Farslılar Akiki geçtikten sonra Rüstem tahtına oturdu. Ordunun merkezine on sekiz fil yerleştirdi. Bunların üzerine sandıklar ve adamlar yerleşmişti. Sağ ve solda sekiz ve yedi olmak üzere on beş fil vardı. Calinusu kendisi ile sağ kanadı arasına, Firuzanı kendisi ile sol kanadı arasına yerleştirdi. Yezdecird ise kendisi ile Rüstem arasında birbirlerini duyacak şekilde adamlar yerleştirmişti. Bunların birincisi kendi sarayının eyvanlarında sonuncusu ise Rüstem ile birlikte idi. Rüstemin yaptığı her şeyi yanında bulunan adam diğerine “Şu şu oldu” diye söylüyor, ikincisi yanındakine, öbürü diğerine aktarıyordu. Böylece en kısa bir zamanda olay Yezdecirde varıncaya kadar anlatılıyordu. Müslümanlar saf düzenlerini aldı. Saad birtakım çıbanları yüzünden ve siyatikli olduğundan oturamıyordu. Göğsünün altına bir yastık koymuş, onun üzerine yüzüstü kapanmış, evin damı üzerinden insanları seyrediyordu. Saf hemen duvarın dibinden başlıyordu. Bir an dahi saf yanından ayrılacak olsaydı her şeyiyle alınıp giderdi. Fakat bugünlerin korkunçluğu Saadın kahramanlığına asla halel getirmemekle birlikte, bazıları bunu ele almış ve hatta şairin birisi şunları söylemiştir:
Allah zafer verinceye kadar savaşırız,
Saad ise Kadisiye kapısında koruma altında.
Bizler geri dönerken pek çok kadın, dul kalmıştı;
Sa adın kadınlan arasında ise dul kalan yok.
Şairin söylediği bu beyider Saadın kulağına gidince: “Allahım eğer bu yalan söylüyor ve gerçekten bunları riyakarlık ve sesi işitilsin diye söylemiş se benim yerime onun dilini sen kes” diye dua etmişti. Bu şair o gün safta durmaktayken kimin attığı belli olmayan bir ok gelip onun diline isabet etti. Bu kişi ölüp Allaha kavuşuncaya kadar bir daha tek bir söz dahi söyleyemedi. Aynı şekilde Cerir bin Abdullah da benzeri şiirler söylediği gibi başkaları da benzeri sözler söylemişlerdi. Saad askerler arasına inip onlara özrünü beyan etti ve vücudundaki, baldırındaki ve kalçalarındaki yaraları onlara gösterince askerler Onu mazur görüp durumunu bilmiş oldular. Saad ata binemez durumda olunca askerlerin başına Halid ibn Urfutayı tayin etti. Fakat bu konuda Onun aleyhine farklı şeyler söylenmeye başlayınca, O da kötülüğü kışkırtan bir grup insanı yakalatıp hapsetti. Ebu Mihcen es-Sakafı de bu yakalananlar arasında idi. Onun şarap dolayısıyla hapsedildiği de söylenmiştir. Daha sonra Saad kendi yerine Halidi vekil tayin ettiğini ve Halidin kendilerine emir ve komuta vereceğini söyledi, Bunun üzerine askerler bu emri dinleyip itaat ettiler. O gün askerlere bir hutbe okudu. Tarih 14. yılın Muharrem ayının pazartesi günü idi. Saad onları cihada teşvik etti ve Allah Tealanın kendilerine pek çok ülkenin fethedileceğine dair vaadini, kendilerinden önceki Müslümanların Farslardan elde ettikleri toprakları anlattı. Her bir komutan da aynı şeyleri yaptı. Saad aynı zamanda görüş sahibi ve kahraman kimseleri de göndererek onlara askerleri savaşa teşvik etmeyi emretti. Onlar da bu emirleri yerine getirdiler. Bu kimseler arasında Muğire, Huzeyfe, Asım, Tuleyha, Esedli Kays, Galib, Amr bin Madikerib gibi kimseler vardı. Şairlerden ise eş-Şemmalı el-Huteya, Evs bin Mağra, Ubeyde bin et-Tabib ve başkaları vardı.
Müşriklerin safı Şefır kıyısında, Müslümanlarınki ise Kudeys duvarı ve Handekle birlikte bulunuyordu. Müslümanlarla müşrikler ise Handek ile Akik arasında idiler. Farsların zincire bağlı otuz bin askeri vardı. Saad askerlerine Cihad suresini, yani Enfal suresini okumayı em-retmişti. Bu sure, okunmaya başlanınca Müslümanların kalbi yumuşamaya başladı, gözlerinden yaşlar boşaldı ve kıraati ile birlikte kalplerine büyük bir huzur ve sükun indi. Kuran okuyucuları bu surenin okumasını bitirince Saad onlara şöyle söyledi: “Öğle namazını kılıncaya kadar yerinizden ayrılmayınız. Öğle namazını kıldıktan sonra ben bir tekbir getireceğim, siz de tekbir getirip hazırlanınız. ikinci tekbir getirince siz de tekbir getirip silahlarınızı kuşanın. Daha sonra üçüncü tekbirimi getirince siz de tekbir getirin, süvarileriniz önden ilerlesinler. Dördüncüsünde hep birlikte düşmanımız ile yan yana gelinceye kadar yürüyünüz. Bu esnada “La havle vela kuvvete illa billah” zikrini çokça söyleyiniz.” Saad üçüncü tekbiri getirince güç ve kuvvet sahipleri savaşı başlattılar. Farslardan da onların benzerleri karşılarına çıktı. Birbirlerini yaralamak ve birbirlerine darbe indirmek için fırsat kollamaya başladılar. Esedli şair Galib bin Abdullah şöyle söylüyordu:
Gelen kahramanlar, anlaşılır konuşanlar Şunu bildir ki ben,
Silahları kuşanan, en zor işleri başaran Nice hızlı birisiyim.
Hürmüz Onun karşısına çıktı. Hürmüzün krallık ailesine yakınlığı vardı. Başında taç bulunuyordu. Galib Onu esir alıp Saadın yanına getirdi ve geri döndü. Bu sefer Asım meydana atılıp şu beyitleri okumaya başladı:
Gümüşün üzerini kaplayan altın gibi
Sarı beyaz gerdanlı bilir ki
Ben bir şeyle ayıplanmıyorum;
Sana karşı beni kınanmaktır kışkırtan
Asım, önce bir Farslıyı kovaladı, onu Farslıların safına girinceye kadar takip etti, Farslar da onu korudular. Bunun üzerine Asım katır üzerindeki bir başka adamı alıp askerlerinin arasına götürdü. Onun kralın ekmekçisi olduğu görüldü. Onunla birlikte kralın yemeği ile birtakım tatlıların bulunduğu da anlaşıldı. Saade getirildi. Saad de onu ellerine geçiren kimseler arasında dağıttı. Daha sonra bir Farslı çıkıp teke tek dövüşmek için er diledi. Karşısına Amr ibn Madiykerib çıktı ve onu yakaladığı gibi yere vurdu, daha sonra boğazını kesti, iki bileziği ile kemerini aldı.
Filler, Müslümanlar üzerine saldırıp saflar arasına dalmaya başlayınca atlar ürkmeye başladı. Farslar Becile Kabilesinin askerleri üzerine on yedi fil ile gitmiş, Becilenin atları ise onlardan ürkmüştü. Neredeyse Becileliler atlarının ürkmesinden üzerindeki süvarilerle helak olup gidecekti. Saad, Esedoğullarına: “Becileyi ve onlarla birlikte bulunanları savununuz” diye haber gönderdi. Tuleyha bin Huveylid, Hammal bin Malik emirleri altındaki askerlerle birlikte çıkıp fillere giriştiler. Sonunda üzerinde bulunanlar fillerin istikametini çevirmek zorunda kaldılar. Tuleyhaya onlardan iri yarı birisi karşı çıktı, Tuleyha onu öldürdü. Eşas bin Kays, Kindeliler arasında dikilip şöyle seslendi: “Ey Kindeliler! Allah Esedoğullarının mükafatını versin. Onlar bulundukları yerden ne biçim gedik acıyorlar ve ne biçim ilerliyorlar. Her bir grup karşılarındakileriyle nasıl uğraşıyorlar! Sizlerse size yardımcı olacak kimseler bekliyorsunuz. Ben şahitlik ederim ki Araplara karşı güzel bir örnek vermiyorsunuz?” Bunun üzerine Kindeliler de ileriye atılıp karşılarında bulunanları püskürttüler. Farslar askerlerinin ve fillerinin Esed Kabilesinden neler çektiklerini görünce onlara ellerindeki silahlarla hücum etmeye ve hamle yapmağa başladılar. Bunlarla birlikte Zul-Hacib ile Calinus da vardı. Müslümanlar da Saadın dördüncü defa tekbir getirmesini bekliyorlardı. Fars atlıları beraberlerinde fillerle birlikte Esedliler üzerine toplandılar, ancak Esedliler önlerinden çekilmediler. Bu sırada Saad dördüncü tekbiri getirdi ve Müslümanlar yerlerinden ayrılmaya başladılar. Harbin odak noktası Esedlilerin etrafında idi. Filler sağ ve sol kanatlara hamle yaptılar, atlar onların önünden kaçışıyorlardı.
Saad, Temimli Asım bin Amra haber göndererek şunları söyledi: “Ey Temimoğulları! Sizin bu fillere karşı bir çareniz yok mudur?” Bu sefer Temimlilerin “Allaha yemin ederiz ki çaremiz vardır” demeleri üzerine Amr kendi kavminden iyi ok atan ve oldukça becerikli bazı kimseleri çağırdı. Okçulara: “Okçular! Şimdi siz fillerin üzerindekilere oklarınızla atış yapınız” dedikten sonra öbürlerine: “Ey becerikli kimseler! Fillerin arkasından geçiniz ve fillerin üzerindeki hevdeçleri tutan ipleri kopartınız” dedi. Arkasından bu işleri yapabilmeleri için onları korumağa başladı. Savaş Esedoğullarının etrafında devam ediyordu. Sağ ve sol kanatlar da uzak olmayan bir tarafta ilerlemesine devam ediyordu. Asımın arkadaşları fillerin üzerine giderek sandıkların iplerini arkalarından yakalayıp koparmaya başladılar. Fillerin yüksekçe ulumaları duyulmaya başladı ve böylece bağları koparılmadık, üzerlerindekiler öldürülmedik fil kalmadı. Böylelikle Esedoğulları biraz rahatça nefes alabildiler ve Farsları etraflarından asıl bulundukları yere püskürtebildiler. Gecenin sükuneti çökünceye kadar çarpışmalar devam etti. Arkasından her iki taraf yerlerine çekildi. Esedoğullarından bu öğleden sonraki çarpışmalarda beş yüz kişi öldü. Esedoğulları askerlerin yardımcı kuvvetleri, Asım ve beraberindekiler ise askerlerin koruma güçleri durumunda idiler. işte Kadisiye Savaşının birinci günü böyle geçti. BunaErmas Günü adı verilir.
Esedli şair Amr ibn Şes bu olayı dile getiren bazı beyiHer söyledi. Müsenna bin Harisenin vefatından sonra Saad, onun dul hanımı Selma ile Şerif denilen yerde evlenmişti. Ermas Gününde askerler bu şekilde etrafı çevirip gidip geldikçe Saad yerinde duramıyordu. Bu bakımdan evinin tepesinde sabırsızlığından hareket etmeye başladı. Selma Farsların yaptıklarını görünce:
“Ah bu gün Müsenna olacaktı! Bugün atların önünde Müsenna gibi yoktur” dedi. Fakat Selma bu sözleri arkadaşlarının başına gelen ve kendisinin durumundan rahatsız olan, sabırsızlanan birisinin önünde söylemişti. Saad bunun üzerinde yüzüne bir tokat vurarak: (Esedoğulları ile Asımı kastederek) “Savaşın etraflarında dönüp durduğu bu bölükte Müsenna olsaydı ne yapabilirdi ki?” deyince Selma: “Hem kıskançlık, hem de korkaklık bir arada mı?” diye sordu. Saad: “Allahıma yemin ederim ki durumumu gördüğün halde beni mazur görmeyecek olursan hiç bir kimse benim mazur olduğumu kabul edemez.” dedi. Daha sonra herkes bu temayı diline doladı ve Saadın aleyhine şiir söylemeyen, görüş ileri sürmeyen hiç bir şair kalmadı. Halbuki Saad ne korkaktı, ne de kınanacak bir durumu vardı.