için bulunduğunuz şu yerden süratle düşmanlarınızın üzerine yürüyünüz.” Ancak onlar Alinin bu çağrısına: “Ey müminlerin emiri! Oklarımız tamamen tükendi, kılıçlarımız köreldi, mızraklarımızın uçları kırılıp paramparça oldu. Bundan dolayı bizi al, şehrimize götür, orada hazırlıklara girişelim. Umulur ki müminlerin emirinin bu hazırlıklarımızda katkısı olur ve bu da düşmanımıza karşı daha güçlü hale kavuşmamıza sebep olur.” diyerek karşılık vermişlerdi. Bu sözleri söyleyenin Eşas bin Kays olduğu ifade edilir. Bunun üzerine Ali enNuhayleye gelip konaklamış ve Müslümanların da burada karargah kurmalarını emretmişti. Ayrıca Ali Müslümanlara burada cihat hazırlıklarına girişmelerini, kendilerini ruhen savaşa hazırlayıp çoluk çocuklarının ziyaretlerine az gitmelerini ve düşmanları üzerine yürümeye iyice hazırlıklı olmalarını söylemişti. Askerler en-Nuhaylede bir müddet ikame ettikten sonra yavaş yavaş karargahlarını terk etmeğe başlamış ve Müslümanların ileri gelenlerinin dışında karargahta kimse kalmamıştı. Böylece karargah bomboş bir şekilde terkedilmiş bulunuyordu. Ali bu durumu görünce Kufeye varmış ve sefere çıkma konusundaki görüşü ağır bastığı için onlara şöyle seslenmişti: “Ey insanlar! Düşmanınız üzerine yürümek için hazırlıklarınızı yapınız. içinizde yapacağı cihatla Allaha yakın olmak isteyen kimler vardır? Bu cihadı Allaha yaklaşmak için vesile kılacak kimler varsa ortaya çıksın. Düşmanlarınız haktan sapmış, Allahın kitabından yüz çevirmiş ve taşkınlıkları içinde bocalayıp durmuşlardır. Bunun için siz de onlara karşı koymak üzere gücünüz oranında hazırlıklar yapıp savaş atları hazırlayın ve Allaha tevekkül edin. Allah kendisine güvenileceklerin en büyüğüdür ve O vekil olarak yeter. O yardımcı olarak da yeter.” Ancak Alinin bu sözlerine rağmen hiç kimse yerinden kıpırdamamış ve böyle bir hazırlığa da girişmemişlerdi. Onları günlerce bu şekilde terk edip kendi hallerine bırakmıştı. Savaş için hazırlık yapacaklarından artık ümidini kesince ileri gelenlerini ve reisIerini toplayıp görüşlerini almış ve neden böyle geciktiklerini sormuştu. Bazılarının mazeretleri vardı, bazılarının ise asla bir mazeretleri yoktu. Aralarından çok az kimse savaşa gitmeğe niyetli idi. Bunun üzerine Ali onlara hitaben şöyle demişti: “Ey Allahın kulları! Size ne oldu da Allahın yoluna çıkmağa davet ettiğimdeYere çakılıp kaldınız? Dünya hayatını ahirete mi tercih ettiniz (et-Tevbe suresi, 38), yoksa zilleti ve korkaklığı izzete mi tercih ettiniz? Sizleri cihada davet ettikçe ölüm sekeratına tutulmuşçasına kendinizden geçmiş, kalpleriniz tamamen ölmüş, idrakiniz kaybolmuş gözleriniz görmez olmuş gibi bir duruma düştünüz. Vallahi, söze gelince dağda hızlı koşan aslanları andırırsınız, savaşa davet edildiğinizde de aynen yan çizen tilkiler gibisiniz. Bundan sonra asla size güvenmeyeceğim. Bir hedefe ulaşmak için sizlerle yola çıkılmaz. Sizler savaşı körükleyenlerin en kötülerisiniz. Sizlere tuzak hazırlanıyor, ama sizler böyle bir yola teşebbüs bile etmiyorsunuz. Zayıf düşürüldüğünüz halde birbirinize savaş için yardımcı olmuyor ve teşvik etmiyorsunuz. Sizler derin bir uykuda iken düşmanınızın gözüne uyku bile girmiyor.” Sonra devamla şöyle demişti:… Benim sizin üzerinizde hakkım vardır ve sizlerin de benim üzerimde hakkınız vardır. Sizin benim üzerimdeki hakkınız yakınlığım sürdüğü müddetçe sizlere öğütte bulunmam, ihtiyaçlarınızı gidermem, cahil kalmamanız için bazı şeyleri öğretmem ve yanlışlığa düşmemeniz için de size gerekli eğitimi vermemdir. Benim sizin üzerinizdeki hakkıma gelince… Bu, bana yapmış olduğunuz beyate vefa göstermeniz, huzurumda veya gıyabımda bana iyi davranıp sadık kalmanız, itaate davet ettiğimde ve emir verdiğimde de bu davetim ve emrime icabet etmeniz, ayrıca Yüce Allah hakkınızda hayır dilerse mutlaka benim kötü gördüğümü sizin de terk etmeniz, benim sevdiklerimi de tercih etmenizdir. işte böylece arzu ettiklerinize kavuşur ve umduklarınızı da elde etmiş olursunuz.”
Anlatıldığına göre bu yıl hac emirliğini Alinin Yemen Valisi bulunan Ubeydullah bin Abbas yerine getirmişti. Mekke ve Taif Valisi de o sırada Usem bin Abbas idi. Sehl bin Huneyf de Medine Valisi olarak görev yapıyordu. Başka bir rivayette ise o sırada Medine Valisi Temam bin Abbas idi. Basra valisi ise Abdullah bin Abbas olup, Muhammed bin Ebi Bekir de Mısır valiliğini yürütüyordu. Ali Sıffin Savaşına gittiğinde Küfede Ebu Mesud el-Ensariyi vekil bırakmıştı. O yılda Horasan Valisi Huleyd bin Kurra el-Yerbui olup Muaviye bin Ebi Süfyan da Şamda hüküm sürmekteydi.
Bu yıl içinde, Sıffin Savaşına katılmış ve Alinin taraftarlarından olan Kays el-Ahmesi el-Becelinin kardeşi Hazim bin Ebi Hazım öldürülmüştü. Yine bu yıl içinde Bedir ashabından olup diğer gazalara da Resulallah ile birlikte katılmış bulunan Habbab bin Eret vefat etmişti. Bir rivayete göre Habbab, Sıffin ve Nehrevan savaşlarına katılmıştı. Başka bir rivayette ise bu iki savaşa katılmadığı kaydedilir. Habbab bu sıralarda hasta olup Alinin Küfeye varmasından evvel vefat etmiş bulunuyordu. Diğer bir rivayette ise Hicri 39. (M. 659-660) yılda altmış üç yaşında iken vefat ettiği kaydedilir.
Yine rivayete göre bu yıl içinde Ali ile birlikte Sıffine katılmış bulunan Ebül Heysem bin et-Teyyahan öldürülmüştü. Başka bir rivayette ise bir müddet daha yaşadığı kaydedilir. Aynı şekilde Onun kardeşi Ubeydullah b. et-Teyyahan da Sıffinde öldürülenlerden idi. Bir rivayete göre Resulallaha Akabede ilk defa beyat eden kişi bu Ebül-Heysem idi. O aynı zamanda Bedir ashabındandır.
Yine Sıffınde öldürülenlerden birisi Münye adında bir kadının oğlu olan Yala bin Ümeyye et-Temimi adındaki şahıstır. O Ukbe bin Gazvanın yeğeni. başka bir rivayette ise halasının oğlu idi. Bu kişi de Cemel Olayında Ayşe ile birlikte bulunmuş, daha sonra Alinin yanında Sıffın Savaşında yer almış ve orada öldürülmüştü. Yala bin Münye Mekke fethi gününde Müslüman olanlardan olup Huneyn Gazasına katılmış bulunuyordu.
Bedir ashabından olup Sıffin Savaşında öldürülenlerden birisi de Abdurrahmanın babası Ebu Amra el-Ensari el-Neccari idi. Yine Bedir ashabından olup Sıffinde öldürülenlerden birisinin Ebu Fadala el-Ensari olduğu kaydedilir.
Yine bu yıl içinde ve Sıffinde öldürülenlerden birisi de Bedir ashabından olup Sehl bin Huneyf el-Ensari idi. Aynı zamanda o Ali ile birlikte bütün savaşlara katılmıştı. Suheyb bin Sinan ve Saffan bin Beyda da bu yıl içinde vefat etmişlerdi. Saffan, Bedir ashabından idi.
Bu yıl içinde vefat edenlerden birisi de Abdullah bin Ebi Şerh olup Askalanda namaz esnasında aniden vefat etmişti. Bir rivayete göre O Sıffin savaşında Muaviyenin yanında yer almayı kesinlikle istememiş idi. Diğer bir rivayette ise Onun Sıffinde savaştığı kaydedilir. Ancak bu konuda sahih bir bilgi mevcut değildir.