"Enter"a basıp içeriğe geçin
Filter by Kategoriler
Kuran-ı Kerim
Hadisler ve İslam Tarihi
Alevilik
İncil
Tevrat
Avesta
Mitoloji
Diğer Kitaplar

Perviz bin hürmüzün hükümdarlığı

Kisra Perviz kuvvet ve satvet bakımından hükümdarların en güçlüsü, görüş cihetinden en isabetlisi idi. Kuvvet, şecaat, mal toplamak ve bahtiyar olmak bakımından kendinden önceki hiç bir hükümdarın ulaşamadığı mertebelere erişti. İşte bu sebeple kendisine muzaffer olmak manasına gelen Perviz lakabı verildi. Perviz, daha babası Hürmüz hayatta iken hükümdarlığı onun elinden almak istediği iddiasıyla Behram-Çubin tarafından babasına jurnal edilmişti. Perviz, Behramın kurduğu bu tuzağı öğrenince, babasının kahrından korktuğu için gizlice Azerbaycana gitti. Yukarıda da geçtiği üzere, bu hususta başka rivayetler de vardır. Nihayet Perviz Azerbaycana varınca oranın ileri gelen büyükleri beyat edip ona tabi oldular. Bu arada Medainde bulunanlar da babası Hürmüzü tahttan indirmeyi kararlaştırdılar. Perviz bu durumu duyunca Behram-Çubinden önce Medaine ulaşmak için acele harekete geçip ondan önce Medaine geldi ve taç giyip tahta oturdu. Bundan sonra gözlerine mil çekilen babası Hürmüz ün yanına varıp ona kendisine yapılan bu hareketlerle hiç bir ilgisinin olmadığını ve kendisinin kahrından korktuğu için Azerbaycana kaçtığını söyledi. Bunun üzerine babası Hürmüz onun bu sözlerini tasdik etti ve ondan her gün kendisi ile sohbet edip vakit geçirecek birisini göndermesini ve kendisini tahttan uzaklaştırıp gözlerine mil çekenlerden intikamını almasını istedi. Perviz, Behramın askerleriyle birlikte kendisine doğru yaklaşmakta olduğunu söyleyerek babasından özür diledi ve kendisine yapılanların intikamını ancak Behramı ele geçirdikten sonra alabileceğini ifade etti.

Behram ise Nehrevana hareket etti, Perviz de ona doğru yürüdü ve her ikisi Nehrevanda karşılaştılar. Perviz, kendi adamlarının savaşa karşı isteksiz olduklarını gördü ve neticede hezimete uğradı. Sonra babasının yanına gelip durumu anlattı ve istişarede bulundu. Babası Hürmüz ise ona Bizans hükümdarı Mavrik (Maurikios)ın yanına gitmesini tavsiye etti; bunun üzerine Perviz ikinci defa hazırlık yaptı ve çok az miktarda askerle yola çıktı. Dayıları Pinduye ve Bistam ile Behramın kardeşi Kürdi de bu askerlerin arasında bulunuyordu. Medainden çıktıkları zaman Pervizin adamları, Behramın tekrar Hürmüzü hükümdarlığa getirmesinden, Bizans hükümdarına bir mektup yazarak kendilerini kabul etmeyip geri çevirterek Behrama teslim etmesinden korkuya kapıldılar ve bu yüzden babası Hürmüzü öldürmek için ondan izin istediler; fakat Perviz onlara her hangi bir cevap vermedi. Bu durum karşısında Pinduye, Bistam ve onların yanında bulunan bazı kimseler Hürmüzün yanına gittiler ve onu boğarak öldürdüler, sonra Pervizin yanına geri döndüler. Bundan sonra Perviz ile adamları süratle yollarına devam ederek Fıratı geçtiler ve istirahat etmek üzere bir manastıra girdiler. Tam bu sırada Behram-Çubinin Behram bin Siyavuş komutasında gönderdiği süvariler onları burada bastırdılar. Bunun üzerine Pinduye Pervize: “Başının çaresine bak.” dedi, Perviz de: “Şu anda hiçbir çarem yok.” diye cevap verdi. Sonra Pinduye: “Ben kendimi senin için feda edeceğim.” dedi ve onun elbiselerini alıp giydi. Bundan sonra Perviz ve beraberindekiler manastırdan çıktılar ve bir dağın içerisine gizlendiler. Behram bin Siyavuş manastıra geldiğinde Pervizin elbiselerini giymiş olan Pinduyeyi manastırın damında gördü ve onu Perviz zannetti. Pinduye sağ salim teslim olması için ertesi güne kadar ondan mühlet istedi ve Behram ona mühlet tanıdı. Ertesi gün olunca Pinduye aynı hileye başvurdu, fakat Behram bin Siyavuş onu alıp Behram-Çubinin yanına götürdü ve Behram-Çubin onu hapsetti. Bundan sonra Behram-Çubin başkent Medaine geldi ve taç giyip tahta çıktı, fakat devletin ileri gelen büyükleri ondan yüz çevirdiler, halk ise korkularından ona itaat etmek mecburiyetinde kaldı. Bu arada Behram bin Siyavuş ile Pinduye Behram-Çubini öldürmek üzere anlaştılar, fakat Behram-Çubin durumu öğrenince Behram bin Siyavuşu öldürdü, Pinduye ise Azerbaycana kaçarak kurtuldu.
Perviz daha sonra Antakyaya geldi ve adamlarını yardım istemek üzere hükümdar Mavrıkın yanına gönderdi. Hükümdar Mavrık ona yardım vaadinde bulundu. Bu arada Perviz hükümdar Mavrıkın Meryem adındaki kızı ile evlendi. Sonra Mavrık çok sayıda asker hazırlayıp onun emrine verdi. Bu askerlerin sayısı yetmiş bine ulaşıyordu ve içlerinde bin savaşçıya bedel bir kimse de bulunuyordu. Perviz bu askerleri bir nizama soktuktan sonra onlarla birlikte Azerbaycana hareket etti. Bu sırada Pinduye, diğer öncü birlikler ve tımarlı sipahiler kırk bin kişilik bir süvari birliğiyle gelip Pervize katıldılar. Ayrıca İsfahan, Fars ve Horasandan bir çok insan gelip onun etrafında toplandı. Bundan sonra Perviz Medain üzerine yürüdü; Behram-Çubin de Pervize karşı yürüdü. Nihayet taraflar arasında şiddetli bir savaş meydana geldi ve bu savaşta bin savaşçıya bedelolan Bizanslı süvari öldürüldü. Behram-Çubin ise hezimete uğrayıp Türk illerine gitti, Perviz ise savaş meydanından harekete geçip Medaine girdi ve Bizans askerlerine toplam yirmi milyon para dağıttı, sonra onları memleketlerine geri gönderdi.

Behram-Çubin Türklerin arasında kalıyor ve onlardan izzet, ikram görüyordu. Bir ara Perviz Türk hükümdarının hanımına birisini gönderdi ve ona hediye olarak bol miktarda mücevher ve diğer kıymetli eşya yollayıp ondan Behram-Çubini öldürmesini istedi. Bunun üzerine Türk hakanının hanımı onun peşine adamlar koydu ve onu öldürttü. Beh-ramın öldürülmesi Türk hükümdarının ağırına gitti ve hanımının öldürttüğünü öğrenince onu hemen boşadı. Daha sonra Pervız de dayısı Pinduyeyi öldürdü. Diğer dayısı Bistamı öldürmek istediği zaman, Bistam sığınmaya müsait olan Taberistana kaçtı ve kurtuldu, fakat Pervız peşine adamlar takıp onu da öldürttü.

Bizanslılar ise Pervızin hükümdarlığının üzerinden on dört yıl geçtikten sonra hükümdarları Mavrıkı tahttan indirip öldürdüler ve Fokas adındaki bir kumandam başlarına hükümdar yaptılar. Ayrıca Kisra Pervızin yanına kaçıp kurtulan bir oğlu hariç, Mavrıkın bütün neslini ve zürriyetini yok ettiler. Bunun üzerine Kisra Pervız kendisine sığınan Mavrıkın oğluna taç giydirip onu Bizansa hükümdar yaptı ve onunla birlikte üç büyük kumandan ve tımarlı sipahinin komutasında büyük bir ordu gönderdi. Bu kumandanlardan birisinin adı Boran idi ve Pervız onu bir orduyla Suriye tarafına gönderdi. Boran Suriyeye girip Beytül-Makdise kadar geldi ve hristiyanların üzerinde İsaın asılıp idam edildiğini iddia ettikleri çarmıh ağacını alıp Kisra Pervıze gönderdi. İkinci kumandan ise Şahin adında birisiydi ve Pervız onu başka bir orduyla Mısıra gönderdi. Şahin adındaki bu kumandan da Mısırı fethedip İskenderiyenin anahtarlarını Pervıze yolladı. Şehrberaz rütbesinde olan üçüncü kumandan ise onların en büyükleri olup adı Fermhan idi ve Pervız diğer iki kumandanı ona bağlamıştı. Fermhanın annesi soylu bir kadındı ve hep üstün meziyetli çocuk doğururdu. Bir gün Pervız onu huzuruna getirtip: “Ben Bizans üzerine bir ordu göndermek istiyorum ve bu ordunun başına oğullarından birisini getirmek niyetindeyim; acaba hangisini getirmemi tavsiye edersin?” dedi. Kadın: “Falan oğlum tilkiden daha kurnaz, şahinden daha ihtiyatlıdır. Ferruhan süngüden daha tesirli ve nüfuzludur. Şehrberaz ise falan oğlumdan daha halimdir.” diye cevap verdi. Bunun üzerine Pervız: “Ben en halim olanını tercih edip tayin ediyorum.” dedi ve ordunun başına Şehrberazı geçirdi. Şehrberaz, hemen harekete geçip Bizans üzerine yürüdü, Rumları öldürüp ağaçlarım doğradı ve şehirlerini tahrip edip yıktı. Baskın, yağma ve tahriplerine devam ederek Bizans memleketlerini çiğneyip Kostantiniyye (İstanbul)ye kadar gelip Haliçe indi. Bu arada Kisra Pervız tarafından Bizansın başına hükümdar olarak geçirilen Mavrıkın oğluna halk boyun eğmedi ve itaati altına girmedi. Bununla birlikte Rumlar, ahlaksız ve fasık olduğu için başlarına geçirmiş oldukları Fokası öldürdüler ve yerine Müslümanların kendisinden Suriyeyi almış olduğu Hirakl (Herakleios) adında birisini hükümdarlığa getirdiler.

Hirakl, Bizanslı halkın başına gelen yağma, öldürme ve çeşitli felaketleri görünce, Farslı askerlerin elinden kendilerini kurtarması için Allaha yalvarıp dua etti. Bir gün Hirakl, (rüyasında) yüksek bir yerde oturan, gür sakallı (veya iri gövdeli), güzel kıyafetli birisini gördü. Bu sırada yanlarına gelen bir başkası bu adamı oturduğu yüksek yerden indirip Hirakla: “Bu adamı sana teslim ediyorum.” dedi. Fakat Hirakl uyandıktan sonra gördüğü bu rüyayı kimseye anlatmadı. İkinci gece rüyasında tekrar bu adamı makamında otururken gördü. Üçüncü bir adam elinde bir zincirle yanlarına gelip zinciri oturmakta olan bu adamın boynuna takıp onu Hirakla teslim etti ve: “Sana ipiyle birlikte Kisrayı teslim ediyorum. Onunla savaş, zira galip geleceksin ve düşmanların hakkındaki arzularına kavuşacaksın.” dedi. Bunun üzerine Hirakl Bizansın ileri gelen büyüklerine bu rüyayı anlattı. Onlar da Hirakla Kisraya karşı savaş açmasını tavsiye ettiler. Bu durum karşısında Hirakl hazırlığını yapıp yerine oğlunu Kostantiniyyede halef bıraktıktan sonra Şehrberazın bulunduğu yoldan başka bir güzergah takip ederek harekete geçti ve Ermeniyye memleketlerine gelip el-Cezireye gitmek üzere Nusaybine indi. Kisra PervıZ ise Hirakla karşı bir birlik göndererek Musulda beklemelerini emretti. Bu arada Kisra Pervız Şehrberaza bir mektup göndererek Hirakl a karşı yapacağı savaşta gönderdiği askeri birliğe destek ve yardımcı olması için oraya gelmeğe teşvik etti.

Bir rivayette Şehrberazın bu seferinde değil de başka bir seferinde Bizans ülkesine yürüyüp Suriye topraklarını çiğnedikten sonra Ezriata geldiği, burada Bizans ordularıyla karşılaşıp onları hezimete uğrattığı, zafer elde edip esir ve ganimetler aldığı, bu sayede itibarının artıp ün kazandığı söylenir.
Bir gün Şehrberazın kardeşi Ferruhan içkili bir anında: “Ben rüyamda kendimi Kisra Pervızin tahtında oturur gördüm.” dedi. Onun bu sözü Kisraya ulaşınca, kardeşi Şehrberaza bir mektup yazarak Ferruhanı öldürmesini emretti, fakat Şehrberaz Kisraya bir mektup yazıp Ferruhanın şecaatini, düşman karşısındaki vuruculuğunu bildirdi ve onu öldürmemesini istedi. Kisra ise tekrar bir mektup yazarak onu öldürmesini emretti. Buna rağmen Şehrberaz kardeşinin öldürülmemesi için Kisraya bir mektup daha yazdı. Sonra Kisra üçüncü bir mektup yazarak onu öldürmesini emretti. Şehrberaz ise buna rağmen kardeşini öldürmedi. Bunun üzerine Kisra bir mektupla, Şehrberazı azlettiğini, yerine askerin başına Ferruhanı getirdiğini bildirdi. Şehrberaz ise Kisranın kendisini azline karşı çıkmadı ve boyun eğdi. Ferruhan kumandanlık makamına oturunca postacı Ona Kisranın küçük bir mektubunu sundu. Bu mektupta Kisra Ferruhana kardeşi Şehrberazı öldürmesini emrediyordu. Nihayet Ferruhanın Şehrberazı öldürmek istemesi üzerine O: “Bana fırsat ver de vasiyetimi yazayım.” dedi ve bir tomar getirip içerisinden Kisranın kendisine gönderdiği üç mektubu çıkararak Ona gösterdikten sonra: “Ben senin hakkında üç defa Kisradan ricada bulundum ve seni öldürmedim; halbuki sen daha bir emirle hemen öldürüyorsun.” dedi. Bunun üzerine Ferruhan kardeşi Şehrberazdan özür diledi ve kumandanlığı iade etti. İşte bundan sonra Ferruhan ile kardeşi Şehrberaz Kisraya karşı Bizans hükümdarını desteklemeğe karar verdiler. Bu sebeple Şehrberaz Hirakla bir mektup yazarak: “Benim seninle görüşmem gerek ve söyleyecek bir şeylerim var. Fakat söyleyeceklerim ne mektuba sığar ve ne de posta ile ulaştırılabilir. En iyisi elli Rum askerle bana doğru gel, ben de elli Farslı askerle sana doğru geleyim.” dedi. Bunun üzerine Kaysar (Bizans hükümdarı) bütün ordularıyla (beş yüz bin askerle) harekete geçti ve Şehrberazın kendisine karşı bir tuzak kurmasından endişe ederek önce Şehrberazdan haber getirmeleri için gözcü casuslar gönderdi. Bu casusların Şehrberazın elli Farslı askerle gelmekte olduğunu bildirmeleri üzerine Kaysar da elli Rum askerle ona doğru yürüdü. Neticede her ikisi bir araya geldiler. Aralarında bulunan bir tercüman vasıtasıyla Şehrberaz Kaysara: “Ben ve kardeşim ülkeni tahrip ettik ve bildiğin üzere daha bir takım şeyler yaptık, fakat Kisra bizi kıskanıp öldürmek istedi. Biz şimdi itaatinden çıktık ve senin yanında ona karşı savaşacağız.” dedi. Hirakl, buna çok sevindi ve Kisraya karşı aralarında ittifak ettiler. Bu arada sırlarını ifşa etmesin diye tercümanı öldürdüler. Bundan sonra Hirakl ordusuyla birlikte Nusaybine gitti.

Kisra Perviz bu durumu öğrenince Hirakl ile savaşması için kumandanlarından Rahzar adındaki birisinin komutasında on iki bin kişi gönderdi ve bu kumandana Hiraklın Dicleyi geçmesine mani olması için Musul topraklarındaki Ninovada beklemesini emretti. Kisra ise Deskiretül-Melikte kaldı. Rahzar, Hiraklın durumunu anlamak için etrafa casuslar gönderdi ve bu casuslar Hiraklın yetmiş bin savaşçı ile gelmekte olduğunu haber verdiler. Bunun üzerine Rahzar Kisraya birisini gönderip durumu bildirdi ve bu kadar çok askerle savaşmayacağını söyledi. Kisra onun bu mazeretini kabul etmedi ve savaşmasını emretti. Bu durum karşısında Rahzar, Kisranın emrine boyun eğdi ve askerlerini savaşa hazır hale getirdi. Bu sırada Hirakl, Kisranın ordusuna doğru yola çıktı ve Rahzarın beklemekte olduğu yerin dışında bir yerden Dicleyi geçti. Rahzar da onun üzerine yürüdü. Nihayet taraflar karşılaşıp savaşa tutuştu ve bu savaşta Rahzar ile altı bin askeri öldürüldü, geri kalanlar ise hezimete uğradı.
Kisra Perviz, bu durumu haber alınca son derece sarsıldı, Hirakl ile savaşamayacağını anlayıp geri çekildi ve Medaine dönüp buraya sığındı. Sonra hezimete uğrayan askeri birliklerin kumandanlarına birer mektup yazarak onları cezalandırmakla tehdit etti. İlerde de bahsedeceğimiz üzere, onun bu mektubu askerleri aleyhine çevirdi. Hirakl ise Medain kentinin yakınına kadar geldi, sonra ülkesine geri döndü.

Hiraklın geri dönmesinin sebebi şu idi: Kisra Perviz Hirakl ile savaşmaktan aciz kalınca bir hile düşündü ve Şehrberaz a bir mektup yazarak teşekkür etti ve medhedip Onu övdü. Mektubunda: “Bizans hükümdarlarına gidip ülkeye gelmesine yardımcı olmak hususundaki emrimi yerine getirmekle çok iyi yaptın. Şu anda o ülkenin iç kısımlarına kadar girmiş durumda ve kendisinden emin bulunmaktadır. Sen Onun arkasından, ben ise karşısından geleceğim. Falan gün Ona karşı koymak üzere bir araya geleceğiz ve onlardan hiç bir kimse bizden kurtulamayacaktır.” dedi. Sonra bu mektubu abanoz ağacından yapılmış bir bastonun içine yerleştirdi ve Medaindeki bir kilisenin rahibini huzuruna getirterek: “Sana ihtiyacım var.” dedi. Rahip: “Hükümdar benim gibi birisine muhtaç olmaktan çok uzaktır; aslında ben onun kulu ve kölesiyim.” diye karşılık verdi. Bunun üzerine Kisra: “Bizanslı Rumlar yakınımızda konaklamış durumdalar, bütün yollar ise onların kontrolündedir. Şu anda benim Suriyede bulunan adamlarıma ihtiyacım var. Sen bir hristiyansın, Bizanslıların yanından geçerken seni yadırgamazlar. Ben bir mektup yazdım ve onu şu bastonun içerisine yerleştirdim. Bunu Şehrberaza ulaştıracaksın.” dedi ve ona iki yüz dinar verdi. Rahip mektubu alıp açtı ve okuduktan sonra onu tekrar yerine koyup yoluna koyuldu. Bizans karargahına gelip Rumları, rahipleri ve çanları görünce duygulanıp kalbi yufkalaştı ve kendi kendine: “Eğer hristiyanlığı mahvedersem, insanların en kötüsü olurum.” dedi. Sonra hükümdar Hiraklın çadırına gidip durumunu anlattı ve mektubu ona verdi. Hirakl bu mektubu okudu. Sonra adamları Suriye yolunda yakaladıkları bir adamı onun huzuruna getirdiler. Bu adam Kisra ile anlaşmıştı ve yanında Şehrberazın ağzından Kisraya yazdığı bir mektup bulunuyordu. Bu mektupta ise Kisraya hitaben: “Ben Bizans hüküm-darını devamlı surette aldattım. Artık bana iyice inandı ve emrettiğin üzere ülkenin iç kısımlarına kadar geldi. Hükümdardan arka taraftan benim, karşı taraftan onun, Hiraklın üzerine hücum ederek onun ve adamlarından hiç birisinin kurtulmaması için üzerine yürüyeceğimiz günü bana bildirmesini bekliyorum. Ayrıca Hirakle yakalanacağı yoldan gitmesini tavsiye edip isteyeceğim.” deniyordu.

Bizans hükümdarı Hirakl ikinci mektubu okuyunca haber kesinlik kazanmış oldu ve yenilmiş gibi göstererek hemen ülkesine döndü. Şehrberaz Bizans hükümdarı Hiraklın ülkesine dönmekte olduğunu öğrenince kaçırmış olduğu fırsatı telafi etmek istedi ve yolun yarısında Rumlara yetişip onları kırıp geçirdi ve pek çoklarını öldürdü. Bu arada Kisraya bir mektup yazarak: “Ben Bizanslı Rumlara bir hile yaptım ve onlar Iraka girdiler.” dedi ve öldürdüğü kimselerin çoğunun başlarını ona gönderdi. Bu hadise hakkında Allah: Elif, lam, minı. Rumlar (Arapların bulunduğu bölgeye) en yakın bir yerde yenildiler; onlar bu yenilgilerinden sonra bir kaç (3 ila 9) yıl içinde tekrar galip gelip yeneceklerdir . (Rum 1-4) mealindeki ayetleri indirmiştir . Ayette geçen en yakın yer tabiri ile Arapların Bizans topraklarına en yakın yer olan Ezriat kastedilmiştir. Nitekim Bizanslı Rumlar burada yapınış oldukları bir savaşta yenilmişlerdi.
Farsların ilk defa kitap ehli olan Rumlara galip gelip yenmeleri, Nebi ve Müslümanlara çok ağır geldi. Müşrik kafirler ise kendileri gibi ümmi olan Mecusi (Ateşperest) Farsların Rumları yenmelerine çok sevindiler. Bu ayetler indiği zaman Ebu Bekr, Übeyy bin Halef ile dokuz yıla kadar Rumlar galip geldiği takdirde yüz devesine bahse girmişti. Neticede bahsi Ebu Bekir kazandı. O za-manlar bu tür bahse girmek henüz haram değildi. Nebi, Bizanslı Rumların Farslara karşı zafer haberini Hudeybiye günü öğrendi, kendisi ve yanında bulunan Müslümanlar buna çok sevindi.