"Enter"a basıp içeriğe geçin
Filter by Kategoriler
Kuran-ı Kerim
Hadisler ve İslam Tarihi
Alevilik
İncil
Tevrat
Avesta
Mitoloji
Diğer Kitaplar

Halid bin velidin cezime oğulları gazvesi

Hicretin bu sekizinci yılında Halid bin Velid Cezimeoğullarına gazve yaptı. Resulallah, Mekkenin fethinden sonra Mekke çevresine çeşitli seriyyeler göndererek halkı İslama davet etmelerini emretmiş, savaşmalarını ise emretmemişti. Gönderdikleri arasında Halid bin Velid de vardı. Onu bir davetçi olarak göndermiş bir savaşçı olarak göndermemişti. Halid, Cezime bin Amir bin Abdu Menat bin Kinanenin sularından birisi olanel-Gumaysa diye bilinen su kenarında konakladı. Cezime, Cahiliye Döneminde Abdurrahman bin Avfın babası olan Avf bin Abdiavf ile Halidin amcası olan Fakihe bin Muğiyreyi öldürmüştü. Bunlar Yemene ticaret amacıyla gitmiş ve geri dönmüşlerdi. Cezimeliler yanlarında bulunan malları almış ve onları öldürmüşlerdi. Halid su kenarına konaklayınca Cezimeoğulları silahlarını aldılar. Bu sefer Halid onlara: “Silahı bırakınız çünkü çevrede bulunanlar İslama girmiş bulunuyor.” Bunun üzerine onlar da silahlarını bıraktılar. Halid daha sonra emir vererek bunların ellerinin, kollarının bağlanmasını istedi. Ondan sonra onlardan bir takım kimseleri kılıçtan geçirdi.
Durum Peygambere ulaşınca, ellerini göğe kaldırıp şöyle buyurdu: “Allahım, Halidin yaptığından beri olduğumu sana iletirim.” Daha sonra Aliyi beraberinde bir miktar mal ile birlikte gönderdi ve onların bu durumlarını gözden geçirmesini Emretti. Ali onların kanlarının ve mallarının bedellerini verdi. Öyle ki Ali onlara köpeğin yaladığı yalağın bedelini bile vermişti. Sonunda yanında bir miktar kalmıştı. Ali onlara: “Artık ödenecek bir mal veya henüz ödenmemiş bir kanınız kaldı mı?” diye sorunca, Cezimeliler: “Hayır” dediler. Bu sefer Ali: “Ben size geri kalan bu malı da Resulallahın adına bir İhtiyat payı olmak üzere vereceğim” deyip artan kısmı onlara verdi. Daha sonra Resulallahın yanına geri dönüp durumdan haberdar etti. Nebi de: “İsabet ettin ve çok güzel yaptın” diye buyurdu.
Denildiğine göre: Halid, özür beyan etmiş ve: “Abdullah bin Huzafe esSehmi kendisine bunun Resulallahın emri olduğunu söylemişti.” O sıralarda Abdurrahman bin Avf ile Halid arasında bu konuda bir konuşma da geçmiş ve Ona şöyle söylemişti: “Sen, İslam geldikten sonra bir cahili geleneğin gereğini yaptın” Bu sefer Halid: “Ben, senin babanın intikamını aldım.” deyince, Abdurrahman da: “Yalan söyledin, ben babamın katilini öldürmüştüm. Fakat sen amcan Fakihenin intikamını aldın” dedi. Sonunda aralarında çatışma oldu. Resulallah bu durumu haber alınca: “Yavaş ol, ya Halid, ashabımı rahat bırak. Allaha yemin ederim eğer senin Uhud Dağı kadar altının da olsa, onu Allah yolunda harcasan yine de onlardan herhangi birisinin Allah yolunda bir sabah gidişIerinin veya dönüşlerinin sevabına ulaşamazsın. ”
Abdullah bin Ebi Hadred el-Eslemi anlatıyor: “O günlerde ben, Halidin askerleri arasında idim. Genç çocukların götürdüğü bir takım deve izlerinin yukarı çıktığını gördüm. Halid: “Bunlara yetişiniz,” dedi. Abdullah devam ediyor: “Onların peşinden onları yetişinceye kadar gittik. Fakat onlar yürümelerine devam ettiler. Yol üzerinde karşımıza çıkan bir genç yolumuzu keserek bizimle çarpışmaya başladı. çarpışırken şu mısraları okuyordu:
Kuyruklarınızı kaldırıp otlamaya devam edin
Hiç korkmamış gibi usul usul gidin
Bugün kadınlar korunursa, sizleri de korurlar
Bu gençle uzun bir süre çarpışmaya devam ettik. Sonunda onu öldürüp develerine yetişinceye kadar yolumuza devam ettik. Bu sefer karşımıza aynen bir öncekini andıran bir genç daha çıkıp bu da bizimle çarpışırken diğer taraftan şu beyitleri okuyordu:
Yemin ederim ağaçlar arasındaki
Yeleli bir aslan bağırınca
Ve tek başına yiğitleri öldürmek isterse
En samimi bir şekilde ben yardımlarına koşarım
Sonunda bunu da öldürünceye kadar çarpışmaya devam ettik. Bilahare develerine yetişip onları aldık. Aralarında oldukça parlak yüzlü ve sanki ezilmiş gibi yüzünde sarılık olan birini gördük. Onu bağlayıp öldürmek üzere ileri getirince, bize: “Sizler bir iyilik yapmak istemez misiniz?” diye sordu. Biz: “Bu iyilik nedir?” dedik. O da bize: “Benimle birlikte vadinin dibindeki develere yetişirsiniz, ondan sonra beni öldürürsünüz.” Biz, ona: “Olur, yaparız,” dedik. Ve develerin bulunduğu yöne doğru ilerlemeye başladık. Sesimizin işitilebileceği bir yere varınca elimizdeki genç sesinin çıktığı kadar şöyle bağırmaya başladı: “Ey Hübeyş, sen kurtul, hayatını kaybetme”. Bunun üzerine oldukça güzel beyaz tenli bir kızcağız geldi. Ve şunları söyledi: “Sen de fazla düşmanlarından ve aşırı sıkıntılardan kurtuluver” deyince genç: “Bir asır bile yaşasan hayat boyu sana selam olsun” dedi. Bu sefer kızcağız: “Senin de üzerine on kat selam olsun, tek, çift, üç ve bu şekilde selamlar uzayıp gitsin.” Bunun üzerine genç şu beyitleri okudu:
Ey Hübeyş, beni öldürseler bile senin sevgin
Bende gönül susuzluğundan başkasını bırakmaz
Etimi kanımdan kemiğimden ayırdın Gözyaşlarımı göğsüme akıttırdın
Bunun üzerine kızcağız şu cevabı verdi:
Biz de senin ayrılığından ağladık
Zorlukta da, kolaylıkta da seni düşündük
Bizden uzak değildin, ne iyi maşuktun sen
İffetli ve kimse yokken de sevgili idin.
Bu sefer genç ona şu şiirle cevap verdi:
Hatırlar mısın sizi arayıp bulmuştum
Haylede ya da daracık yollarda
Geceleri gözyaşı döken bir aşıkın
Mükafat görmek hakkı yok mu?
Komşu olduğumuzda, günahsızdım:
“Bir zorluk gelmeden, sevgiyle gel” derken
Sevgiyle gel, ayrılmadım önce;
Ayrı sevgiliyi başkan ayırmadan
Gerçek şu ki gizlim de kalmadı iyi gün de görmedim
Seni görmediğimden bu yana.
Aşiretin başına gelen her bir şey
Ve sözü edilen her şey,
Hep senin aşkını hatırlattı
Daha sonra genci ileri alıp boynunu vurdular.
Bu şiir Kinaneli Abdullah bin Alkameye aittir. Abdullah, Cezimeli olup, Hubeyşin kızı Kinaneli Hubşiyye ile beraber idi. Henüz genç bir çocukken bir komşusunun ziyaretine gitmek üzere annesiyle birlikte çıkmıştı. Bu komşunun Hubşiyye bint Hubeyş adında bir kızı vardı. Abdullah onu görünce aşık olmuş ve kalbinde yer etmişti. Annesi komşusunun yanında kalmış, Abdullah ise ailesinin yanına geri dönmüştü. İki gün sonra annesini almak için geri döndüğünde Hubşiyyenin çevredeki herhangi bir olay münasebetiyle süslenmiş olduğunu gördü. Ona olan beğenisi daha da arttı. Annesi onunla birlikte geri dönerken Abdullah, hem annesiyle birlikte yürüyor, hem de şu mısraları okuyordu:
Bilemiyorum; yok, hayır biliyorum
Yağmur damlası mı güzel, yoksa Hübeyş mi
Her şeyi yaratana yemin ederim
Hubşiyye daha güzel Aşka artık tahammülüm kalmadı
Annesi onun bu söylediklerini işitmiş duymazlıktan gelmişti. Daha sonra tümsekçe bir yerde bir ceylan görmüş ve şu beyitleri söylemişti:
Anacığım yalansız haber ver bana
Doğruyu soran zaten yalan istemez
Bu (Hubşiyye) mi güzel, yoksa tepedeki ceylan mı? Hayır
Hubşiyye gözümde de aklımda da güzeldir
Annesi Onu azarlayıp: “Bunları söyleyen sen misin? İşte seni amcanın kızıyla, kadınların en güzeliyle evlendireceğim” diyerek Ümeyrin hanımının yanına gitti, durumu anlatarak: “Kızını süsle” dedi. O da kızını süsleyip oğlunun önüne çıkardı. Annesi: “Şu anda bunların hangisi güzel?” diye sorunca bu sefer şu mısraları okudu:
Hubşiyeyi bir an göremeyecek olursam
Ne sabrım gelir ne de matem işe yarar!
İçimi sanki ateşler dağlıyor
Kalbimse kor ateşlerde tutuşuyor
Böylece kızcağızla yazışmaya, o da ona yazmaya başladı. O, kızı sevdiği gibi kız da ona bağlandı. Onun hakkında çokça şiirler söyledi. Bunlardan birisi de şöyledir:
Ey Hubşiye birdir yiğit atalarımız
Benim de akrabam ve ailemdir, sizin akrabanız ve aileniz
Bir gün sarılacak mıyım, o elbisene…
Kızın ailesi bunların durumunu öğrenince onu oğlana göstermez oldular. Fakat bu onun sevgisini daha da arttırdı. Akrabaları kıza: “Ağaçlıkların ve çalılıkların olduğu yerde buluşmak üzere onunla sözleş. Yanına gelecek olursa de ki: Allahadına yemin ediyorum sen beni sevsen bile, benim için yeryüzünde senden daha çok nefret ettiğim kimse yoktur. Biz de senin yakınında bulunacağız ve senin dediklerini işiteceğiz.” dediler. Bunun üzerine kızcağız da bu gence buluşmak üzere söz verdi, akrabaları da ona yakın bir yerde oturdular. Sözleşilen zamanda genç geldi. Yanına yaklaşınca Hubşiyenin gözleri yaşararak ailesinin oturmakta olduğu yere döndü. Genç de onların oldukça yakın olduklarını anladı. Ve öyle bir coştu ki şu beyitleri söylemekten kendisini alamadı:
Desen onların dediklerini, aşk ateşini daha yakarsın
Üstelik ne sırrımız kaldı, ne de perdemiz
Yok ki gizli kapaklı bir şeyimiz
Uzak kalmak ve ayrılık beni senden ayırabilsin.
Ne eşyayı, ne aşklarını unutmam ben
Bakışını da; ta kabre varıncaya kadar
Peygamber, hemen bunun arkasından daha önce sözünü ettiğimiz şekilde Halid bin el-Velidi gönderdi.
Bu sene içerisinde Peygamber, Leys Kabilesinden Davudun kızı Müleyke ile evlenmiştir. Babası Mekkenin fethi gününde öldürülmüştü. Peygamberin zevcelerinden birisi Onun yanına vararak: “Senin babanı öldürmüş bir adamla evlenmekten sıkılmıyor musun?” deyince o da bu işten çekinerek: “Senden Allaha sığınıyorum” deyince Peygamber de ondan ayrıldı.
Yine bu yıl içerisinde Halid bin Velid Ramazanın bitmesine beş gün kala Batn Nahlede bulunan Uzza putunu yıktı. Uzza putunun bulunduğu bu mabedi Kureyş, Kinane ve Mudar kabilelerinin tümü tazim ederdi. Bu mabedin hizmetçileri ise Haşimoğullarının antlaşmalıları olan Şeyban bin Süleymoğulları idi. Bu puthanenin hizmetkarı, Halid bin Velidin burayı yıkmak üzere yola çıktığını haber alınca, putun üzerine kılıcını asarak şu beyiti okudu:
Ey Uzza, öyle bir hamle yap ki işini bilir
Halidin Perdeleri indir ve örtüleri at.
Halid putun yanına gelince, onun hizmetçi si puta: “Ey Uzza, o kızgınlıklarından birini göster!” dedi. Bu sefer siyah, çırılçıplak ve her tarafı örümcek ağıyla kaplı bir kadın ortaya çıkınca Halid, o kadını öldürdü. Putu kırdı, putun üstünde bulunduğu evi de yıktı. Sonra da Peygamberin yanına geri dönerek durumu anlatınca Nebi: “İşte bu Uzzaya bir daha ebediyyen ibadet edilmeyecektir.” dedi.
Yine aynı yıl içerisinde Amr bin el-As, Süva adlı putu yıktı. Bu put Ruhat adlı yerde bulunuyordu. Amr, putu kırdıktan sonra putun hizmetkarı Müslüman oldu. Putun iç taraflarında herhangi bir şey bulmadı.
Yine aynı yıl içerisinde Saad bin Zeyd el-Eşhell, el-Müşellel denilen yerdeki Menat putunu yıktı.