Daha önce Kusayy tarafından oğlu Abduddara hicabet (Kabe kapısı muhafızlığı), sikaye (hacılara su dağıtma işi), rifade (hacılara şölen vermek), nedve (umumi meclis toplantısı tertip etmek) ve liva (bayrak muhafızlığı) görevlerinin verildiğini anlatmıştık. Daha sonra Abd Menafb. Kusayyin oğulları olan Abd-Şems, Haşim, el-Muttalib ve Nevfel kendilerinin daha üstün ve kendi kavimleri arasında daha itibarlı olmaları hasebiyle bu görevlere Abduddar oğullarından daha layık olduklarını düşünerek onların ellerinden almak istediler. İşte bu sebeple Kureyş arasında tefrika baş gösterdi. Kureyşlilerden bir grup Abd-Menafın yanında yer alırken, diğer bir grup da Kusayyin Abduddara verdiği bu görevlerin ellerinden alınmasının yerinde olmayacağını düşünerek onların yanında yer aldı; çünkü bu gruba göre Kusayyin fazileti bilinip buyruğu uğurlu sayıldığı için onun buyrukları kendi aralarında tabi olunması gerek bir kanun sayılıyordu.
Abd-Menaf bin Kusayyoğullarının söz sahibi, en yaşlıları olması hasebiyle Abd-Şems idi. Abduddaroğullarının söz sahibi ise, aynı zamanda savunmalarını üstlenen Amir bin Haşim bin Abd-Menaf bin Abduddar idi. Esed bin Abdul-Uzza bin Kusayy, Zühre bin Külab bin Teym bin Mürre ve Haris bin Fihr bin Malik bin Nadroğulları Abd-Menafoğullarıyla, Mahzüm, Selım, Cumah ve Adiyy bin Kaab oğulları da Abduddaroğullarıyla birleştiler. Amir bin Lueyy ile Muharib bin Fihr taraftarlarıyla birlikte bu iki grubun dışında kaldılar ve iki gruptan her hangi birisine katılmadılar.
Abd-Menaf tarafında yer alan gruplar kendi aralarında, denizin suyu bir yün parçasını ıslattığı müddetçe birbirlerini terk etmeyeceklerine ve yardımsız bırakmayacaklarına dair kuvvetli bir ittifak anlaşması yaptılar. Bu sırada Abd-Menaf bin Kusayyoğulları güzel koku ile doldurulmuş büyük bir kap çıkardılar. Bir rivayete göre, bu kabı Abd-Menaf oğullarından birisinin hanımının çıkardığı söylenir. Netice olarak, çıkarılan bu koku dolu kabı getirip Kabeye bıraktılar. Ellerini bu kabın içerisine daldırmak suretiyle ittifak ve yardımlaşma anlaşması yaptıktan sonra kokulu ellerini Kabeye sürerek bu anlaşmayı takviye edip pekiştirdiler. İşte bu sebeple onlara Mutayyibün (güzel kokulular) adı verildi.
Abduddaroğulları ile onların yanında yer alan diğer kabileler ise Kabede toplanarak birbirlerini terk etmeyeceklerine ve yardımsız bırakmayacaklarına dair aralarında anlaşma yaptılar. Bu sebeple de kendilerine müttefıkler manasına gelen Ahlaf adı verildi. Sonra savaş yapmak üzere toplanıp saf saf dizildiler. Tam bu sırada taraflar Abd-Menaf oğullarına sikaye ve rifade işleri, Abduddaroğullarına da hicabe, liva ve nedve işleri verilmek şartıyla birbirlerine sulh çağırısında bulundular. İşte böylece taraflar kendilerine verilen bu görevlere razı kalarak aralarında sulh anlaşması yaptılar ve savaşmaktan vazgeçtiler. Bundan sonra taraflar kiminle ittifak anlaşması yaptılarsa, İslamiyetin gelişine kadar bu durumlarını devam ettirdiler. Bu hususla ilgili olarak Hz, Peygamber: Cahiliyet dönemindeki hilf (ittifak) anlaşmasına gelince, İslam bunu kuvvetlendirmiştir, fakat İslamda hilf yoktur buyurmuşlardır.
Abd-Menafoğullarına bırakılan sikaye ve rifade görevlerini cömert ve zengin olan Haşim bin Abd-i Menaf üzerine aldı, çünkü Abd Şems bin Abd-i Menaf çok yolculuk yapan, mali durumu zayıf olan ailesi kalabalık bir kimse idi.
Bu bahsi Fil Vakası ve Kureyşin Yaptıkları başlığından önce anlatmamız gerekirdi; fakat hadiselerin birbirleriyle olan sıkı münasebetlerinden dolayı sonraya bıraktık.