"Enter"a basıp içeriğe geçin
Filter by Kategoriler
Kuran-ı Kerim
Hadisler ve İslam Tarihi
Alevilik
İncil
Tevrat
Avesta
Mitoloji
Diğer Kitaplar

Haricilerin aliden ayrılmaları ve tekrar ona dönmeleri

Ali Sıffin Savaşından döndükten sonra on iki bin kişi olan Hariciler Haruraya gelmişler, orada konaklamışlar ve şöyle bir çağrıda bulunmuşlardı:
“Aramızda savaş emiri Şebes bin Rıbi el-Temimi, namaz emiri de Abdullah bin el-Kevva el-Yeşkeridir. Fetihten sonra yönetim işi artık istişare ile yapılır ve sadece Allaha beyat edilir. Maruf ile emredip münkeri nehyetmek vardır.” Ali ve etrafındakiler onların bu sözlerini ve yaptıkları çağrıyı duyunca şöyle demişlerdi: “Bizim üzerimizde ikinci bir beyat vardır. Bizim beyatımız senin dost olarak kabul ettiğin herkesi dost, düşman olarak kabul ettiğin herkesi de düşman olarak kabul etmemizdir.” Onların bu sözlerine Hariciler şöyle karşılık vermişlerdi: “Sizler ve Şam halkı aynen iki yarış atı gibi küfürde yarışıyorsunuz. Şam halkı Muaviyeye sevdikleri ve sevmedikleri konusunda beyat ettiler. Sizler de Aliye Onun dost edindiklerini dost kabul edeceğinize ve düşman edindiklerini düşman kabul edeceğinize dair beyat etmiş bulunuyorsunuz.”
Ziyad bin Nadr onlara şöyle demişti: “Vallahi Ali elini uzatıp da bizler beyat ettiğimizde sadece Allahın kitabı ve Resulünün sünnetine uymak üzere beyat etmiş bulunuyorduk. Ancak sizler kalkıp da muhalefet ettiğinizde Onun taraftarları gelip şöyle demişlerdi:Bizler senin dost edindiğini dost, düşman edindiğini de düşman kabul ediyoruz. Bizler de aynı minval üzereyiz. O hak ve hidayet üzeredir. Ona muhalefet eden kim olursa olsun dalalet içinde yüzen sapık kimselerdir. ”
Sonra Ali Abdullah bin Abbası Haricilere göndererek Ona şöyle der: “Ben sana varıncaya kadar sakın düşmanca davranıp onlara cevap vermeğe kalkışmayasın.” Abdullah bin Abbas çıkıp onların yanına gelmiş, onlar da karşılayarak kendisiyle mücadeleye girişmişlerdi. Abdullah bin Abbas dayanamayıp onların söylediklerine karşılık vermiş ve şöyle demişti:Hakem olayında neden böyle yan çizdiniz? Cenab-ı Allah şöyle buyurmuyor mu: Eğer aralarının açılmasından endişe duyuyorsanız erkeğin ailesinden bir hakem, kadının ailesinden bir hakem gönderin. Bunlar arayı düzeltmek isterlerse Allah onların arasını bulur; çünkü Allah her şeyi bilendir ve her şeyden haberdardır. (en-Nisa suresi, 35). Bir kadın ile kocasının arasını bulmak için hakem tayin edilmesi emredildiği halde Muhammedin ümmetinin arasının bulunması için neden hakem tayin edilmesin?” Abdullah bin Abbasın bu sözleri üzerine Hariciler şöyle derler: “Ancak Cenab-ı Allah hükmünü verdikten sonra bunu insanlara havale edip bu konuda görüş beyan etmeleri hususunda onlara her hangi bir emir vermiş değildir. O hüküm koyduğu bir konuda emrini verip bitirmiş, kullara görüş beyan etmeleri hususunda her hangi bir imkan vermiş değildir. Zina edene yüz değnek vurulmasını, hırsızın elinin kesilmesini emretmiş ve bu konuda kullarına hiç bir görüş beyan etmelerine imkan bırakmamıştır.” ibn Abbas bu sözlere şöyle karşılık verir:
“Cenab-ı Allah şöyle buyurur:içinizden iki Adil kimse hüküm versin. (Maide suresi, 95).” ibn Abbasın bu sözüne karşı onlar şöyle derler: “Sen avcılık, ziraat ve kadın erkek arasındaki ilişkileri Müslümanların akıtılan kanları hakkında verilecek bir hükme mi benzetiyorsun? Dün bizimle çarpışıp duran senin gözünde adil bir kimse midir? Eğer o adil ise bizim adaletle hiç bir ilişkimiz yoktur. Sizler Allahın hükmü ve emirleri konusunda insanları hakem tayin ettiniz. Halbuki Cenab-ı Allah Muaviye ve adamları hakkında hükmünü vermiş, tövbe edip dönünceye ya da teslim oluncaya kadar onlarla savaşılması emredilmiştir. Fakat siz aranızda bir ahitname yazıp ahitleştiniz. Halbuki Berae (Tevbe) suresi indiği günden beri, Cenab-ı Allah cizye verene kadar Müslümanlara savaş açanlarla ahitleşmeyi kesinlikle yasaklamıştır. ”
Sonra Ali Ziyad bin Nadrı göndererek Ona şöyle demişti; “Git, araştır; onlar en çok hangi adamlarına itaat ediyorlar ve hangilerine daha çok bağlıdırlar.” Ziyad bin Nadr gitmiş, geri döndüğünde Aliye onların katında en çok itibara sahip kimsenin Yezid bin Kays olduğu haberini getirmişti.
Bunun üzerine Ali yanında bulunan kimselerle birlikte Yezid bin Kaysın çadırına varıp içeri girmiş, iki rekat namaz kıldıktan sonra Onu Isfahan ve Reye vali tayin etmişti. Sonra oradan çıkıp Abdullah bin Abbas ile çekişenlerin yanına varmış, tartıştıklarını görünce: “Sana ben gelinceye kadar sakın tartışmaya girmeyesin diye söylemedim mi?” diye çıkışmış, sonra: “Allahım! Kıyamet gününde bunlara karşı delil getirilebilecek en mühim yer burasıdır” demiş ve ardından dönüp: “Sizin reisiniz kimdir?” diye sormuştu. Onların: “el-Kevvaın oğludur.” diye cevap vermeleri üzerine şöyle sormuştu: “Peki bize isyan etmenizin sebebi nedir?” Onlar: “Senin Sıffin gününde varmış olduğun hakem olayıdır.” diye cevap vermişler, bunun üzerine Ali onlara şöyle demişti: “Allah hayrınızı versin! Hatırlıyor musunuz, onlar Kuran sahifelerini havaya kaldırdıkları zaman sizler “Bu çağrısına uyalım” demiştiniz. Halbuki ben size bu adamları sizden daha iyi tanıdığımı ve bunların dinlerinin ne kadar olduğunu sizden daha iyi bildiğimi söylemiştim.” Ali ayrıca onlara o gün söylediklerini tekrar tekrar hatırlatmış ve şöyle demişti:
“Ayrıca ben bu iki hakeme Kuran-ı Kerimin koyduğu hükümlere dayanmaları, yasaklayıp yok ettiğini yok saymaları şartıyla verecekleri hükme razı olacağımı söylemiştim. Onlar Kur an-ı Kerimin hükmüne uygun hüküm verdiklerinde kesinlikle bize bu emre aykırı hareket etmek uygun düşmez. Ancak bu iki adam Kuranın emirlerine muhalefet edecek olurlarsa biz zaten onların verecekleri hükme uymayız.”
Bunun üzerine Hariciler şöyle demişlerdi: “O halde bir kimsenin kanının akıtılması konusunda her hangi bir hakeme başvurmayı gerekli görüyor musun?” Ali onlara şöyle cevap vermişti: “Biz bu konuda insanların hüküm vermelerini kabul etmiş değiliz. Biz Kuranın hükmünü talep etmişizdir, işte bu Kuran-ı Kerim iki kapak arasında satırlarla yazılmış, dili olmayan bir kitaptır. O ancak insanlar okuduğunda konuşur ve hükmünü beyan eder.” Bu sözler üzerine Aliye şöyle sorarlar: “Peki aramızda sulh için neden belirli bir vakit tayin ettiniz? Bu konuda bize bilgi verir misin?” Ali onlara cevaben şöyle der: “Cahilin kim olduğunu bilmek, alimin de bu konuda sebat edip etmediğini görmek için böyle bir vakit tayin ettik. Umulur ki Cenab-ı Allah bu müddet içerisinde bu ümmete bir salah verir ve onları doğru yola iletir. Haydi, kalkınız, şehrinize giriniz. Hay Allah size rahmet ve mağfiret etsin.” Alinin bu sözleri üzerine onların tümü kalkmış ve onunla birlikte Küfeye girmişlerdi.
Başka bir rivayette ise şöyle anlatılır: Haricilerin o gün Aliye şöyle dedikleri zannedilmektedir: “Doğru söyledin. Biz aynen senin dediğin gibi düşünüyorduk. Bu konuda küfre girdik ve bundan dolayı Allaha, tövbe edip geri dönüyoruz. Sen de bizim tövbe ettiğimiz gibi tövbe et, tekrar sana beyat edelim, Aksi halde sana karşı çıkar, muhalefet ederiz.” Sonra Aliye beyat etmişler, O da şöyle demişti:
“Haydi kalkınız, şehrinize giriniz. Altı ay kadar bekleyelim, bir miktar daha mal biriktirelim, bir süre daha sabredelim, sonra düşmanımıza karşı çıkarız.” Ancak Haricilerin böyle dediklerinin zannedilmesi, olayların böyle cereyan ettiğinin söylenmesi son derece büyük bir yalan ve iftiradır.