Denildiğine göre Ömer Ahvaz ve çevresinin alınmasından sonra: “Bizimle Farslılar arasında ateşten bir set olmasını, böylelikle onların bizlere gelmemesi bizim de onlara varmamamızın sağlanmış olmasını çok arzu ederdim” dermiş.
Ebu Bekirin halifeliği döneminde Bahreyn Valisi el-Ala bin Hadrami idi. Fakat Ömer Onu görevden almış, yerine Kudame bin Mazumu tayin etmişti. Daha sonra Kudameyi de görevden almış, tekrar Alayı atayıp Saad bin Ebi Vakkasa yardımcı olmak üzere görevlendirmişti. el-Ala, irtidat edenlerle yapılan savaşlarda gerçekten üstünlükler göstermişti, fakat Saad Kadisiyye halkına karşı zafer kazanıp Kisraları yolundan kaldırınca Onun bu başarıları el-Alanın yaptıklarından daha büyük görünmeye başlamıştı. Bunun üzerine el-Ala, Farslara bir şey yapmak istemiş, bu konuda itaat etmek veya isyan etmek gibi bir şeyi gözünün önüne getirmemişti. Hem kendisine hem de başkalarına Resulallah ile Ebu Bekire uymak ve gafıl avlanmaktan korktuğu için, denizde savaş yapmayı yasaklamıştı. Fakat el-Ala, halkı Farslara karşı savaşa çağırınca halk çağrısını kabul etmişti. el-Ala, onları birkaç ayrı bölük yapmıştı. Bunların birinin başına Carud bin Muana, diğerinin başında Sivar bin Hemman, bir başkasının başına Hüleyd bin Münzir bin Saviyi getirmişti. Huleydi de bütün orduların komutanı olarak görevlendirmiş ve onları deniz yoluyla Ömerin izni olmadan Fars ülkesine götürmüştü. Askerler Bahreynden Fars bölgesine geçmiş ve Istahrda kıyıya çıkmışlardı. Karşılarında ise başlarında Hirbiz olmak üzere Farslar bulunuyordu. Farslar, Müslümanlarla gemileri arasına karışınca, Huleyd, Müslümanların arasında kalkıp konuşma yapmış ve onlara şöyle demişti: “imdi bu kavim sizleri kendileriyle savaşmak üzere çağırmadığı halde sizler onlarla savaşmaya gelmiş bulunuyorsunuz. Gemiler de topraklar da elbette galip gelenlerin olacaktır. O haldeSabır ve namaz ile yardım isteyiniz. Gerçekten o namaz, huşu sahipleri dışında kalanlar için çok büyük bir iştir” (Bakara 45) askerler onun bu davetini kabul ederek öğle namazını kıldıktan sonra düşmanlar üzerine atıldılar veTavus diye bilinen yerde çok çetin bir çarpışmaya tutuştular. Orada Suvar ile Carud öldürüldü.
Huleyd ise, kendi askerlerine piyade olarak çarpışmalarını emretmişti.
Onlar da o şekilde yapmış ve Farslardan büyük ölçüde kimseleri öldürmüşler, daha sonra denize geri dönmek için yol bulamadıklarından Basraya doğru gitmek üzere yola koyulmuşlardı. Ancak Farslar onların önlerini kesmiş, yollarını kapatarak karargah kurmuş ve kendilerini savunmaya başlamışlardı.
Ömer el-Alanın yaptıklarını haber alınca, Utbe bin Gazvana haber göndererek helak olup gitmeden önce kesif bir Müslüman ordusu alarak Fars diyarına gidip Müslümanları kurtarmasını emretmiş ve ayrıca: “Bana şunlar şunlar ilham edildi” deyip olanlara benzer şeyler söylemişti. Diğer taraftan elAlaya da en ağır gelebilecek bir emri vererek Onu Saadın emri altına verdi.
Bunun üzerine el-Ala, beraberindekilerle birlikte Saadın yanına gitmişti.
Diğer taraftan Utbe, aralarında Asım bin Amr, Arfece bin Herseme, Ahnef bin Kays ve başkalarının da bulunduğu on iki bin kişilik kalabalık bir orduyu göndermiş ve bunlar katırlar sırtında yola koyulmuşlar, yan taraflarında ise başlarında Amir bin Lüeyy oğullarından bir kişi olan Ebü Sebre bin Ebi Ruhm komutanlığında süvarileri de yola çıkarmışlardı. Utbe askerlerle birlikte yola koyularak sahil tarafını takip etti. Ebü Sebre ile Huleyd karşılaşıncaya kadar hiç kimse onlara karşı çıkmamıştı. Öyle ki Tavus Vakasının hemen akabinde Müslümanlar Farsların yollarını tutmuş bulunuyordu. Onlarla savaşanlar IstahI halkı ile başkalarından kaçmış ve gelip onlara katılmış bazı kimseler idi. Istahrlılar daha önce Müslümanların yolunu kestikleri yerde bulunuyorlardı.
Asker toplayarak her taraftan onların üzerine gelirken, Farslarla Ebu Sebre Tavus vakasından sonra karşılaştılar. Bu karşılaşma olduğu sırada diğer Müslüman askerler onların yardımına gelmiş bulunuyorlardı. Müşriklerin başında ise Sehrek adında bir komutan vardı. Her iki ordu birbirleriyle çarpışmaya girmiş, Allah Müslümanlara zafer nasip etmiş, müşriklerden pek çok kimse öldürülmüştü. Bu savaştan sonra Basra yakınlarına kadar ulaşılmıştır. Buranın çevresi bitki itibarıyla zaten bütün bölgelerden daha değerli idi. Daha sonra Müslümanlar ellerine geçirdikleri ganimetlerle dağılmıştı. Utbe kendilerine yazdığı mektupta onları teşvik etmiş geriye kalıp dönenlerin az olduğunu bildirmiş, bunun üzerine salimen Basraya geri dönmüşlerdi.
Utbe, Ahvazın güvenliğini sağlayıp Farslara boyun eğdirdikten sonra, Ömerden hac için izin istemiş, Ömer de kendisine izin vermişti. Utbe, haccını bitirdikten sonra Ömerden görevden affedilmesini istemişse de affedilmemiş, işinin başına dönmesi için kendisine ısrar etmişti. Bunun üzerine Utbe Allaha dua ederek oradan ayrıldı. FakatBatn-ı Nahle denilen yerde vefat etmiş ve orada defnedilmişti. Ömer Onun vefat ettiğini duyunca kabrini ziyaret etmek maksadıyla gitmiş ve: “Eğer bilinen belirli bir ecel olmasaydı senin katilin ben olmuş olurdum” demiş, sonra Ondan hayırla söz etmişti. Utbe muhacirlerden kendisine yer ayırıp belirleyen kimseler arasında değildi. Gazvan kızı Fahiteden olma çocukları evlerini annelerinden miras almışlardı. Fahite, o zamanlar Osman bin Affanın nikahında idi. Kölesi olan Hubab da Onun bu davranışına uyarak kendisine bir yer tahsis etmemişti. Utbe bin Gazvan, Saadden ayrılışının üçüncü yılının başında vefat etmişti. Bu ise Fars ülkesinde bulunan askerlerin tamamıyla gelip Basraya yerleşmelerinden sonra olmuştu. Kendisi ayrıldıktan sonra askerlerinin başına Ebu Sebre bin Ebi Ruhmu Basrada, bırakmıştı. Ömer kendisini senenin geri kalan aylarında da aynı görevde bıraktıktan sonra Muğire bin Şubeyi Basraya vali olarak tayin etmişti. Basra valiliği sırasında kendisiyle Ebu Bekir arasında meydana gelen olayın dışında kimse ona karşı gelmemiş ve her hangi bir olay olmamıştı. Ömer, daha sonra Basra Valiliğine Ebu Musayı tayin etmiş; Ebu Musa oradan da Kufeye tayin edilmişti. Daha sonra Ömer, ibn Sürakayı Basraya tayin etmiş, yine ibn Süraka Basradan alınıp KUfeye tayin edilmişti. Buna karşılık Ebu Musa Kufeden alınarak Basraya tayin edilmiş ve ikinci defa Basra Valiliğine getirilmiş idi. Utbe bin Gazvanın Basra Valiliğinden daha önce söz edilmiş ve 14. yılda valiliğiyle ilgili ihtilatlara temas edilmişti.