"Enter"a basıp içeriğe geçin
Filter by Kategoriler
Kuran-ı Kerim
Hadisler ve İslam Tarihi
Alevilik
İncil
Tevrat
Avesta
Mitoloji
Diğer Kitaplar

Buveyb vakası

Ömer, Ebu Ubeydin Köprü vakasının haberini alınca, insanları Müsenna ile birlikte savaşa katılmaya teşvik etti. Bu teşvik ettiği kimseler arasında Bedleliler de vardı. Bedleliler o sırada kendilerini dağınık oldukları çeşitli kabileler arasından alıp toplayan ve bir araya getiren Cerır bin Abdullahın başkanlığı altında idiler. Cerır, Peygambere onları bir araya toplamak istediğini söylemiş, Nebi de onu başlarına getireceğine dair söz vermişti. Ebu Bekir halifeliğe getirilince, Cerır Peygamberin kendisine vermiş olduğu sözü yerine getirmesini istemiş, fakat Ebu Bekir bunu kabul etmemişti. Ömer başa getirilince ve Cerır de tekrar ondan da aynı şeyi isteyince, valilerine şunları yazmıştı: “Cahiliye devrinde Becilelilere nispet edilen, islam geldikten sonra da aynı intisabı koruyan kimseleri Cerırin yanına gönderiniz.” Valiler Ömerin bu emrini yerine getirdiler. Becileliler bir araya gelince Ömer onlara Iraka gitmeyi emrettiyse de onlar Şam bölgesinden başka bir yere gitmeyi kabul etmediler. Ömer onların Iraka gitmeleri üzerinde ısrar etmiş, buna karşılık ganimetIerin beşte birinin (humsun) dörtte birini kendilerine vereceğini vaat edince kabul ettiler. Bunun üzerine onları Müsenna bin Harisenin yanına gönderdi. Ömer, ayrıca Dabblılardan ismet bin Abdullahı kendisine tabi olanlarla birlikte Müsennanın yanına gönderdi. Diğer taraftan irtidat edenlere de yazılı emir çıkartıp onlar arasından gelenlerin tümünü Müsennanın yanına yolladı, Müsenna da kendilerine yakın olan Arap kabilelerine elçiler gönderince, büyük bir kalabalıkla yanına geldiler. Bu gelenler arasında Nemrli Enes bin Hilal da vardı. Enes, Nemr hristiyanlarından çok büyük bir kalabalıkla birlikte gelmiş ve bunlar: “Bizler kendi kavmimizden olanların yanında savaşacağız” demişlerdi.
Rüstem ile Firuzan durumun haberini alınca, Hemezanlı Mihranı Hireye gönderdiler. Müsenna, Kadisiyye ile Haffan arasında iken Mihranın geldiğini haber alınca, Fırat BadeklIyi iç tarafında bırakarak Cerıre, ismete ve kendisine yardımcı olmak üzere gelen bütün kuvvetlere mektup gönderip durumdan haberdar etti ve onlarlaBuveyb denilen yerde buluşmayı emretti. Müsenna Buveybde iken Ona kavuştular. Mehran ise karşısında ve Fıratın geri tarafında bulunuyordu. Müslümanlar bugün Kufeye bitişik olan taraftan Büveybde toplandılar. Mihran, Müsennaya haber göndererek: “Ya siz nehri geçip yanımıza geliniz yahut da biz nehri geçip yanınıza gelelim” diye haber gönderince, Müsenna da: “Siz nehri geçiniz” diye cevap verdi. Bunun üzerine Mihran nehri aşıp Fıratın kıyısında karargahını kurdu. Müsenna arkadaşlarını savaş düzenine soktu. Ramazan ayında olunduğu için düşmanlarına karşı güç kazanmaları amacıyla onlara oruçlarını açmayı emredince, emri altındaki askerler de oruçlarını açtılar. Müsennanın sağ ve sol kanatlarında Beşir bin elHassasiyye ile Büsr bin Ebi Rubm, süvarilerinin başında kardeşi Muanna, piyadelerin başında ise diğer kardeşi Mesud, arka destek kuvvetlerin başında ise Mezur bulunuyordu. Mihran bin Azazebenin sağ ve sol kanatlarının başında ise, Hire Merzubanı ile Merdanşah vardı. iranlılar üç saf halinde geldiler ve her saf ile birlikte bir fil bulunuyordu. Piyadeler ise saflarında bulunan fillerin önünde yer alıyor ve gürültü patırtı yapıyorlardı. Bunun üzerine Müsenna Müslümanlara: “Bu işittiğiniz sesler dağınıklıktan dolayıdır. O bakımdan sizler ses çıkarmamaya bakınız” diye söyledi.
Farslar Müslümanlara gittikçe yaklaşıyordu. Müsenna da saflar arasında dolaşıyor, onlaraeş-Şemus adındaki atının üzerinde dolaşarak bir takım açıklamalar yapıyordu. Onuneş-Şemus adındaki atı oldukça yumuşak huylu bir at olup, ancak çarpışacağı zaman bu atına binerdi. Sancakların başında durarak onları teşvik ediyor ve sancaklarını sallıyordu. Bütün askerlerine: “Ben, bugün şu önünüzdekilerin size yanaşamayacaklarını ümit ediyorum. Allaha yemin ederim, bugün beni sevindirecek tek şey sizin hepinizin sevinmesidir” diye söylüyor, askerleri de ona benzeri şekilde cevap veriyorlardı. Gerek sözlerinde, gerekse davranışlarında onlara karşı çok adaletli davranmıştı. Herkesi sevinilen ve yerinilen konularda eşit tuttu. Bu bakımdan hiç kimse Onu, ne bir sözünden, ne de bir davranışından dolayı eleştiremedi. Askerlerine: “Ben, üç defa tekbir getireceğim, bu esnada hazırlanınız. Dördüncü tekbirimle birlikte de hamle yapıp hücuma geçiniz” diye talimat verdi. Fakat ilk tekbiri getirir getirmez Farslar erken davrandılar ve onlara girdiler. Müslümanların atları ve çarpışmaları kısa bir süre duraklar gibi oldu. Müsenna icıoğullarında bir sarsılma görür gibi olunca onların bu durumlarından dolayı sakalını sıvazlamaya başladı ve haberci ile birlikte onlara: “Komutan size selamını ileterek diyor ki: Bugün, Müslümanları utandırmayın” diye haber gönderdi. icloğulları da: “Evet”, diyerek düzene girdiler. Müsenna bu duruma memnuniyetinden gülmeye başladı.
Savaş uzayıp kızışınca Müsenna, Nemrli Enes bin Hilale: “Sen, dinimizden olmamakla birlikte Arapsın. Bu bakımdan ben Mihrana bir hamle yapınca, sen de benimle birlikte hamle yap!” dedi. Enes de Onun bu teklifini kabul etti. Müsenna, Mihrana karşı bir hamle yaptı ve sonunda Onun sağ kanadının arasına girdi. Daha sonra Müslümanlar onların içine girip karıştı, her iki tarafın da orta kuvvetleri (kalb) bir araya geldi ve toz dumana katıldı. Her iki tarafın yan kanatlarında da büyük çarpışmalar olduğu için ne Müslümanlar ne de müşrikler kendi komutanlarına yardım edecek fırsat bulabiliyorlardı. O gün Müsennanın kardeşi Mesud ile Müslümanların ileri gelenlerinden bir topluluk oldukça sarsıntı geçirdi. Mesud yaralanınca onunla beraber olanlar da gevşer gibi oldu. Bunun üzerine Mesud: “Ey Bekir Topluluğu! Sancağınızı YÜkseltiniz. Allah da sizin şanınızı yükseltsin. Benim ölüp yere düşmem sizi korkutmasın!” diye gürledi. Müsenna da onlara daha önce: “Bizim yaralandığımızı görecek olursanız, sizler hiçbir şekilde durumunuzu terk etmeyeceksiniz, saflarınızdan ayrılmayacaksınız, yanınızdakilerle birlikte yanyana duracaksınız.” diye emretmişti.
Müslümanların orta kanadı (kalbi), müşriklerin orta kanadını epey etkilemişti. Tağliblilerden hristiyan bir genç Mihranı öldürmüş ve onun atına binmişti. Müsenna da Mihranın üzerindeki kıymetli şeyleri onun atına binen gence bırakmıştı. Tağlibli bu genç yine Tağlib Kabilesinden bir grup atlıyı da beraberinde getirmiş, savaşı görünce onlar da Arapların yanında savaşa katılmışlardı.
(Ebu Cafer Taberi) der ki: “Müsenna, müşriklerin orta kanadını tümüyle yok etti. Sağ ve sol kanatlar ise, birbirleriyle çarpışmaya devam ediyordu. Onun orta kanadı izale edip askerlerini yok ettiği görülünce, Müslümanların yan kanatları müşriklerin yan kanatlarına hücum edip Acemleri gerisin geri püskürtmeye başladılar. Bu sefer Müsenna ve orta kanattaki Müslümanlar onlara muzaffer olmaları için dua etmeye başladılar. Müsenna onlara bu tutumlarında devam etmeleri için teşvik ediciler gönderip şunları söylüyordu:Bu gibi kimselere nasıl davranmak Metinde iseniz öyle davranınız. Allahın dinine yardım ediniz ki o da size yardım etsin. Sonunda Farsları hezimete uğrattılar. Müsenna onlardan daha erken davranıp köprünün önünü kesti ve Acemlerin gidebilecekleri yolu kapattı. Bunun üzerine Acemlerin kimisi yukarı doğru kaçmaya, kimisi de yolunu çevirip gitmeye koyuldu. Müslüman atlılar onların peşine takıldılar, sonunda onları öldürüp mantar gibi yerlere serdiler.”
Müslümanlarla Farslar arasında bu kadar çok ceset bırakan bir vaka daha olmamıştı. Ölülerin kemikleri uzun süre ortalıkta görünüyordu. Öldürülenlerin yüz bin kişi olduğu tahmin ediliyordu. Bugüne “Aşar (10 / Onlar) Günü” adı verilmiştir. Çünkü bu günde her biri on kişi öldürmüş yüz adamın ismi sayılmıştı. Zeydul-Haylin oğlu: Vrve dokuz kişi öldürenler arasında idi. Kinaneli Galib, Ezdli Arfece de dokuz kişi öldürenler arasında idiler.

O gün müşrikler Sekün ile Fırat kıyısı arasında öldürülüp durdular.
Müslümanlar olayın gecesi ve ertesi gün gece bastırıncaya kadar onları takip edip durdular. Müsenna köprünün önünü kapattığına pişman olmuş ve şöyle demişti: “Ben bir acizlik gösterdim. Allah bu acizliğin kötülüğünü benim onlardan önce köprüye varıp onları zor duruma düşürmemle korudu. Ey insanlar, bir daha benzeri bir şey yapmayınız, çünkü o benim bir yanılmamdı. Kendisini koruyamayacak güçte olanları zorluğa koşmamak gerekir” diye dile getirmişti.
Yaralananlardan bazıları da yaralarının bir sonucu olarak vefat etmişti.
Bunlar arasında, Müsennanın kardeşi Mesud ile Halid bin Hilal de vardı. Müsenna onların cenaze namazlarını kıldırıp şunları söyledi: “Allaha yemin olsun, onlara duyduğum üzüntüyü, onların sabredip Büveybi görmeleri ve asla gevşeklik göstermemiş olmaları hafifletiyor. ”
Müslümanlar bu vakada pek çok koyun, sığır ve un ele geçirmişlerdi. Bunları Medineden gelip KavMiste bulunan kimselerin ailelerine gönderdiler. Müsenna Acemleri takip etmek üzere atlıları göndermişti. Bunlares-Sib denilen yere kadar vardılar ve pek çok sığır, ganimet ve esir aldılar. Diğer tür ganimetI er de pek çoktu. Müsenna bunları aralarında paylaştırdı, yerli halka ganimetin dışında bazı şeyler verdi. Becilelilere de humsun dörtte birini verdi. Bozguna uğrayıp kaçanları izleyen kimseler, Müsennaya haber gönderip esenliklerini bildirdiler ve kendileriyle bölgedeki Farslar arasında bir engel bulunmadığını belirtip daha da ileriye gitmek için izin istediler. Müsenna onlara izin verince, bunlar da Sabata varıncaya kadar talanlarını, baskınlarını yaptılar. Sabat halkı kendilerini kalelerine çekilip korudular. Müslümanlar her tarafı talan ettiler, daha sonra Sevad bölgesini Dicleye kadar olan kısmıyla aşıp geçtiler. Bu konuda hiçbir karşı güçten çekinmediler ve hiçbir engelleme ile de karşılaşmadılar. Acem silahlıları ise geri döndü ve Müslümanlar Dicleden sonra kalan kısma da ilişmediler.