"Enter"a basıp içeriğe geçin
Filter by Kategoriler
Kuran-ı Kerim
Hadisler ve İslam Tarihi
Alevilik
İncil
Tevrat
Avesta
Mitoloji
Diğer Kitaplar

41. Yaşam ölüm temeli üzerine inşa edilen binadır

Sabah olunca erkenden, şehrin tüm insanları kadın ve çocuklarla birlikte, İsanın havarileriyle kaldığı eve gelerek, Ona yalvarıp dediler, “Rab, bize merhamet et. Çünkü bu yıl kurtlar ekinleri yediler ve biz de bu yıl toprağımızdan hiç bir şey alamayacağız.” İsa karşılık verdi, “Sizinki de ne korku! Bilmez misiniz ki, Allahın kulu İlya, Allahın azabının sürdüğü üç yıl içinde, yalnızca otlarla ve yabani meyvelerle beslenerek, ekmek görmedi. Allahın peygamberi babamız Davud, Seulun zulmü altında iki yıl yabani meyve ve ot yedi. O kadar ki, yalnızca iki kez ekmek yedi.” Adamlar karşılık verdiler, “Rab, onlar manevi nimetlerle beslenen ve dolayısıyla iyi sabır gösteren Allahın peygamberleridirler; ama bu küçükler nasıl yemek bulacaklar?” Ve Ona çocukların oluşturduğu kalabalığı gösterdiler. O zaman İsa, onların perişanlıklarına merhamet ederek dedi, “Hasada ne kadar var?” Cevap verdiler, “Yirmi gün. ” O zaman İsa dedi, “Bakın, bu yirmi gün süreyle kendimizi oruca ve namaza veririz; böylece Allah size merhamet edecektir. Bakın, size diyorum ki burada, benim Allah veya Allahın oğlu olduğumu söylediklerinde İsraililerin günahı ve insanların deliliği başladığı için, Allah bu kıtlığı vermiştir.” On dokuz gün oruç tutup da, yirminci günün sabahı olduğu zaman, tarlaların ve tepelerin olgun ekinlerle kaplı olduğunu gördüler. Bunun üzerine, İsaya koşup, her şeyi anlattılar. Ve bunu işitince İsa, Allaha şükürler etti ve dedi, “Gidin kardeşler, Allahın size verdiği yemeği toplayın.” Adamlar o kadar çok ekin topladılar ki, nereye koyacaklarını bilemediler ve bu şey İsraildeki bolluğun sebebi oldu. Şehirliler, İsayı başlarına kral yapmak için danışıp görüştüler; o, bunu öğrenince kendilerinden kaçtı. Bu nedenle, havariler on beş gün kendisini bulmak için uğraştılar. İsa, bu satırları yazanla, Yakup ve Yuhanna tarafından bulundu. Ve onlar ağlayarak dediler, “Ey üstat, bizden neden kaçtın? Yana yakıla seni aradık; tüm havariler de ağlaya ağlaya seni arıyorlar.” İsa cevap verdi, “Kaçtım. Çünkü biliyordum ki, şeytanların bir yol göstericisi, bir zaman sonra göreceğiniz bir şey hazırlıyor benim için. İleri derecedeki kahinlerle halkın önde gelenleri bana karşı ayaklanacak ve Romalı validen beni öldürmek için yetki koparacaklar. Çünkü benim İsrail krallığını gasp etmek istediğimden korkuyorlar. Hatta Yusufun Mısıra satıldığı gibi, ben de havarilerimden biri tarafından ihanete uğrayacak ve satılacağım. Ama peygamber Davudun, “O, çukura, komşusuna tuzak kuranı düşürecektir.” dediği gibi, adaletli Allah, kendisini düşürecek. Allah, beni onların elinden kurtarıp, dünyadan çekip alacak.” Üç havari korktular; ama İsa, “Korkmayın, çünkü sizden hiç biriniz bana ihanet etmeyecektir” diyerek kendilerini rahatlattı. Ertesi gün olunca, İsanın şakirtlerinden otuz altısı ikişer ikişer geldi ve İsa diğerlerini bekleyerek Şamda kaldı. Ve herkese dert yanıyorlardı. Çünkü İsanın dünyadan ayrılması gerektiğini biliyorlardı. Bunun üzerine ağzını açtı ve dedi, “Kesinlikle mutsuz odur ki, nereye gideceğini bilmeden yürür; ama bundan daha mutsuz olan ise, gücü yettiği ve iyi bir hana nasıl varılacağını bildiği halde, yağmur altında, eşkıya tehlikesine karşı batak yolda kalmak diler ve arzu eder. Söyleyin bana kardeşler, bu dünya bizim ana vatanımız mıdır? Hiç de değil. Çünkü ilk insan dünyaya sürgüne gönderildi ve burada hatasının cezasını çekiyor. Yoksulluk içinde olduğunu görürken, kendi zengin ülkesine dönme özlemini duymayan bir sürgün bulunur mu acaba? Akıl bunu kesinlikle reddeder, ama tecrübe doğruluyor, çünkü dünyayı sevenler ölümü düşünemezler; hem de biri kendilerine ondan söz etti mi, konuşmasına kulak vermezler. İnanın ki ey insanlar, ben dünyaya, hiç kimsenin, hatta Allahın Elçisinin bile sahip olmadığı bir ayrıcalıkla geldim. (Bu ayrıcalık İsa Peygamberin kıyamete yakın bir zamana kadar yükseltildiği yerde yaşamasıdır.) Allahımız insanı dünyada yerleştirmek için değil, gerçekte Cennete koymak için yarattı. Emin olun ki, kendisine yabancı bir kanuna bağlı olduklarından, Romalılardan herhangi bir şey almak ümidi olmayan kişi, sahip olduğu tüm şeylerle birlikte kendi ülkesini terk etmek ve asla dönüp de, gidip Romada yaşamak istemez. Ve kendisinin Kaysere karşı geldiğini gördüğü zaman, çok daha az ihtimalle böyle bir şey yapar. İşte, ben de size diyorum ki bakın, Allahın peygamberi Süleyman da benimle birlikte ağlıyor, “Ey ölüm, seni hatırlamak, zenginlikleri içinde rahat rahat oturanlara ne kadar da acı gelir!” Bunu, şimdi öleceğim için demiyorum; çünkü dünyanın sonuna kadar yaşayacağımdan eminim. Fakat ölmeyi öğrenesiniz diye size bundan söz edeceğim. Allah sağ ve diridir ki, bir kez bile olsa yanlış yapılan her şey gösterir ki, bir şeyi iyi yapmak için, o şeyde alıştırma yapmak gereklidir. Askerleri gördünüz mü, barış zamanında sanki savaştalarmış gibi nasıl da birbirleriyle kendilerini eğitirler. Ya iyi ölmesini bilmeyen insan, iyi bir ölümle nasıl ölecektir? “Rabbin gözünde kutsal kulun ölmesi çok kıymetlidir” demişti Peygamber Davud. Neden biliyor musunuz? Söyleyeceğim size, Şundan ki, nasıl, tüm az bulunan şeyler kıymetliyse, iyi ölenlerin ölümü de, az bulunduklarından Yaratıcımız Allahın gözünde kıymetlidir. Cidden, bir insan ne zaman bir şeye başlasa, aynı şeyi bitirmek istemekle kalmaz, bunun yanı sıra, planı iyi bir sonuca varsın diye sancılanır. Ey, donuna kendinden daha çok değer veren zavallı insan; kumaşı keseceği zaman, kesmeden önce dikkatle ölçer; kesilince de özenle diker. Ya, hayatını, ölmek için doğan, o kadar ki, yalnızca doğmayan ölmez neden insanlar hayatlarını ölümle ölçmezler? Yapı yapanları gördünüz mü; koydukları her taşta duvar yıkılmasın diye, tam yerinde olup olmadığını ölçerek temeli nasıl da göz önünde bulundururlar? Ey sefil insan, hayat yapısı en büyük yıkımla yıkılacak, çünkü ölüm temeline bakmıyor! Söyleyin bana, bir insan doğarken nasıl doğar? Mutlaka çıplak doğar. Ve ölü olarak toprağın altına konurken, ettiği kar nedir? İçine sarıldığı basit bir keten bezi ve budur dünyanın kendisine verdiği ödül. Şimdi, işin iyi bir sona varması için, her işte kullanılan araçların başlangıç ve sonla uyum içinde olması gerekirken, ya dünyanın zenginliğini isteyen insanın varacağı son nedir? Allahın peygamberi Davud Peygamberin “Günahkar en kötü bir ölümle ölecektir” dediği biçimde ölüp gidecektir. Bir insan elbise dikerken, iğneye iplik yerine kiriş geçirirse, işi nasıl bir sona varır? Mutlaka boşa çalışmış olur ve komşuları tarafından küçümsenir. Şimdi, insan dünyalık malları toplarken sürekli bu işi yaptığını görmüyor. Çünkü ölüm iğnedir, dünyalık malların kirişleri ondan geçmez. Yine de o, delicesine işi başarmak için uğraşır durur, ama nafile. Ve benim bu sözüme kim inanmıyorsa kabirlere baksın. Çünkü orada gerçeği bulacaktır. Allah korkusuyla başka her şeyin ötesinde akıllı olmak isteyen mezarın kitabesini incelesin. Çünkü orada, kurtuluşu için gerçek akideyi bulacaktır. Çünkü insan bedeninin kurtçukların yiyeceği haline dönüştüğünü gördüğü zaman, dünyadan bedenden ve nefisten sakınmayı öğrenecektir. Söyleyin bana, insanın ortasından yürüdüğünde emniyetle gidebileceği, kıyılardan yürüdüğünde ise başını kıracağı bir yol olsa; birbirlerine karşı çıkan ve kıyıya en yakın olmak gayretiyle kavga eden ve kendilerini öldüren insanlar görürseniz ne dersiniz? Nasıl da şaşırırsınız! Mutlaka dersiniz ki, “Deli ve çılgındır onlar. Eğer çılgın değillerse akli dengesizlik içindedirler.” “Doğru, aynen öyledir” diye karşılık verdi havariler. O zaman İsa ağladı ve dedi, “İşte, dünyayı sevenler de tıpkı böyledirler. Çünkü insanda orta bir yer tutan akla göre yaşasalardı, Allahın kanununa uyarlar ve sonsuz ölümden kurtulurlardı. Fakat bedene ve dünyaya uyduklarından, biri diğerinden daha bir gurur ve şehvetle yaşamak için didinen çılgınlar ve kendi benliklerinin acımasız düşmanlarıdırlar.