Bundan öncelerde Müseylimenin Peygamberin yanına elçiler gönderdiğinden söz etmiş idik. Peygamber vefat edip Ebu Bekir de mürtedler üzerine çeşitli askeri birlikler göndermeye başladığında, Ebü Cehilin oğlu ikrimeyi Müseylime üzerine göndermiş, daha sonra da arkasından Şürahbil bin Haseneyi yollamış idi. Ancak bu işin önü kendisinin olması için ikrime acele edip Müseylime taraftarları üzerine hücum etti; fakat onu yenik düşürdüler. Şurahbil de bu yenilginin haberini alınca, yolda durdu ve daha ileriye gitmedi. ikrime, Ebu Bekire durumu yazılı olarak bildirince Ebu Bekir şunları yazdı: “Ne ben seni göreyim, ne de sen beni gör. Geri dönüp de Müslümanların maneviyatını zayıflatma. Huzeyfe ile Arfecenin yanına varıp onlarla birlikteUmman ve Mehre halkı ile çarpış. Daha sonra sen ve askerlerin, Müslümanların gözünde temize çıkıncaya ve Yemen ile Hadramutda bulunan Muhacir bin Ebi Umeyye ile karşılaşıncaya kadar yolunuza devam ediniz.”
Şurahbile de Halid gelinceye kadar beklemesini ve Müseylimenin işini bitirdikten sonra Kuzaalılara karşı Amr bin Asa yardım etmek üzere Onun yanına gitmesini emretti.
Halid, el-Butahdan geri dönüp Ebu Bekirin yanına vararak ondan özür beyan edince Ebu Bekir de özrünü kabul etmiş ve Ondan razı olmuştu. Daha sonra Onu Müseylime üzerine göndermiş, yanına Muhacirler ile Ensarı birlikte yollamıştı. Ensarın başında Sabit bin Kays bin Şemmas, muhacirlerin başında ise Ebü Huzeyfe ile Zeyd bin el-Hattab vardı. Halid, el-Butahda kendisine gönderilen askerlerin varmasını beklemek üzere konakladı. Gönderilen bu askeri güç kendisine kavuşunca Yemame üzerine yürüdü. O sıralarda Hanifeoğulları oldukça kalabalıktı. Onların savaşçılarının sayısı kırk bin kişi idi. Şurahbil bin Hasene erken davranılmasını istediği için Müseylime ile savaşılması konusunda Halide elini çabuk tutmasını söylüyordu. Neticede yenik düşülünce Halid Şurahbili kınadı. Ebu Bekir de arkalarından vurulmamaları ve yardımcı olması için Halide Seliti gönderdi. Ebu Bekir şöyle derdi: “Ben, Bedir Savaşına katılmış olanları komutan tayin etmem. Onları Allahın huzuruna salih amelleri ile kavuşuncaya kadar terk edeceğim. Çünkü Yüce Allah onlarla ve salih kimselerle onların yapacakları yardımdan daha fazlasını Müslümanlar üzerinden savıp uzaklaştırır. ”
Müseylime ile birlikte Unfuva oğlu Nehar er-Reccal da bulunmakta idi. Nehar, Peygambere beyat etmiş, Kuranı ve dini bilgileri öğrenmiş bir kişi idi. Onu Yemame halkına öğretmen olarak ve Yemamelileri Müseylimeye karşı kışkırtmak üzere göndermiş idi. Fakat Hanifeoğullarına Müseylimeden daha bir kötülüğü dokunmuş idi. Çünkü O, Muhammedin: “Müseylimenin Onunla ortak kılındığını” söylediğine dair tanıklık etmişti. Hanifeoğulları da bunu tasdik etmiş ve çağrısını kabul etmişlerdi. Müseylime çeşitli konularda Ona başvuruyordu. Abdullah bin en-Nevvace, Müseylimenin müezzinliğini, Hüceyr bin Umeyr de ikamet ediciliğini yapardı. Huceyr şöyle derdi: “Şahitlik ederim ki Müseylime kendisinin Allahın Resulü olduğunu ileri sürüyor.” Bunun üzerine Müseylime Ona: “Açık seçik konuş ey Hüceyr, çünkü böyle konuşmakta hayır yoktur.” diye söylemişti. Bu ifadeleri ilk kullanan o olmuş oldu.
Müseylimenin söyleyip de vahiy olduğunu ileri sürdükleri arasında şunlar da vardır:
“Ey kurbağaoğlu kurbağa! istediğin şeyi seç. Senin üst tarafın suda, alt tarafın çamurda, ne su içeni engellersin, ne de suyu bulandırırsın.”
Yine şunları söylemiştir:
“Görünen ekinlere, onu alabildiğine biçenlere, buğdayı savuranlara, onu değirmende öğütenlere, fırında pişirenlere, ekmeği et suyuna doğrayıp tirit yapanlara, suya ve yağa bandırıp lokma lokma yiyenlere yemin olsun! Sizler göçebelere üstün tutuldunuz ve yerliler de faziletçe sizden ileri değildir. Kasabalarınızı iyi koruyunuz. Yurtsuzları barındırınız. Haksızlık edenlere karşı çıkınız.”
Onun yanına bir kadın gelip: “Bizim hurmalarımız verimsiz, kuyularımızın da suyu kurumuş bulunuyor. Bu bakımdan suyumuzun ve hurmalarımızın artması için, Muhammed Hezman halkına nasıl dua ettiyse sen de öylece dua et.” dedi. Müseylime bu konuda Nehara sordu. O da kendisine Peygamberin Hezman halkına dua ettiğini, onların kuyularından bir miktar su alıp ağzında çalkaladıktan sonra kuyulara döktüğünü, bunun üzerine kuyuların su ile dolup taştığım, her bir hurmanın dal budak salarak hurma yüklendiğini anlattı. Müseylime de aynı şeyi yapınca, kuyuların suyu bütünüyle çekildi. Hurma ağaçları da kurudu. Onun ölümünden sonra da her şey normal haline döndü.
Yine bir seferinde Nehar Ona: “Sen de Muhammedin yaptığı gibi elini Hanifeoğullarının çocukları üzerinde gezdir.” dedi. Müseylime dediğini tutarak elini başlarının üzerine gezdirdi ve çenelerini okşadı. Bu sefer elini hangi çocuğun başının üzerinden geçirdiyse o çocuk kelleşti. Kimin çenesini tuttuysa onun da dili pepeleşti. Daha sonra Onun ölümü üzerine çocuklar normal hallerine döndüler.
Denildiğine göre Nemrli Talha yanına gelerek durumunu sordu. Müseylime de karanlıklarda birisinin kendisine geldiğini söyleyince Talha: “Ben şahitlik ederim ki sen yalancı, Muhammed ise doğrudur; fakat Rabianın yalancısı Mudarın doğru sözlüsünden bizim için daha çok sevilir” dedi. Talha da Onunla birlikte ve kafir olarak Akraba Gününde öldürüldü.
Müseylime, Halidin yaklaşmakta olduğu haberini alınca askerlerini Akraba denilen yerde bıraktı. Çeşitli kimseler ve bu arada Meccaa bin Mürare, küçük bir askeri birlikle Amiroğullarından daha önce dökülmüş bir kanın intikamını almak üzere Halide karşı çıktılar. Müslümanlar Meccaayı ve beraberindekileri yakaladı. Halid Meccaa dışındakilerin hepsini öldürdü; çünkü Meccaa Hanifeoğulları arasında şerefli bir kimse idi. Sayıları kırk ile altmış arasında bulunuyordu.
Müseylime mal ve servetleri arkasında bıraktı. Bunun üzerine Müseylimenin oğlu Şurahbil şu konuşmayı yaptı:
“Ey Hanifeoğulları! Savaşınız, çünkü bugün hamiyet günüdür. Yenilecek olursanız kadınlarınız esir alınıp arkalarından götürülür ve hiçbir dünürlükle istenmeden nikahlanırlar. Onun için şereflerinizi korumak üzere çarpışınız, kadınlarınızı koruyunuz.”
Her iki taraf Akraba denilen yerde çarpıştı. Muhacirlerin sancağı Ebü Kuseyfenin azatlısı Salimin elinde idi. Ondan önce ise, Abdullah bin Hafs bin Ganimin elinde idi. Abdullah şehit edilince Salime: “Bizim önümüzden giderken sana bir zarar gelmesinden korkuyor musun?” diye sordular. Salim: “O takdirde ben Kuranı bilen bir kişi olmama rağmen, çok kötü birisi olurum” diye cevap verdi.
Ensarın sancağı ise Sabit bin Kays bin Şemmasın elinde idi. Arapların diğer kabilelerinin de sancakları kendi sancaktarlarının elinde bulunuyordu. Her iki taraf karşı karşıya geldi. Müslümanlarla ilk karşılaşan Unfuva oğlu Nehar er-Reccal olup Zeyd bin el-Hattab tarafından öldürüldü. Savaş son derece kızıştı. Müslümanlar bundan önce benzeri bir savaşla hiçbir zaman karşılaşmamışlardı. Müslümanlar yenilgiye düştüler. Ve Hanifeoğulları Meccaa ile Halidin bulunduğu yere kadar vardılar. Bunu gören Halid çadırdan ayrılıp gitti. Hanifeoğulları Meccaanın yanına girdiklerinde Halidin hanımının da onunla birlikte olduğunu gördüler. Halid hanımını Meccaaya teslim etmiş idi. Onu öldürmek istedilerse de Meccaa onları alıkoyup: “Ben, himayeme alıyorum” demesi üzerine onu bıraktılar. Meccaa onlara: “Siz erkeklerin işini bitirmeye bakınız.” diye söyledi. Bunun üzerine Hanifeoğulları Halidin çadırını parçaladılar. Daha sonra Müslümanlar birbirlerini derleyip toparlanmaya çağırdılar. Sabit bin Kays: “Ey Müslümanlar! Kendinizi çok kötü alıştırdınız” dedikten sonra Yemamelileri kastederek: “Allahım: Ben bunların yaptıklarından uzak olduğumu sana bildiriyorum.” Diğer taraftan Müslümanları kastederek de: “Bunların yaptıklarından dolayı da sana özür beyan ediyorum” deyip şehit edilinceye kadar savaştı.
Zeyd bin Hattab da şunları söyledi: “Erkek olduğumuza göre geri dönmeyeceğiz. Allaha yemin ederim, onları bozguna uğratmaya, ya da şehit edilip Rabbimle elimdeki delilimle konuşuncaya kadar bugün hiçbir şey söylemeyeceğim.” deyip şöyle devam etti: “Gözlerinizi sağa sola bakmaktan uzak tutunuz, dişlerinizi sıkınız. Ey insanlar! Düşmanınızın arasına dalınız, ileri gidiniz” diye devam etti.
Ebu Huzeyfe de: “Ey Kuran ehli! Kuranı davranışlarınızla süsleyiniz” dedi. Halid karşı taraf üzerine onları ilk noktalarından daha uzak bir yere püskürtünceye kadar kesintisiz bir hamle yaptı. Savaş oldukça kızıştı. Hanifeoğulları da birbirlerini teşvik ettiler ve çetin bir şekilde çarpışmalarını sürdürdüler. O gün savaş gah Müslümanların lehine, gah kafirlerin lehine gelişiyordu. Salim, Ebu Huzeyfe, Zeyd bin Hattab ve benzerleri gibi görüş sahibi olan kimseler şehit edildiler. Halid, Müslümanların bu durumunu görünce şunları söyledi: “Ey insanlar! Her bir kesimin belalarını bilmemiz için birbirinizden ayrılınız ki, nereden bize hücum edileceğini bilelim.” Bunun üzerine ayrıldılar. Bedeviler, muhacir ile ensarın yan tarafında, muhacirler ile ensar da onların yanlarında yer almış idi. Herkes kendi grubunun yanına çekilince birbirlerine: “Bugün geri kaçmak utanılacak bir şeydir. Bugünden daha büyük musibetli bir gün görülmemiştir” dediler. O gün her iki tarafın hangisinin daha çok kayıp verdiği bilinmemekle birlikte, muhacirler ile ensardan ve köylerde yaşayanlardan öldürülenlerin sayısı, göçebelerden öldürülenlerin sayısından fazla idi.
Müseylime oldukça sebat gösterince, savaş Onun etrafında devam edip gitti. Halid, Müseylime öldürülmedikçe bu işin sonunun gelmeyeceğini ve Hanifeoğullarının kendilerinden öldürülenlere aldırış etmediklerini gördü. Daha sonra Halid er meydamna çıkarak karşısına er dileyip parolalarını söyledi. Parolaları: “Ya Muhammed” idi. Karşısına kim çıktıysa öldürdü. Müslümanların işi iyiye gitmeye başladı. Daha sonra Halid, Müseylimeyi çağırdı, O kabul etti. Müseylimenin hoşuna gidecek şeyler söylüyordu. Fakat Müseylime Halide cevap vermek istediğinde yüzünü şeytanıyla danışmak üzere çeviriyor, şeytanı da Onu bu teklifleri kabul etmekten alıkoyuyordu. Yüzünü yan tarafa çevirdiği bir seferinde Halid üzerine çullandı ve oldukça sıkıştırınca Müseylime kaçtı. Etrafındakiler de geriye doğru çekilmeye başladı. Bu sefer Halid bağırıp Müslümanların onların üzerine yürümelerini söyledi. Böylece Müseylimenin beraberindekiler yenilgiye uğradı. Müseylimeye: “Hani bize yapmış olduğun vaatler nerede kaldı?” deyince Müseylime onlara: “Şerefiniz için savaşınız” diye cevap verdi. Bu sırada el-Muhakivem: “Ey Hanifeoğulları, bahçeye koşunuz!” diye seslenince oraya girdiler ve üzerlerine kapısını kapattılar.
Esed bin Malikin kardeşi Bera bin Malik savaşa katıldığında Onu bir titreme tutar ve bu titremesi birkaç kişi kendisini yakalayıp sonra da küçük abdestini bozuncaya kadar geçmezdi. Küçük abdestini bozduktan sonra bir aslan gibi kükrerdi. Bu durum yine başgösterdi ve küçük abdestini bozup ileri atılarak: “Ey insanlar, yanıma gelin, yanıma, ben Bera bin Malik im, haydi yanıma gelin, yanıma!” diyerek çok çetin bir şekilde çarpışıp durdu. Hanifeoğulları, bahçe duvarının arkasına çekilince Bera: “Ey Müslümanlar, beni kaldırıp bahçeye onların üzerine bırakınız!” deyince, onlar: “Hayır öyle bir şey yapamayız” dediler. Bu sefer Bera: “Allaha yemin ederim, beni oraya onların üzerine atacaksınız.” deyince kaldırdılar, duvarın kenarına getirdiler. Duvarın üstünden aşıp onların yanına indi. Kapıya varıncaya kadar savaşmasına devam etti. Sonunda Müslümanlara kapıyı açabildi. Müslümanlar bahçeden içeri girdiler. Görülmemiş bir çarpışma oldu. Her iki taraf da özellikle Hanifeoğulları büyük kayıplar verdiler. Bu durum Müseylimenin öldürülmesine kadar devam etti. Onu Cübeyr bin Mutimin azatlı kölesi Vahşı, Ensardan bir kişi ile birlikte öldürdü. Vahşı harbesini atmış, ensardan olan kişi de bir kılıç darbesi vurmuştu.
ibn Ömer der ki: Bir adamın, “Onu bir köle öldürdü” diye bağırması ve Müseylimenin öldürülmesi ile birlikte Hanifeoğulları bozguna uğrayıp geriye doğru kaçmaya başladılar. Dört bir yandan kılıçlar onların üzerine inip kalkıyordu. Halide Müseylimenin öldürüldüğü haberi verilince, Halid yanına demirlere bağlanmış olarak Meccaayı kendisine Müseylimeyi göstersin diye aldı. Halid, ölüleri teker teker ona gösterdi. Sonunda Yemamenin Muhakkemi diye bilinen kişinin yanına vardılar. Muhakkem güzel yüzlü birisi idi. Halid Meccaaya: “Sizin adamınız bu muydu?” diye sorunca, o: “Hayır! Bu, Allaha yemin ederim, ondan hem daha hayırlı, hem daha değerlidir. Bu Yemamenin Muhakkemidir.” diye cevap verdi. Daha sonra bahçenin içine doğru ilerledi. Orada sarı ını sarı, basık burunlu birisini gördü. Meceaa: “işte sizin peşinde olduğunuz kişi budur. Artık ondan kurtuldunuz” diye söyledi. Halid de: “işte size ne yaptıysa bu yaptı” diye karşılık verdi.
Yemamenin Muhakkemi diye bilinen kişiyi öldüren Ebu Bekirin oğlu Abdurrahman idi. Muhakkem askerleri savaşa kışkırtıcı konuşmalar yapınca, boğazına bir ok atarak onu öldürdü.
Meccaa Halide şunları söyledi: “Sen, buraya ancak onların çabuk bozguna uğramaları sonucunda gelebildin. Kaleler askerlerle dolup taşıyor; bu bakımdan geride bulunanlar için elini çabuk tutup bir barış yap”. Bunun üzerine Halid, Onunla insanlar dışında kalan hususlar üzerinde antlaştı. Bu sefer Meccaa: “Onların yanına gidip danışayım” dedi. Meccaa kaledekilerin yanına gitti. Kalelerde kadınlar, çocuklar, yaşlılar ve zayıf kimseler dışında hiçbir kimse yoktu. Meccaa bunlara zırhlar giydirip silahlar kuşandırdı. Kadınlara da saçlarını çözüp kendisi geri dönünceye kadar kalelerin üstlerinde beklemelerini emretti. Halidin yanına dönerek: “Benim yaptıklarımı onaylamadılar” dedi. Halid kalelerin askerle dolup taştığını gördü. Savaş Müslümanları oldukça ezip bitirmiş ve uzun sürmüştü. Hazırda zafer elde edilmiş iken geri dönmek istediler. Olanı da bilmiyorlardı. Muhacir ve Medineli ensardan üç yüz altmış kişi öldürülmüş, Medinenin dışındaki muhacirlerden ise üç yüz kişi öldürülmüştü. Sabit bin Kays da öldürülenler arasında idi. Müşriklerden birisi ayağını kesmiş, Sabit de ayağını alıp ayağını kesene vurmuş ve onunla öldürmüştü.
Hanifeoğullarından Akraba denilen yerde yedi bin kişi bahçede, bir o kadar kişi de arkadan takip edildiklerinde öldürülmüştü. Halid, Mecaa ile altınlar, gümüşler, silahlar ve esirlerin yarısı üzerinde antlaşma yaptı. Esirlerin dörtte biri diyenler de vardır.
Kaleler açıldığında kadın, çocuk ve zayıflardan başka kimsenin olmadığı görüldüğünde, Halid Meccaaya: “Vay sen beni aldattın” deyince, Meccaa: “Ne de olsa onlar benim kavmimdir ve bundan başkasını yapamazdım” diye cevap verdi.
Ebu Bekirin, ergenlik yaşına gelmiş herkesi öldürmesini emreden mektubu Halide vardığında, Halid onlarla barış antlaşması yapmış bulunduğundan antlaşmanın gereğini yerine getirmiş ve antlaşmaya aykırı hareket etmemişti. Müslümanlar geri döndüğünde Ömer onlarla birlikte bulunan oğlu Abdullaha: “Niye Zeydden önce sen ölmedin Sen hayatta olduğun halde Zeyd öldü, niye bana görünüyorsun?” diye çıkışınca Abdullah: “O, Allahtan şehit olmayı istedi ve bu mertebe verildi. Ben de şehit olmak için çok çalıştım, fakat bana nasip olmadı.” diye cevap verdi.
Yemame olayından sonra bu yıl içerisinde Ebu Bekir bu olayda şehit edilen sahabenin çokluğunu görünce, Kuranın kaybolmaması için toplanmasını emretti. Bununla ilgili etraflı bilgiler Hicretin otuzuncu yılında gelecektir.
Yemamede şehit düşen sahabelerden bazıları: Ensardan Abbad bin Bişr Bedirde ve diğer savaşlarda bulunmuştur. Yine Ensardan Abbad bin Haris, Uhud Savaşında bulunmuştur. Ensardan Umeyr bin Evs bin Atik. Uhudda bulunmuştur.
Ensardan Amir bin Sabit bin Seleme. Ensardan Umare bin Hazm, Amrın kardeşi olup Bedir Savaşına katılmıştır.
Amir bin Lüeyoğullarından Ali bin Ubeydullah bin Haris, Sahabilerdendir. Ensardan Aiz bin Maiz. Bir Maune günü öldürüldüğü de söylenmiştir.
Ferve bin en-Numan. Ensardan Haris bin en-Numanın oğlu olduğu söylenmiştir. Uhud da ve daha sonraki savaşlarda bulunmuştur,
Ensardan ve el-Bera bin Azibin amcası olan Kays bin el-Haris bin Adiyy, Uhud da şehit edilmiştir de denilmiştir.
Ensardan Saad bin Cemmaz, Uhud Savaşında bulunmuştur.
Ensardan Ebu Dücane, Bedir Savaşında bulunanlardandır. Bazılarına göre Yemameden sonra da hayatta olup Ali tarafında Sıffinde bulunmuştur. Doğrusunu Allah bilir.
Yine Yemamede Ensardan Seleme bin Mesud bin Sinan şehit olmuştur. Saib bin Osman bin Mazun el-Cümahi. Habeşistana hicret edenlerden olup Bedir Savaşına katılmıştır.
Zübeyrin anne baba bir kardeşi olan es-Saib bin el-Avvam. Devsli Tufeyl bin Amr. Hayberde bulunmuştur.
Ensardan Zürare bin Kays. Sahabeliği vardır.
Abdüşemsoğullarının antlaşmalısı olan Malik bin Amr es-Sülemi, Bedir Savaşında bulunmuştur.
Malik bin Ümeyye es-Sülemi. Bedir Savaşında bulunmuştur; Ensardan Malik bin Avs bin Atık. Uhudda bulunanlar arasındadır. Ensarın antlaşmalısı olan Man bin Adiyy bin el-Ced el-Belevi, Akabede, Bedirde ve diğer vakalarda bulunmuştur.
Ganimoğullarının antlaşmalısı olan Mesud bin Sinan el-Esved, Uhudda bulunmuştur.
Numan bin Asar bin er-Rabi el-Belevi. Bedirde bulunmuştur.
Amr es-Süleminin iki oğlu olan Safvan ile Malik. ikisi de Bedir Savaşına katılmışlardır.
Esedli Dırar bin el-Ezver. Halidin emri ile Malik bin Nuveyreyi öldüren odur.
Abdullah bin el-Haris bin Kays bin Adıy. Selimlidir.
Abdullahın, kardeşi es-Saib ile birlikte Taifte öldürüldüğü de söylenmiştir.
Abdullah bin Mahreme bin Abduluzza, Amir-Kayslılardandır. Badirde ve diğer savaşlarda bulunmuştur.
Abdullah bin Übeyy bin Selulun oğlu Abdullah, Bedir Savaşına katılmıştır.
Ensardan Abdullah bin Atik, ibn Ebil-Hukayki öldüren Odur. Bedir Savaşı na katılmıştır.
Esed Huzeymelilerden Şüdl bin Ebi Vehb el-Esedi. Bedire katılanlardandır.
Cünadenin kardeşi Muttaliboğullarından Kureyşli Hureym bin Abdullah.
Halidin amcasının oğlu Velid bin Abdu Şems bin el-Muğiyre el-Mahzumi. Ensardan Varaka bin iyas bin Amr. Bedire katılmıştır.
Yezid bin Evs, Abduddaroğullarının antlaşmalısı olup Mekkenin fethi günü Müslüman olmuştur.
Ensardan Ebu Habbe bin Gaziyye. Uhudda bulunmuştur.
Ensarın antlaşmalısı olan Ebu Akil el-Belevi. Bedirde bulunmuştur. Selimli Ebu Kays bin el-Haris bin Kays bin Adiyy Habeşistana hicret edenlerdendir. Uhud Savaşına katılmıştır.
Zeyd bin Sabit in kardeşi Yezid bin Sabit.