Sabah olunca Saad, şehitler ve yaralıları taşıyacak kimseleri görevlendirdi. Yaralıları tedavi etmek üzere kadınlara teslim ederken şehitleriMüşerrik denilen yerde defnettiler. Burası Uzeyb ile Ayn Şems arasında kalan bir vadidir. Şehit ve yaralılar taşındıktan sonra Şam dan gelen atlılar görünmeye başladı. Dımaşkın Fethi Kadisiyeden önce gerçekleşmişti. Ömerin mektubu Ebu Ubeyde bin Cerraha varıp Irak askerlerinin oraya gönderilmesine dair emrini alınca, Ebu Ubeyde onları Haşim bin Utbe bin Ebi Vakkasın komutası altında Iraka gönderdi. Bunların öncü kuvvetlerinin başında ise Temimli Kaka bin Amr vardı. Kaka acele ederek bugünün sabahında Saadın yanına vardı ki bugünAğvas Günü idi. Kaka kendi askerlerine onar onar takımlara ayrılmalarını emretmişti. Hepsi bin kişi idi. Her on kişi gözün göremeyeceği bir noktaya varınca diğer on kişiyi bırakıyorlardı. On arkadaşlarıyla kendisi önde gitti. Kadisiyedeki Müslümanların yanına varıp onlara selam verdi, askerlerin gelmekte olduğunu müjdeledi ve onları savaşa teşvik edip: “Benim yaptığım gibi siz de yapınız” diyerek Farslardan teke tek çarpışmak üzere er diledi. Kaka hakkında Ebu Bekirin: “Bunun gibi birisinin bulunduğu bir ordu kesinlikle yenilgiye uğramaz” şeklindeki sözlerinin doğruluğunu gördüler.
Kakaın er dilemesi üzerine Onun karşısına Zul-Hacib çıktı. Kaka Onu tanıyınca: “Ebu Ubeydin, Selitin ve Köprü Vakasında şehit düşenlerin intikamını almanın zamanı geldi.” diye bağırdı ve birbirleriyle vuruşmaya başladılar. Sonunda Kaka Onu öldürdü. Geceye kadar onların atlıları gelmeye devam etti. Atlılar geldikçe Müslümanların şevki artıyordu. Sanki dün hiçbir musibet olmamış gibi oldular ve Zul-Hacibin öldürülmesine sevindiler. Bununla Farslar da büyük bir darbe yemiş oldu. Kaka ikinci defa er dileyince karşısına Firuzan ile Benzuan çıktı. Bunun üzerine Teymullatoğullarından birisi olan Haris bin Zabyan bin Haris meydana atılarak Kakanın yanına geldi. Bu dört kişi karşılıklı çarpıştı. Kaka Firuzanı, Haris de Benzuvanı öldürdü. Daha sonra Kaka şöyle seslendi: “Ey Müslümanlar! Kılıçlarınızla bunlara giriniz. Şunu biliniz ki insanlar kılıçlarla biçilir.” Akşam oluncaya kadar çarpışmalar devam etti. Farslar bugün hoşlarına gidebilecek hiç bir şey göremediler. Müslümanlar onlardan pek çok kişiyi öldürdüler. Üstelik Farslar bugün fillerin üzerinde çarpışamadılar; çünkü fillerin üzerindeki sandıklar bir gün öncesinden kırılmıştı, yeniden yapmaya başlamışlarsa da sonraki güne kadar bunları bitirememişlerdi. Kaka arkadaşlarından her kıtanın gelişinde tekbir alıyor, Onunla birlikte bütün Müslümanlar tekbir getiriyor, kendisi ve diğer Müslümanlar da hamle yapıyorlardı. Nesepçe Kakanın amcası oğulları olan kişiler, onar kişilik gruplar halinde üzerlerine peçe ve değişik elbiseler giydirilmiş develer üzerinde hamleler yapmaya başladılar. Atlarıyla bu develeri çevreleyip korumaya başladılar. Kaka, onlara Farsların atları üzerine hamle yapmalarını emretti. Böylelikle fillerin benzerini yapmış oldular.Ağvas Günü diye bilinen bu günde, FarslarınErmas Günü yaptıklarının benzerini Müslümanların bu develeri yapmış oldular. Sonunda Fars atları kaçmağa, Müslümanların atları da onları takip etmeğe başladılar. Herkes onların bu durumunu taklit etmeye koyuldu. Farslar bu develerden Müslümanların fillerden çektiklerinin daha fazlasını çekmiş oldular. Temimlilerden bir yiğit öldürmek üzere Rüsteme bir hamle yaptıysa da Ona varamadan şehit edildi. Farslardan bir kişi çıkıp er diledi. Ona karşı Ukayllı Araf bin Alem çıktı. Araf onu öldürünce karşısına bir başkası çıktı. Onu da öldürdü. Etrafını bir kaç süvari kuşattı, onu yere yıktılar ve elindeki silahı aldılar. Araf yüzlerine toprak atarak arkadaşlarının yanına dönmeyi başardı.
Kaka o gün otuz hamle yaptı. Her kıtanın gelişiyle birlikte bir hamle yapıyor, her hamlenin sonunda hem ganimet alıyor, hem de pek çok kimseyi öldürüyordu. Onlar arasından son öldürülen kişi Hemedanlı Buzurgumihr oldu. Avar bin Kutbe, Sicistan şehriyan ile teke tek çarpıştı ve ikisi birbirini öldürdü. Süvariler günün ortasına kadar çarpışmalarını sürdürdüler. Günün ortası olunca diğerleri birbirlerinin üzerine giderek gece yarısına kadar çarpıştılar. Armas Gecesisakinlik gecesi olarak bilinirken Ağvas Gecesisiyah gece olarak biliniyordu. MüslümanlarAğvas Gününde zafer belirtilerini görüp durdular. Bu günde Farsların ileri gelenlerinin hepsini öldürdüler. Müslümanların merkezindeki süvariler sağlam bir şekilde ilerlemelerine devam ettiler. Şayet atlılar geri dönmeyecek olsaydı, Rüstem esir alınabilirdi. Armaa Gecesinde olduğu gibi insanlar kendi karargahlarında konakladılar. Müslümanlara da asker gelmeye devam ediyordu. Saad bunu işitince etrafında bulunanlardan birisine şöyle dedi: “Ek kuvvetler gelmeye devam ederse beni uyandırma, çünkü güçlüdürler. Geliş duracak ve yeni kimseler katılmayacak olursa yine beni uyandırma, o zaman birbirlerine denk olurlar. Şayet onlara asker gelmekte olduğunu işitirsen o zaman beni uyandır, çünkü onların bu gelişi kötülük alameti olabilir. ”
Savaş kızıştığında Ebu Mihcen sarayda hapsedilmiş durumdaydı, elleri ve kolları bağlanmış bulunuyordu. Saadın eşi Selmaya: “Beni serbest bırakıp bana Saadın atı Belkayı verebilir misin? Allahadına sana söz veriyorum, eğer canımı almayacak olursa geri döner ve ayaklarımın zincirini bizzat kendim takarım.” demiş, fakat Selma kabul etmeyince şu beyitleri okumuştu:
Yeter artık atlar mızraklılarla giderken
Benim bağlz durmamın üzüntüsü.
Ayağa kalkarsam demirler çökertiyor beni,
Bağıranı sağır eden kapılarsa kapanıyor yüzüme.
Çok servetim ve çok kardeşim vardı,
Şimdi bırakıp gittiler, hiçbiri yok.
Allaha caymamak üzere söz veriyorum:
içki içilen yere gitmeyeceğim.
Bu sözleri işitince Selma Onu serbest bıraktı ve Saadın atı Belkayı verdi. Ebu Mihcen bu ata bindi ve Müslümanların sağ kanadı tarafına yaklaştı. Daha sonra tekbir getirip Farsların sol kanadı üzerine hamle yaptı. Arkasından Müslümanların tekrar arkasına geçip bu sefer Farsların sağ kanadı üzerine hamle yaptı. insanları görülmedik bir şekilde katıp döküyordu. Herkes Onun bu durumundan şaşkına düşmüştü. Kimse onu tanımıyordu. Kimisi: “Bu ya Haşimin adamlarındandır ya da Haşimin kendisidir” derken Saad ise: “Ebü Mihcen mahpus olmasaydı bu Ebu Mihcen, bu da benim atım Belkadır diye söyleyecektim.” diyordu. Bazı kimseler de “Bu Hızır dır” diyor; bir başkası: “Eğer melekler fiilen harbe iştirak etmiyor olsaydı bu bir melektir diyecektik” diye düşünüyordu.
Gece yarısı olup da Müslümanlarla Farslar savaşı bırakıp geri dönünce, Ebu Mihcen gelerek saraya girdi ve tekrar ayaklarını demirlere bağlayarak şu beyitleri okudu:
Övünmek gibi olmasın,
Sakif de bilir ki Bizler onların en iyi kılıç kullananlarıyız.
En fazla ve en büyük zırhlar bizdedir,
Savaşta en çok dirençli olanlarız biz.
Kadis gecesi beni tanımadılar,
Kimseyi duyurmadan çıktığımı, Hapsedilsem, işte musibet odur; Bırakılırsam ölümü tattınrım, onlara.
Selma kendisine: “Saad seni ne sebeple hapsetti?” diye sorunca Ebü Mihcen: “Allaha yemin ederim, yediğim ya da içtiğim bir haram dolayısıyla hapsetmiş değildir. Ben Cahiliyye döneminde içkicinin biriydim. Ben şair birisiyim. Şiir bazen dilimden dökülür. Bu bakımdan şu beytleri söylemiştim:
Ölürsem beni bir üzüm asmasının dibine gömüver, Öldükten sonra kökleri ıslatsın kemiklerimi.
Beni ağaçsız bir yere gömme sakın,
Çünkü ölecek olursam o şarabı tatmamaktan korkarım. işte bu sözler dolayısıyla beni hapsetti.”
Sabah olunca Selma Saadın yanına giderek onunla barıştı, çünkü daha önce kendisine kızmıştı. Arkasından da ona Ebü Mihcenin durumunu haber verdi. Bunun üzerine Saad onu serbest bırakıp şunları söyledi: “Haydi git, yapmadığın sürece söylediğin sözlerden dolayı artık seni sorumlu tutmayacağım.” Bunun üzerine Ebu Mihcen: “Mesele yok, Allaha yemin ederim ki bu dilimle artık kötü hiçbir şeyin vasfını yapmayacağım” diye cevap verdi.