Osmanı öldürmek üzere Medineye gelenlerin bunun için delil ve sebep olarak gösterdikleri hususları bir kenara bırakıp onlardan söz etmemiştik. Şimdi ise burada Osmanın nasıl şehit edildiğini ve bu işin nasıl başladığım, insanların ellerini uzatmağa ve Onu şehit etmeden evvel yapmış oldukları işlere nasıl cesaret ettiklerini anlatmağa çalışacağız.
Osman kendisine getirilen zekat malları arasında bulunan bazı develeri alıp Benul-Hakeme vermişti. Onun böyle davrandığını Abdurrahman bin Avfa bildirdiklerinde Osman evinde otururken o da bu develeri alıp Müslümanlar arasında paylaştırmıştı.
Başka bir rivayette şöyle anlatılır: Osmanın aleyhinde ilk konuşanlardan birisi Cebele bin Amr es-Saididir. Cebele bin Amr akrabalarından bazılarıyla otururken Osman oradan geçer ve onlara selam verir. Cebelenin elinde bir pranga vardır, yanındakilere: “Şöyle şöyle yapan adama hala selam mı veriyorsunuz?” diye çıkışır, sonra dönüp Osmana: “Vallahi, senin sırlarına vakıf Mervan, ibn Amir ve ibn Saad gibi adamları, hatta Kuranın kendisini kınadığı ve Resulallahın kanını mubah kıldığı bu kimseleri nasıl yanında tutarsın? Ya bunları yanından uzaklaştırırsın, ya da şu prangayı senin boynuna geçiririm” der ve orada bulunanlar da Osmana laf söyleme cesaretinde bulunurlar.
Daha evvel zikrettiğimiz hutbesi esnasında Amr bin elAsın cüretkararre sözleri diğer insanların Ona karşı gelmelerine cesaret vermişti.
Bu konuda başka bir rivayette şöyle anlatılır: Osman bir gün hutbe okurken eline Peygamber , Ebu Bekir ve Ömerin hutbe okurlarken tuttukları bir asayı alır ve ona dayanarak hutbe okur. Cehdh elGifari bu asayı Osmanın elinden alır, onu dizleri üzerinde kırıp atar ve hemen orada birden vücudunda alerjik kabarıklıklar meydana gelir.
Yine başka bir rivayette şöyle anlatılır: Medinede bulunan sahabelerden ve diğerlerinden bazıları islam aleminin diğer bölgelerinde bulunan sahabelere haberler göndererek: “Eğer cihad istiyorsanız geliniz, burada Muhammedin dini fesada uğramakta, sizin halifeniz onu fesada uğratmaktadır. Geliniz ve burada dini baştan ikame ediniz” diye yazmışlardı. Bunun üzerine Müslümanların kalplerine ihtilaflar düşmüş ve arkasından yine yukarıda zikrettiğimiz gibi Mısırlılar Medineye gelmiş, Ali ve Muhammed bin Mesleme onlarla çıkıp konuşarak geri çevirmişlerdi. Onlar bir müddet gittikten sonra tekrar geri geldiklerinde Muhammed bin Mesleme karşılarına çıkarak neden geri döndüklerini sorar. Onlar da Muhammed bin Meslemeye kurşundan bir boruya sokulmuş bir mektubu göstererek şöyle derler: “Biz Osmanın bir kölesini el-Buveyb denilen yerde zekat develerinden birine binmiş olarak gidiyorken gördük. Onun üzerini ve yanındaki eşyaları aradığımızda bu kağıdı bulduk. Bunda Abdurrahman bin Udeys, Amr bin Mamit ve Urve bin el-Beyaın kırbaçlanmalarını, hapsedilmelerini ve saçlarıyla sakallarının kesilmesi ve bazılarının da idam edilmeleri emrediliyordu. Bu mektubu götüren kişinin Ebu Avar es-Sülemi olduğu kaydedilir. Mısırlılar onu yolda gördüklerinde nereye gitmek üzere olduğunu sormuş ve yanında bir mektup olup olmadığını araştırmışlardı. O yanında herhangi bir mektubun olmadığını söylemiş, ancak kendisine neden Mısıra gitmek istediği sorulunca sözü birbirine karıştırmış, onlar da tutup zorla aramış ve üzerinde taşımış olduğu bu mektubu görünce geri dönmüşlerdi. Küfeliler ve Basralılar da onlarla birlikte Medineye dönmüştü. Mısırlılar geri geldiğinde Muhammed bin Meslemeye haber göndererek şöyle derler: “Ali ile konuşmuştuk, Osman ile konuşacağına dair bize söz vermişti. Ayrıca Saad bin Ebi Vakkas ve Said bin Zeyd ile konuştuğumuzda onlar bize: “Biz bu işlere girişmeyiz” demişlerdi.” Ayrıca Muhammed bin Mesleme nin Ali ile birlikte Osmanın yanına gelmesini isterler. Muhammed bin Mesleme onlara bu konuda söz verir. Mısırlılarla görüşmek için izin istemek üzere Ali ile birlikte Osmanın yanına gittiklerinde yanında Mervan da bulunmaktadır. Mervan: “Bırak onlarla ben konuşayım” deyince Osman: “Sus, hey Allahağzını yamultasıca! Senin bu işle ne ilgin var. Çık git buradan!” der. Bunun üzerine Mervan çıkıp gider ve Ali ile Muhammed bin Mesleme Mısırlılarla mektup olayını Osmana aktarırlar. Bunu duyan Osman Allahın adına yemin ederek böyle bir mektup yazmadığını, bundan kesinlikle haberi ve bilgisi olmadığını ifade eder. Osmanın bu yemini üzerine Muhammed bin Mesleme: “Doğru söylüyor, bu Mervanın çevirdiği bir iştir.” der.
Mısırdan gelenler Osmanın yanına çıkınca Ona halifeye verilmesi gereken selamı vermemiş, böylece onların kötülük yapacakları anlaşılmıştı. Bunlar Osman ile konuşmağa girişirler ve reisIeri olan ibn Udeys, Abdullah bin Saadın Müslümanlara ve ehl-i zimmete karşı olan kötü davranışlarını, sonra ganimetIerle ilgili uygulamalarını tek tek sıralamağa başlar. ibn Udeys Abdullah bin Saada: “Niçin böyle davranıyorsun?” diye sorduğunda; “MüminIerin emirinden bana böyle mektuplar gelmiştir” diye karşılık verdiğini anlatır ve Medinede yapılan uygulamalardan söz ederek başka bir takım hususları Osmana nakleder. Daha sonra şöyle devam ederler: “Biz Mısırdan çıkıp buraya seni öldürmek için geldik, ancak Ali ve Muhammed bin Mesleme bazı konularda garantiler verip bizi geri çevirdiler ve ayrılığa düşülmesine engeloldular, konuştuğumuz her konuda da bizi ikna ettiler. Bunun üzerine biz memleketimize dönerken yolda kölenle karşılaştık ve üzerinde senin mührünle mühürlenmiş mektubu bulduk. Bu mektubunda Abdullah bin Saadın bize dayak atmasını, bir sürü işkenceden sonra uzun müddet hapsetmesini emrediyordun. ” Bu sözleri duyan Osman Allaha yemin ederek böyle bir mektup yazmadığını, bu sözlerden ve bu işten kesinlikle haberinin olmadığını ifade eder. Onun bu yemini üzerine Ali ile Muhammed bin Mesleme: “Osman doğru söylüyor.” derler. Bunun üzerine Mısırlılar: “Peki bu mektubu kim yazmış olabilir?” diye sorunca Osman: “Bilmiyorum” cevabını verir. Konuşma karşılıklı olarak şöyle devam eder:
-“Nasıl oluyor da birisi kalkar senin köleni zekat mallarından bir deve üzerine bindirip eline bir mektup verir ve bu mektubu da mührünle mühürleyip valine gönderir ve böyle büyük işler meydana gelirken senin haberin olmaz?”
-“Evet, gerçekten haberim yok.”
-“Sen ya gerçekten doğru söylüyorsun, ya da yalan. Eğer yalan söylüyorsan böyle haksız bir yere bizim öldürülmemizi emrettiğinden ötürü görevden azledilmen gerekir. Yok, eğer gerçekten bu işlerin çevrilmesinden haberin yok da doğru söylüyorsan böyle zaafa düşmenden, bu işleri çevirenlere karşı gaflet içinde olmandan, yakınların ve sırdaşlarının böyle kötülük yapmalarından dolayı kendi kendini bu görevden azletmen gerekir. Ayrıca bizim de böyle zaaf ve gaflete düşen birisini görev başında bırakmamız doğru olmaz, işte bundan dolayı Allah seni bu görevden azletmiştir. Senin de kendi kendini bu görevden azletmen gerekir. ”
-“Ben Allahın bana giydirdiği bir elbiseyi kesinlikle çıkarmam, fakat yaptıklarımdan ve olanlardan tövbe eder geri dönerim.”
-“Eğer bu tövbe ettiğin ilk hatan ve günahın olmuş olsaydı kabul ederdik. Senin ikide bir tövbe edip geri döndüğünü görüp duruyoruz. Seni kesinlikle görevden almadıkça veya öldürmedikçe ya da ruhumuz bedenimizden ayrılmadıkça buradan ayrılmak niyetinde değiliz. Eğer senin arkadaşların ve akrabaların bizi bundan alıkoyar da seni korumaya kalkışırsa bu işi bitirinceye kadar onlarla çarpışırız.”
– “Bu işten istifa etmek, Allahın hilafetini bırakmaktansa öldürülmek daha tatlı ve sevimlidir benim için. Sizi bu işten engelleyecek ve beni koruyacak kimselerle çarpışmanız meselesine gelince, ben kesinlikle hiç bir Allahın kuluna sizinle çarpışması için emir vermem. Benim emrim dışında sizinle çarpışıp da sizden birini öldürecek kimse katildir. Eğer ben sizinle çarpışmak isteseydim bölge valilerimi buraya çağırtır, kendimi muhafaza ederdim, yahut da bu bölgelerden birine çekip gidebilirdim.”
Osmanın bu son sözleri üzerine bir sürü gürültü kopar ve kargaşa meydana gelir. Sonra Mısırlılar oradan çıkar ve Ali de ayrılarak evine gider, kapanır. Mısırlılar Osmanı muhasara altına alır, bu arada Osman da Muaviye ve ibn Amire ve diğer bölge valilerine mektuplar gönderip onlardan acele asker göndermelerini ister. Muaviye bu konuda biraz duraksamış, fakat Halid bin Abdullah el-Kasrinin dedesi Yezid bin Esed el-Kasri Şam halkından bazı kimseleri yanına alarak büyük bir kitleyle birlikte Osmana yardım etmek üzere yola koyulmuştu. Bu gelen askerler Vadil-Kura bölgesine ulaştığında Osmanın şehit edildiği haberini duymuş ve geri dönmüşlerdi.
Başka bir rivayette ise şöyle anlatılır: Şamdan Habib bin Mesleme el-Fihri, Basradan Mücaşi bin Mesud es-Sülemi gelmiş ve bunlar er-Rebzeye, öncüleri de Medinenin yakınlarında bulunanSırar denilen yere vardıklarında Osmanın şehit edildiği haberini almış ve geri dönmüşlerdi. Osman bu konuda yakın adamlarıyla istişarede bulunmuş ve bunlar kendisine Aliye haber gönderip çağırtarak bu adamları buradan göndermesi, onlara istedikleri atiyye ve ihsanlarda bulunması ve onları imdat kuvvetleri gelinceye kadar oyalaması konu-sunda yardım istemesi tavsiyesinde bulunmuşlardı. Ancak Osman bu tavsiyeye şöyle karşılık verir: “Onlar böyle şeyleri ve benim ileri süreceğim mazeretleri kabul etmezler, çünkü birinci seferde onlara bazı vaatlerde bulunmuş ve onları ikna etmiş idik, ancak daha sonra olaylar bu şekilde gelişti.” Bunun üzerine Mervan şöyle der: “Onlara istediklerini ver ve onları oyalayabildiğin kadar oyala. Onlar gerçekten sana isyan etmiş kimselerdir ve hiçbir ahitleri ve güvenceleri yoktur.” Sonra Osman Aliyi çağırarak şöyle der: “Bu adamların yaptıklarını görüyorsun. Ben hayatımdan emin değilim, istediklerini ver, bütün isteklerini yerine getir ve onları buradan geri çevir.” Ali bu isteğe: “insanlar senin adaletine seni öldürmekten daha çok muhtaçtırlar. Sana güven duymak dışında bir şeye kanmazlar. Sen onlara daha evvel bir söz verdin, fakat sözünü yerine getirmedin. Aynı şekilde beni aldatma. Ben senin adına onlara hakkı iletirim.” diye karşılık verir. Osman: “Vallahi, bu sefer verdiğim sözü kesin olarak yerine getirip ahde vefa göstereceğim” deyince Ali toplanmış olan adamların yanına çıkıp onlara şöyle der: “Siz hakkınız olan her şeyi aldınız. Ayrıca O sizin hakkınızı kendi hesabından verdiğini de söyledi.” Onlar şöyle cevap verirler: “Biz senin dediklerini kabul ediyoruz; ancak bize bu konuda güvence ver, Onun kesin bir şe-. kilde hakka uyacağına dair güvenilir bir belge getir. Yerine getirilmeyecek bir sözü kabul etmeyiz.” Bunun üzerine Ali Osmanın yanına girip durumu bildirir, Osman da şöyle der: “Sen onlarla benim aramda bir müddet tayin et, çünkü onların istediklerini bir tek günde yerine getirebilecek durumda değilim.” Ali: “Medinede olabilecek şeyler için sana bir mühlet veremeyiz, fakat şahsınla ilgili olmayan bir istekleri için de zaten durum bellidir. ” deyince Osman: “Medinedeki istekleri için üç gün mühlet ver bana.” şeklinde talepte bulunur. Ali de Onun bu talebini yerine getirerek bu adamların istedikleri kimselerin azledilmesi ve bazı zulümlerin ve karanlık işlerin kaldırılması için aralarında bir ahitname yazılmasını sağlar.
Bunun üzerine isyancılar geri çekilmiş, fakat kendisi bu müddet içinde çarpışmak için hazırlanmağa, silah ve asker sağlamağa başlamıştı. Hiçbir şeyin değişmediğini gören Mısırlılar tekrar isyana başlamışlar ve Amr bin Hazm elEnsari yanlarına varıp onlara durumu bildirmişti. Onlar o sırada Zu-Huşubda bulunuyorlardı. Tekrar Medineye döndüler ve Osmandan valileri azledip bazı hususlarda değişiklik yapmasını ve zulümleri önlemesini istediler. Bunun üzerine Osman: “Eğer ben sizin istediklerinizi vali tayin etsem ve istemediklerinizi de azletsem o zaman benim burada bulunmamın hiçbir anlamı kalmaz. istediğinizi yapınız da göreyim.” demiş, onlar da: “Vallahi bu istekleri ya yerine getirirsin, ya da azledilir veya öldürülürsün” şeklinde karşılık vermişlerdi. Osman onların bu isteklerini kesinlikle reddetmiş ve onlara şöyle demişti: “Cenabı Allahın bana giydirdiği bir gömleği asla sırtımdan çıkarmam.” Bunun üzerine onlar Osmanı yeniden kuşatmış ve kuşatma çemberini de gittikçe daraltmışlardı. Osman bu olaylardan sonra tekrar Ali, Talha ve Zübeyri çağırmış, onlar da bu çağrıya icabet ederek yanına gelmişlerdi. Osman evinin balkonuna çıkıp etrafını çeviren adamlara şöyle seslenmişti:
“Ey insanlar, oturunuz!” Bunun üzerine hepsi yerlere ve merdivenlere oturmuşlar, o da şöyle konuşmuştu:
“Ey Medine halkı! SizeAllaha ısmarladık derim ve benden sonra hilafeti en layık olana ihsan etmesini Allahtan dilerim. Ey Medineliler! Siz Ömer şehit edildiği anda Allaha dua edip de sizin için bir halife seçmesini ve sizi hayır üzere birleştirmesini istememiş miydiniz? Siz hak bilir ve haktan yana kimseler iken Cenab-ı Allahın bu dualarınıza icabet etmeyeceğine mi inanıyorsunuz? Yoksa siz artık Allah dinine ehemmiyet vermiyor ve henüz bu dinin sahipleri tefrikaya düşmemişken kimin yönettiğine aldırış etmiyor mu diyorsunuz? Veya Müslümanların danışarak halifelerini seçmelerini pek hayırlı mı görmüyorsunuz? Cenab-ı Allah bu ümmet Ona isyan ettiği zaman da yine bir araya gelip başlarına geçirecek kimseyi seçmek konusunda istişare etmeleri için onları vekil tayin etmiştir. Yoksa siz Cenab-ı Allahın benim sonumun nasıl olacağını bilmediğini mi zannediyorsunuz? Allah sizin hayrınızı versin. Sizler benim hayırlı bir geçmişimin olduğunu bilmiyor musunuz? Bu geçmişi bana Allah ıütfetmiştir. Benden sonra gelen herkesin bu konudaki üstünlüğümü kabul etmesi gerekir. Yavaş olunuz, sakın beni öldürmeye kalkışmayınız; çünkü bir Müslümanın kanı ancak şu üç şeyden dolayı akıtılır: Evli olan bir zinakar, imandan sonra küfre giren bir mürtet veya haksız yere adam öldüren kimsenin kanı helaldir. Siz beni öldürecek olursanız kendi başlarınız üzerine kılıçları koydunuz demektir ve ayrıca bu fitne ve ihtilaf ebediyyen aranızdan kaldırılmayacak bir fitne olarak kalacaktır.”
Onlar da Osmana cevaben şöyle demişlerdi: “Ömerin şahadetinden sonra Müslümanların istişarelerinden ve seni görev başına bu istişare neticesinde getirdiğinden söz ettin. Vallahi Allahın takdir ettiği her şey mutlaka hayırlıdır. Ancak Cenab-ı Allah bu kullarını seninle imtihan etmiştir. Senin Resulallah ile birlikte bulunman ve bu konuda ilk olanlardan olmandan söz etmene gelince: Gerçekten sen bu iş için son derece ehil bir kimse idin, fakat bilmediğin bir sürü işler yaptın. Biz de hakkı yerine oturtmadıkça seni bırakmayız, çünkü her gün fitnenin daha da büyümesinden korkuyoruz. Bir Müslümanın kanı üç şekilde ancak akıtılabilir demene gelince; Biz Allahın kitabında başka kimselerin kanının da akıtılabileceğinin ifade edildiğini görüyoruz. Kuran-ı Kerimde yeryüzünde fesat çıkaranların, Müslümanlara karşı isyan edenlerin veya azgınlık edenlerin öldürülebileceği zikredilmektedir. Hakkı men edip haktan başka bir şey için savaşan kimseler de aynı şekilde öldürülür. Sen de gerçekten azıttın, hayrı engelledin ve hayrın dışında başka şeylerle uğraştın. Ayrıca haksızlık yapan kimseleri de kendinden uzak tutmak için çalışmadın. Buna karşılık sen emirliği bize karşı bir koz olarak kullandın. Bu makamı bize karşı kullanmadığını söylüyorsan senin dışında bize karşı bunu kullanan adamlar ve bizimle bu konuda çarpışmak isteyenler vardır. Bu da senin bu göreve yapışıp durmandan ileri geliyor. Eğer sen bu görevden ayrılacak olursan onlar da bizimle çarpışmaktan vazgeçerler.”
Bu konuşmalardan sonra Osman susup içeriye girmiş, Medinelilerin dağılıp gitmesini emretmiş, onlar da gerçekten evlerine gitmişlerdi. Ancak Hasan bin Ali, ibn Abbas, Muhammed bin Talha, Abdullah bin Zübeyr ve benzeri gençler orada kalmışlardı. Bu muhasara kırk gün sürmüştü. Muhasaranın 18. gününde bir takım kimseler gelerek birçok kimsenin onlara katılmak üzere Medineye vardığı haberini iletmiş ve muhasaracıları cesaretlendirmişlerdi. Bundan dolayı bu isyancılar Medine halkı ile Osman arasına girmiş, hatta su içmesini engellemişlerdi. Bunun üzerine Osman gizlice Ali ile Talha, Zübeyre ve Peygamber Efendimizin hanımlarına haber göndererek şöyle demişti: “Bu adamlar bize su verilmesini bile engellediler. Eğer imkanınız varsa biraz su gönderiniz.” Bu davete icabet edenlerin ilki Hz Ali olmuş ve sabahın erken saatinde çıkıp gelerek evi saranlara şöyle seslenmişti.
“Ey insanlar! Sizin bu yaptıklarınız ne müminlerin işine, ne de kafirlerin yaptıklarına benziyor. Siz bu insandan suyu ve yiyeceği kesmeyiniz. Rumlar ve iranlılar bile esir edildikleri anda asla yemek ve içmekten alıkonmazlar.” Onlar da Aliye şöyle demişlerdi: “Hayır, vallahi bir göze deva olacak en ufak bir şey dahi vermeyiz.” Ali o anda büyük bir öfkeye kapılmış ve başındaki sarığı bütün gücüyle yere çalarak oturup kalmıştı. O sırada Resulallahın zevcesi Ümmü Habibe üzerine bindiği bir katır ile oraya gelmiş, ancak isyancılar katırın yüzüne vurup onu geri çevirmeye çalışmışlardı. Ümmü Habibe onlara: “Ümeyyeoğullarının bu adamda bir vasiyeti vardır. Ben de yetimlerin ve dul kadınların hakları kaybolmasın diye bu vasiyetin ne olduğunu öğrenmek üzere geldim” demiş, ancak isyancılar:.”Yalan söylüyorsun” diyerek katırın kolanını kılıçla kesmişlerdi. Ümmü Habibe sarsılmış, katırdan düşecek gibi olmuş ve hemen o anda kendisini yakalayarak evine götürüp kapatmışlardı.
Bir gün Osman evinin balkonuna çıkarak onlara: “Hay Allah hayrınızı versin! Siz biliyor musunuz ki ben kendi paramla Rume kuyusunu satın almış, Müslümanlar kana kana içsinler diye onu hibe etmiş ve kendim de herhangi bir Müslüman gibi bu kuyudan yararlanmayı tercih etmiştim” diye sormuş, onlar da “Evet” diye karşılık vermişlerdi. O zaman Osman onlara: “Peki neden beni bu sudan içmekten alıkoyuyorsunuz da ben de deniz suyundan içmek zorunda kalıyorum” diye sormuş ve devamla şöyle demişti:
“Hay Allah hayrınızı versin! Siz benim mescidin yanında bulunan bir araziyi satın alıp da Peygamber mescidine ilave ettiğimi biliyor musunuz? Peki, o halde benden evvel bu mescitte namaz kılmasına engelolunan kimse var mıdır? Hay Allah hayrınızı versin! Peygamberin benim hakkımda şöyle şöyle dediğini bilmiyor musunuz?” Onun bu sözleri halk arasında yayılmış, onlardan bazıları şöyle demeğe başlamışlardı: “Yavaş olun bakalım! Müminlerin emirine rahat verin.” Bu şekilde muhasaracılar arasında bir gevşeme başgöstermişken el-Eşter ayağa kalkıp şöyle demişti: “Bana öyle geliyor ki bu adam sizi kandırmak istiyor.”
Ayşe hacca gitmek üzere yola çıkmış ve kardeşi Muhammedin kendisiyle birlikte gitmesini istemişti. Fakat O Ayşeye icabet etmemiş, bunun üzerine de Ayşe: “Vallahi eğer gücüm yetseydi bu adamları yapmak istediklerinden alıkoymağa çalışırdım” demişti. Ayrıca Katip Hanzala da Muhammed bin Ebi Bekre: “Müminlerin annesi kendisiyle birlikte hacca gitmeni istiyor da sen Ona uymuyor ve bu Arapların kurtlarına Allahın helal kılmadığı bir konuda uyuyorsun değil mi? Vallahi eğer bu işler yarışmaya ve müsabakaya bırakılacak olursa Benu Abdimenaf mutlaka sana galip gelirler.” demiş ve çekip Kufeye gitmişti.
Talha ve Zübeyr ile Ali müminlerin anası Ümmü Habibenin başına gelenleri işitince evlerine kapanmış, Osman ise böylece susuz bir şekilde bekleyip durmuştu. Sonra ibn Abbasa haber göndererek bu yıl hac emirliği görevini kendisinin yapmasını emretmişti. ibn Abbas Osmanı kapıda bekleyenlerden birisi idi. Osmana cevaben şöyle demişti: “Bu adamlara karşı mücadele etmek benim için hac etmekten vallahi daha hayırlıdır.” Ancak Osman ısrar etmiş, O da halifenin emrine uymuştu.
Abdullah bin Abbas bin Ebi Rebia şöyle anlatır: “Muhasara günlerinden birinde Osmanın yanına gittim. Beni elimden tutup kapısının arkasından bana bazı şeyleri işittirdi. Onlardan bazıları:Ne diye bekleyip duruyorsunuz?, bazıları da:Bekleyin, o şu anda gelmek üzeredir diyorlardı. Biz bu şekilde Osman ile birlikte kapının arkasında duruyorken Talha geldi ve şöyle deyiverdi:ibn Udeys nerede? ibn Udeys Talhanın yanına varıp bazı şeyler konuştular ve ibn Udeys geri döndüğünde arkadaşlarına şöyle dedi:Osmanın yanına hiç kimseyi sokmayın ve evden çıkmak isteyenlere asla müsaade etmeyin. Bu sözler üzerine Osman bana:işte Talhanın yaptıkları bunlardır. Allahım, Talhanın yaptıklarından sadece sana sığınınm. O bu adamları getirip evimin önüne yığdı ve onları aleyhime kışkırttı. Allahtan kendisinin de böyle bir şeye düçar olmasını ve kanının dökülmesini niyaz ederim. Sonra ben de oradan çıkmak istedim, bana engeloldular. Ancak Muhammed bin Ebi Bekirin emri üzerine beni bıraktılar da öyle çıktım gittim.”
Bir rivayete göre Zübeyr Osmanın öldürülmesinden önce Medineyi terk etmiş, bir rivayete göre ise Osman şehit edildikten sonra Medineden çıkmıştı.
Mısırlılar islam devletinin diğer şehirlerinden hac mevsimi münasebetiyle Hicaza gelecek olan Müslümanların onlara mani olmak isteyeceklerini işitmeleri üzerine: “Bizi bunlardan koruyabilecek tek husus bu adamı bir an evvel öldürmektir. Hac mevsimi münasebetiyle gelenler bizi yok edebilirler. Eğer onlar bu adamın ölümüyle meşgulolacak olurlarsa onlardan kurtulabiliriz demişler ve arkasından Osmanın kapısına saldırmışlardı. Hasan, Abdullah bin Zübeyr, Muhammed bin Talha, Mervan, Said bin el-As ve onlarla birlikte ashabın ileri gelenlerinin çocukları onlara engelolmak istemişler, ancak saldırganlar onlarla çarpışmışlardı. Osman ise öfkelenerek onlara engelolmak istemiş ve şöyle demişti: “Siz bana yardımcı olanların kanını dökmeyi de mi helal görüyorsunuz?” Ancak onlar buna aldırış etmemişlerdi, bunun üzerine Osman onları alıkoymak için kapıyı açmış. Mısırlılar Onu kapıdan dışarı çıkarken gördüklerinde derhal üzerine yönelmiş, ancak yukarıda adları geçen sahabe evlatları onları tekrar geri çevirmişlerdi. Osman kendisini korumak isteyenlere içeri girmeleri için yemin ettirmiş ve onlar da içeri girmişlerdi. Osman Mısırlıların girmesini engellemek için tam kapıyı kapatacağı sırada Eşlem Kabilesinden Neyar bin iyad adındaki bir sahabi Osmanı çağırmış ve kapıda ikisi konuşup dururlarken Kesir bin es-Salt el-Kindi attığı bir ok ile Neyarı öldürmüştü.
Bu sırada Osmana: “Bize onun katilini ver de öldürelim.” demişler, fakat O: “Siz beni öldürmek istiyorken bana yardım eden bir adamı öldürtmenize kesinlikle razı olmam” diye karşılık vermişti. Onun bu sözlerini işitmeleri üzerine hepsi birden kapıya hücum etmişler ve kimse de onları engellememişti. Ancak kapı kapalı olduğundan içeriye girememişler, bir ateş getirip kapıyı yakmışlardı. Bu arada kapının üze-rindeki çardak da yanmış ve bunun üzerine ev halkı galeyana gelmişti. O sırada Osman namaz kılmakta idi. Namaz sırasında meydana gelen bu karışıklığı duymuyor ve namazını şaşırmıyordu. Namazını bitirdikten sonra Kuran-ı Kerim okumağa oturmuş ve şu ayeti okumuştu:
Onlar öyle kimselerdir ki, insanlar kendilerine: “(Düşmanlarınız olan) insanlar size karşı ordular hazırladılar. O halde onlardan korkunuz. ” dedi ve bu söz onların imanını artırdı da: “Allah bize yeter. O ne güzel vekildir” dediler. (Al-i imran suresi, 173)
Ondan sonra Osman evde bulunanlara şöyle demişti: “Resulallah , bana bir hususta söz verdi de ben ona nail olmak üzere sabredip duruyorum. Onlar sadece kapıyı yakmakla kalmayacaklar, bundan daha büyük şeyler yapmak isteyeceklerdir. Sakın sizden birisi onlarla dövüşe ve kavgaya girişmesin.” Sonra dönüp Hasana şöyle demişti: “Şu anda senin baban büyük bir işle meşguldür. Allahını seversen kalk Onun yanına git.” Ancak Osmanın yanındaki bu sahabe çocukları dediklerine uymamış ve sürekli isyancılarla çarpışıp durmuşlardı. Bu arada Muğire bin el-Ahnes bin Şerik Osmanı isyan-cılara karşı korumak ve yardım etmek üzere hac mevsiminden bazı adamlarla birlikte erkence dönmüş olup o sırada Onun yanında bulunuyordu.
Osmanın yanından en son çıkan kişi Abdullah bin Zübeyr idi. Osmanın şahadetinden evvelki son durumlarını anlatan kimse idi. Evin önünde büyük bir kalabalığın kaynaşmakta olduğu bir sırada Ebu Hüreyre gelmiş: “işte vuruşmanın ve dövüşmenin tatlı ve güzelolduğu gün bu gündür” deyip:Ey kavmim, size ne oluyor da ben sizi kurtuluşa davet ediyorum da siz beni cehennem ateşine davet ediyorsunuz! (el-Ğafir suresi, 41) ayetini okuyarak çarpışmağa baş-Iamıştı.
Sonra kapıda olan Mervan evin önünde birikenlere karşı şiirler halinde bazı hakaretamiz sözler söylemişti. Onun bu sözleri üzerine el-Beya adında Benu Leys Kabilesinden birisi Mervanın üzerine atılmış ve ona bir darbe indirmişti. Mervan da ona bir darbe indirmiş, daha sonra adam Mervanın boynuna indirdiği bir kılıç darbesiyle boyun sinirlerinden bazılarını kesmişti. Ancak Mervan bu darbeyle ölmemiş, uzun yıllar yaşamıştı. Mervan yaralanıp da yere düşünce Ubeyd bin Rifaa ez-Züreki kalkıp onu tamamlamak istemiş, fakat ibrahim bin Adiyin annesi ve aynı zamanda Mervanın sütannesi olan bir kadın hemen Onu korumuş ve Ubeyd bin Rifaaya: “Eğer öldürülmesini istiyorsan zaten ölüp gidiyor, yok eğer etini parçalamak istiyorsan o da son derece ayıp bir şeydir” demiş ve adam da Mervanı bırakınca kadın Onu alıp evine götürmüştü. Emeviler döneminde Mervanın çocukları bu kadının iyiliğini işitince oğlu ibrahime büyük görevler vermişlerdi. Sonra adamın birisi Muğıre bin Ahnes bin Şerikin üzerine saldırıp öldürmüştü. Muğire ölüp de etrafındaki insanlar Ondan söz etmeğe başlayınca adam da: “inna lillah ve inna ileyhi raciün” demiş, Abdurrahman bin Udeys ona: “Sana ne oluyor?” diye sorunca:
“Uyuyan bir adamın rüyasında gördüğü gibi, birisi bana gaipten şöyle dedi:
“Muğıre bin Ahnesi öldüren adamı cehennem ateşiyle müjdele. işte ben de bununla imtihan edildim.”
Muhasaracılar etraftaki evlerden Osmanın evine girmeğe başlamış ve Amr bin Hazmın evinden dalarak içeriyi doldurmuşlardI. Osman ve yanındakiler kapıda kimlerin olduğunu bilmiyorlardI. Bunlar Osmanın etrafını sarmış ve Onu öldürmek üzere birisini seçmişlerdi. Nihayet bu seçilen katil Osmanın yanına girerek: “Hilafetten istifa et, biz de seni bırakalım” deyince Osman: “Sana yazıklar olsun! Vallahi cahiliyyet hayatımda da islam hayatımda da bir tek kadına haram yolla yaklaşmadım, şarkı söylemedim, Allahın razı olmayacağı şeyleri temenni etmedim, Resulallaha beyat ettiğim günden beri elimi av retimin üstüne koymadım. Allahın bana giydirdiği bir elbiseyi de Cenab-ı Allah mutlu insanlara ikramda bulunup zorba ve şaki insanları da zelil edinceye kadar üzerimden çıkarmayacağım” diyerek karşılık vermişti. Bu sözleri işiten adam derhal dışarı çıkmış, kapıda bulunanlar ona hemen: “içeride ne yaptın?” diye sorunca o da: “Bizi Müslümanların elinden kurtaracak Onu öldürmekten başka hiç bir yol yoktur, ancak bu adamı öldürmek de bize helal değildir.” diye cevap vermişti. Arkasından Leysoğullarından bir adamı kendisini öldürmek için içeriye soktuklarında ona şöyle demişti: “Beni öldürecek kişi sen değilsin, çünkü Resulallah bu gibi kötülüklerden korunman için sana dua etmiştir. Sen bu duayı boşa çıkaracak değilsin.” Bu sözleri işiten ikinci adam da dışarıya çıkmış ve isyancıları terk edip gitmişti. Nihayet Kureyşten bir kiralık katil seçip onu Osmanın üzerine gönderince Osman şöyle demişti: “Resulallah bir gün senin için şöyle şöyle istiğfarda bulunmuştu. Sakın haram olan bir kanı akıtmayasın.” Bu adam da aynı şekilde geri dönmüş ve isyancıları terk edip gitmişti. Bu arada Abdullah bin Selam oraya gelip Osmanı öldürmelerini engellemeğe çalışmış ve onlara şöyle demişti:
“Ey adamlar! Kendinizin aleyhinde Allahın kılıcını kınından çekmeyiniz. Vallahi eğer bu kılıcı kınından ekerseniz onu bir daha kınına sokmak mümkün değildir. Sizin bugünkü gücünüz ve hakimiyetiniz kan kokmaktadır. Eğer siz Osmanı öldürecek olursanız bu iş ancak kılıç ile düzeltilebilir. Bu şehir meleklerle kuşatılmış bulunmaktadır. Eğer Onu öldürecek olursanız bu melekler bu şehri terk edip giderler.” Onlar da şöyle karşılık vermişlerdi: “Ey Yahudinin oğlu! Sana ne oluyor da bu işe karışıyorsun?” Bu laflar üzerine Abdullah bin Selam da geri dönüp gitmişti. Osmanın yanına girip Onu öldürmeyenlerin sonuncusu Muhammed bin Ebi Bekir idi. Osman Ona şöyle demişti: “Sana yazıklar olsun! Sen Allaha mı karşı geliyor, Ona mı kızıyorsun? Benim sana karşı işlediğim bir suç mu var, yoksa sana bir haksızlık mı ettim?”
Muhammed bin Ebi Bekir, Osmanın sakalını yakalayarak: “Allah seni rezil rüsvay etsin ey ahmak ihtiyar!” der! Osman: “Ben ahmak değilim, ben Osmanım ve müminlerin emiriyim” diye karşılık verir. (isyancılar OsmanaNaşel lakabını takmışlardı ki buahmak anlamına gelmektedir.) Muhammed bin Ebi Bekir devamla şöyle der: “Haydi şimdi Muaviye ve falan falan adamların seni kurtarsın bakalım!” Osman: “Ey kardeşimin oğlu! Senin baban bu sakalı böyle tutup çekmemişti” diye cevap verir. Muhammed: “Eğer babam senin bu şekilde bir sürü işler çevirdiğini görmüş olsaydı hilafetini reddederdi. Şu anda sana yapmak istediğim sakalını tutmaktan daha ileri derecede bir şeydir!” deyince Osman: “Senin bu yaptıklarına karşı Allahtan yardım dilerim!” diyerek karşılık verir. Muhammed Osmanın bu laflarını işitince Onu bırakır, dışarı çıkar.
Başka bir rivayete göre de, Muhammed elinde taşıdığı uzun saplı bir oku Osmana dürtüp dışarı çıkmıştı. Fakat birinci rivayet daha sahihtir.
Muhammed bin Ebi Bekirin Onu öldürmeden ve tesiri altında kalarak çıktığını gören isyancılardan Kuteyre, Sevdan bin Himran ve el-Gafiki adındaki üç kişi içeri girmiş, el-Gafiki elinde bulunan bir demirle Osmana bir darbe indirmiş ve mushafı da ay ağıyla tekmelemişti. Mushaf dönüp dolaşarak Osmanın önünde düşmüş, Osmanın akan kanları mushaf üzerine damlamağa başlamıştı. Diğer taraftan Sevdan bin Himran Osmana vurmak üzere kılıcını uzattığında Osmanın hanımı Naile elini uzatmış ve Sevdanın kılıcı Nailenin parmaklarını kesmişti. Sonra Sevdan, Nailenin kaba etlerine bir göz atarak: “Bir hayli yaşlanmış” diye söylenmiş ve Osmana vurup Onu şehit etmişti.
Başka bir rivayete göre ise, Osmanı Kinane bin Bişr et- Tüceybi öldürmüştü.
Osman şehit edileceği günün gecesinde Resulallahı rüyasında görmüş, Ona şöyle demişti: “Bu akşamki iftarını bizimle birlikte yapacaksın. ”
Osman şehit edildiğinde ••• Onlara karşı Allah sana yeter. (Bakara suresi, 137) ayeti Osmanın önünde açık duran mushafta görülmüştü. Onun kanı bu ayetler üzerine akmıştı. O anda Osmanın bazı hizmetçileri, evde bulunan birkaç adamıyla birlikte içeri girerek yardım etmek istemişlerdi, fakat Osman artık şehit olmuş bulunuyordu. Sevdan Osmana vurduktan sonra dönmüş, hizmetçilerine de kılıçla saldırmıştı, ancak onlar Sevdanı yakalayıp öldürmüşlerdi. Osmana ilk darbeyi vuran Kuteyre de Onun hizmetçilerinden birine saldırıp öldürmüştü. Katiller bu cinayeti işledikten sonra evin içinde ne varsa hepsini talan edip içerde öldürülmüş olan üç kişiyi de kilitleyerek dışarı çıkmışlardı. çıktıkları sırada Osmanın hizmetçilerinden birisi Kuteyreye saldırıp öldürmüştü. Geri kalan isyancılar harekete geçip etrafta ne bulmuşlarsa almışlar, hatta kadınların üzerinde bulunan süs eşyalarına bile el uzatmışlardı. Kelsun et-Tüceybi Osmanın hanımı Nailenin sırtında bulunan bir örtüyü çekip almış ancak Osmanın bir kölesi Ona bir darbe indirip öldürmüştü. Bu arada isyancılar: “Haydi Beytülmale doğru koşunuz” diye bağırmağa başladılar. O sırada Beytülmali korumakla görevli olanlar onların bu sözlerini işitmişlerdi. Ancak o anda Beytülmal de iki çuvaldan başka bir şey mevcut değildi. Bu görevliler: “Kendinizi onlardan koruyunuz. Bu adamlar dünya malından başka bir şey istemiyorlar.” deyip kaçmışlardı. isyancılar Beytülmale gelerek burayı talan etmiş ve bir sürü kimse etraflarında toplanmıştı.
Bir rivayete göre, bu isyancılar Osman ı şehit ettiklerine pişman olmuşlardı.
Yine anlatıldığına göre, isyancılardan Amr bin Hamik adında birisi Osmanın vefatından evvel göğsüne oturarak dokuz darbe indirmiş ve şöyle demişti: “Bunlardan üç tanesini Allah rızası için vurdum. Geri kalan altı tanesini de Ona karşı beslediğim kinden dolayı vurdum.”
Katiller Osmanın başını kesmek istemişler, fakat hanımları Naile ve çocuklarının diğer bir annesi üzerine kapanarak buna engelolmağa çalışmışlardı. isyancılar onları bir kenara atıp tokatlamışlar, ibn Udeys: “Bırakınız” diye emir verdikten sonra Umeyr bin Dabii adında birisi gelerek Osmanın kaburga kemiklerine bir tekme vurup kemiklerini kırmış ve şöyle bağırmıştı:
“Benim babamı öldürünceye kadar hapse attın, babam da orada öldü.”
Osman H. 35. yılın Zilhicce ayının 18inci Cuma günü (M. 17 Haziran 656) şehit edilmişti. On iki gün eksikle 12 yıl hilafet sürmüş, başka bir rivayette ise, 12 yıldan 8 gün eksiğiyle görev yapmıştı. Yine başka bir rivayette Osman H. 36. yılın 18 Zilhiccesinde şehit edilmişti. Diğer bir rivayette ise Kurban Bayramı günlerinde, yani teşrik günlerinde öldürülmüştü. Osmanın seksen iki, seksen sekiz, doksan, yetmiş beş ve seksen altı yaşında şehit edildiğine dair muhtelif rivayetler kaydedilmiştir.