"Enter"a basıp içeriğe geçin
Filter by Kategoriler
Kuran-ı Kerim
Hadisler ve İslam Tarihi
Alevilik
İncil
Tevrat
Avesta
Mitoloji
Diğer Kitaplar

Şam bölgesindeki fetihler

Denildiğine göre, Ebu Bekir hacdan döndükten sonra Hicretin 13. yılında Şama asker gönderdi. Bu amaçla Halid bin Said bin Ası göndermişti. Yine denildiğine göre, Halid bin Saidi, Halid bin Velidi Iraka gönderdiği zaman yola çıkarmıştı. Böylelikle Onun Şama verdiği ilk sancak Halid bin Saidin sancağı olmuştur. Fakat yola çıkmadan önce onu görevden almıştır.
Onu görevden azletmesinin sebebi, Ebu Bekire iki ay beyat etmeden beklemesi ve Ali bin Ebi Talib ile Osman bin Affanı gördüğünde: “Ya Ebil Hasan, ey Abdu Menafoğulları! Halifelik konusunda yenilgiye mi uğradınız?” diye sorması olmuştur. Ali Ona: “Sen, bu işi bir yarış mı, yoksa bir halifelik olarak mı görüyorsun?” diye cevap vermişti.
Ebu Bekir Halid bin Saidin böyle söylemesine içerlememişti. Fakat Ömer bu konuda o derece ısrar etti ki, sonunda Onu komutanlıktan aldı ve Teymada Müslümanlara yardımcı kuvvet olarak göndererek emri olmadan oradan ayrılmamasını, irtidat edenlerin dışında kalan çevresindeki Arapları islama davet etmesini ve ancak kendisiyle savaşanlarla savaşmasını emretti. Böylelikle Onun etrafında pek çok kimse toplandı. Bizanslılar Onun haberini aldılar ve Behra, Selih, Gassan, Kelb, Lahm ve Cüzam kabileIerine Şamda bulunan Araplara asker göndermek mükellefiyetini koydular. Halid bin Said, Ebu Bekire durumu haber verince, Ebu Bekir Ona: “ilelle, fakat hücum eden sen olma” diye bir talimat gönderdi. Halid de onların üzerine yürüdü. Onlara yaklaşınca, Araplar dağıldılar, O da onların bulundukları yerlere girdi ve durumu Ebu Bekire yazılı olarak bildirdi. Ebu Bekir kendisine arkadan hücum edilemeyecek şekilde ilerlemesini emretti. Halid bu şekilde biraz ilerledikten sonra konakladı. Adı Baban olan Bizans komutanlarından birisi onun üzerine yürüdü. Halid Onu bozguna uğrattı ve askerlerinden bazılarını öldürdü. Daha sonra Halid, Ebu Bekire mektup yazarak yardım istedi. Bu sırada savaşa katılmak üzere istenen kimselerin ilk kafilesi gelmişti ve bunlar arasında Zul-Kela da bulunuyordu. Ebu Cehilin oğlu ikrime, beraberindekiler ile birlikte Tihame, Umman, Bahreyn ve Servden gelmiş bulunuyordu. Ebu Bekir onlara, zekat toplayan memurlara yazarak, kendisinin yerine başkasını göndermek isteyenlerin bu yoldaki bedel tekliflerini kabul etmelerini bildirmişti. Hepsi bedel gönderdiler. Bu bakımdan bu orduya Bidal (bedeller) Ordusu adı verildi. Bütün bu askerler Halid bin Saidin yanına vardılar.
Ebu Bekir Şam ile ilgilenip bu işe önem vermeye başlayınca, Amr bin el-Ası Resulallahın tayin etmiş olduğu göreve iade etmişti. Resulallah, Amrı Saad Huzeym, Uzle ve başkalarının zekatlarını toplamakla görevlendirmişti. Bu görevlendirme Amrın Umana gitmesinden önce olmuş ve Umandan döndükten sonra kendisini tekrar işine vereceğine söz vermişti. Böylelikle Ebu Bekir Resulallahın vermiş olduğu sözü yerine getirdi.

Ebu Bekir Şamı fethetmeyi kararlaştırınca, Amra şunları yazdı: “Ben, seni daha önce Resulallahın görevlendirip söz vermiş olduğu işe, Resulallahın sözünü yerine getirmek üzere iade etmiştim. Sen de bu görevin başına getirilmiş bulunuyorsun. Ben şimdi senin için hem dünyada, hem ahirette hayırlı olacak bir şeyle görevlendirmek istiyorum, ancak, şu andaki görevin senin için daha sevimli olması müstesna… ”
Bunun üzerine Amr Ona şunları yazdı: “Ben, islamın oklarından birisiyim. Allahtan sonra sen, bu okları atan ve onları bir arada toplayansın. Bu okların en yamanını, en korkutucusunu ve en faziletlisini araştır, bul ve onları kullan.” Bunun üzerine Ebu Bekir Ona ve Kuzaalıların bazı kesimlerinin zekatını toplamakla görevli bulunan Velld bin Ukbeye emir vererek Araplardan asker toplayıp bir araya getirmelerini emretti. Onlar da bu emri uyguladılar. Ebu Bekir Amrın yanında bulunan bazı kimseleri de göndererek belirlediği bir yoldan Filistin üzerine yürümesini emretti. Velidi de Ürdün üzerine görevlendirdi. Yine bazı kimseleri de Ona yardımcı olarak gönderdi. Ebu Süfyanın oğlu Yezidi de büyük bir ordunun başına geçirdi. Bu askerler yanında bulunanların çoğunluğunu teşkil ediyordu. Aralarında Mekkelilerden Süheyl bin Amr ve benzerleri de vardı. Ebu Bekir Onu yaya olarak uğurladı ve kendisine ve diğer komutanlara tavsiyelerde bulundu. Yezide yaptığı tavsiyeler arasında, şunlar da vardır:
“Ben, seni denemek için, zorluklarla karşı karşıya bırakmak için ve bu konuda yeterli duruma gelmen için komutan olarak tayin ettim. Bu işi güzel yaparsan seni işinde bırakır, sana daha da büyük işler veririm. Yapamazsan seni azlederim. O halde Allahtan korkmaya bak! Çünkü muhakkak O, senin dışını gördüğü gibi içini de aynı şekilde görür. Allaha en yakın olmaya layık olan kişi, insanlar arasında Onu herkesten çok dost edinendir. Allaha en yakın kişi, ameliyle Ona en çok yaklaşan kişidir. Ben, sana Halidin görevini veriyorum. Sakın ha, Cahiliyet Devrinin taassubuna kapılmayasın; çünkü şüphesiz ki Allah Cahiliyyeye de Cahilliyye halkına da buğzeder. Askerlerinin yanına gittiğin zaman onlarla iyi sohbetin olsun. Onlarla hayır ile başla ve onlara hayır vaat et. Onlara öğüt verdiğin zaman sözünü kısa kes, çünkü fazla sözün bir kısmı diğer kısmını unutturur. Kendini ıslah et ki, başkaları da senin için iyi olsun. Namazları rüku, sücudlarını tamamlayarak ve huşu ile vakitlerinde kıl. Düşmanın elçileri yanına gelecek olursa, onlara ikramda bulun ve onları karargahında kısa süre tut; ta ki hiçbir şey bilmeden senin askerlerinin yanından ayrılıp gitsinler. Onlara hiçbir şey göstermemeye çalış; aksi takdirde senin zayıf taraflarını görür ve senin bildiklerini bilirler. Onları askerlerinin zenginlikleri arasında misafir et, yanında bulunanlardan kimsenin onlarla konuşmasına meydan verme. Onlarla konuşmayı sen üzerine aL. Gizli olması gereken şeyleri dışarı vurma ki senin işlerin karışmasın. Fikir sorduğun zaman doğru konuş ki sana samimi olarak fikirlerini söylesinler. Geceleyin arkadaşlarınla sohbet et. Sana çeşitli haberler gelecek, önündeki perdeler kalkacaktır. Gece, nöbetçilerin çok olsun ve onları askerlerinin arasına dağıt. Onlar, geldiğinden haberdar olmaksızın nöbet yerlerinde ansızın çokça kontrol et. Nöbet tuttuğu yerde gaflete düşmüş bulduğun kimseyi aşırıya kaçmamak şartıyla cezalandır Geceleyin nöbetleri değiştir. ilk nöbetler sonraki nöbetlerden daha uzun olsun, çünkü gündüze yakın oldukları için ilk saatlerin nöbetleri daha kolaydır. Hak eden kimseyi cezalandırmaktan çekinme ve tereddüt de etme. Ceza vermek için aceleci de olma, gevşek de davranma. Askerlerinin ailesinden gafil olma, o zaman askerin bozulur. Onların gizliliklerini de araştırma, o zaman onları rezil edersin. insanların sırlarını açığa çıkarmaya çalışma ve açığa vurduklarıyla yetin. Boş işlerle uğraşanlarla oturup kalkma. Doğru ve vefakar kimselerle oturup kalk, karşılaştığın zaman samimi ol. Korkma! Çünkü sen korkarsan, başkaları da korkar. Ganimetten çalmaktan uzak dur. Çünkü bu fakirliğe yaklaştırır, zaferi uzaklaştırır. Kendilerini manastırlara hapsetmiş kimseler bulacaksınız. Onları, hayatlarını adadıkları şeyle başbaşa bırakınız.”
Bu tavsiye askerlere yapılan tavsiyelerin en iyisi ve emir sahiplerine en çok faydalı olanıdır.

Daha sonra Ebu Bekir, Ubeyde bin el-Cerrahı toplanan askerlerin başına komutan olarak tayin edip Onu da Hıms üzerine görevlendirdi. Ebu Ubeyde, Belka kapılarından birisinin üzerine gitti, orada Belka halkı onunla çarpıştı. Daha sonra da barış yaptılar. Bu, Şam bölgesinde yapılan ilk barış oluyordu.
Bizanslılardan bir grup Filistin topraklarındakiArabe denilen yerde toplandılar. Yezid bin Ebi Süfyan, onların üzerine Ebu Umame el-Bahiliyi gönderdi. Onları bozguna uğrattı. Bu Üsame bin Zeydin Seriyyesinden sonra Şam bölgesindeki ilk çarpışma oluyordu. Daha sonraed-Das im denilen yere giden Bizanslıları, Ebu Ümame bir daha bozguna uğrattı. Oradan Merc es-Süffara gitti ve Halid bin Saidin bir oğlu orada şehit edildi. Halidin de aynı yerde şehit olduğu söylenmiştir. Ancak, “Halid şehit olmayıp yenilgiye uğramıştır,” diyenler de vardır. ilerde bunu da anlatacağız. Şöyle olmuştu: Halid, askerlerle birlikte komutanların gönderildikleri haberini işitince, Bizanslılarla savaşmaya başladı. Bahan kendisini yenilgiye uğramış gibi gösterince, Halid beraberinde Zul-Kela, ikrime ve Velid olduğu halde onun peşinden gitti ve Mercus-Suffarda konakladı. Bahanın silahlı askerleri etrafında toplanıp yolunu kestiler. Bahan, Halid bin Saidin oğlunu gördü ve beraberindekilerle birlikte öldürdü. Halid bunu işitince geri çekildi ve Medine yakınlarındaki ZulMerveye kadar vardı. Ebu Bekir kendisine orada kalmayı emretti. ikrime de Müslümanların yanında yardımcı kuvvet olarak kaldı ve onları takip etmek isteyenleri alıkoydu.
Şurahbil bin Hasene, Halid bin Velidin yanından Ebu Bekirin yanına bir heyet ile birlikte gelmişti. Ebu Bekir Şama gitmesini emretti ve onunla birlikte gitmeye başkalarını da teşvik etti. Onu Velid bin Ukbenin görevine getirdi. Şurahbil, Halid bin Saidin yanına giderek, yanında bulunan bir kısım arkadaşlarını da aldı. Ebu Bekirin etrafına savaşmak isteyenler toplanınca, onları Ebu Süfyanın oğlu Muaviye beraberliğinde gönderdi ve Muaviyeye kardeşi Yezide katılmak emrini verdi. Muaviye de Halid bin Saidin yanına varınca, geriye kalan diğer askerleri de onun yanından aldı. Bunun üzerine Ebu Bekir Medineye girmek üzere Halide müsaade etti. Komutanlar Şam bölgesine varınca, Ebu Ubeyde, Cabiyede Yezid Belkada, Şurahbil Ürdünde -bir görüşe göre Busrada- Amr bin As da Arabede konakladılar. Rumlar bunu haber alınca, Kudüste bulunan Heraklieosa durumu bildirdiler. O: “Müslümanlarla barış yapmanız görüşündeyim. Allaha yemin ederim sizin onlarla Şam bölgesinden alınan mahsulün yarısını vermek üzere barış yapıp geri kalan yarısı ile birlikte Rum diyarının size kalması, sizin için Şam bölgesinde de sizleri yenip Rum diyarının yarısını elinizden almalarından daha iyidir,” dediyse de Onun bu görüşüne karşı çıktılar ve çeşitli görüşler etrafında toplandılar. Bunun üzerine Heraklieos, onları tekrar bir araya getirip Hımsa doğru yürüdü. Hımsta konakladı, askerlerini savaşa hazırladı. Her bir Müslüman grubu, askerlerinden bir grup ile uğraştırmayı amaçlamıştı, çünkü askerleri çoktu ve her bir Müslüman grubu karşılarındakileriyle uğraştırmak suretiyle zayıf düşürmek istiyordu. Heraklieos, anne baba bir kardeşi Tezariki doksan bin kişi ile birlikte Amrın üzerine gönderdi. Teozerin oğlu Cerece (Georges)yi, Yezid bin Ebi Süfyanın üzerine, Nastusun oğlu Kaykarı altmış bin askerle birlikte Ebu Ubeyde bin Cerrahın üzerine, Dragosu da Şurahbil tarafına gönderdi. Müslümanlar bundan korkuya kapılır gibi oldular ve görüşünün ne olduğunu sormak üzere Amra yazdılar. Onlara şunu söyledi: “Bizim gibi kimseler için kabul edilecek görüş birleşmektir. Biz birleşecek olursak asla yenilgiye uğramayız. Fakat tek, başına bizim her bir grubumuz düşmanlarımızın çokluğu dolayısıyla karşısına çıkan grubun önünde duramaz” diye cevap verdi.
Ebu Bekire de aynı şeyi yazdılar. O da onlara Amr gibi cevap vererek: “Sizin gibi kimseler azlıktan dolayı yenilgiye uğramaz. Fakat on binlerle kişi günahlardan dolayı yenilgiye uğrar. Bu sebeple kendinizi günahlardan iyi koruyunuz. Yermukte birbirinizle dayanışmalı olarak bir araya geliniz ve her biriniz kendi askerleriyle bağlantılı olsun” diye emir verdi. Müslümanlar ve Bizanslılar Yermllkte bir araya geldiler. Bizanslıların başında Teodorik vardı. Öncülerin başında Bahan bulunuyordu. Fakat Bahan henüz varmamıştı. Öbür yan kuvvetlerin başında Dragos vardı ve savaşı idare etmek de Kaykarın görevi idi. Bizanslılar, vadide yerleşti ve orayı karargah edindiler. Bununla Bizanslıların Müslümanlara alışarak moral kazanmalarını sağlamayı amaçlamışlardı. Müslümanlar ise, onlara giden yolun başında konakladılar. Bizanslıların, gidebilecek başka yolları yoktu. Bunun üzerine, Amr: “Müjdeler olsun! Artık Rumlar mahsurdur. Muhasara altına alınanların hayırlı bir durumu olması ihtimali ise çok azdır” diye söyledi. Müslümanlar bu şekilde Bizanslıları Safer ve Rabiülevvel ile Rabiulahir (6 Nisan- 2 Temmuz 634) aylarında muhasara ettiler. Vadi ile hendek dolayısıyla onlara bir şey yapamıyorlardı. Fakat Bizanslıların herhangi bir şekilde çıkış yapmaları halinde de Müslümanlar onlara baskın yapıyorlardı.