"Enter"a basıp içeriğe geçin
Filter by Kategoriler
Kuran-ı Kerim
Hadisler ve İslam Tarihi
Alevilik
İncil
Tevrat
Avesta
Mitoloji
Diğer Kitaplar

Ömerin hayatından bazı örnekler

Ömer şöyle derdi: “Şu Araplar aynen sahibini izleyip de kendisini nasıl yönettiğini öğrenmeye çalışan burnu yaralı bir deve gibidirler. Fakat ben, Kabenin rabbine andolsun ki onları doğru bir istikamette yöneltmeğe çalışacağım.” Nafi el-Aysi şöyle der: “Bir gün Ömer ve Ali bin Ebi Talib ile birlikte zekat mallarının birikmiş olduğu bir ağıla girdim. Osman bir gölgede oturmuş yazı yazıyor, Ali ise Onun başucunda durmuş, Ömerin kendisine söylediklerini kaydediyordu. Ömer son derece şiddetli bir sıcağın olduğu bir günde güneşte durmuştu, üzerinde birisi ile sarındığı, öbürüyle de başını örttüğü iki parça elbisesi vardı. O güneşte durmuş, zekattan toplanmış olan develeri sayıyor, renklerini ve yaşlarını tespit ediyordu. Ali: “Allahın kitabında şöyle buyurulur diyerek: Babacığım, bunu tut; işte bu ücretle tuttuklarının en hayırlısıdır, hem de güçlü ve güvenilir (adam) dır: ayetini okumuş ve Ömeri eliyle göstererek:işte güçlü ve güvenilir adam budur demişti. ”
Abdullah bin Amir bin Rabia şöyle der: “Bir gün Ömeri gördüm; yerden bir saman çöpü almış, şöyle diyordu: “Keşke ben bu saman çöpü olsaydım veya hiçbir şey olmasaydım. Keşke annem beni doğurmasaydı. Keşke ben unutulmuş bir kimse olsaydım.” Hasan şöyle anlatır: “Ömer şöyle derdi:
“Eğer ben hayatta kalacak olsaydım şöyle bütün islam ümmeti içinde dolaşır, her türlü ihtiyaçlarını öğrenirdim; çünkü bu ümmetin valileri onların bütün ihtiyaçlarını gidermemektedirler, biliyorum. Diğer taraftan ümmetin bu fertleri de bana ulaşamıyorlar. işte ben ta Şama kadar gidip orada iki ay kalsam, sonra Cezirede iki ay kalsam; sonra da Mısır, Bahreyn, Basra ve Küfeye gidip de her birinde ikişer ay kalsam ve oradaki Müslümanların hallerini öğrensem… Vallahi böyle bir seyahat ne kadar mükemmel olurdu.”

Böyle temennilerde bulunurdu.
Bir gün Ömere şöyle söylendi: “Enbardan biri gelmiş, divan ve yönetimler hakkında bilgisi var, onu katib edinirsen iyi olur.” Bunun üzerine Ömer: “Şayet ben onu katip edinip görev verirsem MüsIümanların dışında bir kimseye görev vermiş olurum” diye karşılık vermişti.
Bir gün Ömerin bir hutbe okuyarak Müslümanlara şöyle seslendiği kaydedilir: “Muhammedi hak ile gönderen Allaha yemin ederim ki Fırat kenarında bir deve kaybolacak veya helak olacak olursa Allahın beni ondan sorumlu tutmasından korkuyorum.”
Ebu-Firas şöyle anlatır: “Ömer bir gün Müslümanlara hitap ederek dedi ki:Ey insanlar! Ben size hanımlarınıza zulmetsin veya mallarınıza el koysun diye valiler göndermiyorum. Bu valileri size dinlerinizi öğretsinler, Resulallahın sünnetini bildirsinler diye gönderiyorum. Şayet bir kimseye böyle bir yolun dışında bir zulüm isabet edecek olursa mutlaka bu zulmünü bize iletsin ve şikayet etsin. Ömerin nefsini elinde tutan Allaha yemin ederim ki böyle bir şikayetle bana gelen birisinin sıkıntısını mutlaka gideririm. Bunun üzerine Amr bin el-Ass kalkıp şöyle demişti:Ey müminlerin emiri! Eğer senin valilerinden birisi Müslüman birini te dip için hırpalayacak yahut yönetirken her hangi birini dövecek olursa aynı şekilde ona kısas uygular mısın? Ömer de cevap olarak:Evet, Ömerin nefsini elinde tutan Allaha yemin ederim ki mutlaka kısas uygularım. Resulallahın kendi nefsi için kısas uyguladığını göreyim de nasıl olur böyle bir Müslümanın uğramış olduğu zulmü ondan giderip kısas uygulamayayım? Sakın Müslümanla vurup da Müslümanları zelil duruma sokmayasınız. Ayrıca onlara fazla teşekkürler edip de çok yüz verip şımartmayasınız. Onların haklarını ellerinden gasp edip de zulmetmeyiniz. Sakın onları zor durumlara sokarak size karşı kin beslemelerine sebep olup da kaybetmeyesiniz demişti.”
Bekr bin Abdullah şöyle anlatır: “Ömer bin el-Hattab, Abdurrahman bin Avf kendi evinde geceleyin namaz kılarken Ona çıkagelmişti. Abdurrahman:Ey müminlerin emiri! Senin gecenin bu saatinde buraya kalkıp gelmenin sebebi nedir? diye sorunca, Ömer:çarşının bir kenarına bir grup insan eşyasını koymuş. Şehirdeki hırsızların bunlara tecavüz etmelerinden korktum, onun için geldim; gel de onları bekleyelim, diye karşılık vermişti. Beraberce çarşıya gitmişler, çarşının bir kenarında yere oturup orada sohbet etmeye başlamışlardı. Bir ara gözlerine bir ışık görünür. Ömer:Ben uyku saatinden sonra lamba yakılmamasını emretmemiş miydim? der ve ışığa yönelirler. O lambanın yanık olduğu yere vardıklarında bir grubun şarap içmekte olduklarını görür ve ev sahibini tanır. Sabah olunca, ev sahibini çağırtır ve ona:Ey filan! Dün gece arkadaşlarınla birlikte şarap içiyordunuz? der. Adam:Ey müminlerin emiri! Nereden öğrendin? diye sorunca, Ömer:Gözümle gördüm, diye karşılık verir. Bunun üzerine adam:Yüce Allah seni başkalarının evini gözetlemekten alıkoymadı mı? diye sorunca Ömer onu serbest bıraktı.”
Ömer uyku saatinden sonra lamba yakılmasını yasaklamıştı, çünkü tavanda asılı olan lambaların fitilini fareler çekerek lambayı düşürür, hurma dallarından meydana gelmiş olan tavanı yakardı. Ömer bundan dolayı uykudan sonra lamba yakmayı yasaklamıştı. Resulallah bu hususta Ömerden önce aynı mahiyette bir yasak koymuştu.
Eslem şöyle anlatır: “Bir gün Ömer bin Hattab ile birlikte Medine dışında taşlık bir araziye doğru çıktık. Sirar adı verilen yere geldiğimizde uzaktan bir ateşin tütmekte olduğunu gördük. Ömer:Haydi oraya gidelim, dedi. Oraya doğru koşmaya başladık, onlara yaklaştığımızda yanında iki küçük çocuğu olan yaşlı bir kadına rastladık. Ateş yanıyor ve ateşin üzerinde de bir tencere kaynıyordu. Çocuklar da sızlanıp duruyorlardı. Ömer:Selam size ey ışığın sahipleri! dedi ve bu sözünü ey ateş sahipleri demeye tercih etti. Kadın: <