Bu yıl içinde Muaviye bin Ebi Süfyanın, yanında zevcesi Atike binti Karaza veya Fahite olduğu halde istanbul Boğazı üzerine sefer düzenlediği kaydedilir.
Bu yıl içinde Hazarlarla Türkler Müslümanlara karşı galip gelmişlerdi. Türklerin galip gelmelerinin sebebi şu idi: islami gaza ve fetihlerin şiddetle üzerlerine varmasından sonra öfkelenmiş ve şöyle haykırmışlardı: “Bizi yenebilecek, bize denk bir millet yokken nasıloldu da azıcık bir ümmet olan Müslümanlar üzerimize gelip bizi yendiler ve biz onlara karşı koyamadık.” Onlardan bazıları şöyle demişlerdi: “Bu adamlardan pek ölen olmadığı gibi, giriştikleri savaşlarda yaralanan bile olmamaktadır.” Müslümanlar bu seferden daha evvel Türkler üzerine yürümüş ve meydana gelen çarpışmada kimse ölmemişti. işte bu yüzden Müslümanların ölmediği zannına kapılmışlardı. Bir kısmı da: “Peki bunu denediniz mi?” diye sormuş ve Müslümanlara bir tuzak kurmuşlardı. Müslüman askerlerden bir grup kurulan bu tuzağın yanından geçerlerken onları ok yağmuruna tutmuş ve şehit etmişlerdi. Bu olaydan sonra her iki tarafın kumandanları savaşmak üzere anlaşmış ve savaş için bir gün tespit etmişlerdi. Bu arada Babul-Ebvabda bulunan Abdurrahman ibn Rabiaya mektup gönderen Osman şöyle demişti: “Raiyyemiz biraz karın doyduğundan sanki azmış durumdadır. işte bundan dolayı Müslümanları sakın bir hücuma sürüklemeyesin. Onların telef edilmelerinden, öldürülmelerinden korkuyorum.” Abdurrahman Osmanın ne demek istediğini anlayamamış ve Belencara doğru gazaya çıkmıştı. Türkler Hazarlarla bir araya gelip Müslümanlara karşı bir cephe teşkil etmiş ve onlarla şiddetli bir savaşa girişmişlerdi. Bu savaşta Müslümanların kumandanı Abdurrahman şehit edilmişti. Abdurrahmana kılıcının adına nisbetleZun-Nür adı veriliyordu. Abdurrahmanın ölümü üzerine Belencar halkı onun cesedini alıp bir sanduka içinde toprağa verdiler. Her yağmur duasına çıktıklarında Ondan yardım dilerlerdi. Ancak şehit edilmesinden sonra Müslümanlar iki gruba ayrılmışlardı. Bir grup Babul-Ebvaba doğru yönelmiş, burada Osmanın emriyle Said bin el-As tarafından bir grup askerle gönderilmiş olan Abdurrahmanın kardeşi Selman bin Rabia ile karşılaşmış ve kurtulmuşlardı. Diğer grup Müslüman ise, aralarında Selman el-Farisi ve Ebu Hüreyre olduğu halde Cilan ve Cürcan tarafına giden askerler idiler. Bu askerler içinde aynı çadırda
Yezid bin Muaviye en-Nehai, Alkame bin Kays, Midad eş-Şeybani ve Ebu Müfrez et-Temimi bulunuyordu. Diğer bir çadırda da Amr bin Utbe ve Halid bin Rabia ile el-Halhal bin Zerri ve el-Karsa bulunuyordu. Her iki grup da aynı ordu içinde ve birbirlerine yakın idiler. el-Karsa şöyle diyordu: “Bu kan elbiseler üzerinde ne kadar da güzel parlıyor!” Amr bin Utbe de üzerinde bulunan kaftana bakarak şöyle demişti: “Bu beyaz rengin üzerinde kanın kırmızılığı ne kadar da güzel duruyor!”
Yezid bin Muaviye en-Nehai bir geyiğin kendisini alıp götürdüğünü ve bir çarşafa sarılıp kabre defnedildiğini ve bundan daha tatlı ve güzel bir şey görmediğini, onun kabri üzerinde de üç kişinin bekleyip durduğunu rüyasında görmüştü. Uykudan uyanıp da Müslümanlarla düşman arasındaki savaş şiddetli safhasına geldiği sırada başına bir taş isabet edip orada şehit olmuştu. Gerçekten onun elbiseleri iyice kana bulanmıştı. O aynen bu haliyle kana bulanmış olarak kabrine indirilmişti.
Midad, Alkameye şöyle demişti: “Bana şu örtünü ver de onunla başımı sarayım.” Alkame Ona örtüsünü vermiş, Midad da Yezidin şehit edildiği yere varmış, Belencar Kalesinin burçlarından birisine doğru hücuma geçtiği bir sırada mancınıklardan atılan bir taşın isabet etmesiyle şehit olmuştu. Arkadaşları Onu da alıp Yezidin yanında defnetmişlerdi. Alkame o örtüsünü almış, yıkamış, fakat örtüden kanın eseri bir türlü çıkmamıştı. Alkame bu örtüyü Cuma günü takınır ve: “Bunu takmamın sebebi üzerinde Midadın kanının bulunmasıdır” derdi. Amr bin Utbe de aynen dilediği gibi kaftanı üzerinde kanları akmış olarak şehit olmuştu. el-Karsa da aynı şekilde düşmanla çarpışmış, savaştıktan sonra o da şehit düşmüştü. Bu acı haber Osmana vardığında: “inna lillah, Küfeliler çözülüp gittiler. Allahım sen onların günahlarını affet ve amellerini kabul eyle” diye dua etmişti.
Osman Said bin el-Asa mektup yazıp Selmanı Babul-Ebvaba gazaya göndermesini istemişti. Selman oraya vardığında bu mağlubiyete uğrayan Müslümanları ve geri dönenleri görmüştü. Allah onları da öldürülmekten muhafaza etmişti. Abdurrahman bin Rabi şehit edildiğinde Said bin el-As Selman bin Rabiayı buraya vali olarak tayin etmişti. Kufeliler üzerine de Huzeyfe bin el-Yemanı tayin etmiş bulunuyordu. Osman da Habib bin Mesleme komutasında bir grup askeri bunlara yardım etmek üzere göndermişti. Bu gelen askerlerin başına Selman geçmiş, ancak Habib kabul etmek istememişti. Hatta Şamlılar kızarak: “Gerekirse Selmanı öldürürüz” demişler, Küfeliler: “Vallahi o halde biz de Habibi döver ve hapsederiz ve eğer bize karşı koyacak olursanız aramızda çarpışmalar meydana gelir ve her iki taraftan da kan dökülür.” diye karşılık vermişlerdi.
Habib Babul-Ebvaba emir olmayı dilemiş ve aynı şekilde Kufeden gelecek orduya komutan olmayı arzu etmişti. Kufelilerle Şam ehli arasında meydana gelen ilk ihtilaf bu idi. Bu arada Huzeyfe, arka arkaya üç sefer düzenlemişken üçüncüsünün meydana geldiği sırada Osman şehit edilmişti. Huzeyfe Osmanın şahadet haberini duyduğu anda şunları söylemişti:
“Allahım, Onu öldürenlere lanet eyle ve onları paramparça et. Biz Onunla tartışırdık, O da bizimle tartışırdı. işte bu fırsatı ve Onun bu anlayışını fitneye bir çıkış kapısı olarak gördüler. Allahım, onlar boyunları kılıçlarla vurulmadıkça ölmesinler. ”