Kufe şehrinin düzenlenmesi ve Saadın Medainden gelip buraya yerleşmesi bu yıl içinde olmuştu.
Bunun da sebebi şudur: Saad Ömerin yanına şimdiye kadar sözü edilen fetihlerin haberini vermek üzere bir heyet göndermişti. Ömer onları görünce renklerinin ve durumlarının değişmesinin sebeplerini sormuş, onlar da: “Bulunduğumuz bölgenin havasızlığı bizi bu şekilde değiştirmiştir” diye cevap vermişlerdi. Bunun üzerine Ömer onlara, insanların konup yerleşecekleri bir yer seçmelerini emretti. Bu heyet ile birlikte, kendi kavimleriyle ilgili bir akit yapmak üzere Tağliboğullarından bir gurup da gelmiş bulunuyordu. Ömer bu Tağliblilere: “Ben sizlerle şu şartla akit yapıyorum: “Sizden Müslüman olan kimse üzerinde Müslümanların hakları vardır, ayrıca bir de Müslümanın üzerinde bulunan mükellefiyetler vardır. Bunu kabul etmeyen ise cizye verecektir” deyince, Tağlibliler: “O takdirde bunlar kaçar ve Acemlere katılırlar” diye açıklamada bulundular ve Müslümanlar gibi zekat vermek istediler. Ömer onların bu tekliflerini kabul etmedi. Sonunda cizyelerinin Müslümanların verdiği zekat gibi görülmesini isteyince, onların bu tekliflerini doğacak hiçbir çocuğu hristiyan yapmamak şartıyla kabul etti. işte bu Tağlibliler ve onlara itaat eden Nemr ve iyada mensup kimseler hep birlikte, Medainde bulunan Saadın yanına hicret etmişler, Medainde yerleşmişler, daha sonra onunla birlikte Kufeye gidip yerleşmişlerdi.
Denildiğine göre, bunun sebebi yukarıda anlatılan şekilde değil de, şöyle olmuştu:
Huzeyfe Ömere: “Arapların karınları geri gelmiş, pazuları kurumuş, renkleri değişmiş bulunuyor” diye mektup yazmıştı. Huzeyfe, Saad ile beraberdi, bu bakımdan Ömer Saade: “Arapların renklerini ve etlerini değiştirenin ne olduğunu bana bildir.” diye bir mektup yazdı. Cevap olarak Saad şunları yazdı: “Onları değiştiren bölgenin havasının güzel olmamasıdır. Araplara ancak develerine uygun gelen bölgelerin havaları uygun gelebilir” diye yazınca Ömer de Ona şöyle yazmıştı: “Selman ile Huzeyfeyi öncü olarak gönder. Onlar hem kara, hem deniz havasını taşıyan bir yer seçsinler. Benimle sizin aranızda ne bir deniz olsun, ne de bir köprü bulunsun.”
Bunun üzerine Saad onları bu iş için, görevli olarak gönderdi. Selman Enbara kadar yürüdü, Fıratın batı bölgesinde yoluna devam etti. Küfeye varıncaya kadar hiç bir yeri beğenmedi. Öbür taraftan Huzeyfe de Fıratın doğusundan yoluna devam etti ve Küfeye varıncaya kadar hiç bir yeri beğenmedi.
Kum ve çakılın karışık olarak bulunduğu her yerKüfe diye adlandırılır. işte bu şekilde Selman ile Huzeyfe Küfeye geldiler. O sırada Küfede üç manastır vardı. Bunlar Hareme, Um Amr, ve Silsile manastırları diye bilinirdi. Bunlar arasında da üzüm bağları bulunuyordu. Bölge her ikisinin de hoşuna gitmiş, orada inerek namaz kılmışlar ve yüce Allaha burayı yerleşecekleri bir yer kılması için dua etmişlerdi. Saadın yanına varıp durumdan haberdar ettiler. Bu arada ona Ömerden bir mektup daha gelince Kaka bin Amr ile Abdullah bin el-Mutemme birer mektup yazarak askerlerinin başına birer komutan tayin edip yanına gelmelerini bildirdi. Onlar da emredileni yaptılar. Bunun üzerine Saad Medainden ayrılıp Küfeye gitti. Küfeye Hicretin 17. yılının Muharrem (23 Ocak – 21 Şubat 628) ayında vardı. Onun Küfeye varışı ile Kadisiyye Savaşı arasında bir yıl iki ay, Ömerin halifeliği ile Küfenin arasında ise üç yıl sekiz aylık bir süre geçmiştir.
Saad Küfeye vardıktan sonra Ömere şöyle bir mektup yazdı: “Ben Küfede konaklamış bulunuyorum. Burası Hiyre ile Irak arasında olup hem kara hem de deniz ikliminin özelliklerine sahiptir. Burada hem deniz ikliminde yetişen ince keskin yapraklı bitkiler, hem de karada yetişen güzelotlar vardır. Ben Müslümanları buraya gelmekle Medainde kalmak arasında serbest bıraktım. Medainde kalmayı arzu edenleri de silahlı askermiş gibi orada bıraktım.”
Müslümanlar Küfede yerleştikten sonra kendilerine geldiler ve kaybetmiş oldukları kuvvetlerini yeniden kazandılar. Küfe halkı kamıştan ev yapmak için izin istedikleri gibi Basra halkı da aynı şekilde izin istediler. Basralılar da Küfe halkının yerleştikleri ayda şehirlerine yerleştiler. Fakat bundan önce Küfeye üç ayrı gurup gelip yerleşmişti. Onların izin istemeleri üzerine Ömer şu cevabı verdi: “Gerçek şu ki askeri karargahlar savaş gücünüz bakımından daha iyi ve sizin için daha çok umut vericidir. Bununla birlikte size ters düşmeyi de sevmiyorum.”
Bunun üzerine her iki şehir halkı da kamıştan ev ler yapmağa başladılar.
Daha sonra Küfede de, Basrada da yangın çıktı. Kufenin Şevval (16 Ekim – 13 Kasım 628) ayındaki yangını daha bir şiddetli olmuştu. Bunun üzerine Saad onlardan bir gurup kişiyi Ömerin yanına göndererek kerpiçten ev yapmak için izin istediler. Giden bu heyet Ömere yangın haberini verdikleri gibi ondan izin de isteyince Ömer şöyle söyledi: “Yapabilirsiniz, fakat hiç biriniz üç odadan fazla yapmayın. Binalarda uzunluk yarışına kalkışmayın. Sünnete riayet edin ki devlet elinizden gitmesin.” Giden bu heyet, Ömerin bu talimatını da alarak geri döndü. Ömer aynı talimatı Basralılara da gönderdi.
Küfe şehrinin tertibi işini Ebu Heyyac bin Malik, Basranın düzenlenmesi işini de Asım bin Dülef EbuI-Cerba yönetiyordu. Ana caddeler kırkar zira, ara caddeler yirmişer zira, sokaklar yedişer zira olarak takdir edildi. Mahalleler ise altmışar zira idi. Her iki şehirde de ilk planlanıp inşa edilen, mescitler olmuştu. Her ikisinin de tam ortasında uzak mesafeye ok atan birisi durmuş, her tarafa birer ok atmış ve bu okun düştüğü yerden sonra inşaat yapılması emredilmişti. Küfe Mescidi nin ön tarafından Hirede Kisralara ait yapıların mermer sütunları üzerine bir gölgelik yapılmıştı. Ayrıca salın üzerinde herhangi bir kimsenin orayı aşıp bina yapmaması için bir de hendek yapılmış, ona yakın bir yerde de Saade bir ev inşa edilmişti. Küfe Sarayı diye bilinen yer bu evdir. Bu evi Ruzbeh, Kisraların Hiredeki yapılarının kirecinden yapmış idi. Çarşılar da mescitler gibi yapılmıştı. Oraya kim daha erken gelip oturursa kalkıp evine gidinceye yahut alışverişini bitirinceye kadar orası onun olurdu.
Ömer çarşıda bulunanların da işitebileceği bir şekilde Saadın: “Şu bağrışmaları kesiniz, kulağıma gelmesin” şeklinde söylendiği haberini alınca halkın da onun evineSaadın Sarayı diye ad verdiğini işitince Muhammed bin Meslemeyi Küfeye göndermiş ve sarayın kapısını delip geri dönmesini emretmişti. Muhammed bunu yaptı, fakat Saad haber alınca: “Bu, bu iş için gönderilmiş bir elçidir” diyerek Onu çağırdıysa da Muhammed kabul etmedi. Saad kendisi onun yanına gitmiş ve harçlık vermeyi teklif etmişse de Muhammed bunu da kabul etmeyerek Ona Ömerin gönderdiği mektubu iletti: “Bana senin kale gibi bir saray yaptığın haberi ulaştı. BunaSaadın Sarayı deniliyormuş. Seninle halk arasında bir kapı varmış. Bu saray senin değil, fesat ve eksikliğin sarayıdır. Beytulmallare bitişik yerlerden bir yere yerleş ve oradan çık, o sarayı da kapat. Aksi takdirde o sarayın üzerine hiç kimsenin giremeyeceği bir kapı yaparız.” Bunun üzerine Saad söylenen şeyleri söylemediğine dair yemin etti. Muhammed geri dönüp Ömere Saadın dediklerini iletti.
O da Onun dediklerini tasdik etti.
Küfenin karakol bölgeleri dört tane idi. Bunlardan birincisi Hulvandı, başında Kaka vardı. ikincisi Masebezan idi, başında Dirar bin el-Hattab bulunuyordu. Üçüncüsü, başında Ömer bin Malik ya da Amr bin Utbe bin Nevfelin bulunduğu Karkisiya idi. Dördüncüsü ise başında Abdullah bin elMutemmin bulunduğu Musul idi. Kendileri bu şehirlerden ayrılacak olurlarsa onların vekilleri görev yaparlardı.
Kufenin düzenlenmesinden sonra Saad orada daha önce Medainde kaldığı sürenin dışında olmak üzere üç buçuk yıl kalmıştır.