Sonra, tüm havariler Allahın dilemesiyle Şama geldiler. Ve o gün hain Yehuda herkesten daha çok İsanın yokluğuna üzülüyor göründü. Bunun üzerine İsa dedi, “Herkes, hiç yeri yokken sizi seviyor gösterisinde bulunan kişiden sakınsın.” Ve Allahanlayışımızı giderdi de, onun bunu ne amaçla dediğini bilemedik. Şakirtlerin tümü geldikten sonra İsa dedi, “Galileye dönelim, çünkü Allahın meleği bana oraya gitmem gerektiğini söyledi.” Bunun üzerine, bir sebt günü sabahı İsa Nasıraya geldi. Şehirliler İsayı tanıyınca herkes kendisini görmek istedi. Bu arada, Zakkay adlı kısa boylu bir vergi mültezimi büyük kalabalık nedeniyle İsayı göremediğinden yabani bir incir ağacına tırmanıp, İsa havraya giderken oradan geçeceği zamanı bekledi. Sonra İsa o yere gelince gözlerini kaldırıp dedi, “İn Zakkay çünkü bugün senin evinde kalacağım.” Adam inip Onu memnunlukla kabul etti ve mükemmel bir ziyafet hazırladı. Ferisiler mırıldanıp İsanın havarilerine dediler, “Mualliminiz neden vergi mültezimleri ve günahkarlarla yemeğe gider?” İsa cevap verdi, “Doktor bir eve neden girer? Söyleyin bana ve ben de size neden buraya geldiğimi söyleyeceğim.” Cevap verdiler, “Hastaları iyileştirmek için.” “Doğru Söylüyorsunuz.” dedi İsa, “Çünkü hastalardan başka kimsenin ilaca ihtiyacı yoktur. Ruhumun huzurunda durduğu Allah sağ ve diridir ki, Allah peygamberlerini ve kullarını dünyaya, günahkarlar tövbe etsin diye gönderir, takva sahipleri uğruna göndermez, çünkü nasıl temiz olanın banyoya ihtiyacı yoksa onların da tövbeye ihtiyacı yoktur. Ama size diyorum ki bakın, eğer sizler gerçek Ferisilerseniz benim kurtuluşları için günahkarlarla uğraşmam gerektiğinden memnun olmalısınız. Söyleyin bana, kaynağını ve dünyanın Ferisileri neden çekmeye başladığını biliyor musunuz? Mutlaka anlatacağım size, çünkü bilmiyorsunuz, öyleyse sözlerime kulak verin. Dünyaya hiç değer vermeden, gerçekten Allahın yolunda yürüyen bir Allah dostu Enok (İdris Peygamber) Cennete alındı ve mahkemeye kadar orada kalacak çünkü dünya sonuna yaklaştığı zaman o, İlya ve bir başkasıyla birlikte dünyaya dönecektir. Ve böylece, bunu bilen insanlar Cennet arzusuyla Yaratıcıları Allahı aramaya başladılar. Şu “Ferisi”, Kenan dilinde tam anlamıyla “Allahı arayan” demektir. Çünkü Kenaniler insanın ellerine tapınma denen putperestliğe bağlı olduklarından, bu ad orada iyi insanlarla alay etmek suretiyle başladı. Bu şekilde, halkımızdan Allaha kulluk için dünyadan ayrılanları gören Kenaniler, böyle birini gördüklerinde “Ferisi”, yani Allahı arıyor derlerdi. Şöyle demek istiyorlardı, “Ey deli yoldaş, senin heykelden putların yok ve rüzgara tapmıyorsun; bu bakımdan, kaderine bak da, gel ve bizim tanrılarımıza kulluk et.” Bakın, size diyorum ki, tüm veliler ve Allahın peygamberleri sizin gibi ismen değil, ama amelde Ferisi olmuşlardır. Çünkü tüm hareketlerinde yaratıcıları Allahı aramışlar ve Allah sevgisiyle şehirleri terk etmişler ve mallarını Allah sevgisi uğruna Allaha satmışlar ve yoksullara vermişlerdir. Allah sağ ve diridir ki, Allahın peygamberi ve dostu İlya zamanında on yedi bin Ferisinin oturduğu on iki dağ vardı. Ve öyleydi ki, bu kadar büyük bir sayının içinde tek bir fasık yoktu ve hepsi Allahın seçkin kullarıydı. Ama şimdi, İsrailde yüz binden fazla Ferisinin olduğu bir zamanda, bin kişide bir tane seçkin kul vardır inşallah!” Ferisiler kızarak karşılık verdiler, “Öyleyse, biz hep fasıkız. Ve sen bizim dinimizi fısk içinde görüyorsun.” İsa cevap verdi, “Gerçek Ferisilerin dinini fısk içinde değil, beğenilecek bir şey olarak görüyorum. Ve bunun için ölmeye de hazırım. Ama gelin siz Ferisi misiniz, değil misiniz bakalım. Allahın dostu İlya havarisi Elişanın ricası üzerine küçük bir kitap yazıp, içinde Rabbimiz Allahın kanunuyla birlikte tüm insani hikmetlere de yer verdi.” Ferisiler İlyaın kitabının adını duyunca şaşırdılar, çünkü geleneklerinde kimsenin böyle bir akideye uyduğunu bilmiyorlardı. Bu bakımdan yapılacak işleri olduğu bahanesiyle ayrılıp gitmek istediler. O zaman İsa dedi, “Eğer siz Ferisilerseniz başka her işi bırakırsınız; çünkü Ferisi yalnızca Allahı arar. Bunun üzerine şaşkınlık içinde İsayı dinlemek için kaldılar, o da dedi, “Allahın kulu İlya yaratıcısı Allahla birlikte yürümek isteyen herkes için bunu yazıyor. Kim çok şey öğrenmek isterse, o Allahtan az korkar, çünkü Allahtan korkan yalnızca Allahın dilediğini öğrenmekle yetinir. Güzel sözler isteyenler, başka değil yalnızca günahlarımızı reddeden Allahı istemezler. Allahı anmak arzu edenler, hemen evlerinin kapı ve pencerelerini kapasınlar. Çünkü mal sahibi evinin dışında, sevilmediği bir yerde bulunmaya katlanamaz. Bu bakımdan, nefislerinizi koruyun, kalbinizi koruyun, çünkü Allah, dışınızda, nefret edildiği bu dünyada bulunmaz. Salih amel işlemek isteyenler kendi benliklerine yönelsinler, çünkü tüm dünyayı kazanıp da kendi ruhunu yitirmek hiç bir işe yaramaz. Başkalarına öğretmek isteyenler, başkalarından daha iyi yaşasınlar; çünkü kendinizden daha az bilenden hiç bir şey öğrenilemez. O halde, günahkar kendine öğretenden daha kötü birini duyduğu zaman hayatını nasıl düzeltecek? Allahı arayanlar insanların sohbetinden kaçsınlar, çünkü Musa Sina dağında yalnızken kendini buldu ve bir dostun bir dostla konuştuğu gibi Allahla konuştu. Allahı arayanlar, otuz günde yalnızca bir kez dünyalık insanların bulundukları yere çıksınlar çünkü Allahı arayanın iki yıllık işi bir günde yapılabilir. Yürüdüğü zaman, yalnızca kendi ayaklarına baksın. Konuştuğu zaman, yalnızca gerekli olan şeyi konuşsun. Yedikleri zaman, sofradan doymadan kalksınlar. Her gün bir ertesi güne çıkmayacaklarını düşünüp, vakitlerini son nefesi yaklaşan biri gibi harcasınlar. Elbise olarak hayvan derisi yeter. Toprak yığını, çıplak yer üstünde uyusun; her gece iki saatlik uyku da yeter. Kendinden başka kimseden nefret etmesin, kendinden başka kimseyi ayıplamasın. İbadet ederlerken, gelecek olan mahkemedelermiş gibi bir korku içinde ayakta dursunlar. Şimdi, Allaha kulluk için Allahın Musa kanalıyla sana verdiği kanuna göre bunları yap, çünkü bu şekilde Allahı bulacak, her zaman ve her yerde sen Allahta, Allah da sendeymiş hissini duyacaksın. İlyanın küçük kitabı budur ey Ferisiler. Bu nedenle size yine diyorum ki, eğer siz Ferisilerseniz benim buraya girmeme sevinmiş olmalısınız, çünkü Allah günahkarlara merhamet eder.” Sonra Zakkay dedi, “Rab, Allah sevgisi için tehditle aldığım tüm şeylerin dört katını vereceğim.” O zaman İsa dedi, “Bugün kurtuluş bu eve gelmiş bulunuyor. Bakın, bakın pek çok vergi mültezimleri, fahişeler ve günahkarlar Allahın melekutuna girecekler ve kendilerini takva sahibi sayanlar sonsuz ateşlere gireceklerdir.” Bunu duyan Ferisiler öfkeyle ayrıldılar. O zaman İsa tövbeye gelenlere ve havarilerine dedi, “Bir adamın iki oğlu vardı, küçük olanı dedi, “Baba bana düşen malları ver” Ve babası verdi ve kendi payını alan ayrıldı ve uzak bir ülkeye gitti; orada tüm varlığını lüks içinde yaşayarak fahişelerle harcayıp bitirdi. Bundan sonra, bu ülkede şiddetli bir kıtlık oldu, o kadar ki, bu sefil adam bir vatandaşa hizmet etmeye gitti, o da kendisini malları arasında bulunan domuzların başına verdi. Ve domuzlara bakarken, onlarla birlikte palamut yiyerek açlığını ne de olsa gideriyordu. Ama kendine geldiği zaman şöyle dedi, “Ah babamın evinde ne bol yiyecekler vardı. Bense burada açlıktan kırılıyorum! Bu nedenle, kalkıp babama gidecek ve kendisine diyeceğim, Baba, gökte sana karşı günah işledim; bana hizmetçilerinden birine davrandığın gibi davran.” Zavallı adam gitti ve öyle oldu ki, babası onun uzaklardan geldiğini görüp kendisine karşı merhamete geldi. Bunun üzerine onu karşılamaya çıktı ve yanına varıp kendisini kucakladı ve öptü.” Oğul, baş eğip dedi, “Baba, gökte sana karşı günah işledim, bana hizmetçilerinden birine davrandığın gibi davran. Çünkü ben, senin oğlun denecek değerde değilim.” Baba karşılık verdi, “Oğul, böyle deme, çünkü sen benim oğlumsun ve seni kölem durumunda görmeye dayanamam.” Ve hizmetçilerini çağırıp dedi, “Buraya yeni elbiseler getirip bu oğlumu giydirin ve kendisine yeni don verin. Parmağına yüzüğünü takın ve hemen yağlı danayı kesin, şenlik yapacağız. Çünkü bu benim oğlum ölmüştü. Şimdi ise yeniden hayata gelmiş bulunuyor. Kayıptı da şimdi bulundu.” Evde şenlik yaparlarken bakın ki, büyük oğul eve geldi. Ve içerde şenlik yaptıklarını duyup şaşırdı ve hizmetçilerden birini çağırıp niye böyle şenlik yapmakta olduklarını sordu. Hizmetçi ona cevap verdi, “Kardeşin geldi, baban da yağlı danayı kesti, yiyorlar.” Büyük oğul bunu duyunca çok kızdı ve eve girmedi. Bunun üzerine, babası dışarı çıkıp kendisine dedi, “Oğul, kardeşin geldi, sen de gel ve onunla birlikte sevin.” Oğul kızarak cevap verdi, “Sana hep iyi bir şekilde hizmet ettim ve sen bana hiç bir zaman arkadaşlarımla yemek için bir kuzu vermedin. Fakat seni terk edip giden ve tüm payına düşeni fahişelerle yiyip bitiren bu değersiz herife gelince şimdi yağlı danayı kesiyorsun.” Baba cevap verdi, “Oğul, sen hep benimlesin ve her şey senindir. Ama bu ölmüştü, şimdi yine hayattadır, kayıptı, şimdi bulunmuştur, bu bakımdan sevinmeliyiz.” Büyük oğul daha çok kızdı ve dedi, “Sen git ve neşelen, ben zina edenlerin sofrasında yemek yemeyeceğim.” Ve tek bir kuruş bile almadan babasını bırakıp gitti. Allah sağ ve diridir ki tövbe eden günahkarlar için Allahın melekleri arasındaki sevinç işte böyledir.” Ve yemeği yedikleri zaman ayrıldı, çünkü Yahudiyeye gitmek istiyordu. Bunun üzerine havariler dediler, “Muallim, Yahudiyeye gitme, çünkü Ferisilerin kahinleri baş kahinlerle senin aleyhinde görüştüklerini biliyoruz.” İsa karşılık verdi, “Ben, onlar bunu yapmadan önce de biliyordum, fakat korkmuyorum. Çünkü onlar Allahın iradesine aykırı hiç bir şey yapamazlar, bu bakımdan bırakın istedikleri her şeyi yapsınlar; çünkü ben onlardan değil, Allahtan korkuyorum. Şimdi söyleyin bana, Bu günün Ferisileri Ferisi midirler? Allahın kulları mıdır onlar? Hiç de değil. Evet, bakın size diyorum ki, burada yeryüzünde bir insanın melanetlerini örtmek için din mesleği ve kılığına bürünmesinden daha kötü bir şey yoktur. Şimdikileri bilirsiniz diye eski zamanların Ferisilerinden tek bir örnek vereceğim size. İlyanın, puta tapıcıların büyük zulümleri sonucu ayrılmasından sonra Ferisilerin kutlu cemaati dağıldı. Çünkü daha hemen İlya zamanında, bir yılda gerçek Ferisi olan on binden fazla peygamber öldürülmüştü. İki Ferisi yerleşmek üzere dağlara gittiler ve birbirlerinden yalnızca bir saatlik mesafede bulunuyor idiyseler de, biri komşusundan on beş yıl hiç bir haber alamadı. Bakın ki, bunlar meraklı kişilerdi de! Gel zaman git zaman bu dağlarda bir kuraklık oldu ve bunun üzerine her ikisi de su aramaya koyuldular ve birbirlerini buldular. O zaman daha yaşlı olanı dedi, – Nerede oturuyorsun kardeş? – Şurada oturuyorum. – Kardeş ne zamandır burada oturuyorsun? – On beş yıldır. – Belki de, Ahab Allahın kullarını öldürdüğü zaman geldin? – Evet, öyle – Ey kardeş, şimdi İsrail kralı kimdir, bilir misin? – İsrailin kralı Allahtır, çünkü puta tapıcılar kral değil, İsrailin cellatlarıdır. – Doğru ama ben şimdi İsrailin celladı kimdir demek istemiştim. – İsrailin günahları İsrailin cellatlarıdır. Çünkü günah işlememiş olsalardı, Allah İsraile karşı puta tapıcı reisleri ayaklandırmayacaktı. – Allahın İsraili cezalandırmak için gönderdiği şu kafir reis kimdir? – Şimdi ne bileyim, on beş yıldır senden başka kimseyi görmemişim ve okumak da bilmiyorum ki, bana herhangi bir mektup gönderilmiş olsun. – Ama koyun derilerin ne kadar da yeni! Madem, hiç bir kimseyi görmedin de, onları sana kim verdi? – İsrail halkının, üstünü başını çölde kırk yıl eskitmekten koruyan, benim derilerimi de korudu. O zaman yaşlı olanı sezdi ki, genç olan kendinden daha tamdır, çünkü kendisinin her yıl insanlarla ilişkisi oluyordu. Bu yüzden, sohbetinden yararlanmak için dedi, – Kardeş, sen okumak bilmezsin, bense bilirim, benim evimde Davudun Mezmurları vardır. O halde, gel ben her gün sana biraz okuyayım ve Davudun ne dediğini açıklayayım. – Haydi gidelim. – Ey kardeş, iki gün oldu ki, su içmiyorum. Bu bakımdan biraz su araştıralım. – Ey kardeş, ben iki aydır su içmiyorum. O halde haydi gidelim de, Allahın peygamberi Davud aracılığıyla ne dediğine bakalım; Rab bize su vermeye kadirdir. Bunun üzerine dönüp, yaşlı olanın mekanına vardılar. Ve kapıda bir taze su kaynağı buldular. Yaşlı olanı dedi, – Ey kardeş, sen Allahın kutsal bir kulusun; bak Allah bu kaynağı senin uğruna verdi. – Ey kardeş, alçak gönüllülüğünden diyorsun bunu. Ama belli ki, Allah eğer bunu benim uğruma yapmış olsaydı onu aramak için ayrılmayayım diye, benim mekanımın yakınında bir kaynak verirdi. Ben sana karşı günah işlediğimi itiraf etmeliyim. Sen iki gündür içmediğinden su aradığını söyleyince, ben iki aydır içeceksiz olduğumdan, sanki senden daha iyiymişim gibi içimde bir yükseklik duydum. – Ey kardeş, gerçeği söyledin, dolayısıyla günah işlemiş değilsin. – Ey kardeş, babamız Ilyanın “Allahı arayan yalnızca kendini ayıplasın.” dediğini unutuyorsun. O, biz bunu bilelim diye değil, buna uyalım diye yazdı onu mutlaka. – Doğru ve Allahımız seni bağışlamıştır. Ve bunu deyip, Mezmurları aldı ve babamız Davudun dediklerini okudu, “Dilimin, günahıma bahane bulup göz yumarak kötü sözlere dalmaması için ağzımın üzerine bir gözetleyici yerleştireceğim.” Ve burada yaşlı adam bir konuşma yaptı ve genç olanı oradan ayrıldı. Bundan sonra, buluşmalarından önce on beş yıl daha geçti. Çünkü genç olanı yerini değiştirmişti. İşte böyle, yaşlı olan onu bulunca dedi, – Ey kardeş, kaldığın yere neden geri gelmedin? – Çünkü bana söylediklerini henüz öğrenmiş değilim. – On beş yıl geçmişken nasıl olabilir bu? – Sözlere gelince, onları tek bir saatte öğrendim ve hiç unutmadım; fakat henüz onlara uyamadım. Uymayacak olduktan sonra, çok fazla şey öğrenmenin amacı nedir ki? Allahımız zihnimizin değil de, daha çok kalbimizin iyi olmasını bekler, bu bakımdan, Hüküm Gününde bize ne öğrendiğimizi değil, ne yaptığımızı soracaktır. – Ey kardeş, böyle deme, çünkü Allahımızın değer verilmesini istediği ilmi hor görmüş oluyorsun. – Şimdi, günaha düşmemek için nasıl söylemeliyim ki, çünkü senin sözün doğru, benimki de öyle. Öyleyse, diyorum ki, Allahın kanununda yazılı olan emirlerini bilenler, eğer ardından daha çok şey öğreneceklerse, önce bunlara uymalıdırlar. Ve insan öğrendiği her şeye, bırakın uysun, yalnızca onu bilmekle kalmasın. – Ey kardeş, söyle bana, kiminle konuştun ki, benim söylediklerimin tümünü öğrenmediğini bilirsin? – Ey kardeş, kendimle konuşurum. Her gün hesabımı vermek için kendimi Allahın mahkemesinin önüne korum. Ve her zaman için de günahlarıma göz yuman bir şey duyarım. – Ey kardeş, sen tamken, hataların nedir ki? – Ey kardeş, böyle deme, çünkü ben iki büyük hatanın ortasında duruyorum, Biri, kendimi günahkarların en büyüğü olarak bilmemem, diğeri ise, başkalarından daha çok günahıma pişman olmak istemememdir. – Şimdi, sen insanların en olmuşu iken, kendini nasıl günahkarların en büyüğü olarak bilebilirsin? – Bir Ferisinin alışkanlığını edindiğim zaman, üstadımın bana söylediği ilk söz şuydu, “Başkalarının iyiliklerine, kendimin ise kötülüklerime bakmalıyım. Çünkü böyle yaparsam eğer, kendimi günahkarların en büyüğü olarak algılayabilirim.” – Ey kardeş, bu dağlarda kimin iyiliğine, kimin hatalarına bakarsın, görüyorsun ki, burada hiç kimse yoktur. – Güneşin ve gezegenlerin itaatine bakmalıyım. Çünkü onlar Yaratıcılarına benden daha iyi kulluk ediyorlar. Ama ya arzuladığım gibi ışık vermediklerinden, ya sıcaklıklarının çok fazla olduğundan, ya da yerde çok fazla veya çok az yağış olduğundan ben onları ayıplıyorum. – Kardeş, sen bu akideyi nereden öğrendin. Çünkü ben şimdi doksan yaşımdayım ve yetmiş yıldır bir Ferisiyim. – Ey kardeş, sen bunu alçak gönüllülüğünden söylersin, çünkü sen, Allahın kutsal bir kulusun. Yine de ben sana cevap vereyim ki, Yaratıcımız Allah zamana bakmaz. Ama kalbe bakar. Bundandır ki, Davud on beş yaşında, öbür altı kardeşinden daha genç iken İsrail kralı seçildi ve Rabbimiz Allahın bir peygamberi oldu. Bu adam gerçek bir Ferisiydi ve inşallah Hüküm Gününde onu arkadaşımız olarak buluruz.” dedi İsa havarilerine ve sonra bir gemiye bindi ve havariler ekmek getirmeyi unuttuklarından dolayı üzgündüler. İsa kendilerini azarlayıp dedi, “Günümüz Ferisilerinin mayalarından sakının. Çünkü küçük bir maya bir yığın yemeği bozar.” O zaman havariler birbirlerine dediler, “Şimdi, ekmeğimiz bile yokken, nasıl mayamız olsun ki?” O zaman İsa dedi, “Ey az inancı olan adamlar, Allahın, hiç bir ürün işareti olmayan Nainde yaptıklarını unuttunuz mu? Ve beş ekmek ve iki balığı kaç kişi yemiş ve doymuştu? Allaha imandan yoksun olan Ferisinin mayası ve ben düşüncesi, yalnızca bugünün Ferisilerini bozmakla kalmamış, İsrailileri de bozmuştur. Çünkü okumak bilmeyen basit bir halk, kutsal kişiler olarak tanıdıklarından Ferisilerde gördüğü şeyleri yapar. Gerçek Ferisi nedir bilir misiniz? O, insan tabiatının yağıdır. Nasıl ki, yağ her sıvının üstünde durursa, gerçek Ferisinin iyiliği de tüm insani iyiliklerin üstünde durur. O, Allahın dünyaya verdiği yaşayan bir kitaptır; çünkü söylediği ve yaptığı her şey Allahın kanununa uygundur. Bu bakımdan, kim onun yaptığını yaparsa. Allahın kanununa uymuş olur. Gerçek Ferisi, günahla insan bedenini çürütmeyen tuzdur; çünkü onu gören herkes tövbeye gelir. Hacıların yolunu aydınlatan bir ışıktır o, çünkü onun pişmanlığıyla birlikte yoksulluğunu gören herkes, bu dünyada kalbimizi kapamamamız gerektiğini idrak eder. Ama yağı ekşiten, kitabı tahrif eden, tuzu çürüten, ışığı söndüren bu insan sahte bir Ferisidir. Bu bakımdan, eğer helak olmayacaksanız, bugünkü Ferisilerin yaptıklarını yapmamaya dikkat edin.”