"Enter"a basıp içeriğe geçin
Filter by Kategoriler
Kuran-ı Kerim
Hadisler ve İslam Tarihi
Alevilik
İncil
Tevrat
Avesta
Mitoloji
Diğer Kitaplar

Yuşa bin nun ve onun cebbarların şehrini fethetmesi

Musa vefat edince, Allah Yuşa bin Nun bin Efraim bin Yusuf bin Yakup bin İshak bin İbrahimi İsrailoğullarına peygamber olarak gönderdi ve ona cebbarlar (zorbalar)ın şehri Erihaya gitmesini emretti.
Alimler Erihanın kimin tarafından fethedildiği konusunda ihtilaf etmişlerdir. İbn Abbas bu konuda şunları söylüyor: “Yuşa bin Nun ile Kalib bin Yufenna hariç, Musa ile kardeşi Harun ve bunlarla birlikte Tih Çölüne gelen herkes, aradan yirmi yıl geçtikten sonra burada vefat etmişlerdir. Sonra aradan kırk yıl geçince Allah Yuşa bin Nuna vahiy yoluyla Erihaya gitmesini ve orasını fethetmesini emretmiştir. Neticede Yuşa bin NUn Allahtan aldığı emir üzerine buraya gelip Erihayı fethetmiştir.” Katade, es-Süddi ve İkrime de aynı görüşü kabul etmektedirler.
Diğer alimler ise, Musanın Tih çölünden ayrıldıktan sonra da yaşadığını, öncü kuvvetlerin başında bulunan Yuşa bin Nun ile birlikte cebbarların şehrine gittiğini ve burasını fethettiğini söylüyorlar. Bu görüş aynı zamanda İbn İshakın görüşüdür.

İbn İshak ise bu konuda şöyle diyor: “İmranın oğlu Musa cebbarlarla savaşmak üzere Kenan toprakları üzerine hareket etti ve Yuşa bin Nun ile İmranın kızı Meryemin yani kız kardeşinin kocası ve eniştesi Kalib bin Yufennayı öncü birlik olarak gönderdi. Nihayet onlar cebbarların ülkesine geldiklerinde, buranın ahalisi Lutun oğullarından olan Belam bin Baurun (Bauranın) yanında toplandılar ve ondan: Musa bizi öldürmeğe ve yurdumuzdan çıkarıp sürmeğe geldi. Bizim yerlerimize İsrailoğullarını yerleştirmek istiyor. Ne olur onların aleyhine bedduada bulun. diyerek ricada bulundular. Belam bin Baura ise Cenab-ı Hakkın en büyük ismi olarak bilinen İsm-i azamı biliyordu. Bunun üzerine Belam onlara: Yanlarında melekler bulunan Allahın peygamberine ve Ona inanan müminlere ben nasıl beddua ederim? dedi. Belam tarafından ricaları reddedilmesine rağmen onlar tekrar gelip beddua etmesini istediler. Nihayet Bel am dan ümitlerini kesince, bu defa onun hanımının yanına geldiler ve ona bir hayli hediyeler takdim ettiler. O da verilen hediyeleri kabul etti. Bundan sonra onlar, bu hanımdan, kocasına İsrailoğullarının aleyhine dua etmesini şiringösterip bunu temin etmesini istediler. Belamın karısı onların bu isteklerini kabul etti ve kocasından İsrailoğullarının aleyhine dua etmesini istedi; fakat Belam karısının bu isteğini reddetti. Hatta karısının ısrarı üzerine O: Allahtan bir istiharede bulunayım. demek zorunda kaldı. Bunun üzerine Belam bin Baur Allahtan istiharede bulundu, fakat Allah rüyasında böyle bir şekilde dua etmekten menetti. Belam bu durumu karısına söyleyince, o: Rabbine tekrar müracaat et. dedi. Bunun üzerine Belam Allahtan tekrar istiharede bulundu; fakat kendisine cevap verilmedi. Bu durum karşısında karısı: Eğer Rabbin dileseydi, İsrailoğullarının aleyhine dua etmeni yasaklardı. dedi. Nihayet Belam karısının devamlı surette hileli yollarla başvurması üzerine mağlup oldu ve İsrailoğullarının aleyhine dua etmeyi kabul etti.”

Bunun üzerine Belam bin Baur bir eşeğe binip İsrailoğullarının bulunduğu yerin üzerindeki bir dağa yönelerek hareket etti, maksadı ise bu dağın üzerinde durup İsrailoğullarının aleyhine dua etmekti. Fakat Belam biraz yol alınca bindiği eşek tökezleyip durdu. Belam yere indi ve eşeğine vurup onu kaldırdı, sonra ona binip yoluna devam etti, fakat çok geçmeden eşeğin ayağı tekrar tökezledi. Hulasa Belamın eşeği üç defa tökezledi ve her defasında eşeği ayağa kaldırıp yoluna devam etmeğe çalıştı. Ancak üçüncü tökezleyişinde eşeği fazla dövmesi üzerine Allah eşeği dile getirip konuşturdu ve eşek Belama: “Yazıklar olsun Belam sana! Nereye gidiyorsun? Meleklerin beni yoldan çevirdiklerini görmüyor musun?” dedi. Fakat Belam bu uyarıya rağmen geri dönmedi. Bunun üzerine Allah eşeğin yürümesine izin verdi; Belam da ona binip İsrailoğullarını görebileceği yüksek bir yere geldi. Belam bin Baur, her ne zaman İsrailoğullarının aleyhine dua etmek için teşebbüse geçecek olsa, Allah onun dilini İsrailoğullarının lehine dua etmeğe çeviriyor, kendi kavminin lehine dua etmek istediği zaman ise onun dilini onların aleyhine duaya döndürüyordu. Bunun üzerine kendi kavmi ona bu durumu anlattılar. Belam onlara: “Bu benim elimde değil, Allah galebe çalıyor.” dedi ve o anda dili uzayıp göğsünün üzerine sarktı. Bu duruma düşen Belam: “İşte şimdi hem dünyamı ve hem de ahiretimi kaybettim. Bundan sonra bana hile ve Huda yapmaktan başka bir şey kalmadı.” dedi, sonra kavmine dönüp onlara, karılarını süslemelerini ve ellerine satmak için meta (ticaret eşyası) verip İsrailoğullarının askerlerine göndermelerini ve askerlerin istedikleri ile birleşmelerine hiçbir kadının engelolmamasını tavsiye etti. Sonra onlara: “Eğer İsrailoğulları ndan bir kişi zina ederse, siz onlara kafi gelirsiniz.” dedi. Onlar da Belamın söylediklerini uyguladılar ve kadınları İsrailoğullarının askerlerinin arasına saldılar. Bunun üzerine Şemun bin Yakubun boyunun başkanı olan Zemra (Zümra) bin Şelum bir kadın alıp Musanın yanına geldi ve ona: Benim bu kadınla cinsi temasta bulunmamın haram olduğunu söyleyeceğinizi samyorum. Allahadına and içerim ki, sana itaat etmeyeceğiz. dedi ve kadını alıp çadırına götürdü, onunla temasta bulundu. Bunun üzerine Allah onlara veba hastalığını indirdi. Bu sırada Musanın özel işleri ile görevli olan yeğeni Finhas bin el-Azar (Ayzar) bin Hafun ordugahta değildi. Finhas geldiği zaman İsrailoğullarının arasında veba hastalığı yayılmış bulunuyordu. Finhas iri gövdeli ve güçlü-kuvvetli bir kimseydi; olup bitenleri öğrenince hemen Zemranın çadırına yürüdü ve onun kadınla sarmaş dolaş yattığını görünce de elindeki mızrağını ikisine birden sapladı ve onları inci dizer gibi mızrağına diziverdi. Nihayet Zemra ile kadın öldürülünce veba hastalığı ortadan kalktı. Veba hastalığının yayıldığı gündüzün belli bir saatinde bir rivayette yirmi bin, diğer bir rivayette yetmiş bin kişi ölmüştü.”
“Allah Belam bin Baura hakkında: Ey Peygamber! Onlara şu adamın haberini de oku: Ona ayetlerimizi verdik de, onlardan sıyrıldı, çıktı; şeytan onu peşine taktı, böylece azgınlardan oldu. Elbette dileseydik onu, o ayetlerle yükseltirdik: fakat o, yere saplandı ve hevesinin peşine düştü. Onun durumu, tıpkı şu köpeğin durumuna benzer: Üstüne varsan da dilini sarkıtıp solur, bıraksan da dilini sarkıtıp solur. İşte ayetlerimizi yalanlayanların durumu budur. Bu kıssayı anlat, belki düşünürler (öğüt alırlar). (Araf 175, 176) buyurur.”

“Bundan sonra Musa, Yuşa bin Nunu İsrailOğulları ile birlikte Erihaya gönderdi ve Yuşa Erihaya gelerek cebbarların büyük bir kısmını öldürdü; fakat onlardan öldürülmeyen pek az kimse kaldı. Bu arada güneşin batması yaklaştığından gece karanlığının bastırmasıyla onların kendisini aciz bırakıp zor duruma düşürmesinden endişe etti ve Allaha yalvarıp güneşi durdurmasını istedi. Allah da onun duasını kabul etti ve Yuşa onların kökünü kazıyıncaya kadar güneşi durdurdu. İşte bundan sonra Musa Erihaya geldi ve burada Allahın dilediği kadar kaldı. Sonra Allah Musanın ruhunu kabzetti. Musanın mezarının nerede olduğunu hiçbir kimse bilmemektedir. ”
Musanın bu hadiseden (Erihanın fethinden) önce vefat ettiğini ileri sürenler ise bu konuda şunları söylüyorlar: “Allah, Yuşa bin Nuna cebbarların şehri Erihaya gitmesini emretti; o da yanına İsrailoğullarını alarak Erihaya hareket etti. Bu sırada Allahın İsm-i azamını bilen Belam bin Baur adındaki adam Yuşadan ayrıldı.
Bu iddiayı ileri sürenler, bundan sonrası için yukarıda bahsi geçen Belam hadisesini naklederek sözlerini devam ettirirler.
Yuşa bin Nun cebbarlara galip gelip zafer elde edince, cumartesi gecesinin akşam karanlığı onu bastırdı. Bunun üzerine Yuşa Allaha dua etti; Allah da onun duasım kabul edip güneşi geri çevirdi ve gündüzü bir müddet daha uzattı. Böylece Yuşa bin Nun cebbarları hezimete uğratıp şehirlerine girdi ve ganimet mallarını bir araya topladı. Sonra Allaha yaklaşmak maksadıyla bu malları kurban etmek istedi; fakat ateş gelip yakmadı. Bunun üzerine Yuşa onlara: “İçinizde ganimet mallarına hıyanet eden birisi var, gelip bana beyat ediniz.” dedi. Onlar da Yuşaın tavsiyesine uyarak ona beyat ettiler. Beyat esnasında Yuşaın eli ganimete hıyanet eden adamın eline yapışıp kaldı. Bunun üzerine o adam yakutla süslenmiş altından bir öküz başını getirip Yuşaın önüne bıraktı. Yuşa altından yapılmış olan bu öküz başıyla birlikte ganimet malına hıyanet eden adamı kurbanlık malların içerisine koydu, sonra bir ateş gelip her ikisini birden yaktı.

Rivayet edildiğine göre, Yuşa Erihayı altı ay müddetle muhasara etti, yedinci ayın içerisinde Yuşa İsrailoğulları ile birlikte Eriha şehrine gelerek hep birlikte bir nara atınca sur düştü. Bunun üzerine onlar şehre girdiler ve cebbarları hezimete uğrattılar. Bu arada onlardan pek çok kimseyi de öldürdüler. Bu hadiseden sonra Şam (Suriye) bölgesinde bulunan bir gurup hükümdar bir araya gelerek Yuşanın üzerine yürüdüler; fakat Yuşa savaşarak onları hezimete uğrattı. Neticede bu hükümdarlar kaçarak bir mağaraya sığındılar ve Yuşaın emriyle öldürülüp asıldılar. Bundan sonra Yuşa bin Nun bütün Şam bölgesine hakim oldu, bundan böyle burası İsrailoğullarının yurdu oldu. Sonra Yuşa valilik merkezlerine kendi valilerini tayin etti. Nihayet Yuşa bin Nunun ruhu Allah tarafından kabzedildikten sonra İsrailoğullarının başına onun yerine halef olarak Kalib bin Yufenna geçti.
Yuşa yüz yirmi altı yıl yaşadı, Musadan sonraki peygamberlik görevi ise yirmi yedi yıl devam etti.
Cebbarlardan hayatta kalanlara gelince, İfrikış bin Kays bin Sayfi bin Sebe bin Kaab bin Zeyd bin Hımyer bin Sebe bin Yeşcub bin Yarub bin Kahtan İfrikiyyeye giderken onların yanına uğradı ve onları Şam sahillerinden alarak onlarla birlikte İfrikiyyeye geldi. Ayrıca İfrikış, İfrikiyyeyi fethetti ve buranın hükümdarı olan Circiri öldürdü, yanında getirdiği cebbarları buraya yerleştirdi. Bugün Berberi denilen halk buraya yerleşen bu kimselerdir. Himyerlilerden Berberilerin arasında ikamet edenler ise İfrikış bin Sayfinin soyundan gelen Sinhace ve Kütame boyları olup, bugün dahi onlar Berberilerin arasında hayatlarını sürdürmektedirler.