"Enter"a basıp içeriğe geçin
Filter by Kategoriler
Kuran-ı Kerim
Hadisler ve İslam Tarihi
Alevilik
İncil
Tevrat
Avesta
Mitoloji
Diğer Kitaplar

Fesa ve darabcirdin fethi

Sariye bin Zünem ed-Düeli, Fesa ve Darabcirde doğru yola çıkarak düşmanların karargahlarına yakın bir yere varıp kendi karargahını kurmuş ve onları Allahın yardımıyla muhasara etmişti. Düşman askerleri her yandan yardımlar almış, toplayabildiği kadar çokça asker toplamış ve ayrıca iran Kürtleri de onlara katılıp büyük bir ordu meydana getirmişlerdi. Müslümanlara karşı büyük bir ordu birikmiş ve bu orduya iranın dört bir yanından asker katılmıştı. Ömer savaştan bir gece önce rüyasında gündüzün tam ortasında Müslüman askerlerinin iranlılarla savaşa tutuştuklarını ve o anda içinde bulundukları durumu görmüştü. Ertesi gün olunca aynı saatlere yakın bir anda Müslümanları topluca namaza davet etmiş ve aynen rüyasında gördüğü saati bekleyerek hutbe irad etmek üzere mimbere çıkmıştı. Tam o saatte de Sariye bin Züneym, yanındakilerle birlikte kuşatılabileceği bir ovada toplanmışlardı. Ancak yanı başlarındaki dağın eteklerine sığınıp da oraya arkalarını dayadıklarında onlara karşı tek bir cepheden savaşılması mümkün olabilirdi. Bunun üzerine Ömer o sırada mimbere çıkmış ve: “Ey insanlar! Ben bu iki ordunun karşılaştığını gördüm. Onların hallerini size anlatayım.” demiş ve tam o esnada “Ey Sariye; el-cebel, el-cebel!” diye seslenmiş ve hutbesine şöyle devam etmişti: “Allahın nice askerleri vardır; umulur ki Yüce Allah onlara yapılan nidayı ulaştırsın.” Gerçekten o anda Sariye ve yanındaki Müslümanlar Ömerin bu sesini işitmiş ve dağın arkasına sığınarak orayı arkalarına almışlardı. Bu şekilde savaş vaziyeti aldıktan sonra iranlılar büyük bir hezimete uğramış ve Yüce Allah Müslümanların büyük ganimetler ele geçirmesine imkan bahşetmişti. Ganimetler içinde içi cevher dolu bir kap bulmuşlardı. Sariye onu askerlerden rica ile alıp fetih müjdesi ile birlikte bir adamla Ömere göndermişti. Müjdeyi getiren adam, Ömere yemek yediği bir sırada varmış, o da yanına oturmasını söylemişti. Ömer yemeğini bitirdikten sonra kalkıp gitmek isteyince, gelen adam Onu takip etmiş ve Ömer bu adamın doymadığını zannedip evine götürerek yemek yedirmek istemişti. Ömerin evinde yemeğe oturulduğunda kendisine ekmek, zeytinyağı ve tuz getirilip ikram edilmişti. Adam yemekten sonra Ömere şöyle hitap eder:
“Ey müminlerin emiri! Ben Sariyenin elçisiyim.” Bunun üzerine Ömer:

“Hoş geldin, merhabalar sana” deyip Onu yaklaştırmış, dizleri dizine değecek kadar yakın olmuş ve Müslümanların bu savaştaki durumlarını tek tek sormuştu. Gelen elçi durumları anlattıktan sonra kendisine bu küçük kabın içindeki mücevherleri sunmuş, Ömer bu mücevher dolu kaba bakınca, birden bağırıp: “Hayır, hayır! Böyle ikram olmaz. Bu burada duracak, bu savaşa katılan askerler gelinceye kadar bekleyecek. Ve onlara tekrar iade edilip aralarında paylaştırılacak” demiş ve adamı kovmuştu. Adam: “Ey müminlerin emiri! Devem yoruldu, buraya gelirken borç alarak ulaşabildim; bunun için, ihtiyaçlarımı karşıla” deyince Ömer de Onun yorgun devesini alıp, kendisine zekat develerinden bir tanesini vermiş, devesini Beytul-male almıştı. Gelen adama bir hayli kızılmış ve ikram görmeden geri dönmüştü. Şehre gelen bu elçiye Medine halkı, savaş amnda bir şeyler işitip işitmediklerini sormuşlar, o da şöyle demişti: “Evet işittik. Ey Sariye, dağ eteğine, dağ eteğine!” diye bir ses işittik ve gerçekten o anda neredeyse kuşatılıp helak olacakken dağ eteğine sığındık. Cenab-ı Hak bize zafer ihsan etti.”