"Enter"a basıp içeriğe geçin
Filter by Kategoriler
Kuran-ı Kerim
Hadisler ve İslam Tarihi
Alevilik
İncil
Tevrat
Avesta
Mitoloji
Diğer Kitaplar

Sabur zül-ektafın hükümdarlığı

Bu hükümdarın nesep şeceresi, Sabur bin Hürmüz bin Nersi bin Behram bin Behram bin Hürmüz bin Sabur bin Erdeşir bin Babektir. Bir rivayete göre, Sabur Zül-Ektaf babasının vasiyeti üzerine hükümdar olmuştur. Sabur doğduğu zaman halk onun doğumuna çok sevinmiş ve onun doğumunu ülkenin dört bir tarafına yayıp duyurmuşlardı. Yine onun doğumu üzerine vezirler ve yüksek derecedeki diğer memurlar babasının döneminde olduğu gibi görevlerinde kalmışlardı.
Civar bölgelerdeki diğer hükümdarlar, Fars hükümdarının beşikte yatan küçük bir çocuk olduğunu duymuşlar, bu sebeple Türkler, Araplar ve Rumlar Fars ülkesine göz dikmişlerdi. Fars memleketlerine en yakın olanlar ise Araplardı. Bu yüzden kalabalık bir topluluk halinde Araplardan Abdulkays ve Bahreyn halkı hareket ederek deniz yoluyla Fars memleketlerine ve ErdeşirHurre sahillerine gelip buralarda yaşayan halkın hayvanlarını davarlarını ve geçim kaynaklarını ellerinden aldılar, ülkede pek çok bozgunculuk ve zulüm yaptılar. Diğer taraftan İyad Kabilesi de Irakın Sevad bölgesini ele geçirip burada yaşayan halka pek çok zulüm yaptılar ve bozgunculuk çıkardılar. Böylece Araplar bu memleketlerde bir müddet kaldılar ve Farsların hükümdarının küçük bir çocuk olması hasebiyle Fars halkından her hangi bir savaş veya mukavemetle karşılaşmadılar.

Nihayet Sabur biraz büyüyüp hadiseleri değerlendirme yaşına gelince, anlayış ve idrakinin üstünlüğünü gösteren ilk delil şu hadise olmuştu: Sabur bir gece uyanıp seher vaktinde gürültü ve sesler işitmişti. Bu ses ve gürültülerin sebebini sorduğunda kendisine Dicle köprüsü üzerinden gelip geçen halkın izdihamdan çıkardıkları sesler ve gürültüler olduğu söylendi. Bunun üzerine Sabur hemen ikinci bir köprünün yapılmasını emretti. Böylece köprülerden biri gelenlere, diğeri ise gidenlere tahsis edilerek izdiham önlenmiş oldu. Halk ise onun bu idrak ve tedbirlerine hayran kalıp sevinmişlerdi.

Sabur on altı yaşına gelip de silah taşıyabilecek güce erişince, adamlarının ileri gelen reisIerini toplayıp onlara çocukluk döneminden beri çığırından çıkmış olan işleri anlattı ve memleketini korumak, bir kısım düşmanların üzerine yürümek istediğini söyledi. Bu hareketinden dolayı teşekkür edip iyi dileklerde bulundular, fakat kendisinden yerinde kalmasını, düşmanların üzerine kumandanlarını ve askerlerini göndermesini istediler. Sabur, onların bu istediğini reddederek askerlerinden bin kişi seçti. Bu defa sefere çıkacak olan askerlerin sayısının artırılmasını teklif ettiler, fakat Sabur onların bu teklifini kabul etmedi ve askerlerin sayısını da artırmadı. Nihayet Sabur bin kişilik bir askeri birlikle harekete geçip yola çıktı ve hiç bir Arabı sağ bırakmamalarını istedi. Önce Arapların işgali altında bulunan Fars memleketlerine geldi ve onları gafil bir anda yakalayıp acımasızca pek çoğunu öldürdü, bir çoğunu da esir aldı. Bundan sonra denizi geçip el-Hatt şehrine geldi ve hiç bir ganimete iltifat etmeden Bahreynde bulunan Arapları öldürdü. Buradan Temim, Bekir bin Vail ve Abdulkays kabilelerinden bir kısım insanların yaşadığı Hecere geçti ve oluk oluk kanları akıncaya kadar onları kılıçtan geçirip öldürdü. Ayrıca Abdulkays kabilesinin üzerine yürüyen Sabur ve askerleri onları mahvedip yok ettiler. Sonra Yemameye geçip buranın halkından pek çok kimseyi öldürdüler. Bu arada Araplara ait olan bütün su kaynaklarını kapatıp kuruttular. Bundan sonra Irak ve Suriye kalelerinin (Manazıruş-Şam) arasındaki bölgede yaşayan Bekir ve Tağlib kabilelerinin üzerine yürüdüler, bir çok kimseyi öldürüp bir çoklarını da esir aldılar ve su kaynaklarını topraklarla doldurup kuruttular. Bu arada Medine yakınlarına kadar gelip burada bulabildikleri Arapları öldürdüler ve bir kısmını da esir aldılar.

Sabur, üzerlerine yürüdüğü düşman ve kabile reislerini öldürmek istediği zaman, önce onların omuzlarındaki kürek kemiklerini çıkartır, böylece işkence yaparak öldürürdü. Bu yüzden kendisine Sabur Zül-Ektaf adı verilmiştir.
Bu sırada İyad Kabilesi el-Cezireye göç etmişti ve Sevad bölgesine baskınlar yapıyordu. Bunun üzerine Sabur ordular teçhiz edip onların üzerine gönderdi. İyad Kabilesinden Lakit adında birisi Saburun gönderdiği bu askerlerin arasında bulunuyordu ve şu mealdeki mısralarla bir mektup yazarak durumu kendi kabilesine haber verdi: “Bu mektupta el-Cezirede bulunan İyad Kabilesine Lakittan bir selam var. Sizi çarşı pazardaki paralar ve alış verişler meşgul etmesin, zira üzerinize aslan Kisra geliyor. Hem de dirsek uçlarıyla birbirlerini, ite kaka, çekirge sürüsü kadar kalabalık yetmiş bin kişiyle birlikte geliyor. ”
Fakat İyad Kabilesinin insanları onun gönderdiği bu mektuba pek aldırış etmediler ve baskınlarına devam ettiler. Bunun üzerine Lakit onlara: “İyad Kabilesine tebliğ edip duyur, onların ortasına girip dur! Ben doğru olanı görüyorum, eğer bana karşı gelinmezse doğru olan görüş ortaya çıkacaktır.” mısralarıyla başlayan bir kaside yazıp gönderdi. Bu kaside, savaşı en iyi şekilde tasvir eden meşhur bir kasidedir. Buna rağmen tedbir almadılar ve aldırmadılar. Neticede Sabur onları ansızın bastırdı ve hepsini kılıçtan geçirip öldürdü. Ancak Bizans ülkesine kaçanlar kendilerini kurtarabildi. İşte Saburun Araplara yaptıkları bunlardan ibarettir.

Saburun Rumlar (Bizanslılar)la olan münasebetlerine gelince; o, Rumların hükümdarı olan Kostantin ile sulh akdettiğinden onlarla barış içerisinde bulunuyordu. Kostantin, Bizans hükümdarları arasında hristiyanlığı ilk defa resmen kabul eden kişi idi. Biz, onun hristiyanlığı kabul etmesinin sebebini Sabur ile ilgili bu bahsi tamamladıktan hemen sonra anlatacağız. Kostantin, ölümünden hemen önce kendi ülkesini üç oğlu arasında taksim etmişti. Fakat tahta çıkan oğulları çok geçmeden ölmüşlerdi. Bunun üzerine Bizans halkı Kostantinin hanedamndan Alyanos adında birisini başlarına geçirip hükümdar yaptılar. O, Rumların hristiyanlıktan önceki dinleri üzerine bulunuyordu, fakat hristiyanlığını izhar edip bunu gizliyordu. Alyanos hükümdarlık makamına geçince, eski Rum dininde olduğunu açığa vurup kiliseleri tahrip etti, papazları öldürdü ve Bizans halkını tekrar eski dinlerine çevirdi. Sonra Rum ve Hazar Türklerinden büyük bir ordu meydana getirip Saburun üzerine yürüdü. Bu arada Saburdan intikam almak isteyen Araplar bir araya toplandılar ve onların büyük bir kısmı Alyanosun ordusuna katıldılar. Bu sırada SabUr tarafından Bizans ordusunun durumu hakkında bilgi edinmek için gönderilen gözcüler geri döndüler ve birbirlerine zıt haberler getirdiler. Bunun üzerine Sabur güvendiği kimselerden yanına bir grup alıp Bizans ordusunun bulunduğu tarafa doğru gitti ve Alyanos un öncü birlikleri kumandanı Yusanos (Julyanos)un yakınına gelince kendisi bir yere gizlendi ve yanındaki adamlardan bir kaçını haber almak maksadıyla onun ordugahına gönderdi, fakat Rumlar bu adamları yakalayıp Yusanosun huzuruna götürdüler. Onlardan biri geliş sırlarını açıklayıp Saburun bulunduğu yeri haber verdi. Bunun üzerine Yusanos adamlarından birisini Saburun yanına gönderdi ve onu uyardı. Bu durum karşısında Sabur geri dönüp ordusunun başına geçti. Bundan sonra Sabur, Arap ve Rumlarla savaşa tutuştu, fakat askerleri hezimete uğratıldı ve pek çok askeri kılıçtan geçirilerek öldürüldü. Neticede Bizanslılar, Doğu Medaini yani Tisfon (Taysefun) şehrini ele geçirdiler ve Saburun mal ve hazinelerine el koydular.

Bu mağlubiyet üzerine Sabur, ülkesinde bulunan diğer kumandan ve askerlerine mektuplar yazarak Arap ve Rum askerlerin kendisini hezimete uğrattıklarını bildirdi ve hemen kendisine yardıma gelmelerini istedi. Bunun üzerine toplanıp Saburun yanına geldiler. Bundan sonra Sabur geri dönüp Alyanos ile tekrar savaşa tutuştu ve Tısfon şehrini kurtarıp geri aldı. Alyanos ise Behüresır şehrine geri çekildi. Bu sırada Sabur ile Alyanos arasında devamlı surette karşılıklı olarak elçiler gelip gittiler. Bir gün Alyanos odasında oturmakta iken nereden atıldığı belli olmayan bir ok gelip isabet etti ve onu öldürdü. Bu durum karşısında Bizanslı askerler şaşırıp kaldılar ve Fars ülkesinden kaçıp kurtulabileceklerinden ümitlerini kestiler. Bu arada Yusanostan başlarına geçip hükümdar olmasını istediler. Fakat Yusanos onların bu isteğini reddetti, ancak hristiyanlık dinine geri döndükleri takdirde isteklerini kabul edebileceğini söyledi. Bunun üzerine kendilerinin hristiyanlık dininde olduklarını, fakat Alyanostan korktukları için dinlerini gizlediklerini söylediler. Onların bu sözleri üzerine Yusanos başlarına geçip hükümdar oldu. Bu sırada Sabur Bizanslı Rumlara haber göndererek onları tehdit etti ve başlarına hükümdar olarak geçirdikleri Yusanos ile görüşmek için onun yanına gelmesini istedi. Bunun üzerine Yusanos seksen kişilik bir heyetle birlikte Saburun yanına hareket etti. Sabur, Yusanosun gelmekte olduğunu işitince onu karşıladı, her ikisi de eğilerek birbirlerine saygı gösterdiler ve birlikte oturup yemek yediler. Ayrıca Sabur Bizanslı kumandanlara haber gönderip başlarına Yusanosu geçirmelerini istedi ve ancak, bu suretle hışmından kendilerini kurtarabileceklerini söyledi. Böylece Saburun Yusanosu desteklemesiyle onun durumu daha da kuvvetlendi. Sonra Sabur Bizanslılara: “Belde ve şehirlerimizi yıkıp yaktınız, adamlarımızı öldürdünüz ve ülkemizde bir çok tahribat yaptınız. Ya yapmış olduğunuz tahribatın bedelini ödersiniz, ya da bunlara karşılık Nusaybini bize geri verirsiniz.” dedi. Nusaybin daha önceleri Farsların elindeydi, Rumlar ise burasını sonradan ele geçirmişlerdi. Bunun üzerine Bizanslı Rumlar Nusaybini Farslara teslim ettiler ve burada yaşayan Rumlar şehri tahliye ettikten sonra çekip gittiler. Bunu duyan Sabur Istahr, İsfahan ve diğer yerlerden on iki bin aileyi getirip Nusaybine yerleştirdi. Bundan sonra bütün Rumlar kendi memleketlerine döndüler ve çok geçmeden başlarına geçen Julianus da öldü.
Rivayet edildiğine göre, Sabur Bizans sınırına geldiği zaman adamlarına, maksadının gizlice Rumların memleketine girip durumlarını öğrenmek ve askerleriyle şehirleri hakkında bilgi edinmek olduğunu söyledi. Bundan sonra Sabur hemen Rum ülkesine girdi ve bu ülkede bir hayli dolaştı. Bir gün Sabur Rum memleketlerinde dolaşırken Rum Kaysarın düğün yaptığını ve halkı düğün yemeğine davet ettiğini işitti. Bunun üzerine dilenci kıyafetine girerek düğün yerine geldi, maksadı ise yemek esnasında Kaysarı görüp tanımaktı. Fakat çok geçmeden onun Sabur olduğu anlaşıldı ve yakalanıp bir öküz derisinin içerisine konuldu. Bundan sonra Kaysar öküz derisi içerisine konan Saburu yanına alıp askerleriyle birlikte Fars ülkesine yürüdü. Nihayet Fars topraklarına giren Kaysar Cündeysabur şehrine gelinceye kadar önüne gelen insanları öldürdü ve birçok yeri tahrip etti, ayrıca uğradığı hurma ağaçlarını da doğrayıp telef etti. Kaysarın gelmekte olduğunu haber alan Cündeysabur ahalisi hemen kalelerine sığınıp kapandılar, fakat Kaysar tarafından muhasara edildiler. Muhasara sırasında Kaysar mancınıklar kurarak surların bir kısmını yıktı. Bir gece muhasara esnasında Saburu korumakla görevli olan muhafızların gaflete düşmesi üzerine yakınında bulunan Ehvazlı esirlere seslenip yanlarında bulunan zeytin yağını getirip içerisine kapatıldığı öküz derisinin üzerine dökmelerini söyledi. Onlar da zeytinyağını getirip derinin üzerine döktüler. Neticede derinin yumuşaması üzerine Sabur derinin içinden çıkıp kurtuldu ve hemen Cündeysabura geldi. Şehrin giriş kapısına gelince, Sabur kendisini muhafızlara tanıttı, bunun üzerine muhafızlar onu şehre soktular. Saburun şehre girdiğini duyan halk sevinçten yüksek sesle hamdedip tesbih etmeğe başladılar. Bu sebeple Rum askerleri uyanıp Saburun kaçtığını anladılar. Sabılr, Cündeysabur ahalisinden topladığı kimseleri hemen teçhiz edip savaşa hazır hale getirdi ve o gecenin seher vaktinde Rum askerlerinin üzerine yürüdü. Neticede Rum askerlerini kılıçtan geçirip Kaysarı esir aldı ve zincire vurup bağlattı. Bu arada onun mallarını ve hanımlarını ganimet olarak aldı.

Sonra Kaysara, tahrip ettiği yerleri imar etmesini emretti ve Cündeysabur şehrinden mancınıkla yıkıp tahrip ettiği yerleri Bizans memleketlerinden toprak taşıtarak tekrar imar etmeğe mecbur etti. Ayrıca kesip doğramış olduğu hurma ağaçlarının yerine zeytin ağaçları diktirdi. Bundan sonra Kaysarın ökçelerini kestirip bir merkebe bindirdi ve onu memleketi olan Bizansa gönderdi. Giderken de kendisine: “İşte bu, senin bize yapmış olduğun zulmün mükafatıdır.” dedi. Sabur, bir müddet burada kaldıktan sonra tekrar Rumlara karşı savaşa çıktı ve bir çok kişiyi öldürüp bir hayli kimseyi de esir aldı. Sonra esir aldığı bu kimseleri “İran-şehir Sabur adını verdiği ve Sus tarafında inşa ettirdiği bu şehre yerleştirdi. Bir rivayete göre Horasandaki Nisabur şehrini o kurmuştu. Diğer taraftan Iraka Büzürg Sabur adını verdiği bu şehri de o inşa ettirmişti.
Sabur Zül-Ektafın hükümdarlığı yetmiş iki yıl sürdü. Arapların başına tayin ettiği genel valisi İmruül-Kays bin Amr bin Adiyy onun hükümdarlığı döneminde ölmüştü. Bunun üzerine Sabur, ölen babasının yerine oğlu Amr bin İmruül-Kaysı tayin etti. Amr bin İmruül-Kaysın valiliği ise Saburun son dönemlerinden itibaren kardeşi Erdeşır bin Hürmüzün bütün hükümdarlık dönemi ile Sabur bin Saburun ilk hükümdarlık dönemi dahil toplam otuz yıl devam etti.