Bu yıl içinde Amr bin el-Ass Mısır haracını toplama görevinden azledilmiş, yerine Osmanın sütkardeşi olan Abdullah bin Saad bin Ebi Serh tayin edilmişti. Bu iki komutan arasında bazı anlaşmazlıklar meydana gelmiş, Abdullah Osmana mektup gönderip Amrın Mısır haracı işlerine karıştığını ve Amr da yine mektup yazıp Abdullahın savaş işlerine müdahale ettiğini yazmışlardı. Bunun üzerine Osman Amrı görevinden azledip Medineye çağırmış ve yerine Abdullahı Mısırın savaş ve haraç işlerine tayin etmişti. Amr Medineye son derece kızmış ve öfkelenmiş olarak varıp Osmanın huzuruna gelmişti. Üzerinde pamuktan bir cübbesi vardı. Osman Ona bu cübbesinin ne ile doldurulduğunu sormuştu. Amr: “Cübbenin içinde Amr vardır” diye cevap verince, Osman: “Evet, biliyorum; fakat kumaşın arasına bir şeyin doldurulduğunu görüyorum, o nedir?” diye sormuş ve: “Onun pamuk mu, yoksa başka bir şey mi olduğunu soruyorum,” demişti.
Abdullah bin Saad bin Ebi Serh Mısır komutanlarından birisi olup, Osman Onu H. 25. yılda (M. 645-646) Afrikada bazı fetihler ve gazveler yapmak üzere memur etmişti. Osman Ona: “Eğer Afrikada bazı fetihleri gerçekleştirecek olursan elde edilen ganimetIerin humuslarının humusunu (ganimetin beşte birinin beşte birini) veririm,” demişti. Ayrıca Osman, Abdullah bin Nafi bin Abdilkays ve Abdullah bin Abdi Nafi bin Harsı bazı askeri birliklerin başına geçirerek bu birlikleri donatmış ve Abdullah bin Saadın komutasında Afrika askerleriyle birlikte bir araya gelip Endülüs üzerine gitmelerini emretmişti.
Mısırdan Batı Afrikaya doğru açılan bu ordunun on binlerce askeri olup, bunlar Müslümanların gayet cesur olanlarından seçilmişlerdi. Onlar Mısır dan sonra önlerine gelen Batı Afrika sahillerinde duraklamış ve halkının çokluğundan dolayı daha fazla ileri gitmeyerek bazı vergiler almak şartıyla onlarla barış anlaşması yapmışlardı.
Abdullah bin Saad bin Serh Mısıra vali olarak tayin edildikten sonra Afrikanın bu bölgesinin fethi için Osmana bir hayli ısrarda bulunmuş ve buranın fethi için askerler istemişti. Bu teklifi alan Osman, etrafında bulunan sahabilerin ileri gelenleriyle durumu görüşüp istişare etmiş ve Afrikanın fethine karar verilmişti. Bunun üzerine Osman Medineden içinde ashabın ileri gelenlerinin de bulunduğu bir askeri birliği teçhiz ederek, aralarında Abdullah bin Abbas ve başkalarının da bulunması şartıyla, onları Afrika fethi için Abdullah bin Ebi Serhin emrine vermiş ve Abdullah da bunları alarak, Afrika nın içlerine doğru ilerlemişti. Abdullah ve komutasındaki askerler, elBerkaya vardıklarında, o civarlarda fetihler yapmak üzere gazaya çıkmış bulunan Ukbe bin Nafi ile karşılaşmış, hep birlikte Trablusgarpa (Tripoliye) doğru ilerleyip burayı kuşatmış, içinde bulunan Rumları mağlup ederek şehri ele geçirmişlerdi. Buradan Afrikanın diğer bölgelerine asker gönderilmiş ve etrafa birlikler dağıtılmıştı. Trablusgarpta Rumların hükümdarı Georg isminde birisi idi. Trablusgarptan bugünkü Tancaya kadar hüküm sürüyordu. Georg, Bizans imparatoru Heraklieos tarafından valiliğe getirilmişti. Her yıl vergisini ve haracını muntazam olarak Bizansa öderdi. Georg Müslümanların üzerlerine geldiklerini işitince hemen emrinde bulunan yüz yirmi bine yakın atlı ile birlikte askerlerini toplayıp, o gün hakim olduğu bölgenin başşehri olan Subaytala yakınlarına gelmiş ve Müslümanlarla aralarında bir gün ve bir gecelik bir mesafe kalmıştı. iki ordu karşılaşıp her gün çarpışmalarını sürdürmüşlerdi. Bu arada Abdullah bin Saad, Bizans Valisine haberler ve elçiler göndererek, onu ya islama girmeğe veya cizye vermeğe davet etmiş, fakat O kibirlenip bunların her ikisini de reddetmişti
Bu arada Osman Afrika fethine çıkan Müslümanlardan bir haber alamamıştı. Bunun üzerine Abdullah bin Zübeyri emrine verdiği askerlerle birlikte bazı haberler getirmek üzere Kuzey Afrikaya göndermişti. Abdullah bin Zübeyr süratlice hareket edip emrindeki askerlerle Abdullah bin Saadın yanına varmış, onlara katılmıştı. Onun gelmesi üzerine Müslümanlar sevinmiş ve tekbir getirerek bu sevinçlerini belli etmişlerdi. Müslüman askerlerin bu şekilde yüksek sesle tekbirlerini işiten Bizans komutan ve valisi Georg, bunun sebebini sorunca Müslümanların yardımcı kuvvet aldıklarını ve bunu sevinçlerinden yaptıklarını söylemişlerdi. Halbuki bu durum Ona bir hayli dokunmuş ve çokça etkilemişti. Abdullah oraya vardığında Müslümanların her gün erken saatlerden ta öğleye kadar çarpıştıklarını, fakat öğle sıralarında herkesin çadırlarına çekilip istirahat ettiğini görmüştü. Ertesi gün savaş esnasında Abdullah bin Saad bin Ebi Serhi görmeyen Abdullah bin Zübeyr Onun nerede olduğunu sorunca kendisine şöyle dendi: “Düşman kumandanı Georg, Abdullah bin Saadı öldüren kimseye yüz bin dinar ve kızını vereceğini ilan etti; Abdullah bundan korktu ve bu yüzden gizlendi.” Bunu işiten Abdullah bin Zübeyr hemen Onu bulmuş ve şöyle demişti: “Sen, “Bana Georgun başını getiren kimseye yüz bin dinar ve Onun kızını verip bu şehre vali tayin edeceğim,” diye bir ilanda bulunsana!” Bunu aynen uygulayan Abdullah bin Saad kendini emniyette hissetmiş, bu haberi duyan Georg Abdullahtan daha çok korkmağa başlamıştı.
Abdullah bin Zübeyr Abdullah bin Ebi Serhe şöyle bir teklifte bulundu: “Bu düşmanımız ile işimizin gittikçe uzayacağını, onların kendilerine yakın bulunan devletlerden sürekli yardım aldıklarını, bizimse kendi ülkemizin çok uzaklarında Müslümanlardan yardım alamadığımızı görüyorum. Eğer uygun görürsen yarın sabahleyin Müslümanların gayet güçlü ve kuvvetli olanlarından bir grubu savaşa katmayıp çadırlarda tutalım, bir kısmımız da düşman üzerine saldırsın. Onlar da biz de yoruluncaya kadar savaşalım, iki taraf da yorulup çekildiğinde daha dinç olan ve istirahat edip savaşa katılmayan Müslüman kuvvetlerini bunların üzerlerine saldırtalım. Umulur ki Allah bizi onlara karşı muzaffer eyler.” Bu teklifi alan kumandan Abdullah bin Saad ashabın ileri gelenlerinden bir grubu toplayıp onlarla bu teklifi istişare etmiş ve uygun görülmüştü.
Ertesi gün olunca, Abdullah bin Saad karar verdikleri şekilde Müslümanların cesur ve güçlü olanlarından bir kısmını atlarıyla birlikte çadırlarında bırakıp, geri kalan Müslümanlarla birlikte Rumların üzerine hücum etmiş ve sabahtan öğleye kadar onlarla şiddetli çarpışmalara girişmişti. Öğle ezanı okunduğu anda Müslümanlar ve Rumlar her günkü adetleri üzerine savaşı bırakıp çadırlarına çekilmişler, ancak Abdullah bin Zübeyr onlara hiç fırsat vermeden o taze kuvvet olan Müslümanlarla birlikte üzerlerine saldırmıştı.
Rumların son derece yorgun düşüp silahlarını bir tarafa attıkları sırada birden dünden beri dinlenmekte olan kuvvetlerle düşman askerlerinin üzerine hücum etmişti. Onların tamamen gafil oldukları bir anda üzerlerine bir tek yumruk gibi atıldıkları için daha silahlarına ellerini uzatma imkanı bulamadan onları kılıçtan geçirmiş ve şiddetli bir çarpışma sonunda kumandanları Georg öldürülmüştü. Georgu Abdullah bin Zübeyr bizzat kendisi öldürmüş ve böylelikle Müslümanlar Rumları büyük bir hezimete uğratıp onlardan çokça ganimet elde etmiş ve ele geçirdikleri esirler arasında da Kumandan Georgun kızını alıp getirmişlerdi. Bu safhadan sonra Abdullah bin Saad şehri kuşatmış, rahatlıkla fethedip içeri girmiş şimdiye kadar elde etmedikleri büyük ganimetler ele geçirmişlerdi. Bu ganimetler taksim edilince atlıların her birine üç bin dinar, yayaların her birine de biner dinar pay isabet etmişti.
Abdullah bin Saad, Subay ta Şehrini tamamen ele geçirdikten sonra askerlerini civar şehirlere doğru göndermiş ve Kafasa Şehrine gelip buradaki düşmanları mağlup etmişler, mallarını ganimet ve kendilerini esir almışlardı. Ayrıca Abdullah, el-Ecem Kalesine askerler göndermiş, buranın halkı Müslümanların geldiğini işitince kaleye kapanmış ve buraya sığınmışlardı. Abdullah ve askerleri bu kaleyi muhasara edip emanla fethederek bütün Afrika fethini tamamlamış bulunuyorlardı. Buranın halkıyla sulh yapıp bir buçuk milyon dinar haraç almışlardı. Bundan sonra Abdullah bin Zübeyr vali Georgun kızını ganimet olarak alıp fetih müjdesini Osmana bildirmek üzere gidenlerle birlikte Medineye göndermişti. Başka bir rivayette ise, vali Georgun kızını Ensardan birisi ganimet olarak almış ve onu devesine bindirerek Medineye götürmüştü.
Abdullah bin Saad bu fetihlerden sonra Afrikanın bu bölgesinden Mısıra geri dönmüştü. O bu seferi sırasında bir yıl üç ay müddetle Afrikada kalmış ve Müslümanlardan yalnız üç kişi şehit olmuştu. Bir tanesi, şair Ebu Züeyb elHezeli olup orada defnedilmişti. Buradan elde edilen ganimetlerin beşte biri Medineye gönderilmişti. Mervan bin el-Hakem Afrikadan gelen bu ganimetleri beş yüz bin dinar karşılığında satın almış ve Osman da bunları ona satmıştı.
Afrika ganimetleri hakkında en sahih rivayet budur. Bazıları Osmanın Abdullah bin Saada bU Afrika ganimetlerinin humusunu verdiğini, bazıları ise onları Mervan bin el-Hakeme verdiğini kaydederler. Bundan anlaşıldığı kadarıyla Osman birinci gazveden, elde edilen ganimet humuslarının humusunu Abdullah bin Saada, ikinci gazvede elde edilen ganimetIerin humusunun humusunu Mervana vermiştir. Doğrusunu Allah bilir.