Sabah olunca, Resulallah Medineye döndü. Müslümanlar silahlarını bıraktılar. Saad bin muaz için de onu yakından ziyaret etmek amacıyla mescitte bir çadır kuruldu. Öğle vakti olduğunda Cebrail, Peygamberin yanına gelerek:
“Silahı bıraktın mı?” diye sorunca, Nebi: “Evet.” dedi. Cebrail: “Halbuki Melekler silahları bırakmadı. Allah sana Kurayzaoğulları üzerine yürümeni emrediyor, şimdi ben de onlara gidiyorum” dedi. Bunun üzerine Resulallah bir münadiye şöyle çağırmasını emretti:
“Kim dinleyip itaat eden bir kişi ise, ikindi namazını Kurayzaoğulları yurdunda kılsın.”
Aliye sancak vererek öne geçirdi ve insanlar da peşpeşe bu orduya katıldılar. Resulallah, Kurayzaoğullarının bulunduğu yere vardı, bazı kimseler yatsıdan sonra ancak varabildiler. Ve orada ikindi namazını kıldılar. Bundan dolayı da Resulallah onları ayıplamadı.
Kurayzaoğullarını bir ay, ya da yirmi beş gün süreyle muhasara altında tuttu. Muhasaranın sıkıntısı kendisini gösterince, Kurayzaoğulları, Resulallaha haber göndererek kendilerine Ebü Lübabe bin Abdul-Münziri göndermesini söylediler. Ebü Lübabe Evs Kabilesinden, Ensardan bir kişiydi. “Onunla istişare etmek için bize gönder” deyince Nebi de gönderdi. Kurayzaoğulları Onu görünce, erkekler ayağa kalktılar, kadınlar ve çocuklar da ağlaşmaya başladılar. Kalbi yumuşadı. Onlar: “Allahın Resulünün hükmünü kabul ediyor ve bu hükme rıza gösteriyoruz” dediler. Fakat Ebü Lübabe boğazına işaret ederek, bu hükmün kesilmek olduğu anlamına: “Olur” diye cevabını verdi. Ebü Lübabe der ki: “Oradan ayrılır ayrılmaz Allaha ve Resulüne hainlik ettiğimi anladım ve şöyle dedim: Allaha yemin ederim Allaha isyan ettiğim bir yerde durmam.” Bunun üzerine gerisin geri oradan ayrılıp gitti. Ve kendisini Mescidin direklerine bağladı. “Bu halden Allah tövbemi kabul etmedikçe böyle kalacağım.” dedi. Allah onun tövbesini kabul etti ve Resulallah onun bağlarını bizzat çözdü.
Kurayzalılar daha sonra Resulallahın hükmünü kabul ederek, savaşmayı bıraktılar. Evsliler: “Ey Allahın Resulü, bunlara Hazrecin dostlarına nasıl davrandınsa bizim dostlarımıza da öyle davran” dediler. Ki Hazreclilerin dostları Kaynukaoğulları idi ve bunlardan daha önce söz etmiştik. Resulallah onlara: “Bunlar hakkında Saad bin muazın vereceği hükmü kabul ediyor musunuz?” deyince, hepsi: “Ediyoruz” diye cevap verdiler. Saadı alıp bir merkebe bindirerek getirdiler. Onu Resulallahın huzuruna çıkartırken de şöyle diyorlardı: “Ey Ebü Amr, dostların hakkında güzel hüküm ver, iyilikle davran.” Bu şekilde ona ısrar ettiklerini görünce, şöyle dedi: “Şu anda Saadın Allah yolunda hiç kimse tarafından kınanmaması gereken bir andır.” Onların pekçoğu bu sözlerinden onları öldürmek istediğini anladı. Saad, Resulallahın huzuruna varınca, şöyle buyurdu: “Efendinize kıyamda bulununuz” veyahut da “en hayırlınıza” ifadesini kullandı. Hazır bulunanlar da ayağa kalktılar, Onu merkebinden indirdiler ve tekrar: “Ey Ebü Amr, dostlarına iyilikte bulun, Resulallah onlar hakkında hüküm vermeyi sana bıraktı” deyince, Saad: “Allah adına size söz veriyorum, gerçekten onlar hakkında hüküm vermek bana mı verildi?” Onlar: “Evet” deyince, Resulallahın bulunduğu tarafa dönerek, saygısından dolayı gözlerini kapadı ve şunları söyledi: “Burada hazır bulunanlar da buna şahit midirler?” Onlar: “Evet” dedikleri gibi, Resulallah dahi: “Evet” dedi. Bunun üzerine Saad şöyle dedi: “Ben, savaşçılarının öldürülmesi, kadınlarının ve çocuklarının esir edilmesi, mallarının da ganimet olarak paylaştırılması hükmünü veriyorum.” Bu sefer Resulallah Ona: “Andolsun onlar hakkında Allahın yedi göğün üstünden vermiş olduğu hükmünü verdin.”
Daha sonra bulundukları yerden inmeleri istendi. Neccaroğullarından bir kadın olan Bint el-Harisin evinde hapsedildiler. Resulallah Medine çarşısına çıktı ve orada bir takım çukurlar kazdırdıktan sonra oraya bir takım kimseleri göndererek boyunlarını uçurttu. Bunlar arasında Huyeyy bin Ahtab, reisIeri Kaab bin Esed de vardı. Bunların sayısı altı yüz ya da yedi yüz kişi idi. Yedi yüz ile sekiz yüz arasında olduğu da söylenmiştir. Huyeyy bin Ahtab elleri kolları bağlanmış olarak getirildi. Peygamberi görünce: “Allaha yemin ederim, sana düşmanlık yaptığımdan dolayı kendimi kınamıyorum. Fakat kim Allaha kötülük yaparsa gerçekten kötü olur.” dedikten sonra halka dönüp şunları söyledi: “Allahın emrinde herhangi bir sakınca yoktur. Bu mukadder bir kaderdir, bir savaştır, İsrailoğullarının aleyhine tecelli etmesi yazılmıştır.” dedikten sonra yere oturtuldu ve boynu uçuruldu. Onlardan kadın olarak yalnızca bir kişi öldürülmüştür. O da bir kötülük işlemişti. Bu kadın da: Erefe bint Arizadır.
Kurayzaoğullarından Salebe bin Saye, Üseyd bin Saye ve Esed bin Ubeyd Müslüman oldular.
Daha sonra Resulallah mallarını paylaştırdı. Süvariye üç pay verilmişti. İkisi atın, birisi de süvarinin kendisi içindi. Atı olmayan piyadeler için ise bir pay ayrılmıştı. O gün savaşa katılanların atlarının sayısı otuz altı idi. Bu ganimetlerden hums (beşte bir) da devletin payı olarak ayrılmıştı. Atlara iki payın ve devlete beşte birinin verildiği ilk ganimet budur. Resulallah kendisi için ise Kurayzaoğullarından Reyhane bint Amr bin HunMeyi ayırmış, onunla evlenmek istediyse de kadın: “Beni cariyen olarak bırak. Bu benim için de daha hafif bir sorumluluk olur, senin için de” dedi. Kurayzaoğullarının işi bu şekilde bitince Saadın yarası yeniden kanamasına devam etti, böylelikle Allah Onun duasını kabul buyurmuş oldu. Saad bin muaz Peygamber Mescidindeki çadırında bulunuyordu. Vefat etmeden önce Resulallah, Ebu Bekir ve Ömer de yanında bulundu. Ayşe annemiz der ki: “Ben, odamda olduğum halde. Ebu Bekirin ve Ömerin Onun için ağladıklarını duydum. Peygamber ise hiç kimse için ağlamazdı. Üzüntüsü arttığı zaman sakalını tutardı.”
Kurayza Fethi Zilkade (24 Mart – 22 Nisan 627) içerisinde ve Zilhiccenin (23 Nisan – 22 Mayıs 627) ilk günlerinde olmuştu. Hendek Gazvesinde Müslümanlardan altı kişi Kurayza Gazvesinde ise üç kişi şehit olmuştu.