"Enter"a basıp içeriğe geçin
Filter by Kategoriler
Kuran-ı Kerim
Hadisler ve İslam Tarihi
Alevilik
İncil
Tevrat
Avesta
Mitoloji
Diğer Kitaplar

Ramahürmüz ve tüsterin fetihleri, hürmüzanın esir alınması

Denildiğine göre Ramahürmüz, Tüster ve Süs şehirleri, Hicretin 17. yılında fethedilmiştir. Bu üç şehrin 19. yılda fethedildiği söylenmekle birlikte, 20. yılda fethedildikleri de söylenmiştir.
Bu şehirlerin fetih sebebine gelince: Yezdecird, Mervde, kaybettikleri topraklardan duydukları üzüntü dolayısıyla Farsları sürekli olarak kışkırtıyordu. Bunun üzerine Farslar Ahvaz halkıyla yazıştılar ve sonunda birbirlerine yardımcı olmak üzere ahitleştiler. Hurkus bin Züheyr ile Ceze, Sülma ve Harmele bu haberi alınca durumu Ömere yazılı olarak bildirdiler. Bunun üzerine Ömer Saada şöyle bir mektup yazdı: “Ahvaz üzerine Numan bin Mukarrin ile birlikte kalabalık bir ordu gönder ve elini çabuk tut. Bunlar Hürmüzana karşı gidip konaklasınlar ve onun durumunu iyice tetkik edip incelesinler.”
Ebu Musaya da şöyle yazdı: “Ahvaza kalabalık bir ordu gönder. Bu ordunun başına Süleylin kardeşi Sehl bin Adiyyi komutan tayin et. Ayrıca onunla birlikte Bera bin Malik, Meczee bin Sevr, Arfece bin Herseme ve başkalarını da gönder. Küfe halkı ile Basralıların başına da Ebu Sebre bin Ebi Ruhmu tayin et.”
Numan bin Mukarrin, Küfelilerle birlikte çıkıp katırlar üzerinde Ahvaza doğru yürürken süvariler de onların yan tarafında güneyden yol alıyorlardı. Hurküs, Sülma ve Harmeleyi geride bırakıp kendisi Ramahürmüzde bulunan Hürmüzana doğru yürüdü. Hürmüzan, Numanın üzerine gelmekte olduğunu işitince beraberinde bulunan Farslarla birlikte onun önünü kesmek ümidiyle öncelikle kendisi savaş hamlesine girişmek istedi. Numan ile Hürmüzan,Erbük denilen yerde karşılaştılar, aralarında çok şiddetli bir savaş oldu. Aziz ve celil olan Allah, Hürmüzanı bozguna uğratınca Hürmüzan Rahahürmüzü bırakıp Tüstere gitmişti. Numan Hürmüze gitmiş, daha sonra iyzec üzerine yürümüştü. iyzec hakimi olan Tireveyh Onunla barış anlaşması yapmış, bunun üzerine Numan Ramahürmüze geri dönerek orada ikamet etmeye başlamıştı. Bu arada Basralılar Sukul-Ahvaza gelip konaklamış ve Ramahürmüze gitmek isterken Numanın Ramahürmüzü ele geçirdiği haberini almışlardı. Hürmüzün Tüstere gitmiş olduğu habri de kendilerine ulaşmış bulunuyordu. Bunun üzerine Basralılar Tüster tarafına giderken Numan, Hurküs, Sülma, Harmele ve Ceze de aynı istikamete yöneldiler. Tüster etrafında bir araya geldiler. Hürmüzan ve Farslıların, dağlık bölgelerin ve Ahvazın halkından meydana gelen askerleri Tüsterde hendeklerinde bulunuyorlardı. Ömer Müslüman komutanlara Ebu Musayı da yardımcı olarak göndermiş ve Onu Basralıların başına komutan olarak tayin etmişti. Genel komutan ise Ebu Sebre idi. Onları bir ay süreyle kuşatma altında tuttular ve pek çok kişiyi öldürdüler. Enes bin Malikin kardeşi olan el-Bed bin Malik bu kuşatma sırasında zafer kazanılıncaya kadar sırf mübareze ile yani karşılıklı olarak tek tek dövüşmelerle yüz kişi öldürmüştü. Bunun dışında öldürdüğü kimseler bu hesaba dahil değildir. Ayrıca Meczee bin Sevr, Kaab bin Sevr ve pek çok Basralı ve Küfeli de Onun kadar kimse öldürmüşlerdi. Tüster kuşatması sırasında müşrikler Müslümanların karşısına seksen defa çıkış yapmış ve bu çıkışların kimisinde Müslümanlar, kimisinde de müşrikler başarılı olmuşlardı. Bu çıkışların sonuncusunda çarpışmalar oldukça şiddetlenince Müslümanlar: “Ey Bera! Rabbine dua et, onları bozguna uğratsın” deyince Bera: “Allahım, Onları karşımızda bozguna uğrat ve beni de şehit düşür” diye dua etti. Bera duası kabulolunan bir kimse idi. Onun bu duası sonucunda Müslümanlar müşrikleri bozguna uğratmış, sonunda onları hendeklerinin içine girmek, daha sonra hendeklerini da aşarak şehirlerine çekilmek zorunda bırakmıştı. Böylece şehir Müslümanlarca her yandan kuşatılmış bulunuyordu.
Müslümanlar bu durumdayken ve şehir bu haliyle oldukça sıkışık bir noktada bulunup savaş uzayıp gitmişken bir adam Numanın karşısına çıkarak şehre girecekleri bir yeri göstermesi şartıyla kendisine eman vermelerini istedi. Diğer taraftan başka biri de Ebu Musa tarafına attığı bir okla: “Sizler bana eman verecek olursanız şehre girebileceğiniz bir yeri size gösteririm” diye bir mesaj göndermişti. Ona attıkları bir okla eman verince aynı adam attığı ikinci okla: “Suyun çıkış tarafından geliniz. Sizler orayı rahatlıkla geçebileceksiniz” diye bir mesaj daha gönderdi. Bunun üzerine Ebu Musa Müslümanları bu işi yapmaya çağırınca Amir bin Abdi Kays ile pek çok kişi bu görevi üstlendi. Geceleyin, bu yere baskın yaptılar. Diğer taraftan Numan da kendilerine şehrin girişini gösterecek adamla birlikte arkadaşlarından kimin gideceğini sormuş, pek çok kimse bu göreve talip olmuştu. Böylece Numanın arkadaşları ile Ebu Musanın seçtiği Basralılar bu giriş yerinde bir araya geldiler. Herkes dışarıda iken bunlar bu yerden şehrin içine girdiler. Şehrin içine girdiklerinde onlar içerden, diğer Müslümanlar da dışardan tekbir getirdiler. Şehrin kapıları açıldı ve Müslümanlarla şehirde bulunanlar arasında çarpışma oldu. Müslümanlar, kendilerine karşı çarpışan herkesi yere serdiler. Hürmüzan kaleye gidip sığındı. Kaleye girenler Onun çevresini sarınca, Hürmüzan Ömerin hakkında vereceği hükme göre teslim oldu. Hürmüzanı bağladılar ve Allahın kendilerine ganimet olarak ihsan ettiklerini paylaştılar. Bu paylaştırma sonucunda süvari olanlara üç bin, piyade olanlara ise bin dirhem düşmüştü, öte yandan ok atan kişi ile bizzat Müslümanların yanına gitmiş olan kişi geldi; hem onlara, hem de kapılarını kapatıp savaşa katılmayanlara eman verdiler.

Bu gece Müslümanlardan da pek çok kişi ölmüştü. Meczee bin Sevr ile Bera bin Malik, bizzat Hürmüzan tarafından öldürülen kimseler arasında idi.
Ebu Sebre bizzat kendisi bozguna uğrayıp kaçanların peşine düşmüş ve onları Susa kadar takip etmişti Ebu Sebre, Numan bin Mukarrin ve Ebu Musa ile birlikte şehrin önünde konaklamış; hep birlikte Ömere mektup yazarak durumu sormuşlardı. Ömer Ebu Musaya tekrar Basra Valiliğine tayin ettiğini üçüncü defa olarak yazdı. Böylece Ebu Musa Sustan dönüp Basraya gitti.
Sahabeden Fukaymlı Zirr bin Abdullah bin Küleyb, CundeysabUra gidip orada yerleşmişti. Ömer Basra askerlerinin başına da Mukteribi getirmişti. Mukteribin asıl adı Esved bin Rabia olup kendisi Rabia bin Malik oğullarındandır ve o da sahabidir. Kendisi de Zirr de muhacirdir. Esved Resulallahın yanına gelerek: “Ben sana arkadaşlık yapmak ve bu şekilde Allaha yaklaşmak üzere yanına geldim” dediği için Nebi ona,Yaklaşan anlamına gelenel-Mukterib adını vermişti.Ebu Sebre, aralarında Enes bin Malik, Ahnef bin Kaysın da bulunduğu bir heyeti Hürmüzan eşliğinde Ömer bin Hattab a gönderdi. Bu heyet Hürmüzan ile birlikte Medineye geldiler. Hürmüzana elbiselerini, altın işlemeli, ipekli giysilerini, yakutlarla süslenmiş tacını ve her türlü süs eşyasını Ömer ve Müslümanlar görsünler diye giydirmişlerdi. Ömeri yerinde aramış, fakat bulamamışlardı. Nerede olduğunu sorunca onlara: “Kufeden gelen bir heyetle görüşmek üzere mescitte oturmuştu” denilmesi üzerine oraya gittiler. Ömeri mescitte bornozu üzerinde olduğu halde yatıp uzanmış gördüler. Ömer bunu gelen heyeti karşılama maksadı ile giymişti. Heyet gittikten sonra onu yastık gibi yapıp uyumuştu. Elinde kamçısı olduğu halde uykudayken yanına oturdular. Hürmüzan: “Ömer nerede?” diye sorunca Hürmüzana: “Ömer işte budur” diye cevap verdiler. Bu sefer Hürmüzan: “Peki, Onun bekçileri ve perdedarları nerede?” diye sorunca kendisine: “Onun ne bekçileri, ne de perdedarları ve katipleri vardır” dediler. Bu sefer Hürmüzan: “O zaman bunun peygamber olması gerekiyor” demiş, yanındakiler de: “Peygamber değil ama peygamberlerin ameli ile amel ediyor” diye cevap vermişlerdi.
Ömer çevresindekilerin gürültüleri ile uyanmış, kalkıp oturmuş, daha sonra Hürmüzana göz gezdirince: “Hürmüzan mı yoksa?” diye sormuştu. “Evet” cevabını verdiler. Ömer: “Bunu ve bunun benzerlerini islam ile zelil kılan Allaha hamd olsun” diyerek üzerindeki elbiselerin çıkarılmasını emretti, onlar da üzerindekileri çıkartıp sık dokunmuş bir elbise giydirdiler. Ömer Ona sordu: “Ya Hürmüzan! Sen andaşmayı bozmanın ve Allahın emirlerine karşı gelmenin akıbetinin ne olduğunu gördün mü?” Hürmüzan: “Ey Ömer! Cahiliye döneminde Allah bizleri başbaşa bırakmış, sonunda biz sizi yenmiştik; fakat şimdi siz bize galip geldiniz” diye cevap verdikten sonra Ömer şunu sordu: “Peki, peş peşe antlaşmanı bozarken neye dayanıyordun?” Bunun üzerine Hürmüzan: “Sana söylemeden önce senin beni öldürmenden korkuyorum” demiş. Ömer de: “Hayır, bundan korkma” diye cevap vermişti. Hürmüzan su istedi. Kendisine oldukça kaba ve kalın bir bardakla su getirilince Hürmüzan: “Ben susuzluktan ölecek bile olsam böyle bir kaptan su içemem” dedi. Bu sefer Onun beğenebileceği bir bardakla kendisine su götürüldü. Bu defa Hürmüzan: “Suyumu içerken öldürülmekten korkuyorum” deyince Ömer: “Hayır bu suyu içip bitirinceye kadar senin için korkulacak bir durum yoktur” diye cevap vermişti. Hürmüzan suyu alıp dökünce Ömer. “Ona bir daha su getiriniz, susuzken onu öldürmeyiniz” diye emir vermiş fakat Hürmüzan: “Benim suya ihtiyacım yoktur, ben suyu bahane ederek eman almak istemiştim” diye cevap verince Ömer kendisine: “Ben seni öldüreceğim” demiş, Hürmüzan da: “Sen bana eman vermiştin.” dedi. Ömer ona: “Sen yalan söylüyorsun” deyince Enes: “Ey müminlerin emiri! Doğru söylüyor, sen gerçekten Ona eman verdin.” demişti. Bunun üzerine Ömer: “Ya Enes! Ben Meczee bin Sevr ile Bera bin Maliki öldüren bir kimseye nasıl eman verebilirim? Allaha yemin ederim, ya bana bir çıkış yolu gösterirsin yahut seni cezalandırırım” deyince Enes şunları söyledi: “Sen Ona,Bana durumu anlatıncaya kadar korkacak bir durum yok ve bu suyu içinceye kadar da senin için korkacak bir şey yok dedin” Ömer, yanında bulunanlar da benzeri şeyler söyleyince, Hürmüzanın üzerine giderek: “Beni kandırdın. Allaha yemin ederim, sen Müslüman olmayıncaya kadar bunu kabul etmiyorum” demiş, o da Müslüman olmuştu. Ömer kendisine iki bin dirhem tahsis etmiş ve Medinede yerleştirmişti. Aralarında mütercim gelinceye kadar kısmen Farsça anlayan Muğire bin Şube tercümanlık yapmıştı.
Ömer, Hürmüzanı getiren heyete: “Müslümanlar muhtemelen Zimmilere eziyet ediyorlar da onlar bunun için sizin ahitleri bozacağınızdan endişe ediyorlar” deyince heyette bulunanlar: “Bizler antlaşmalara tam olarak uyuyoruz.” diye cevap verdiler. Bu sefer Ömer onlara: “Peki bu neden böyle?” diye sorunca onlardan Ahnef dışında hiç kimse ağzını açıp konuşmadı. Ahnef şunları söylemişti: “Ey Emirül-Müminin! Sen bizleri Fars ülkesinde daha ileriye gitmekten alıkoydun. Halbuki Fars kralı onların arasında bulunuyor. Onların kralı aralarında bulunduğu sürece onlar bizimle savaşacaklar. ittifak halindeki iki önder bir araya gelir gelmez biri diğerini kışkırtıyor. Sen gördüğün gibi ahit verdikten sonra onlar antlaşmalarını bozmaya kalkışmadıkça biz hiç bir şey yapmıyoruz. işte onları bu şekilde kışkırtıp duranlar da onların kralı ve ileri gelenleridir. Sen bize ülkelerinin içine dalarak hakimiyetlerine son vermek için izin vermediğin sürece bu böylece devam edip gidecektir. Bizler ne zaman ki onların hakimiyetlerini ortadan kaldırırsak işte Farsların umutlarını o zaman yok etmiş oluruz.” Ömer kendisine: “Allaha yemin ederim ki bana doğru söyledin” diyerek ihtiyaçlarını karşılayıp onları geri gönderdi. Daha sonra Ömere Nihavendlilerin toplandıklarını belirten bir mektup ulaştı. Bunun üzerine Ömer Fars ülkesinin içlerine doğru ilerlemeye izin verdi.
Cafer bin Ebi Talibin oğlu Muhammed, bazılarının belirttiğine göre Tüsterde şehit olmuştur.