Bazılarının dediğine göre Ebu Bekir ilk Müslüman ol-muş kişidir. Bu konudaki görüş ayrılıklarından daha önce söz edilmişti. Peygamber de şöyle buyurmuştur: “Ben, kimi islama davet ettiysem mutlaka kafasını eğip düşünmüştür. Ebu Bekir müstesna.” Peygamberden Onun hakkında söylenmiş sözler pek çoktur. Nebiin Onun cennetlik olduğuna, ateşten kurtulduğuna dair tanıklık etmesi, işaret yolu ile Halife olacağına haber vermesi gibi hususlar bunlardan bir kaçıdır. Onun halifeliğine işaret etmek üzere Nebi, bir kadına şöyle demişti: “Beni bulamayacak olursan, Ebu Bekirin yanına git.” Ve Onun: “Benden sonraki iki kişiye, Ebu Bekir ve Ömere tabi olunuz” ve benzeri buyrukları bunlar arasındadır.
Ebu Bekir Bedirde, Uhudda, Hendekte ve buna benzer savaşlarda Resulallah ile birlikte bulunmuştur. Hepsi de Allah yolunda oldukları için işkence gören yedi kişiyi kölelikten kurtarmıştır. Bilal, Amir bin Fuheyre, Zinnire, en-Nehdiyye ve oğlu, Müemmiloğullarının cariyesi, Um Ubeys ve Eslem bunlardandır. islam Dinine girdiğinde kırk bin dinarı vardı. Bunların tümünü ticaretten de sağladığı kar ile birlikte Allah yolunda harcamıştır.
Halife olduğu sırada, Araplar irtidat etmiş, bunun üzerine O da kılıcını çekerek Zul-Kassa denilen yere çıkmıştı. Ali Ona yetişip bineğinin yularını yakalayarak: “Ey Allahın Resulünün halifesi, nereye gidiyorsun? Ben de Resulallahın sana Uhud gününde söylediklerini tekrarlıyorum, kılıcını kınına koy ve bizi ölümünle acılara boğma. Allaha yemin ederim, seni kaybedecek olursak, islamın dirliği düzeni kalmayacaktır” demesi üzerine, kendisi geri dömnüş, fakat askerleri yola göndermiştir.
Halifeliği döneminde, es-Sunlı denilen yerde Bey tülmal i (hazinesi) vardı. Medineye taşınıncaya kadar orada kalıyordu. Kendisine: “Orada beytülmali koruyacak kimse bırakmayalım mı?” dediklerinde kendisi “Hayır” diye cevap vermişti. Çünkü Ebu Bekir beytülmalde bulunan bütün malları Müslümanlara harcadığından bir şey kalmıyordu. Medineye taşındığında da Beytülmali kendisinin yanında, evinde yapmış idi.
Onun halifeliği döneminde Süleymoğullarının madeni açılmıştı. Bu madenin gelirini ilk Müslüman olanlarla sonradan Müslüman olanlara kölelerle hürler ve erkeklerle kadınlar arasında ayırım gözetmeksizin eşit bir şekilde payederdi. Kendisine: “Önce islama girmiş olanları değerlerine göre öne geçirsen olmaz mı?” denilince, O: “Onlar yalnız Allah için islama girdiler. Onların ecirlerini vermek de Allaha aittir. Bunun karşılığını kendilerine ahirette ödeyecektir. Bu dünya ise, sadece bir yeterliliktir.”
Ebu Bekir elbise satın alır ve kışın bu elbiseleri dul kadınlara dağıtırdı.
Ebu Bekir vefat ettiğinde, Ömer güvenilir kimseleri bir araya toplayıp Beytülmali açtı. içinde bir çuvaldan düşen bir dinardan başka bir şey bulamayınca, Ona Allahtan rahmet okudular.
Ebu Salih el-Gıfari anlatıyor: “Ömer Medinede ama bir kadını geceleyin belirli aralıklarda ziyaret eder ve onun işlerini görmek isterdi. Onun yanına vardığında, kendisinden önce başka birisinin gelerek istediği şeyleri yaptığını görürdü. Bir gün Ömer gizlice onu bekledi, kendisinden önce gelip de onun işlerini gizlice yapan kişinin halife Ebu Bekir olduğunu gördü. Bunun üzerine Ömer: “Yemin ederim, demek ki bu işleri yapan sensin.” dedi.
Ebu Bekir bin Hafs bin Ömer anlatıyor: Ebu Bekirin vefatı yaklaştığında Ayşe şairin şu beytini tekrarlıyordu:
Yemin olsun zenginliğin faydası olmaz,
Bir gün can boğaza gelip göğsü sıkıştırınca…
Bunun üzerine Ebu Bekir O na kızmışçasına bakarak şunları söyledi: “Hayır, senin dediğin gibi değil, durum şundan ibaret:Ölüm sekeratı hak ile geldi, işte senin kaçıp durduğun budur (Kaf 19)” Ebu Bekir devamla: “Ben, sana falan bahçeyi daha önceden bağışlamıştım, fakat şimdi bu bağış beni biraz rahatsız ediyor. Onu bıraktığım mirasın arasına iade et” demesi üzerine Ayşe iade etti. Daha sonra şöyle dedi:
“Artık onlar da senin iki kız kardeşin ve iki kardeşinindir.” Ayşe: “ikinci kız kardeşim kim ki? Benim kız kardeşim bir tanedir ve o da Esmadır.” diye karşılık verdi. Bunun üzerine Ebu Bekir hanımını kastederek: “Haricenin kızının karmndaki” dedi. Haricenin kızı hamile bulunuyordu ve Onun vefatından sonra Um Külsum adındaki kız çocuğunu doğurdu. Ebu Bekir, Ayşeye şunları da söyledi: “Müslümanların işlerini idare etmek görevi bize verildiğinden bu yana onların ne bir dinarlarını, ne de bir dirhemlerini yedik, fakat yemeklerinin artıklarından ve elbiselerinin en kaba olanlarından giyindik. Yanımızda Müslümanlara ganimet olarak düşen mallardan yalnızca şu köle, şu deve ve şu kumaş parçası vardır. Ben öldükten sonra bunların hepsini Ömere gönderiver” Ebu Bekir vefat edince, Ayşe bunları Ömere gönderdi. Bunu gören Ömer gözyaşları yere akana kadar ağladı ve: “Allah Ebu Bekire merhamet eylesin. Kendisinden sonra gelecek olanı çok büyük zorluklarla karşı karşıya bıraktı” diye söylenmeye başladı ve bunları tekrarladı. Daha sonra bunların kaldırılmasını emredince, Abdurrahman bin Avf: “Sübhanallah, sen Ebu Bekirin ailesinden bir köleyi ve su taşıyan bir deveyi değeri beş dirhemi bulamayan işe yaramaz bir kumaş parçasını mı geri alıyorsun? Keşke emir versen de bunlar tekrar ailesine geri verilse” deyince, Ömer şöyle dedi: “Hayır, Muhammedi Peygamber olarak gönderene yemin ederim, benim halifeliğim döneminde bu olmayacaktır. Ebu Bekir bu işten yakasını kurtarmışken Onun sorumluluğunu üzerime ben mi alayım?”
Ebu Bekir ayrıca, nafakası için Bey tülmal den almış olduğu bütün maaşının iade edilmesini de emretmişti.
Denildiğine göre hanımının canı bir gün tatlı istemiş, O da: “Sana tatlı alabilecek paramız yok” diye cevap verince, hanımı: “Ben günlük harcamalarımızdan birkaç gün bir şeyler artırayım, ondan sonra da onunla biraz tatlı alırız” demişti. Ebu Bekirin: “Olur” demesi üzerine hanımı bu artırmayı yapmaya başladı. Günler sonra az bir şey birikti. Tatlı alması için Ona durumu bildirdiğinde, artan bu miktarı aldığı gibi Beytülmala geri çevirdi ve: “işte bizim günlük gıdamızdan artan miktar budur” diyerek her gün artırdığı kadarını nafakasından düştü ve bunu sahip olduğu başka mallarından Beytülmala ödedi.
işte bu, Allaha yemin olsun, ötesi olmayan takvanın ta kendisidir. Müslümanlar onu herkesten öne geçirip halifeliğe getirince, haklı bir iş yapmış idiler. Allah Ondan razı olsun ve Onu da razı etsin.
Ebu Bekirin evi Sunhda zevcesi Haricenin kızı Habibenin yanında idi. Kendisine beyat edildikten sonra altı ay kadar orada kaldı. Medineye yaya gidip geliyordu. Bazen de atına biner, gelip Müslümanlara namaz kıldırır, yatsıyı kıldıktan sonra Sunha geri dönerdi. Onun olmadığı zamanlar, Müslümanlara Ömer namaz kıldırırdı. Her gün pazara iner bir şeyler satar ve bir şeyler satın alırdı. Bir miktar koyunu vardı; bazen kendisi onları otlatır, bazen da başkaları otlatırdı. Mahallede bulunanların koyunlarını sağardı. Halife olduktan sonra kadının biri: “Artık şimdi bizim koyunlarımızı sağmayacak” deyince, onun bu söylediklerini işiten Ebu Bekir: “Hayır, yemin ederim sağacağım, ben giriştiğim bu işin beni değiştirmeyeceğini ümit ediyorum” diye cevap verdi ve koyunlarını sağmaya devam etti.
Halifeliğinden altı ay sonra Medineye taşındı. Ve: “insanların işlerini idare etmekle ticaret beraber yürümüyor. Onlar için her şeyi bir kenara bırakmak ve yalnız onların işleriyle uğraşmak gerekir.” diyerek ticareti bıraktı. Müslümanların malından kendisine ve ailesine yetecek kadarını günbegün harcardı. Ayrıca bu maldan hac ve Umre de yapardı. Ona yıllık altı bin dirhem maaşı uygun görmüşlerdi. Bazıları da: “Yetecek kadarını kendisi için uygun, görmüşlerdi” derler.
Vefatı yaklaştığı zaman kendisine ait olan bir arazi parçasının satılarak parasının beytülmalden aldıkları karşısında verilmesini vasiyet etti.
Ebu Bekir böylece, raiyyesi tarafından kendisine maaş takdir edilen ilk yönetici oldu. Babası hayatta iken halife olan, Kuran-ı KerimeMushaf adını veren ve halife adını alan ilk kişi odur.