Annesi Helenadan dolayı şöhret kazanan Kostantin, bütün Romaya hakim olup imparator olmuş, Maksimanus (Maximinus) ve onun oğlu Maksinatyus ile pek çok savaş yapmıştır. Ancak daha sonra Maksimanus ile oğlu Maksinatyus ölünce, Kostantin tek başına imparatorluğa sahip olmuştur. Kostantin, otuz üç yıl üç ay hükümdarlıkta kalmış ve hristiyanlığı ilk kabul eden Roma hükümdarlarından olması hasebiyle halkı bu dini kabule zorlayıp onlara savaş açmıştır. Nihayet Roma halkı onun tesiriyle bu dine girmiş ve günümüze kadar aynı şekilde bu dine girme faaliyetlerini sürdüre gelmişlerdir.
Tarihçiler, Kostantinin hristiyanlığı kabul etmesinin sebepleri hakkında ihtilaf etmişlerdir. Bir rivayete göre, Kostantin alacalık (ala tenlilik) hastalığına yakalanmıştı. Halk ise bu hastalığından dolayı onu hükümdarlıktan uzaklaştırmak (veya onu bu hastalığından kurtarmak ) istiyordu. hristiyanlığı kabul edip fakat bu durumunu saklayan vezirlerinden birisi ona, üzerinde savaş vesilesi yapabileceği bir din ihdas etmesini tavsiye etti ve ona hristiyanlığı şirin gösterdi. Vezirin maksadı ise, hristiyanlık dinine gireceklere hükümdar vasıtasıyla destek ve yardımcı olmaktı. Nihayet Kostantin vezirinin tavsiyesine uyup teklifini kabul etti. Bunun üzerine kendi adamlarından ve üst seviyedeki devlet adamlarından hristiyanlığı kabul edenler ile Romalı hristiyanlar hükümdara tabi oldular ve ona destek sağladılar. Böylece o, kendisine karşı gelen muhaliflerini bertaraf edip perişan etti.
Diğer bir rivayete göre ise, Kostantin tapmakta oldukları putlar adına düşmanlarının üzerlerine askeri birlikler göndermiş ve bu birlikler hezimete uğrayıp geri dönmüşlerdi. Ayrıca onların, Sabiilerin geleneğine uygun olarak yedi yıldızın adlarını taşıyan yedi tane putları vardı. Bir gün, hristiyanlık dinini kabul edip fakat durumunu gizleyen bir veziri ona, putlar adına gönderilen ve hezimetle geri dönen askeri birlikler konusunda bir şeyler söyleyip putları yermiş ve ona hristiyanlığa girmesini tavsiye etmişti. Bunun üzerine Kostantin vezirinin tavsiyesine uyarak hristiyanlığı kabul etmiş, düşmanlarına karşı zaferler kazanıp hükümdarlığını sürdürmüştür. Bu hususta daha başka rivayetler de vardır.
Kostantin, hükümdarlığının üzerinden üç yıl geçtikten sonra, şu anda bulunduğu yer üzerinde varlığını sürdüren Kostantiniyye şehrini kurmuştur. Bu şehir, Karadenizden başlayıp Rum denizine (Egeye ) kadar uzanan haliç üzerinde kurulmuş olup karadan Romaya, Frenk memleketleri ve Endülüse hududu bulunmaktadır. Romalılar bu şehre, hükümdarın şehri manasına gelen İstanbul ismini vermişlerdir.
Kostantinin hükümdarlığının üzerinden yirmi yıl geçtikten sonra, Rum (Anadolu) beldelerinden biri olan Necaea (İznik)da birinci konsil toplandı. Bu toplantıya iki bin sekiz yüz kırk piskopos katılmıştı. Bu arada Kostantin, onların arasından aynı görüşü paylaşan üç yüz on sekiz piskopos seçmiş ve onlar hristiyanlığın kollarından Arianizm mezhebinin kurucusu İskenderiyeli papaz Ariusu aforoz etmişlerdi. İşte böylece Kostantin daha önce mevcut olmayan hristiyanlığın prensiplerini vazedip koymuştur. Bu konsile, İskenderiye patriği başkanlık etmiştir. İznik Konsülü ve burada alınan kararlar ile ilgili bilgi için bk. Ostrogorsky, Işıltan tercümesi, s. 44 vd. (Mütercim) .
Helena aslen Urfalı olup Kostantinin babası tarafından Urfa şehrinde esir alınmış ve ondan Kostantin dünyaya gelmişti. Helena, oğlu Kostantinin hükümdarlığının yedinci yılında Beytül-Makdis (Kudüs)e giderek hristiyanların, İsanın üzerinde çarmıha gerildiğini iddia ettikleri kutsal haçı gömülüp saklandığı yerden bulup çıkarttı ve o günü bayram ilan etti. Bu bayrama İstavroz Bayramı denmektedir. Ayrıca o, günümüze kadar ayakta kalan ve muhtelif hristiyan mezheplerince hac maksadıyla ziyaret edilen ve Kumame adı ile bilinen Kıyame ismindeki kiliseyi inşa ettirmiştir.
Bir rivayete göre, Helenanın Beytül-Makdise gitmesi, Kostantinin hükümdarlığının yedinci yılından sonra olmuştur. Çünkü bazı tarihçilere göre, Kostantin, hükümdarlığının yirminci yılından sonra hristiyanlık dinini kabul etmiştir. Kostantin, hükümdarlığının yirmi birinci yılında annesiyle birlikte ülkesinin her tarafında kiliseler yaptırmıştır. Bunlardan birisi Hıms (Humus), diğeri ise Urfa kilisesidir. Sonuncu kilise ise harika bir eser olup görülmeğe layıktır.
Sonra babası tarafından veliaht tayin edilen oğlu Kostantin, babasının yerine geçmiş ve yirmi dört yıl Antakyada hükümdarlık yaptıktan sonra kendisine babası tarafından Kostantiniyye şehri teslim edilmiştir.
Babasından sonra yerine geçen oğlu Kostantin, babasının, kendisini veliaht tayin etmesi üzerine yirmi dört yıl (337-361) Antakyada hükümdarlık yapmış, sonra babası ona Kostantiniyyeyi teslim etmiş, kardeşi olan Kostansa Antakya, Şam, Mısır ve el-Cezireyi; diğer kardeşi Kostusa Roma ve ona sınırdaş olan Frenk ve Sakalibe (Çek, Leh ve Bulgar) memleketlerini vermiştir. Ayrıca son iki oğlundan ağabeyleri Kostantine itaat edip boyun eğmeleri konusunda söz almıştır.
Kostantinden sonra yerine yeğeni, yani kardeşinin oğlu Yuliyanus (Julianus) geçmiş ve iki yıl (361-363) hükümdarlık etmiştir. Yuliyanus, hükümdarlIktan önce Sabiiliği benimseyip kabul etmişti ve bu inancını gizliyordu. Nihayet hükümdarlık makamına gelince, inancını açığa vurup kiliseleri yıktırmış ve pek çok hristiyanı da öldürmüştür. Yuliyanus, Sabur bin Erdeşırin döneminde Irak üzerine yapmış olduğu bir seferde kendisine isabet eden sivri bir okla öldürülmüştür. Ebu Cafer et-Taberi, Yuliyanus ile ilgili haberleri Sabur Zül-Ektaf ile birlikte vermektedir. Halbuki Sabur ZüI-Ektaf, Sabur bin Erdeşırden sonra hükümdar olmuştur.
Yuliyanustan sonra hükümdarlığa Yuniyanus (lovianos) geçmiş ve bir yıl hükümdarlık etmiştir. Bu hükümdar, hristiyanlık dinini tekrar ortaya çıkarmış, kendisi bu dini kabul etmiş, sonra Iraktan geri dönmüştür.
Ondan sonra hükümdarlığa I. Valantiyanus (Valentinianus) geçmiş ve on iki yıl beş ay hükümdarlıkta kalmıştır. Sonra Valens hükümdar olmuş ve üç yıl üç ay hükümdarlık etmiştir. Ondan sonra hükümdarlığa II. Valantiyanus (Valentinianus) gelmiş ve üç yıl hüküm sürmüştür.
Sonra büyük Tedus (Theodosius i) hükümdar olmuş ve on dokuz yıl(379-395 yılları arasında) hükümdarlıkta kalmıştır. Theodosios un manası ise Allah vergisi demektir. Bu hükümdarın döneminde İstanbul şehrinde ikinci bir konsil daha toplanmış ve bu konsilde bir araya gelen yüz elli piskopos, Makdonesi ve taraftarlarını aforoz edip lanetlemişlerdir. Bu konsile İskenderiye, Antakya ve Beytül-Makdis (Kudüs) patrikleri katılmıştır. Patriklik makamının bulunduğu şehirler ise dört tanedir. Bunlardan birincisi Roma Patrikliğidir ki, Havarilerden Petrusa aittir. İkincisi, İskenderiye Patrikliğidir; bu da dört İncilden birinin sahibi (yazarı) olan Markusa aittir. Üçüncüsü Kostantiniyye (İstanbul) Patrikliğidir. Dördüncüsü ise Antakya Patrikliğidir; bu da Patrusa aittir. Theodosiosun hükümdarlığının sekizinci yılında Ashab-ı Kehf hadisesi ortaya çıkmıştır.
Ondan sonra büyük Tedus (Theodosios)un oğlu Arkadiyus (Arkadius) hükümdar olmuş ve on üç yıl hükümdarlık etmiştir(395-408). Sonra onun yerine büyük Tedus (Theodosios)un oğlu küçük Tedus (Theodosius II), hükümdarlığa geçmiş ve kırk iki yıl hükümdarlıkta kalmıştır(408-450). Onun hükümdarlığının yirmi birinci yılında Efsus (Efes) şehrinde üçüncü konsil toplanmış ve bu konsile iki yüz piskopos katılmıştır. Bu konsilin toplanma sebebi, hristiyanların Nasturilik kolunun kurucusu ve İstanbul patriği olan Nasturis (Nestorios)in onların mezheplerine aykırı görüş beyan etmiş olmasıydı. Nihayet Efes konsilinde toplanan piskoposlar, Nasturisi aforoz edip sürgün ettiler. Bunun üzerine Nasturis Mısır ülkesine gidip Ahmim bölgesine yerleşti ve Sislah (Siflah ) kasabasında öldü. Daha sonra Nasturisin tabileri çoğalmış ve bu sebeple kendileriyle muhaliflerinin arasında şiddetli çarpışmalar meydana gelmiştir. Nihayet onun görüşleri tamamen silindikten sonra eski Nusaybin metropoliti Bersuma tarafından tekrar ihya edilmiştir.
Usul konusunda yazmış olduğu Nihayetül-ikdam, eski ve yeni mezhepler ile felsefi ekoller konusunda yazdığı el-Milel ven-nihal adlarındaki eserleriyle tanınan müellif eş-Şehristaninin, bu son eserinde Nasturisin halife el-Memun döneminde yaşadığını kaydetmesi, doğrusu şaşılacak bir husustur. eş-Şehristani bu görüşünde yalnız kalmaktadır, onun bu görüşüne iştirak edecek bir başka alimin bulunacağını sanmıyorum.
Tedustan sonra Markıyan (Markianos) hükümdar olmuş ve altı yıl hüküm sürmüştür(450-457). Hükümdarlığının ilk yılında, İstanbul patriği Diyeskoris (Dioskores) için dördüncü konsil toplanmış ve bu konsile üç yüz otuz piskopos katılmıştır. Bu toplantıda Yakubiler diğer hristiyan mezheplerine muhalefet edip karşı çıkmışlardır.
Ondan sonra büyük Liyon (Leon) hükümdar olmuş ve on altı yıl hükümdarlık yapmıştır (457-474). Sonra hükümdarlığa Yakubi mezhebine mensup olan küçük Uyon (Leon) geçmiş ve bir yıl hüküm sürmüştür. Ondan sonra Yakubi mezhebine mensup olan Zenon (1) geçmiş ve yedi yıl hükümdarlıkta kalmıştır.
(1) Zenon, önce bir yıl kadar tahtta kaldıktan sonra inzivaya çekilip yerine oğlunu geçirmiş, fakat sonra tekrar hükümdarlığa geçerek 476-491 yılları arasında ikinci defa Bizans tahtını işgal etmiştir. (Mütercim).
Fakat Zenon tahtı oğluna bırakıp kendisi inzivaya çekilmiş, ancak oğlu(Basiliskos) ölünce tekrar tahtına geri dönmüştür. Sonra, Yakubi mezhebine mensup olan Nestas (Anastasios) hükümdar olmuş ve yirmi yedi yıl hükümdarlıkta kalmıştır(491-518). Ammuriye (Amorion) kentini o inşa edip kurmuştur. Kentin temelini kazmak üzere hafriyata giriştiği zaman orada büyük hazineler bulmuş ve bunları kentin inşa masraflarına harcamıştır. Geri kalan kısmıyla da pek çok kilise ve manastır inşa ettirmiştir.
Bundan sonra hükümdarlığa Yustin (lustinos)(518-527 arası Bizans imparatorluğu yapmış) geçmiş ve yedi yıl hükümdarlık etmiştir. Hükümdarlığı döneminde Yakubi mezhebine mensup olan pek çok kimseyi öldürmüştür.
Ondan sonra hükümdarlığa Yustanus (lustinianos) gelmiş ve yirmi dokuz yıl hükümdarlıkta kalmıştır(527-565 arasında hükümdar kalmış). Yustanus, Urfada büyük ve harika bir kilise yaptırmış ve hükümdarlığı döneminde İstanbul şehrinde beşinci konsil toplanmıştı. Bu konsilde ruhların hayvan cesetlerine göçtüğünü ileri süren Menbic piskoposu Adriha aforüz edilmiştir. O, bu görüşüne gerekçe olarak, insanların işledikleri günah ve yaptıkları taşkınlıkların bir cezası olarak Allahın onları böyle cezalandırdığını ileri sürüyordu. Yine onun döneminde Mısırda Yakubller ile Melekller (Suriye hristiyanları) arasında bir takım fitne ve karışıklıklar çıkmış, Yahudiler, Beytül-Makdis (Kudüs) ve Cebelül-Halilde hristiyanların üzerine saldırmış ve birçok hristiyanı öldürmüşlerdir. Ayrıca Yustanus pek çok kilise ve manastır yaptırmıştır.
Daha sonra tahta Yustinus (lustinos)(2.Iustinos 565-578) geçmiş ve on üç yıl hükümdarlık etmiştir. Onun döneminde İran tahtında Kisra Enüşirvan bulunuyordu. Sonra Tiberius (1. Kostantin) hükümdar olmuş ve üç yıl sekiz ay hükümdarlık yapmıştır. Bu arada Tiberius ile Enüşirvan arasında bir takım mektuplaşmalar ve hediyeleşmeler meydana gelmiştir. Tiberius, özel binalar yapıp onları süslemeğe son derece düşkün bir hükümdardı.
Ondan sonra Mevrikl (Mavrikios) hükümdar olmuş ve hükümdarlığı yirmi yıl dört ay sürmüştür(583-602). Onun hükümdarlığı döneminde Hama şehrinde hristiyanların bir kolu olan Maruniliğin kurucusu Marun ortaya çıkmış, Şam bölgesinde kendisine pek çok kimse tabi olmuştur. Fakat şu anda onlardan hiçbir kimse kalmamıştır.
Kisra Perviz, Behram Çübin tarafından hezimete uğratıldığı zaman gelip sığındığı hükümdar Mevrik idi. Allahın izniyle ilerde de bahsedeceğimiz üzere, Mevrik onu kızıyla evlendirdikten sonra askerleriyle yardım ederek tekrar tahtına iade etti.
Daha sonra hükümdarlığa Mavrıkın patriklerinden Fokas (Phokas) geçmiştir. Fokas, gaflete düşürüp Mevrikı öldürmüş, sonra yerine Bizans İmparatoru olmuştur. Fokasın hükümdarlığı ise sekiz yıl dört ay sürmüştür(602-610). O, hükümdarlığı ele geçirdikten sonra Mevrikın evladını ve yakın adamlarını sıkı bir takibata tabi tutmuş ve onları öldürmüştür. Kisra Perviz bunu duyunca, hemen Şam ve Mısır üzerine ordular sevk etmiş ve pek çok hristiyan halkı öldürmüştür. Kisra Perviz konusuna gelindiğinde tekrar bu bahse temas edilecektir.
Fokastan sonra hükümdarlığa Hirakl (Herakleios) geçmiştir. Onun hükümdarlığa geçmesinin sebebi şu idi: Farslar, büyük ordularla Bizans (Rum) topraklarına girmişler ve İstanbul halicine kadar gelip bu-rasını muhasara etmişlerdi. Hirakl ise deniz yoluyla Bizanslılara zahire ve yiyecek taşıyordu. Bu sebeple onların katında iyi bir itibar kazandı, şecaat ve akıllılığı ortaya çıktı. Dolayısıyla Bizanslılar onu sevmişlerdi. Bunun üzerine Hirakl, Fokasın kötülüklerini Bizans halkına anlatıp onları Fokası öldürmeğe sürükledi. Onlar da Hiraklın sözlerini tutup Fokası öldürdüler ve yerine Hiraklı hükümdar yaptılar.