İsa çölden ayrılıp, Kudüse vardı; bunun üzerine tüm insanlar Onu görmek için mabede koşuştular. Mezmurları okuduktan sonra İsa, din adamlarını çıkmak adetinde oldukları mabedin kürsüsüne çıkarak, eliyle sus işareti yapıp dedi, “Bizi alevli ruhtan değil, yeryüzünün çamurundan yaratan Allahın kutsal adını tesbih ve tazim ederim, ey kardeşler. Günah işlediğiniz zaman, Allahın huzurunda merhamet bulunuz ki, şeytan bunu hiç bulmayacaktır, çünkü o gururu yüzünden, alevli ruh olması nedeniyle her zaman soylu olduğunu söylediğinden bunu hiç bulmayacaktır. Duydunuz mu kardeşler, babamız Davudun Allahımız için, toprak olduğumuzu ve ruhumuzun gidip, bir daha geri dönmeyeceğini göz önüne alarak bize merhamet etmiştir dediğini? Bu sözleri bilenler ne kadar kutsaldır, çünkü onlar, günahtan sonra tövbe ederek ve günahları sürüp gitmeyerek, Rablerine karşı sonsuza değin günah işlemezler. Kendilerini yüceltenlere yazıklar olsun, çünkü onlar Cehennemin yakıcı kömürleri olarak azaltılacaklardır. Söyleyin bana kardeşler, kendi kendini yüceltmenin nedeni nedir? Burada, yer üzerinde herhangi bir iyilik var mıdır acaba? Kesinlikle hayır; çünkü Allahın peygamberi Süleymanın dediği gibi, “Güneşin altında bulunan her şey boştur.” Eğer dünyada bulunan şeyler bize kendimizi kalbimizde yüceltme nedeni vermiyorsa, hayatımız çok daha az verir. Çünkü insanın altındaki tüm yaratıklar bize karşı savaştıklarından pek çok dert ve ıstıraplarla yüklüdür o. Yazın yakıcı sıcağından niceleri can vermiştir, niceleri kışın soğuğundan ve donundan ölmüştür; yıldırımdan ve doludan ölmüştür niceleri; niceleri de hastalıklardan ve kıtlıktan veya vahşi hayvanlara yem olarak, yılanlar tarafından ısırılarak, yemekten boğularak ölmüştür! Ey, her yerde tüm yaratıkların kendisi için tuzak kurduğu ve altında ezilecek kadar kendini yücelten talihsiz insan! Ya, yalnızca fena şeyler arzulayan beden ve nefs için, günahtan başka bir şey teklif etmeyen dünya için, Şeytana kulluk edip, Allahın kanununa göre yaşayan herkese eziyet ve zulmeden lanetliler için ne diyeyim? Açıktır ki kardeşler, eğer bir insan, babamız Davudun dediği gibi “Sonsuzluğa gözleriyle bakarsa günaha girer.” “Kişinin kendini kalbinde yüceltmesi, bağışlanmaması için Allahın rahmetini ve acımasını kilitlemekten başka bir şey değildir. Çünkü babamız Davud der ki, “Allahımız toprak olduğumuzu ve ruhumuzun gidip bir daha dönmeyeceğini bilir. Kim kendini yüceltirse, toprak olduğunu inkar etmiş olur. Bu yüzden de ihtiyacını bilmeyerek yardım istemez ve böylece yardımcısı olan Allahı kızdırır. Ruhumun huzurunda durduğu Allah sağ ve diridir ki, şeytan kendi zavallılığını bilse ve her zaman Sübhan olan Yaratıcısından merhamet isteseydi, Allah Şeytanı bağışlardı.” İşte böyle kardeşler, ben yeryüzünde yürüyen ve size pişman olun ve günahlarınızı bilin diyen bir insanım. Toprağım ve çamurum. Diyorum ki kardeşler, Roma askerleri aracılığıyla şeytan, benim Allah olduğumu söylediğinizde sizi aldattı. Bu bakımdan, sahte ve yalan ilahlara kulluk ederek Allahın lanetine uğradıklarından, aman onlara inanmayın. Babamız Davud bile onlara şöyle lanet okur, “Ulusların tanrıları gümüş ve altındır, kendi ellerinin eseridir; gözleri vardır, görmezler; kulakları vardır, duymazlar; burunları vardır koklamazlar, ağızları vardır yemezler; dilleri vardır, söylemezler; elleri vardır dokunmazlar; ayakları vardır, yürümezler.” Bu nedenle babamız Davud sağ ve diri olan Allahımıza dua ederek dedi, “Onları yapanlar ve onlara güvenenler de onlar gibi olsunlar.” Ey duyulmamış gurur, Allah tarafından topraktan yaratıldığı halde kendi durumunu unutan ve kendi keyfine göre seve seve ilah yaratan insanın ah bu gururu! Burada o, sanki “Allaha kulluk etmekte hiç bir yarar yoktur” diyerek, Allahla sessizce alay etmektedir. Çünkü yaptıkları bunu gösteriyor. Şeytan, size benim Allah olduğuma inandırarak, sizi bu duruma düşürmek istedi ey kardeşler; çünkü bir sineği bile yaratamayan ve geçici ve ölümlü olan ben her şeye kendim muhtaç olduğumdan, size yararlı hiç bir şey veremem. O halde bunu yapmak Allaha aitken ben her şeyde nasıl yardım edebilirim? Öyleyse Allahımız olarak, sözüyle Kainatı yaratan yüce Allahı alacak ve başka dinden olanlarla ve ilahlarıyla alay mı edeceğiz? Buraya, mabede dua etmek için iki kişi geldi; biri ferisi ve diğeri de bir vergi kesenekçisiydi. Ferisi ibadet yerine yaklaşıp yüzünü yukarı tutarak şöyle dua etti, “Şükürler olsun sana ey Allahımız Rab, çünkü ben her kötülüğü yapan öteki insanlar, günahkarlar ve özellikle şu vergi kesenekçisi gibi değilim. Şundan ki, haftada iki kez oruç tutar ve varımın yoğumun onda birini veririm.” “Vergi mültezimi uzakta durup yere doğru eğildi ve göğsüne vura vura başı eğik dedi, “Rab, ben ne göğe, ne de ibadet yerine bakacak değilim, çünkü pek çok günahlar işledim; bana merhamet et!” “Bakın size diyorum ki, vergi mültezimi mabetten ferisiden daha iyi bir durumda indi; çünkü Allahımız tüm günahlarını affedip onu temize çıkardı. Ama ferisi vergi kesenekçisinden daha kötü durumda mabetten indi; çünkü Allahımız yaptıklarını nefretle karşılayıp onu reddetti. Olur ya, bir insanın bahçe haline getirdiği ormanı kestin diye balta kendi kendiyle öğünsün mü? Asla, çünkü her şeyi yapan insandır; baltayı da kendi elleriyle yapmıştır. Ve sen ey insan, Allahımızın seni çamurdan yarattığını ve yapılan her iyiliği sende Onun yaptığını göre göre, iyi bir şey yaptım diye kendinle öğünür müsün? Ve hangi nedenle komşunu hor görürsün? Bilmez misin ki, eğer Allah seni şeytandan korumamış olsaydı, sen şeytandan daha kötü olurdun. Şimdi bilmez misin ki, tek bir günah en güzel meleği en iğrenç şeytan yapar. Ve dünyaya gelen en tam insan ademi tüm soyuyla birlikte bizim çektiklerimizi çeken zavallı bir varlık haline getirdi. O halde hiç korkmadan kendi keyfince yaşayabileceğin faziletle ilgili hangi hükme sahipsin ki? Yazıklar olsun ey çamur, çünkü kendini seni yaratan Allahın üstüne çıkardığından, sana tuzak kuran Şeytanın ayaklarının altına indirileceksin.” Ve İsa böyle deyip ellerini Rabbe kaldırarak dua etti. Ve insanlar da “amin, amin. ” dedi. Duasını bitirince mabedin kürsüsünden indi. Bunun üzerine başına pek çok hasta üşüştü ve onları iyileştirerek mabetten ayrıldı. O zaman, İsanın hastalığını gidermiş olduğu cüzzamlı Simun, kendisini yemeğe davet etti. İsadan nefret eden kahinler ve bilginler, Roma askerlerine İsanın tanrılarına karşı söylediklerini bildirdiler. Kuşkusuz, Onu öldürmenin yollarını aradılar, ama bulamadılar, çünkü halktan korkuyorlardı. İsa, Simunun evine varıp, sofraya oturdu. Ve yemeğini yerken gördü ki, Meryem adında bir sokak kadını eve girip kendini İsanın ayakları altındaki yere atarak onları gözyaşlarıyla yıkıyor, değerli bir yağ sürüyor ve başının saçlarıyla siliyor. Simun yemeye oturan herkesle birlikte bir rezaletle karşılaştığını düşündü. Ve kalplerinden dediler, “Eğer bu adam bir peygamber olsa, bu kadının kim ye ne türden olduğunu bilir ve onu kendisine dokundurmaz.” İsa dedi, “Simun, sana söyleyecek bir şeyim var.” Simun karşılık verdi, “Konuş ey muallim, çünkü sözlerini arzuluyorum” İsa dedi, “Bir adama iki kişinin borcu vardı. Biri alacaklısına elli kuruş, diğeri beş yüz kuruş borçluydu. Sonra, bunlardan hiç birinin ödeyecek bir şeyleri olmadığından paranın sahibi merhamete gelip borcu her ikisine de bağışladı. Bunlardan hangisi alacaklısını en çok sever?” Simun cevap verdi, “Kendisine daha büyük borç bağışlanmış olan.” İsa dedi, “İyi söyledin; sana diyorum ki, öyleyse bu kadına ve kendine bak; çünkü sen Allaha iki kez borçlusun, biri bedeninin cüzzamından dolayı, diğeri de ruhun cüzzamından dolayı ki bu günahtır. Rabbimiz Allah dualarımla merhamete gelip, senin bedenini ve ruhunu iyileştirmek istedi. Sen bu bakımdan beni az seversin. Çünkü benden hediye olarak az bir şey aldın. Ve böyle, ben evine gelince de benim ayağımı öpmedin ve başıma da yağ sürmedin. Ama bu kadın, bakın bakın! Senin evine girer girmez, kendini doğruca ayaklarıma atıp onları gözyaşlarıyla yıkadı ve değerli bir yağ sürdü. Bu bakımdan, bakın size diyorum ki, ona pek çok günahları bağışlandı, çünkü beni çok sevmiştir. Ve kadına dönüp, dedi, “Huzur içinde var yoluna git, çünkü Allahımız Rab günahlarını bağışlamıştır. Bir daha da günah işlememeye bak. İmanın seni kurtarmıştır.”