Kaab bin el-Eşref bu yılda öldürüldü. Kaab, Tayy Kabilesinin Nebhanoğulları kolundandır. Annesi Nadiroğullarındandı. Bedir Savaşında öldürülen müşriklerin ölümü Ona çok ağır geldiğinden Mekkeye gitmiş ve Resulallaha karşı Mekkelileri kışkırtmış, Bedirde ağlayanlar için gözyaşı dökmüştü. Müslüman hanımlardan, Müslümanları rahatsız edecek şekilde sözler de söylemişti. Medineye döndüğünde Resulallah “İbnul-Eşrefin hakkından benim için kim gelir?” diye sorunca Muhammed bin Mesleme el-Ensari: “Ben, ya Resulallah, ben öldürürüm” deyince, Resulallah: “Yapabilirsen yap” dedi. Bu sefer Muhammed: “Ey Allahın Resulü yalan söylememiz kaçınılmaz olabilir?” deyince, Nebi: “Uygun göreceğiniz şeyleri söyleyebilirsiniz, bu konuda (yalan söylemek) sizin için helaldir.” cevabını verdi.
Muhammed bin Mesleme, Silkan bin Selame bin Vakş -ki Ebu Naile diye bilinir-, el-Haris bin Evs bin Muaz -bu son iki kişi Kaabin süt kardeşi idilerayrıca Abbas bin Bişr ile Ebu Abs bin Cebr bir araya gelerek, İbnul-Eşrefle konuşmak üzere Ebu Naileyi önceden gönderdiler. İbn Eşrefle bir süre konuştuktan sonra Ebu Naile şöyle dedi: “Ya İbnel Eşref, ben sana bir ihtiyacım dolayısıyla geldim onu benim için gizli tut.” İbnul-Eşref: “Söyle” deyince; “Bu adamın, (Nebii kastediyor) buraya gelmesi Araplara uğursuzluk getirdi, bizim yollarımızı kesti, sonunda çoluk çocuğumuz yok olup gidecek, hayvanlarımız telef olacak” dedi. Kaabın: “Sana önceden haber vermiştim,” demesi üzerine Ebu Naile: “Bize yiyecek maddesi satmanı istiyorum, bunun karşılığında sana bazı şeyleri rehin bırakacak ve bu konuda teminat vereceğiz, sen de iyi davranacaksın,” dedi. Bu sefer Kaab: “O zaman çocuklarınızı yanımda rehin olarak bırakacaksınız” der. Ebu Naile: “Sen bizim durumumuzu herkesin öğrenmesini istiyorsun. Arkadaşlarım da bu konuda aynı görüşteler. Onlara da yiyecek satarsın, iyilikte bulunursun, buna karşılık sana satacağımız şeylerin değerinde silahlarımızı bırakacağız” der. Ebu Nailenin silahlardan söz etmekten kastı, arkadaşıyla birlikte Kaabın yanına silahlı olarak geldikleri takdirde, bundan şüphelenilmemesi idi.
Ebu Naile arkadaşlarının yanına varır ve onlara durumu haber verince bu sefer hep birlikte silahlarını alıp yanına giderler.
Peygamber onları Baki el-Garkad diye bilinen yere kadar uğurladı ve onlara duada bulundu. Müslümanlar, Kaabın kalesinin yanına yaklaştıklarında Ebu Naile Ona seslendi. O sırada Kaab evlenmek üzere bulunuyordu. Ebu Nailenin yanına indi ve bir süre hep birlikte konuştular. Kaab, Şib el-Acuza kadar onlarla yürüdü. Arkasından Ebu Naile, Kaabın kafasını yakalayıp elini kokladı ve: “Şimdiye kadar bundan daha güzel bir koku koklamamıştım.” deyip yine bir süre daha yollarına devam ettiler. Ebu Naile aynı hareketi bir daha tekrarladı ve böylece Kaaba güvenlik verdi. Bir süre daha yollarına devam ettikten sonra, Ebu Naile, Onu şakaklarından yakalayarak: “Allahın düşmanını vurunuz” diye bağırdı. Böylece beraberindeki Müslümanların kılıçları onun üzerine inip kalkmaya başladıysa da fayda vermedi. Muhammed bin Mesleme der ki: “Kılıcımın yanında bir hançer bulunduğunu hatırladım. Ve onu aldım. Bu sefer Allahın düşmanı öyle bir bağırdı ki çevredeki burçların hepsine birer ateş yakıldı.” Muhammed devam ediyor: “Aldığım bu hançeri göğsüne sapladım, ondan sonra yanyana hamlelerime devam ettim. Sonunda apış aralarına kadar ulaştım, böylece Allahın düşmanı yere serildi. ”
“el-Haris bin Evs bin Muaz bazı yaralar almıştı. Çünkü Ona kılıçlarımız değmişti.” Muhammed anlatmaya devam ediyor: “Ondan sonra Buas diye bilinen yere kadar gittik. Kanama olduğu için arkadaşımız bizden geç kalmış ve beklemiştik. Ondan sonra yanımıza kadar gelebildi, biz de onu taşıyarak Peygambere götürdük, Allahın düşmanının ölümünden Onu haberdar ettik. Nebi, yaralı arkadaşımızın yarasına tükürdü. Herkes evine geri döndü. Sabah olduğunda bütün Yahudiler korkuya kapılmıştı. Öyle ki, öldürülmekten korkmayan tek Yahudi kalmamıştı.”
Resulallah şöyle buyurdu: “Yahudilerin ileri gelenlerinden elinize kimi geçirirseniz öldürün.” Muhayyisa bin Mesud, Yahudi İbn Süneyne üzerine hücum etti ve öldürdü. Bu Yahudilerin ileri gelen tüccarlarındandı. Onlarla alışveriş yapardı. Henüz müşrik olan Muhayyisanın kardeşi Huvayyisa Ona şöyle dedi: “Ey Allahın düşmanı, sen Onu öldürdün, Allaha yemin ederim ki karnındaki bazı yağlar bile Onun malından oluşmuştur.” diyerek kardeşine vurdu. Muhayyisa kardeşine: “Bana, Onu öldürmemi emreden, seni öldürmemi emrederse yemin ederim seni de öldürürüm.” diye cevap verdi. “Allaha yemin ederim bu sözlerim Muhayyisanın Müslümanlığının başlangıcı olmuştu. Bana: “Seni bu noktaya getiren bir din şaşılacak bir şeyolmalı.” dedi ve ondan sonra Müslüman oldu.
Hicri 3. yılının Rebiyülevvel (22 Ağustos – 20 Eylül) ayında Osman bin Affan Peygamberin kızı Um Külsum ile evlendi ve CumMelahirede (19 Kasım – 18 Aralık) gerdeğe girdi. Numeyrin kız kardeşinin oğulu olan es-Saib bin Zeyd bu yıl dünyaya geldi. Vakidi der ki: Resulallah bu yıl Enmar Gazvesine çıktı. Bu gazaya Devam Gazvesi de denir. Bundan daha önce İbn İshakın bu konudaki görüşünü aktarmıştık.
el-Ferde Gazvesi de bu yıl olmuştu. Bu gazvenin komutanı Zeyd bin Harise idi. Zeydin komutan olarak ilk çıktığı Seriyye budur.
Bu gazvenin sonuçları arasında şu görülmüştür: Kureyş, Bedirden sonra Şama gitmek için izlemiş olduğu yolunu değiştirmiş ve Irak yolunu izlemek zorunda kalmıştı. Aralarında Safvan bin Umeyye ile Ebu Süfyanın bulunduğu topluluk bir kervanla birlikte çıkmıştı. Onların ticaretIerinin büyük bir kısmını gümüş teşkil ediyordu. Bekir bin Vail Kabilesinden Furat bin Hayyan onlara kılavuzluk ediyordu. Resulallah Zeydi onların üzerine gönderdi. Zeyd, onlarıel-Ferde diye bilinen bir su kenarında yakaladı. Kervanı ve kervanda bulunan malları eline geçirdi, buna karşılık Kureyşliler Ona karşı gelemedi. Resulallahın yanına bu kervanın mallarıyla vardı. Öyle ki bu ganimetlerden devletin payı olan beşte biri yirmi beş bin idi. GanimetIerin geriye kalan 5/4ü de eşit olarak paylaştırdı. Furat bin Hayyan esir alındı ve Müslüman olunca Peygamber Onu serbest bıraktı.