"Enter"a basıp içeriğe geçin
Filter by Kategoriler
Kuran-ı Kerim
Hadisler ve İslam Tarihi
Alevilik
İncil
Tevrat
Avesta
Mitoloji
Diğer Kitaplar

Furat badekli günü vakası ve hirenin fethi

Halid, Amgişiyyadan Hire üzerine yürüdü. Yükleri ve diğer ağırhkları gemilere yükledi. Hire Merzubanı olan Ezazebe çıkıp Garililerin yakınında karargah kurdu. Oğlunu gönderip suyu kesti. Böylece gemiler yere oturdu. Bunun üzerine Halid, Ezazebenin oğlu üzerine atlılarıyla birlikte yürüdü. Furat Badeklide onunla karşılaştı. Bir darbe ile onu öldürdü. Yanındakileri de öldürerek Hire üzerine yürüdü. Bu sefer Ezazebe de onun önünden kaçtı. Ezazebe, Erdeşirin ölümünü ve oğlunun öldürülmesini haber almış, bu bakımdan hiç savaşmadan gerisin geriye kaçmıştı. Müslümanlar Garililerin yakınında konakladılar, Hireliler de kalelerine çekildiler. Halid onları bulundukları saraylarında kuşattı. Dırar bin el-Ezver, içinde iyas bin Kabisa et- Tainin bulunduğu Beyaz Sarayı kuşatmıştı. Dirar bin el-Hattab da içinde Adiyy bin AdiyyelMaktulun bulunduğu Garililerin sarayını kuşatmıştı. Dırar bin Mukarrin elMüzeni on kardeşin onuncusu olarak içinde ibn Ekkalin bulunduğu ibn Mazin Sarayını, Müsenna, içinde Amr bin Abdulmesih bin Bukaylanın bulunduğu ibn Bukayla Sarayını kuşatmıştı. Bunların hepsini Müslüman olmaya çağırmış ve onlara bir gün bir gece süre tanımışlardı. Fakat Hireliler bu daveti kabul etmeyince, Müslümanlar bütün saray ve manastırları teker teker fethedip çokça kişiyi öldürdüler. Bunun üzerine keşişlerle rahipler: “Ey saraydakiler! Bizleri sizden başka kimse öldürmüyor” diye seslendiler. Bunun üzerine sarayda bulunanlar Müslümanlara: “Bizler üç şeyden birisini kabul ediyoruz; bunlar islama girmek, cizye vermek ve savaşmaktır. Onları bırakınız!” dediler ve iyas bin Kabisa ile Amr bin Abdülmesih bin Kays bin Hayyan bin Haris çıkıp geldi. Amr, Bukayla diye bilinen kimsedir. Ona bu isim şundan dolayı verilmiştir:
Bir gün üzerinde yeşil renkli iki elbise olduğu halde kavminin arasına çıkmış, onlar da ona: “Sen, yeşil bir baklacık gibisin” demişlerdi.
Adı geçen bu kimseleri Halidin yanına gönderdiler. Onların adına konuşan kişi Amr bin Abdülmesih idi. Halid Ona: “Kaç yaşındasın?” diye sorunca Amr: “Yüzlerce” deyince, Halid: “Peki gördüğün en hayret verici şey nedir?” diye sordu. Amr: “Ben Dimaşk (Şam) ile Hire arasında kasabaların yan yana olduğunu gördüm. Kadın yola çıkar ve yanına azık olarak sadece bir ekmek alırdı.” deyince, Halid gülümseyip Hirelilere: “Bana sizlerin ne kadar kurnaz ve aldatıcı olduğunuz haberi ulaşmadı değil, size ne oluyor ki ihtiyaçlarınızı nereden geldiği belli olmayan bir bunaklıkla ele geçirmek istiyorsunuz?”
Bu sefer Amr kendisinin aklının başında olduğunu ve söylediklerinin doğru olduğunu göstermek arzusuyla: “Senin başın hakkı için yemin ediyorum ki, ben senin nereden geldiğini biliyorum” deyince, Halid: “Peki nereden geliyorum?” diye sordu. Amr: “Annenin karnından” diye cevap verdi. Halid ona: “Peki sen nereye gidiyorsun?” diye sorunca, “ileriye doğru” dedi. Halid:
“Bu ne oluyor?” diye sorunca Amr: “Ahiret” cevabını verdi. Halid: “Senin izinin en uzak yeri neresidir?” diye sorunca, Amr: “Babamın sulbüdür” diye cevap verdi. Halid: “Peki sen neyin içerisindesin?” diye sordu. Amr: “Elbisemin içerisindeyim” dedi. Halid: “Aklın başında mı?”, Amr: “Allaha yemin ederim ki evet ve her şeyi sağlam tutuyorum” dedi. Halid: “Ben sana soruyorum” deyince, Amr: “Ben de cevap veriyorum.” Bu sefer Halid: “Sen barış yapanlardan mısın? Yoksa savaşanlardan mısın?” deyince, Amr: “Ben barış yapanlardanım” dedi. Halid: “Peki bu kaleler ne oluyor?” diye sordu. Amr: “Biz bunları akılsızlar için yaptık. Onları aklı başında olanlar alıkoysunlar diye hapsetmek üzere inşa ettik.” diye cevap verdi. Halid: “Bazı bölgeler kendisini tanımayanı öldürürken, orayı tanıyan alim kişi de o bölgeyi öldürür. Her kavim, kendi arasında bulunanları daha iyi bilir” diye söyledi.
ibn Bukaylanın yanında, içinde zehir bulunan bir torba taşıyan bir hizmetçi de vardı. Halid o zehiri alıp eline boşalttı ve: “Bunu ne diye beraberinde taşıyorsun?” diye sorunca, ibn Bukayla: “Ben sizlerin şu gördüğüm halden başka türlü olacağınızdan korkmuştum, o durumda ölüm benim için kavmimin başına gelmesine sebep olacağım hoş olmayan bir şeyden daha sevimli olacaktı” diye cevap verdi. Bunun üzerine Halid: “Hiçbir nefis eceli gelmeden asla ölmeyecektir.” diyerek arkasından şu duayı okudu: “isimlerin en hayırlısı olan Allahın adıyla başlıyorum. O, yerin de, göğün de Rabbidir. Onun ismi ile birlikte hiçbir hastalık zarar vermez. Rahmandır. Rahimdir”, sonra zehiri yuttu. ibn Bukayla: “Allaha yemin ederim, aranızda bunun gibileri olduğu sürece sizler arzuladığınız her şeyi ele geçirirsiniz.” diye söyledi. Halid, Abdülmesihin kızı Kerame, Şüveyle teslim edilmedikçe onlarla barış yapmayı kabul etmedi. Kendileri de bu şartla barışı reddedince, Kerame onlara: “Onlara kolaylık gösteriniz ve beni onlara teslim ediniz, ben kendimi fidye verip kurtaracağım” dedi. Onlar da teslim ettiler. Şüveyl Onu aldı ve bin dirhem fidye karşılığında kendisini kurtarınca, herkes Şüveyli kınadı. O da: “Ben bundan daha fazla sayı olduğunu bilmiyordum” diye cevap verdi.
Keramenin Şüveyle teslim edilmesinin nedeni ise, şuydu: Peygamber ümmetine iranlıların mülkünü ve Hireyi ellerine geçireceklerini hatırlattığında Şüveyl, Ondan Abdülmesihin kızı Kerameyi kendisine vermesini istemişti. Şüveyl gençken Kerameyi görmüş ve kapılmıştı. Peygamber de Onu isteyeceğine söz vermişti. Hire fethedilince Şüveyl, Kerameyi istemiş ve Peygamberin bu konuda kendisine vermiş olduğu söze şahitler göstermişti. Bunun üzerine Halid, Kerameyi Ona verdi. Halid onlarla yüz doksan bin dinar cizye vermek üzere barış yaptı. Barışın, iki yüz doksan bin karşılığında yapıldığı da söylenmiştir. Onlar birtakım hediyeler de takdim ettiler. Halid, fetih haberini ve hediyeleri Ebu Bekire gönderdi. Ebu Bekir bu hediyeleri ödenecek miktardan kabul etti ve Halide cizyenin geri kalan kısmını tahsil etmesini ve hediyeleri genel miktardan düşmesini emretti.
Hire, on ikinci yılın Rabiülevvel (16 Mayıs – 14 Haziran 533) ayında fethedilmişti. Halid onlara yazılı bir belge de vermişti. Fakat Sevad halkı küfre dönünce bu belgeyi kaybettiler. Müsenna, Sevadı ikinci defa fethedince yeni şartlarla bir antlaşma yapıldı. Tekrar küfre girip Saad bin Ebi Vakkas orayı fethedince, onların üzerine dört yüz bin dirhem cizye koydu.
Halid der ki: “Ben, Farslılar gibi kimseyi görmedim. Farslılar arasında ise, Ülleysliler gibi kimse görmedim.”