"Enter"a basıp içeriğe geçin
Filter by Kategoriler
Kuran-ı Kerim
Hadisler ve İslam Tarihi
Alevilik
İncil
Tevrat
Avesta
Mitoloji
Diğer Kitaplar

Yusufun kıssası

Haber ehlinin anlattıklarına göre, İshak yüz altmış yaşında iken vefat etmiş ve iki oğlu Yakup ile İs tarafından Habrun mezrasında babası İbrahimin yanına defnedilmiştir. Yakup da yüz kırk yedi yıl yaşamıştır.
Yakubun oğlu Yusufa gelince, yeryüzü güzelliğinin yarısı annesiyle oğlu Yusuf arasında taksim edilmiştir. Yakup oğlu Yusufu kız kardeşinin terbiyesine bırakmıştı. Yusufu hem kız kardeşi hem de babası Yakup çok seviyorlardı. Bir gün Yakup kız kardeşine: “Ey hemşirem! Yusufu bana teslim et; Allaha yemin ederim ki, yanımdan bir an bile olsa ayrılmasına tahammül edemiyorum.” dedi. Kız kardeşi de Ona: “Allaha yemin ederim ki, ben de bir an olsun Onu yanımdan ayıramıyorum.” diye cevap verdi. Yakubun ısrarı üzerine kız kardeşi: “Onu bir kaç gün benim yanımda bırak, belki bu beni teselli eder.” dedi. Yakubun ayrılmasından sonra kız kardeşi babası İshakın en büyük çocuğu olması hasebiyle yanında bulundurduğu babasının kuşağını alıp Yusufun beline bağladı, sonra da: “Kuşak kaybolmuştur, kimin aldığını araştırın.” dedi. Nihayet onun isteği üzerine kuşak araştırıldı, fakat bulunamadı. Bunun üzerine: “Bir de hane hatkını araştırın.” dedi. Hane halkı araştırıldığında kuşak Yusufun belinde bulundu. O zamanlar hakim olan şöyle bir usul vardı: Malı çalınan kişi hırsızı yakaladığı zaman malını çalan husıza malik olurdu ve hiç bir kimse ona müdahalede bulunmazdı. İşte bu sebeple Yakubun kız kardeşi Yusufa sahip çıktı ve ölünceye kadar Yusufu elinde tuttu, öldükten sonra ise Yakup oğlu Yusufu yanına aldı. İşte Yusufun kardeşlerinin: Eğer o (Bünyamin) çaldıysa, daha önce kardeşi (Yusuf) de çalmıştı … (Yusuf 77) diye söyledikleri söz bu hadise ile ilgilidir. Yukarıda da zikredildiği üzere Yusufa isnat edilen husızlık konusunda bundan başka rivayetler de vardır.

Yusufun kardeşleri onun babaları tarafından sevildiğini ve babalarının ona karşı olan düşkünlüğünü görünce onu kıskandılar; hatta babalarının onu sevmesi kendilerine çok ağır geldi.
Sonra Yusuf rüyasında on bir yıldız ile güneş ve ayın kendisine secde ettiklerini gördü ve rüyasım babası Yakuba anlattı. Bu sırada Yusuf on iki yaşında bulunuyordu. Bunun üzerine babası ona: Oğulcağızım! Rüyanı kardeşlerine anlatma. Sonra sana bir tuzak kurarlar. Çünkü Şeytan insanın apaçık bir düşmanıdır. (Yusuf 5) dedi. Bundan sonra Yakup rüyasını tabir etti ve ona: Rabbin seni öylece (rüyada gördüğün gibi) beğenip seçecek, sana rüya tabirine ait bilgi de verecek … (Yusuf 6) dedi. Bu sırada Yakubun hanımı Yusufun babasına söylediklerini işitmişti. Yakup hanımına: “Yusufun söylediklerini gizli tut, sakın diğer çocuklarına bu durumu bildirme.” diye tembih etti. Hanımı ise: “Pekiyi söylemem” diye söz verdi. Fakat Yakubun diğer çocukları hayvan otlatmadan döndüklerinde hanımı onlara durumu haber verdi. Bunun üzerine onlar Yusufa karşı nefret ve kıskançlıklarını artırdılar ve annelerine: “Bu rüyada güneşten babamızdan başkası, aydan ise senden başkası, yıldızlardan da bizden başkası kastedilmiş değildir. Rahilin oğlu bizi hükmü altına almak istiyor ve: Ben sizin efendinizim diyor” dediler. Nihayet Yusufun kardeşleri kendi aralarında istişare ederek Yusuf ile babalarının arasını ayırmağa karar verdiler ve: Yusuf ile biraderi (Bünyamin) babamızın katında muhakkak bizden daha sevimlidir. Halbuki biz (birbirimizi destekleyen kuvvetli) bir cemaatiz. Babamız her halde (Yusufu ve kardeşi Bünyamini bize tercih etmek hususunda) açık bir hata içindedir. Yusufu öldürün. Yahut onu (uzak ve ıssız) bir yere atm ki babanızın teveccühü sadece size münhasır olsun ve siz ondan sonra salih (tövbe etmiş) bir zümre olasınız. (Yusuf 8, 9) dediler.

Bunun üzerine onların en akıllı ve faziletlisi olan Yahuda (Yahuza) onlara: “Sakın Yusufu öldürmeyin. Zira öldürme işi büyük bir hadisedir ve vebali çok büyüktür. Siz onu bir kuyuya atın ki oradan geçen kafilelerden birisi onu alıp götürsün.” dedi. Sonra da onlardan Yusufu öldürmeyeceklerine dair söz aldı. Yahudanın bu sözleri üzerine onlar, babaları Yakubun huzuruna girip kardeşleri Yusufu kendileri ile birlikte kıra salmasını konuşup görüşmek için kendi aralarında karar alarak babalarının yanına gelip huzurunda durdular. Daha önceleri de onların babalarından bitecek bir işleri ve ihtiyaçları olduğu zaman huzurunda elpençe divan dururlardı. Yakup onları bu vaziyette görünce ihtiyaç ve isteklerini sordu. Onlar, babalarına hitaben: Ey babamız! Sana ne oluyor da Yusufu bize emanet etmiyorsun! Oysa ki biz ona iyilik etmek isteyen kimseleriz (yani geri getirip sana teslim edinceye kadar onu koruruz): Yarın onu bizimle beraber (kıra) gönder de bol bol yesin (içsin), oynasın. Biz onu mutlaka koruruz. (Yusuf 12) dediler. Bunun üzerine babaları Yakup onlara: Onu götürmeniz mutlaka beni üzer. Siz ondan habersiz iken onu bir kurdun yemesinden korkarım. (Yusuf 13) dedi.
Yakubun bu sözü onlara söylemesi şundan ileri geliyordu: Güya bir gün Yakup rüyasında Yusufun bir dağın tepesinde durduğunu, on tane kurdun onu öldürmek için hücum ettiklerini, bu kurtlardan bir tanesinin onu koruduğunu, bu esnada yerin yarıldığını ve Yusufun buraya girdiğini, ancak üç gün sonra buradan çıktığını görmüştü. İşte bu yüzden kurtların Yusufu yiyeceklerinden korkmuştu.

Bunun üzerine Yakubun oğulları babalarına: “Allaha and olsun ki, eğer biz (kuvvetli) zümre olduğumuz halde kurt onu yerse, o zaman biz gerçekten hüsrana uğrayan aciz kimseler oluruz. (Yusuf 14) dediler. Yakup da onların bu sözlerine itimat edip güvendi. Bu sırada Yusuf babasına hitaben: “Ey babacığım! Beni onlarla birlikte gönder.” diye yalvardı. Yakup ise oğlu Yusufa: “Gerçekten onlarla birlikte gitmeyi arzu ediyor musun?” diye sordu. O da: “Evet istiyorum.” diye cevap verdi. Bunun üzerine Yakup ona gitmesi için izin verdi. Bunun üzerine Yusuf hemen elbiselerini giyip onlarla birlikte yola çıktı; yolda giderlerken kardeşleri ona ikram ve izzet gösterdiler. Fakat onlar kır yerine gelince Yusufa karşı olan düşmanlıklarını açığa vurdular. Hatta kardeşlerinden birisi Yusufu dövmeğe başladığı zaman o diğer kardeşinden yardım isterdi; bu defa da kendisinden yardım istediği kardeşi kendisini dövmeğe başladı. Neticede Yusuf kardeşlerinin hiç birinden merhamet görmedi. Hatta kardeşleri onu öyle dövmüşlerdi ki, nerdeyse az kalsın öldürüyorlardı. Yusuf ise bu esnada: “Ey babacığım Yakub! Şu cariyelerin oğullarının senin oğluna ne yaptıklarını ah bir bilsen!” diye feryat ediyordu.

Yusufu öldürmek üzere oldukları bir sırada Yahuda kardeşlerine: “Siz bana Yusufu öldürmeyeceğinize dair söz vermemiş miydiniz?” diyerek verdikleri sözü hatırlattı. Bunun üzerine onlar Yusufu alıp kuyunun kenarına geldiler, gömleğini çıkardıktan sonra kollarını arkasına bağlayıp kuyuya attılar. Bu sırada Yusuf kardeşlerine: “Ey kardeşlerim! Gömleğimi bana geri verin, kuyuda iken onunla vücudumu örterim.” dedi. Kardeşleri de ona: “Güneşe, aya ve on bir yıldıza yalvar. Zira bunlar seninle ünsiyet ederek yalnızlığını giderirler.” dediler. Bunun üzerine Yusuf: “Ben böyle bir rüya falan görmedim.” dedi. Neticede onlar Yusufu kuyuya sarkıttılar ve kuyunun yarısına gelince onu ölsün diye aşağıya bırakıverdiler. Yusufun atıldığı kuyuda birikmiş su vardı ve o kuyuya bırakıldığı zaman suyun içerisine düşmüştü. Sonra o bir taş parçasına sarılıp onun üzerine çıktı ve kendisini kurtardı. Bu arada kardeşleri Yusufu kuyuya bıraktıktan sonra ona seslendiler; Yusuf da onların kendisine acıyıp merhamete geldiklerini sanarak kuyudan onlara cevap verip seslendi. Bunun üzerine onlar taş atarak Yusufu kuyunun içerisinde öldürmek istediler; fakat onların bu hareketine kardeşleri Yahuda mani oldu.
Bundan sonra Allah Yusufa vahyederek: And olsun ki, sen onların bu işlerini onlar farkına varmaksızın (bir gün) kendilerine haber vereceksin. (Yusuf 15) buyurdu. Bir rivayete göre bu ayetteki onlar farkına varmaksızın cümlesi senin Yusuf olduğunun farkına varamayacaklar şeklinde tefsir edilmiştir. Yusufun atıldığı kuyu Beytül-makdis (Kudüs) topraklarında bulunmaktadır ve herkesçe bilinmektedir.

Sonra Yusufun kardeşleri akşamleyin ağlayarak babalarının yanına döndüler ve ona: Ey babamız! Biz (atışta) yarışmak için (kıra) gittik, Yusufu da eşyamızın yanında bırakmıştık, (ne yazık ki) onu kurt yemiş .. (Yusuf 17) dediler. Bunun üzerine babaları Yakup onlara: Belki nefisleriniz size (kötü) bir işi güzel gösterdi. Artık (bana düşen) güzel bir sabırdır .. (Yusuf 18) dedi. Bundan sonra Yakup onlara: Bana Yusufun gömleğini gösterin.” dedi. Onlar da babaları Yakuba Onun gömleğini gösterdiler. Bunun üzerine Yakub: “Allaha yemin ederim ki, bu kurttan daha halim selim bir kurt görmedim, oğlumu parçalayıp yemiş de gömleğini yırtmamış.” dedi. Sonra haykırıp yere düştü ve bir müddet baygın vaziyette yattı. Yakup ayıldıktan sonra uzun müddet ağladı. Bu müddet içinde Yakup Yusufun gömleğini öper ve koklardı.
Yusuf kuyuda üç gün kaldı ve Allah tarafından gönderilen bir melek gelip onun arkasına bağlanmış olan kollarını çözdü. Bundan sonra: Bir kervan geldi. Bu kervan (önce) sucularını (kuyuya) gönderdi. O da (gidip) kovasını kuyuya saldı. (Yusuf 19). Yusuf da sucunun saldığı kovaya tutundu ve kuyunun dışına çıkarıldı. Bunun üzerine sucu: Müjde, işte bir oğlan! dedi. Onu bir ticaret malı olarak sakladılar .. (Yusuf 19). Yani sucu ve adamları biz bu oğlanı satın aldık demekten korktular ve onu bir ticaret malı olarak sakladılar. Çünkü onlar, yanlarında bulunan tüccarların (Yusufu ucuza aldıklarını bildikleri takdirde) kendileriyle ortak olmağa kalkışacaklarından korkuyorlardı. Bu yüzden onlar: “Suyun sahipleri bu oğlanı bize ticaret malı olarak verdi.” dediler.

Bu sırada Yahuda Yusufa yemek getirmişti. Yusufu kuyuda göremeyince sağa sola baktı ve bir evde Malikin yanında olduğunu görüp kardeşlerine haber verdi. Onlar Malikin yanına gelip: “Bu oğlan bizim kaçak kölemizdir.” dediler. Yusuf kardeşlerinden korktuğu için halini anlatamadı. Bunun üzerine onlar, Yusufu kardeşlerinden çok düşük bir fiyata satın aldılar. Bir rivayete göre, onlar Yusufu yirmi, diğer bir rivayete göre ise kırk dirheme satın almışlardı.
Nihayet onlar Yusufu alıp Mısıra götürdüler. Malik onu güzelce giydirdikten sonra satışa çıkardı. Mısır devlet hazinelerinin başında bulunan Kuttir (Kıtfir) veya İtfir (Etfir) ismindeki Mısır Azızi onu satın aldı. O sırada
Mısırın başında Amalikadan Reyyan bin el-Velid adında birisi kral olarak bulunuyordu.

Rivayet edildiğine göre, bu kral Yusufa iman etmiş ve Yusuf hayatta iken ölmüştür. Sonra bu kralın yerine Kabus bin Musab geçmiş, Yusuf kendisini imana davet etmiş ise de ona iman etmemiştir.
Mısırın hazine bakanı Aziz, Yusufu satın aldıktan sonra onu evine getirmiş ve hanımı Raile: Ona değer ver, güzel bak, (bu genç olgunluk çağına ve bizim görmekte olduğumuz bazı işleri anlayacak bir duruma geldiği zaman) belki bize faydası dokunur, ya da onu evlat ediniriz. (Yusuf 21) demişti. Hazine bakanlığında bulunan Aziz ise bir kadınla cinsi münasebette bulunacak iktidara sahip değildi, hanımı Rail güzel bir kadındı, devlet ve dünya nimetleri (lüks) içerisinde yaşıyordu.
Yusuf otuz üç yaşını doldurduğu bir sırada Allah ona peygamberlikten önce ilim ve hikmet verdi. Azizin hanımı Rail ondan murad almak istedi ve kapıları iyice kapattıktan sonra onu kendisine yaklaşmağa davet etti. Fakat Yusuf: Böyle bir iş yapmaktan Allaha sığınırım. Zira kocanız benim efendimdir; o bana güzel davrandı, zalimler hiçbir zaman felah bulmazlar. (Yusuf 23) diyerek onun davetini reddetti. Yusuf bunları söylemekle, böyle bir işe giriştiği takdirde bunun efendisine karşı bir hıyanet olacağını, hıyanetin de bir zulüm olduğunu anlatmak istiyordu.

Azizin hanımı Rail ise Yusufun güzelliklerini sayıp dökmeğe devam etti ve onu kendisine çekmek için tahrik ederek ona: “Ey Yusuf! Ne güzel saçların var?” dedi. Yusuf ona: “Vücudumdan ilk önce dökülecek olan bu saçlarımdır.” diye cevap verdi. Bu defa Rail: “Ey Yusuf! Ne güzel gözlerin var?” dedi. Yusuf: “Vücudumdan ilk önce gözlerim yere akacaktır.” karşılığını verdi. Sonra Rail: “Ey Yusuf! Ne kadar güzel yüzün var?” dedi. Yusuf: “Bu güzel yüzüm toprak olmağa mahkumdur.” diyerek karşılık verdi. Nihayet Rail devamlı surette Yusuf ile meşguloldu; hatta Rail Ona, O da Raile karşı niyet kurmuştu. Yusuf şalvarını çıkarmak üzere bir tarafa çekildiği zaman, babası Yakubun suretini gördü ve dişiyle parmağım ısırmış vaziyette duran Yakup Ona: “Ey Yusuf! Sakın Raile yaklaşma, zira Ona yaklaşmadığın müddetçe ufuktaki kuş gibi olursun, sana kimse el uzatamaz. Şayet Ona yaklaşır cinsi münasebette bulunursan, öldükten sonra yere yuvarlanmış kuş gibi olursun.” dedi. Bir rivayete göre Yusuf Railin ayakları arasına sokulduğu zaman duvarın üzerinde: Zinaya yaklaşmayın; çünkü o şüphesiz bir hayasızlıktır ve kötü bir yoldur. (İsra 32) yazısını gördü. Yusuf, Rabbinin burhanını görünce hemen ayağa kalktı ve bütün kuvvetiyle kapıya doğru koştu.

Hatta Yusuf kapıdan dışarı çıkmazdan önce Azizin hanımı Rail Onun arkasından yetişti, gömleğinin arka kısmından tutup çekti ve gömleğini yırttı. Bu sırada Yusuf ve Rail: …Kapının yanında onun efendisi ile karşılaştılar .. ” (Yusuf 25). Railin efendisinin yanında Railin amcasının oğlu da vardı. Rail efendisine hitaben: Ailene kötülük etmek isteyenin cezası zindana atılmaktan yahut acıklı bir azaptan başka ne olabilir? (Yusuf 25) dedi. Bunun üzerine Yusuf: Asıl o benden murad almak istedi.. (Yusuf 25) “Ben ondan kaçtım, fakat o benim peşimden yetişip gömleğimi yırttı.” dedi. Railin amcasının oğlu ise: “Bu iddianın doğru olup olmadığını gömleğin hali gösterecektir. Eğer gömlek ön taraftan yırtılmış ise kadının dediği doğrudur. Eğer arkadan yırtılmış ise Yusufun söylediği doğrudur.” dedi. Gömlek getirildiğinde, onun arkadan yırtılmış olduğu görüldü. Bunun üzerine Railin kocası Aziz ona: Şüphesiz ki bu, sizin (siz kadınların) fendindendir. Çünkü sizin fendiniz (hileniz) büyüktür. (Yusuf 28) dedi. Rivayet edildiğine göre, Yusufun (beratına) şahitlik edenin beşikte yatan bir sabi olduğu söylenir.
Bu hususla ilgili olarak İbn Abbasın rivayet ettiği bir hadiste Peygamber: Dört kimse vardır ki, bunlar henüz beşikte ve küçük yaşta iken konuşmuşlardır. Bunlar Firavunun karısının saçlarını taramakla görevli olan kadının oğlu, Yusufun şahidi, Cüreycin macerasına karışan çocuk ve Meryemin oğlu İsadır. buyurmuşlardır.

Bu arada Railin kocası Aziz Yusufa: “Sen bundan (bu meseleyi söylemekten) vazgeç .. ” (Yusuf 29) ve hiç bir kimseye bunu bahsetme.” dedi. Sonra karısı Raile dönerek: Ey kadın! Sen de günahına istiğfar et. Çünkü sen cidden günahkarlardan oldun. (Yusuf 29) diyerek onu uyardı. Fakat çok geçmeden Yusuf ile Azizin hanımı Rail arasında cereyan eden bu hadise hemen duyuldu. Hatta kadınlar arasında bu hadise dilden dile dolaşmağa başladı. Bu hadisenin yayıldığını öğrenen Rail bu kadınlara haber salıp onları evine davet etti. Ayrıca Rail onlara dayanmaları ve üzerlerine oturmaları için yastık ve minderler hazırladı. Misafir hanımlar eve gelince onların her birinin eline bir bıçakla bir ağaç kavunu (ütrunc) verdi. Bu sırada Azizin hanımı Rail Yusufu kadın misafirlerin bulunduğu odanın dışında bir yere saklamıştı. Hanım misafirlerin bıçaklarım ellerine alıp ağaç kavununu kesmeğe başlayacakları bir sırada Rail Yusufa: “Çık karşılarına!” dedi. O da karşılarına çıktı. Nihayet: Onlar Yusufu görünce onu büyük bir varlık olarak tanıdılar, (hatta hayran kalıp kendilerinden geçerek bıçaklarla) kendi ellerini kestiler ve: “Allahı tenzih ederiz, bu bir beşer değildir, bu ancak şerefli ve üstün bir melektir.” dediler. (Yusuf 31).

Neticede Yusufu gören bu misafir kadınların kendilerinden geçip ellerini kesmelerinden ve Rail hakkında yapmış oldukları dedikodudaki hatalarını anlamalarından sonra Rail meselenin içyüzünü ikrar ederek onlara: İşte beni kendisi hakkında kınayıp ayıpladığınız (zat), şu gördüğünüzdür. Yemin ederim ki, ben ondan murad almak istedim de o, namuskarlık gösterip kendini korudu. Allaha yemin ederim ki, eğer o, kendisine emredeceğimi yapmazsa, muhakkak zindana atılacak ve mutlaka ziyana uğrayanlardan olacaktır. (Yusuf 32) dedi. Yusuf ise Allaha isyan etmek yerine zindana girmeği tercih etti ve: Ey Rabbim! Zindan bana bunların davet edegeldikleri şeyi (irtikap etmekten) daha sevimlidir. Eğer sen bunların tuzaklarını benden uzaklaştırıp döndürmezsen (belki) onlara meyleder, cahillerden olurum. (Yusuf 33) dedi. Bunun üzerine: Rabbi onun duasını kabul etti de onların tuzaklarını kendisinden savdı. (Yusuf 34).
Railin kocası Aziz ise gömleğin arkadan yırtılmış olması, yüzünün tırmalanması ve kadınların bıçaklarla parmaklarını doğraması gibi delillere dayanarak Yusufu serbest bırakma kararına vardı.
Rivayet edildiğine göre, Rail kocasına şikayette bulunarak: “Bu köle beni halk arasında rezil, rüsva) etti; benim kendisinden murad almak istediğimi onlara duyurdu.” dedi. Bunun üzerine Aziz onu yedi yıl hapsetti.

Yusuf zindana atıldığı zaman Mısır Firavununun adamlarından iki genç de onunla birlikte zindana atılmıştı. Bu gençlerden birisi Firavunun yemeklerini hazırlayan ekmekçisi (aşçısı), diğeri ise onun içeceklerini hazırlayan sakisi idi. Bunların zindana atılmalarının sebebi ise onların firavunu zehirlemek istediklerine dair bir sözün Firavunun kulağına gitmiş olmasıydı. Yusuf zindana girince: “Ben rüya tabirinden anlarım.” dedi. Bunun üzerine gençlerden biri, diğerine: “Gel bu adamı deneyelim.” dedi. Önce ekmekçi olan gençi söz aldı ve: Ben rüyamda kendimi başımın üzerinde ekmek taşıyor ve kuşları da bu ekmekten yiyor gördüm. Diğeri ise: Ben rüyamda kendimi şarap (üzüm) sıkıyor gördüm. (Yusuf 36) dedi. Yusuf bu gençlere: Size gıda olmak üzere bir yiyecek geleceği zaman, ben onun ne olduğunu daha size gelmezden önce haber verebilirim .. (Yusuf 37) diyerek kendisinden sorulan bu düşlerin ikisine de cevap vermekten çekindi ve sözü başka tarafa çekti: Ey hapishane arkadaşlarım Darmadağınık bir çok düzme tanrılar mı daha hayırlıdır, yoksa hepsine ve her şeye galip gelen ve kahhar olan bir tek Allah mı? (Yusuf 39) dedi.

Firavunun ekmekçisinin adı Mahlet (Mahleb ), sakisinin adı ise Nebu idi. Bu gençler sordukları rüyaların tabirlerini öğreninceye kadar Yusufun peşini bırakmadılar ve onu buna cevap vermeğe mecbur ettiler. Bunun üzerine Yusuf: Biriniz (yani rüyasında şarap sıktığını gören) efendisi krala şarap içirecek, diğeri (ekmekçi) ise asılıp kuşlar tepesinden yiyecektir. (Yusuf 41) dedi. Yusuf onların rüyalarını yorumlayınca onlar: “Biz böyle bir rüya falan görmedik?” dediler. Bunun üzerine Yusuf: İşte hakkında fetva istemekte olduğunuz rüya meselesi (böylece) olup bitmiş, (hükme bağlanmıştır) (Yusuf 41) dedi. Sonra Yusuf, bu iki gençten kurtulacağını bildiği Nebuya: Beni efendinin (hükümdarın) yanında an. (Yusuf 42). Ayrıca benim haksız yere zindana atıldığımı ona söyle, dedi. Ancak şeytan tarafından Yusufa arız olan bir gaflet sebebiyle: Şeytan ona (Yusufa) Rabbini anmayı (Rabbinden yardım istemeyi) unutturdu. (Bu yüzden Yusuf) daha nice yıllar zindanda kaldı. (Yusuf 42). Ayrıca Allah Ona vahyederek: Ey Yusuf! Sen benden başkasını kendine vekil (himayeci) edindin; bunun için senin mahpusluk müddetini uzatacağım. buyurdu. İşte bu yüzden Yusuf yedi yıl zindanda kaldı.

Bundan sonra Mısır hükümdarı firavun Reyyan bin el-Velid korkunç bir rüya gördü. Bu firavunun nesep şeceresi ise Reyyan bin el-Velid bin el-Hervan (Servan ) bin Eraşe bin Faran bin Amr bin Imlak bin Laved bin Sam bin Nuhtur. Bu Firavun rüyasında yedi zayıf sığırın yedi semiz sığırı yediğini, ayrıca yedi yeşil başağın yanında yedi tane kuru başak bulunduğunu gördü ve bu rüyasını tabir ettirmek için sihirbaz, kahin, falcı ve izeileri bir araya toplayıp rüyasını onlara anlattı. Bunun üzerine onlar: (Bunlar) karma karışık (ve yalancı) düşlerdir. Biz böyle düşlerin tabirini bilen (kimseler) değiliz. (Yusuf 44) dediler. Ayrıca: (Zindandaki) iki (arkadaş)tan kurtulanı, nice zaman sonra (Yusufu) hatırladı ve: “Ben size onun tabirini haber vereyim. Hemen beni gönderin.” dedi. (Yusuf 45). Onlar, hemen Nebuyu Yusufa gönderdiler ve Nebu, Firavunun gördüğü bu rüyayı Yusufa anlattı. Yusuf bu rüyayı tabir etmek sadedinde: Yedi sene adetiniz veçhile ekin ekersiniz, yiyeceğinizden az bir ıniktar hariç olmak üzere biçtiklerinizi başağında bırakırsınız. Sonra bunun ardından yedi kurak (yıl) gelecek, tohumluk için) saklayacağınızdan az bir miktar hariç olmak üzere önceden biriktirdiklerinizi yiyip bitirecek. Daha sonra bunun ardından da bir yıl gelecek, insanlar onda (yani o zaman) yağmura kavuşturulacak ve o yıl üzüm ve zeytin gibi mahsulleri, yahut süt hayvanlarını) sıkıp sağacaklar. Yusuf 47-49) dedi. Rüyada görülen yedi semiz sığır bolluk yıllarını, zayıf olan yedi sığır ise kıtlık yıllarını temsil ediyordu. Keza rüyada görülen yedi yeşil başakla yedi kuru başak da aynı şekilde bolluk ve kıtlık yıllarını simgeliyordu.

Nihayet Nebu, Firavunun yanına dönerek Yusufun yapmış olduğu bu tabiri ona anlattı ve Firavun Yusufun sözünün doğruluğunu anladı. Bunun üzerine Firavun: Onu bana getirin .. (Yusuf 50) diye adamlarına emir verdi.
Firavun tarafından gönderilen elçi Yusufun yanına gelip onu Firavunun huzuruna gitmesi için davet ettiği zaman, o elçiyle birlikte Firavunun huzuruna çıkmadı ve ona: Efendine (firavuna) dön de ellerini kesen o kadınların zoru neydi? Bunu kendisine bir sor. (Yusuf 50) dedi. Nihayet elçi Yusufun yanından geri döndükten sonra Firavun bu kadınlara Yusufun teklif ettiği soruyu sordu. Onlar ise: Haşa, Allah için (söylemek gerekirse) biz onun üzerinde bir fenalık görmedik .. (Yusuf 51). Fakat Azizin karısı bize kendisinin Yusuftan murad almak istediğini haber verdi, dediler. Bunun üzerine Azizin hanımı: Şimdi hak meydana çıktı. Ben ondan murad almak istedim. O ise şeksiz şüphesiz doğru söyleyenlerdendir. (Yusuf 51) dedi. Elçi geri dönüp bu itirafı Yusufa naklettikten sonra o: Azizin gıyabında ona gerçekten hıyanet etmediğimi .. (Yusuf 52) bilsin diye elçileri geri çevirdim, dedi. Yusuf bu sözü söyleyince Cebrail ona: Raile karşı niyet kurduğun zamanda da mı hiyanet etmedin? dedi. Bunun üzerine Yusuf: Ben nefsimi terbiye etmem (temize çıkarmam). Çünkü nefis bütün şiddetiyle kötülüğü emreder .. (Yusuf 53) dedi. Nihayet Yusufun Firavun katında beratı ve emin bir kimse olduğu ortaya çıkınca o adamlarına: Onu (Yusufu) bana getirin, ben onu kendime has bir (müsteşar) edineyim. (Yusuf 54) dedi.

Elçi tekrar Yusufun bulunduğu zindana geri dönünce, o elçi ile birlikte zindandan çıktı ve hapishanede kalanlar için dua ettikten sonra hapishanenin kapısının üzerine: “Burası dirilerin kabridir. Hüzünlerin toplandığı bir evdir. Dostların tecrübe edildiği, düşmanların sevindirildiği bir yerdir.” cümlelerini yazdı. Bundan sonra Yusuf boy abdesti alıp elbiselerini giydi ve Firavunun yanına gelmek üzere yola çıktı. Neticede Yusuf Firavunun huzuruna gelip: Onunla konuşunca, Firavun: “Sen bugün(den itibaren) bizim nezdimizde mühim bir mevki sahibisin, emin (bir müsteşar)sın.” dedi. (Yusuf 54). Bunun üzerine Yusuf ona: Beni memleketin hazineleri üzerine (memur) et. Çünkü ben onları korumağa muktedirim ve bilenim. (Yusuf 55) dedi. Fakat Firavun Onu bir yıl sonra bu göreve tayin etti. Eğer Yusuf: “Beni memleketin hazineleri üzerine (memur) et.” dememiş olsaydı, hemen bu göreve tayin edecekti. Neticede Firavun bir yıl sonra bütün hazinelerini Ona teslim edip hazineler üzerinde hüküm verme yetkisini devretti ve vereceği hükmü geçerli kabul etti. Ayrıca efendisi Kuttir (Kıttir), yani Aziz öldükten sonra Onun görevini Yusufa devretti. Kuttirin vefatı ise bu hadiselerin cereyan ettiği gecelerin birinde meydana gelmişti. Bir rivayete göre ise firavun Kuttiri azledip görevini Yusufa devretmişti. Birinci rivayet daha doğrudur. Çünkü ileride de bahsedeceğimize göre Yusuf Aziz Kuttirin hanımı ile evlenmiştir. Yusuf Mısırın idaresinde mühim bir görev üstlenince Firavun Reyyan bin el-Velidi imana davet etti, O da iman etti, bundan sonra da vefat etti. Onun vefatından sonra yerine Mısır Firavunu olarak Kabus bin Musab bin Muaviye bin Numeyr bin Selvas bin Faran bin Amr bin İmlak geçti. Yusuf Onu da imana davet etti; fakat o iman etmedi. İşte Yusuf bu Firavunun saltanatı döneminde vefat etti.

Bundan sonra Firavun Reyyan bin el-Velid, Yusufun efendisi olan Kuttirin dul kalan hanımı Rail ile Yusufu evlendirdi. Yusuf Rail ile zifafa girdiği zaman ona: “Bugünkü kavuşmamız, o zamanki senin istediğin kavuşma tarzından daha hayırlı değil midir?” diye sordu. Rail de Yusufa: “Ey doğru sözlü arkadaş! O hareketten dolayı beni ayıplama. Gördüğün gibi ben devlet ve dünya servetleri içerisinde müreffeh bir şekilde yaşayan güzel bir kadınım. Kocam ise kadınlara yaklaşabilecek bir iktidara sahip değildi. Allah seni sonsuz derecede güzellikte yarattığından nefsime mağlup oldum.” diye cevap verdi. Yusuf Rail ile zifafa girdiği zaman onu bakire buldu ve Railden Efrayim ve Minşa (Mişa ) adlarında iki oğlu dünyaya geldi.
Yusuf Firavun tarafından hazinelerinin başına getirildi. Bu arada yedi bolluk yılı gelip geçti. Yusuf ise gelecek kıtlık yıllarına hazırlık olmak üzere biçilen ekinlerin tanelerini başaklarında bırakarak hazırlık yaptı. Derken kıtlık yılları gelip çattı, ahali de kıtlık yüzünden açlığa düştü. Bu sırada Yusufun babası Yakubun yaşadığı memleketlerde de kıtlık hüküm sürüyordu. İşte bu sebeple Yakup anne bir kardeş olan Yusufun kardeşi Bünyamini yanında bırakıp diğer oğullarını (zahire getirmek üzere) Mısıra gönderdi. Yakubun oğulları Mısıra gelip Yusufun yanına girdikleri zaman Yusuf onları tanımıştı; fakat onlar, aradan uzun bir müddetin geçmesi ve Yusufun giyim kuşamının değişmesi dolayısıyla onu tanıyamamışlardı. Çünkü Yusuf hükümdarlara layık olan elbiseler giyinmişti. Yusuf onlara baktı ve: “Buraya ne maksatla geldiniz? Bana söyleyin.” dedi. Onlar: -Biz Şamlıyız, yiyecek ve zahire almak üzere buraya geldik.” dediler. Bunun üzerine Yusuf onlara: “Siz yalan söylüyorsunuz, sizler casuslarsınız, işin gerçek yüzünü bana söyleyin.” dedi. Onlar: “Biz, doğru sözlü dürüst bir adamın on evladıyız, aslında biz on iki idik, bir kardeşimiz bizimle birlikte kıra çıkmıştı ve orada helak oldu, bu kardeşimiz ise babamıza bizden daha sevimli idi.” dediler. Yusuf: “Pekala, bu kardeşiniz helak olduktan sonra babanız kime sevgi duyup teselli bulurdu?” diye sordu. Onlar: “Ondan daha küçük olan bir kardeşimiz var, onunla teselli bulurdu.” diye cevap verdiler. Yusuf: “O halde onu görmek istiyorum, onu bana getirin. Aksi takdirde: Eğer onu bana getirmezseniz, artık benim yanımda size hiç bir kile (zahire) yoktur, boş yere bana yaklaşmayın. (Yusuf 60)” diyerek onlara karşılık verdi. Onlar ise: Onu babasından istemeye çalışırız ve her halde (bunu) yaparız. (Yusuf 61) dediler. Bunun üzerine Yusuf: “Öyle ise tekrar geri dönünceye kadar içinizden birini bana rehine olarak bırakın.” dedi. Onlar da Şemunu rehine olarak bıraktılar. Çünkü çekilen kura ona isabet etmişti. Bundan sonra Yusuf onların zahirelerini hazırlattı ve zahire tartan memurlarına, onların zahire ve yiyecek karşılığında ödemiş oldukları sermayeyi (parayı) tekrar onların yüklerinin içine koymalarını söyledi. Yusuf böyle yapmakla onların tekrar geri döneceklerini umuyordu. Çünkü o Yakubun oğullarının, yani kardeşlerinin emanete riayet, dinlerine olan bağlılıkları sebebiyle zahire karşılığında ödedikleri bedelin yüklerinde çıkması üzerine onu geri getireceklerini biliyordu ve bu sebeple onların geri dönmelerini sağlamak istiyordu.

Bir rivayete göre, Yusufun, kardeşlerinin zahire karşılığında ödedikleri bedeli yüklerinin içerisine bırakmasının sebebi, babalarının yanında ikinci kez onları geri gönderecek mali gücünün olmamasından kaynaklanmıştı. Yakubun oğulları zahire bedeli olarak ödemiş oldukları sermayelerinin kendi yüklerinin içerisinde çıkması üzerine tekrar Mısıra geldiler. Yusuf. ahalinin kıtlıktan zorluk çektiklerini görünce zahireyi eşitlik esasına göre dağıtmağa başladı. Bir kişiye ancak bir deve yükü zahire veriyordu.
Nihayet Yakubun oğulları zahire yüklü hayvanlarıyla Mısırdan dönüp babalarının yanına geldiklerinde onlar: “Ey babamız! Mısır ülkesinin hazi-nedarı olan Aziz bize öyle iltifat ve ikramda bulundu ki, eğer o. Yakubun evladından birisi bile olsaydı, bize bu kadar ikram ve iltifatta bulunamazdı. Ayrıca o, kardeşimiz Şemunu yanında rehine olarak bıraktı ve bize de: Kırda helak olan kardeşinizden sonra babanızın en çok sevdiği ve şefkat gösterdiği kardeşinizi bana getirin. Aksi takdirde: Eğer onu bana getirmezseniz, artık benim yanımda size hiçbir kile (zahire) yoktur, boş yere bana yaklaşmayın. (Yusuf 60) dedi.” dediler.

Bunun üzerine Yakup onlara: Ben onu (Bünyamini) size nasıl güvenip emanet edebilirim? Nitekim bundan önce kardeşi (Yusuf) için sizlere güvendim de (başıma neler geldi). (Yusuf 64) dedi. Diğer taraftan: Onlar, metalarını (zahire yüklerini) açtıkları zaman (zahire bedeli olan) sermayelerini kendilerine geri gönderilmiş buldular. (Bunun üzerine) onlar: “Ey babamız! Daha ne istiyoruz? İşte sermayemiz de bize iade edilmiş. (Biz onunla tekrar) ailemize zahire getiririz. Kardeşimizi korur, bir deve yükü zahire de artırmış oluruz” dediler. (Yusuf 65). Yakup ise: Bu seferki aldığımız ölçek (zahire) pek azdır (bizi idare etmez) (Yusuf 65) dedi ve: Etrafınız kuşatılıp (çaresiz kalmanız hariç) onu (Bünyamini) bana muhakkak surette geri getireceğinize dair Allahtan bana sağlam bir taahhüt getirmedikçe onu sizinle beraber göndermem, diyerek onlara şart koştu. Nihayet: Onlar, babaları (Yakuba) teminatlarını verince O: Allah benim ve sizin bu dediklerimize vekil (şahid olsun.) (Yusuf 66) dedi.

Yakub, kardeşleriyle birlikte Bünyaminin gitmesine izin verdikten sonra, onlara tavsiyelerde bulunarak: Ey oğullarım! (Mısıra vardığınızda) hepiniz bir kapıdan girmeyin, ayrı ayrı kapılardan girin. (Yusuf 67) dedi. Çünkü Yakup oğullarının toplu halde Mısıra girmeleri halinde onlara nazar değmesinden korkmuştu. Onlar da babalarının bu öğüdünü yerine getirdiler.
Yakubun oğulları Mısıra gelip: Yusufun huzuruna girdiklerinde O, kardeşini kendi yanına aldı .. (Yusuf 69) ve onu tanıdı. Ayrıca Yusuf onları bir yere indirdi ve onlara yiyecekler hazırlatıp kendilerine takdim etti. Onları ikişer ikişer sofraya oturttu, Bünyamin ise tek başına kaldı ve ağlayarak: “Eğer kardeşim Yusuf hayatta olsaydı, o da beni kendisiyle birlikte oturturdu.” dedi. Bunun üzerine Yusuf: “Kardeşiniz Bünyamin tek kaldı.” dedi ve onu yanına oturtup birlikte yemek yedi. Gece olup yatmak zamanı gelince Yusuf onlara yataklar getirdi ve: “Her iki kardeş bir yatakta uyusun.” dedi. Bünyamin ise yine tek kaldı. Bunun üzerine Yusuf: “Bu da benimle beraber uyur.” dedi ve Bünyamin Yusuf ile birlikte onun yatağında kaldı. Yusuf gece boyunca sabaha kadar kardeşi Bünyamini koklayıp bağrına bastı. Bu arada Bünyamin de kardeşi Yusufun kaybından duyduğu üzüntülerini ona anlattı. Bunun üzerine Yusuf ona: “Kaybolan (ölen) kardeşinin yerine beni kardeş olarak kabul edip sever misin?” dedi. Bünyamin ona: “Senin gibi bir kardeş nasıl bulunur? Fakat sen ne babam Yakubdan ve ne de annem Rahilden doğmuşsun.” dedi. Bünyaminin bu sözleri üzerine Yusuf ağlamağa başladı ve ayağa kalkıp onun boynuna sarıldı, sonra ona: “Ben senin kardeşin Yusufum, onların geçmişte bize yaptıklarına tasalanma; çünkü Allah bize ihsanda bulundu. Benim sana öğretip söylediklerimi sakın kardeşlerine duyurma.” dedi.

Rivayet edildiğine göre, Yusufun kardeşleri onun yanına girdiklerinde, O elindeki ölçeğe hafifçe vurdu ve: “Bu bana sizin on iki erkek kardeş olduğunuzu, kardeşlerinizden birini de sattığınızı söylüyor.” dedi. Bünyamin, Yusufun bu sözünü işitince hemen onun önünde secdeye kapandı ve: “Şu ölçekten kardeşim (Yusufun) hayatta olup olmadığını bir sor.” diye ricada bulundu. Bunun üzerine Yusuf ölçeğe hafifçe vurdu, sonra: “Evet kardeşin hayattadır, onu pek yakında göreceksin. ” dedi. Yusufun bu sözü karşısında Bünyamin: “Sen benim hakkımda ne istersen onu yap, zira kardeşim (Yusuf) benim burada olduğumu öğrenirse, pek yakında beni kurtarır.” dedi. Bünyaminin bu sözleri üzerine Yusuf odaya girip ağladı, abdest aldıktan sonra tekrar onların yanına geldi. Yusuf kardeşlerinin develerine gerekli erzak ve zahireyi yüklettikten sonra yanında bulunan gümüş zahire ölçeğini kardeşinin devesinin taşıdığı bir yükün içine gizlice yerleştirdi.
Bir rivayete göre bu gümüş kabın zahire ölçeği olmadığı, içinden su içilen bir maşrapa olduğu, söylenir.
Anlatıldığına göre, Bünyamin, Yusufun kendi kardeşi olduğunu öğrenince ona: “Asla senden ayrılmam.” dedi. Bunun üzerine Yusuf ona: “Ben seni burada alıkorsam anne ve babamızın üzüntüye düşeceklerinden korkarım. Ben ancak seni ağır bir suçla teşhir ederek burada alıkoyabilirim.” dedi. Bünyamin ona: “Nasıl istersen öyle yap.” diye rızasını bildirdi. Bunun üzerine Yusuf ona: “Ben bu ölçeği senin devenin taşıdığı zahirenin içerisine gizlice yerleştirir, sonra tellal çıkarır, ölçeğin çalındığını ilan ederim. Ölçek senin yükünde bulunacağından seni hırsızlıkla itham edip onların elinden alırım.” dedi. Bünyamin: “Pekala öyle yap.” dedi.

Nihayet Yusufun kardeşleri kafile halinde Mısırdan ayrılacakları bir sırada arkalarından bir münadi (tellal): “Ey kafile (durun)!. Siz şüphesiz hırsızlarsınız. (Yusuf 70) diye seslendi. Bunun üzerine onlar: Allahallah! (Hüviyetimizi, ahlakımızı) siz de öğrenmişsinizdir. Biz bu yere, and olsun ki, fesad çıkarmak için gelmedik. Ayrıca biz hırsız kimseler de değiliz. (Yusuf 73). “Çünkü biz aldığımız zahire ve yiyeceklerin bedelini Azize ödedik, dediler. Onların bu sözleri üzerine, kafıleye seslenip durduranlar tekrar onlara: “Eğer yalancılar iseniz (çalanın) cezası nedir?” (Yusuf 74) diye sordular. Onlar: “Onun cezası yükünde (hırsızlık malı) bulunan kimsenin kendisidir .. ” (Yusuf 75) dediler. Yani çaldığı mala karşılık kendisini alır, köle edinirsiniz demek istediler. Bunun üzerine Yusuf, kardeşi Bünyaminin kabından önce onların kaplarını aramağa başladı, sonra ölçeği (veya maşrapayı) kardeşinin kabından çıkarıp buldu. Yakubun diğer oğulları hırsızın Bünyamin olduğunu görünce Yusufu kastederek: Eğer o (Bünyamin) çalmış bulunuyorsa onun daha önce bir kardeşi (Yusuf) de çalmıştı. (Yusuf 77) dediler. Çünkü Yusuf küçük iken annesinin babasına ait olan bir putu çalıp kırmıştı. Bu yüzden onlar Yusufu bununla ayıplamağa çalıştılar.
Bir rivayete göre ise Yusuf için söz konusu edilen hırsızlık meselesi, bahsi yukarıdaki geçen kuşak (kemer) hadisesidir.
Neticede çalınan nesnenin çocuğun (Bünyaminin) yükü arasından çıkması üzerine onlar: “Ey Rahilin oğulları! Bütün belalar başımıza sizin yüzünüzden geliyor.” dediler. Bunun üzerine Bünyamin de onlara: “Hayır, Rahil oğullarının başına gelen belalar, hep sizin yüzünüzden gelmiştir. Bu ölçeği (veya maşrapayı) benim yüküme sokan kimse, daha önce yüklerinize zahirenin bedeli olan dirhemleri sokan kimsedir.” diye karşılık verdi.

Yusuf kardeşlerinin verdiği hükme ve karara dayanarak Bünyamini yanında alıkoydu. Nihayet onlar kardeşleri Bünyamini kurtarmak için bir çare bulamayınca, Yusuftan onu kendilerine bırakmasını istediler ve: Ey Aziz (Yusuf)! Gerçekten onun ihtiyar bir babası var. Onun yerine (bizden) birimizi alıkoy .. (Yusuf 78) dediler. Bunun üzerine Yusuf onlara: Allah korusun! Biz, eşyamızı kimin yanında (yükünde) bulduysak ancak onu tutarız. (Yusuf 79) dedi. Nihayet onlar, Bünyamini kurtarmaktan ümitlerini kesince, yabancı bir kimseyi aralarına almadan kendi kendilerine baş başa görüşmek için bir tarafa çekildiler. Yaşça büyükleri olan Şemun onlara hitaben: (Kuşatılıp çaresiz kalmadıkça Bünyamini getirip teslim etmek üzere) babanızın sizden Allahadına teminat almış olduğunu, daha önce de Yusuf hakkında işlediğiniz kusuru bilmediniz mi? Artık ben Mısırdan çıkmama veya savaşmama) babam izin verinceye kadar buradan (Mısırdan) katiyyen ayrılmam. (Yusuf 80). “Babanızın yanına dönün, başınıza gelenleri ona haber verip anlatın.” dedi.
Nihayet onlar babalarının yanına dönüp Bünyaminin durumunu ve Şemunun orada kaldığını anlattılar. Bunun üzerine babaları Yakup onlara: Hayır, sizi nefisleriniz aldatıp (böyle büyük) bir işe sürüklemiştir.
Artık (bana düşen) güzel bir sabırdır. Umarım ki Allah onların hepsini (Yusuf, Bünyamin ve Şemunu) birden bana getirip kavuşturacaktır. (Yusuf 83) dedi.
Bundan sonra Yakup onlardan ayrıldı ve: “Vay Yusufum!” diye üzülüp ağlamağa başladı. Sonra: … Üzüntüden iki gözüne ak düştü. Fakat (kalbini dolduran öfke ve üzüntüyü) yutup sakladı. (Yusuf 84).
Bunun üzerine oğulları ona: Hala Yusufu anıp duruyorsun. And olsun ki, sonunda ya kederinden müzmin bir hastalığa yakalanıp eriyeceksin yahut da helake uğrayanlardan olacaksın. (Yusuf 85) dediler.
Bunun üzerine Yakup onlara cevap vererek: Ben (taşan) kederimi, mahzunluğumu yalnız Allaha şikayet ediyorum. Ben Allah tarafından sizin (Yusufun rüyasının doğruluğuna ait) bilmeyeceğiniz (nice) şeyleri de biliyorum. (Yusuf 86) dedi.

Rivayet edildiğine göre, Yakubun oğlu Yusuf için çektiği kaygı ve üzüntü, başında musibet bulunan yetmiş kişinin (veya yavrusunu kaybetmiş yetmiş annenin) kaygı ve üzüntüsü derecesine varmıştır. Bu üzüntüsüne karşılık olarak da kendisine yüz şehit mükafatı verilmiştir.
Anlatıldığına göre, bir gün Yakubun bir komşusu yanına gelip ona: “Yakub! Babanın yaşına gelmediğin halde kuruyup tükendin.” dedi. Yakup da ona: “Beni Allahın, Yusufun gam ve kederiyle müptelel kılması yiyip bitirdi.” dedi.
Bunun üzerine Allah ona vahiy yoluyla: “Ey Yakub! Sen beni yaratıklarıma mı şikayet ediyorsun?” buyurdu. Yakub: “Ey Rabbim! Hata yaptım, beni bağışla!” dedi. Bunun üzerine Allah: “Senin bu hatanı bağışladım” buyurdu. Bundan sonra Yakup halini soranlara: “Ben (taşan) kederimi ve hüznümü yalnız Allaha şikayet ediyorum.” (Yusuf 86) derdi. Bunun üzerine Allah vahiy yoluyla Yakuba: Eğer oğullarım Yusuf ve Bünyamin ölmüş olsalardı bile, onları senin için diriltirdim. Fakat ben seni onların kaygı ve üzüntüsüyle müptela kıldım. Çünkü sen bir defasında kebap yaptın, fakat cimrilik ederek komşuna ondan yedirmedin. buyurdu.

Bir rivayete göre, Yakubun bu kaygı ve üzüntüye müptela olmasının sebebi şu idi: Yakubun bir ineği, bu ineğin de birkaç tane buzağısı vardı. Yakup buzağıları, annelerinin böğürüşleri arasında ve gözünün önünde ona acımadan boğazlamıştI. İşte bu yüzden o, en kıymetli evladım (Yusufu) kaybetmekle müptela kılınıp imtihan edildi.
Diğer bir rivayette ise Yakup bir gün bir koyun kesmişti. Bu sırada kapısının önüne bir miskin (zavallı) kişi gelip durdu, fakat Yakup ona bu koyunun etinden yedirmedi. Allah ona bu hususta vahiyde bulunarak Yusufun kaybıyla müptela kılınmasının sebebinin bu olduğunu bildirdi. Bunun üzerine Yakup yemekler hazırlattı ve: “Oruçlu olanlar gelsinler, Yakubun evinde iftar etsinler.” diyerek bir münadi (tellell) vasıtasıyla ilan ettirdi.
Bundan sonra Yakup Mısırdan gelen oğullarına tekrar Mısıra dönmelerini ve Yusuf ile kardeşi Bünyamin hakkında soruşturmalarda bulunmalarını emretti. Yakubun emri üzerine onlar tekrar Mısıra döndüler ve Yusufun huzuruna girdiklerinde: Ey Aziz! Bizi ve ailemizi kıtlık bastı, biz az bir sermaye ile geldik, Bize yetecek olan miktarı tam ölçek olarak ver .. Yusuf 88) dediler.
Rivayet edildiğine göre, onların zahire bedeli olarak getirdikleri sermaye, kalp dirhemler (paralar) den, diğer bir rivayette ise yün ile sade yağdan ibaret maddelerdi. Bu hususta başka rivayetler de vardır. Ayrıca onlar: (Ayarı yüksek para ile ayarı düşük olan paranın arasındaki farkı) bize sadaka olarak ihsanda bulun. (Yusuf 88) dediler. Bir rivayette ise ayetin bu cümlesi: Kardeşimiz Bünyamini bize iade etmek suretiyle ihsanda bulun. şeklinde tefsir edilmiştir.
Yusuf onların bu sözlerini işitince kendine hakim olamadı ve gözlerinden yaşlar boşanarak ağlamağa başladı, sonra da onlara saklamış olduğu sırrını açıkladı.

Bir rivayete göre, Yusufun onlara sırrını açıklamasının sebebi, Yakuba, oğlu Bünyaminin hırsızlık yapması yüzünden Mısırda alıkonduğu söylendiğinde, onun, oğlu Yusufa bir mektup yazmış olmasıydı. Bu mektup şöyledir: Allah dostu İbrahimin oğlu İshak, Allahın kurbanı İshakın oğlu ve Allahın kulu Yakubdan adaletli Mısır Azizine, Allaha hamd ve senadan, zatınıza selam ve saygılarımı sunduktan sonra şunu arzederim ki, biz bela ve musibetlerle iç içe yaşayan bir aileyiz. Dedem İbrahim elleri ve ayakları bağlanarak ateşe atıldı; fakat Allahateşi ona serin ve selamet kıldı. Babam İshak da elleri ve ayakları bağlanarak yere yatırıldı ve kurban edilmek için bıçak boğazına dayandı; fakat Allah o anda bir kurban gönderip onu kurtardı. Bana gelince, benim bir oğlum vardı ve evladımın arasında bana en sevimlisi idi. Kardeşleri onu bir gün kıra götürdüler, kana bulanmış gömleği ile geri döndüler ve: “Onu kurt yedi.” dediler. Ayrıca benim anne bir kardeş başka bir oğlum daha vardı. Kaybolan oğlumun yerine onunla teselli buluyordum, onu da Mısıra götürdüler, geri döndüklerinde: “Onun hırsızlık yaptığını, bu yüzden sizin onu alıkoyduğunuzu.” söylediler. Biz öyle bir aileyiz ki, neslimizden hırsız dünyaya gelmez. Eğer onu (Bünyamini) salıp geri gönderirseniz ne ala, aksi takdirde beddua ederim ve bu beddua yedinci çocuğuna isabet edip onu yakalar.

Mısır azizliğinde bulunan Yusuf bu mektubu okuyunca kendine sahip olamadı, ağlamağa başladı. Nihayet kalbine sakladığı sırrını onlara açarak: Siz cahilliğiniz yüzünden Yusuf ve kardeşine yaptıklarınızı biliyor musunuz? (Yusuf 89) dedi. Bu arada: Onlar: “Yoksa sen gerçekten Yusuf musun?” dediler. O da: “(Evet) ben Yusufum, bu da kardeşim (Bünyamin), Allah (birbirimize kavuşmağı) bize Lutfetti. Çünkü kim (Allahtan) korkar ve sabrederse, şüphesiz Allah güzel davrananların mükafatını zayi etmez.” dedi. (Yusuf 90). Onlar özür dileyerek: Allaha and olsun ki, gerçekten Allah seni bize üstün kılmış. Gerçek şu ki, biz elbette hata işlemiş olduk. (Yusuf 91) dediler. Bunun üzerine Yusuf: Bugün sizi kınamak yok (yani suçunuzu size anlatmayacağım). Allah sizi affetsin! Çünkü O merhametlilerin en merhametlisidir. (Yusuf 92) dedi.
Bundan sonra Yusuf onlara babasını sordu. Onlar, Bünyaminin de kaybolmasıyla üzüntüden gözlerinin kapandığını söylediler. Bunun üzerine Yusuf onlara: Şu gömleğimi götürün ve babamın yüzüne koyun, (gözleri) görecek duruma gelir. Ayrıca bütün ailenizi bana getirin. (Yusuf suresi. ayet 93) dedi. Yusufun bu sözleri üzerine Yahuda: “Bu gömleği babama ben götüreceğim; çünkü kana bulanmış gömleği babama ben getirip sunmuştum ve kurdun Yusufu yediğini ona ben söylemiştim. Bu gömleği götürerek Yusufun hayatta olduğunu ona haber vereceğim, daha önce nasılonu üzdüysem, bu defa öyle sevindireceğim.” dedi. İşte bu yüzden müjdeci olarak Yakubun yanına Yahuda gitti.
Kafile Mısırdan ayrılınca rüzgar Yakuba Yusufun kokusunu getirdi. Yakup ile Yusuf arasında seksen fersahlık bir mesafe bulunuyordu. Yusuf Mısırda, Yakup ise Kenan topraklarındaydı. Bunun üze-rine Yakup oğullarına: Eğer bana bunak demezseniz, inanın ben Yusufun kokusunu alıyorum. (Yusuf 94) dedi. O sırada yanında hazır bulunan oğulları da Yakuba: Allaha yemin ederiz ki, sen hala (Yusufu hatırlamak konusunda) eski sapıklık ve şaşkınlığındasın. (Yusuf 95) dediler. Nihayet: Müjdeci (Yahuda Yusufun gömleğiyle) gelince onu Yakubun yüzüne koydu ve (gözleri) görür duruma geldi. Bunun üzerine Yakub: “Ben size Allah tarafından (vahiy yoluyla Allahın Yusufun rüyasını doğru çıkarması konusunda) sizin bilemeyeceğiniz şeyleri bilirim demedim mi?” dedi.” (Yusuf ayet 96).

Müjdeci Yahuda geldiğinde Yakup Ona: “Yusufu bırakıp geldiğinde O ne haldeydi?” diye sordu. Yahuda: “O Mısıra hakim durumdaydı.” diye cevap verdi. Yakub: “Ben mülk ve hakimiyeti ne yapayım? Onu bırakıp, geldiğin zaman o hangi din üzere idi?” diye sordu, Yahuda: “İslam dini üzere idi.” deyince Yakub: “İşte şimdi Allahın bize verdiği nimet tamamlandı,” dedi.
Yakubun yanında bulunan oğulları Yusufun gömleğini görüp Onun sağ olduğu haberini aldıklarında: Ey babamız! Allahtan bizim günahlarımızın affını dile! Zira biz gerçekten günahkarlar idik. (Yusuf 97) dediler. Yakup ise onlara: Sizin için Rabbimden sonra af dilerim… (Yusuf 98) dedi. Böylece Yakup duasını cuma gününün seher vaktine kadar tehir etti.
Bundan sonra Yakup ve ailesi oğullarıyla birlikte Mısıra gitmek üzere yola çıktılar. Mısıra yaklaştıkları bir sırada Yusuf ile Mısır halkı onları karşılamağa geldiler. Mısır halkı Yusufu sayıp, kendisine tazim gösterdiklerinden onlar da karşılamağa çıkmışlardı. Bu sırada Yakup bineğinden inmişti ve oğlu Yahudaya dayanarak yaya halde yürüyordu. Bir ara Yakubun gözleri süvarilerle halka ilişti ve oğlu Yahudaya: “Yavrucuğum! Bu adam Mısır firavunu mu?” diye sordu! Yahuda: “Hayır, bu adam senin oğlun Yusuftur.” diye cevap verdi. Yakup oğlu Yusufa yaklaşınca, önce Yusuf babasını selamlamak istedi; fakat onun selamlaması engellendi. Bunun üzerine Yakub: “Ey keder ve üzüntüleri dağıtan kişi! Selam sana olsun!” dedi. Çünkü Yusufun kaybolmasından bu yana Yakubun üzüntü ve göz yaşları hiç dinmemişti.
Yakub ailesiyle birlikte Mısıra geldiklerinde, Yusuf anne ve babasını yanına alıp tahta oturttu. Bir rivayete göre, Yusufun annesi ölmüş olduğundan teyzesi ile babasını yanına alıp tahta oturtmuştu. Bu arada Yakup ve Yusufun annesi ve kardeşleri Yusufa secde ettiler. O devirde halkın hükümdarları selamlaması secde şeklinde olurdu.

Buradaki secdeden alnı yere “koymak kastedilmemiştir. Çünkü alnı yere koyarak secde etmek ancak Allah için caiz olur. Buradaki secdeden maksat ise selamlama anında eğilmekten ve tevazu göstermekten ibarettir. Nitekim günümüzde de hükümdarlar bu şekilde selamlanırlar. Yusuf, annesiyle babasının ve kardeşlerinin kendisini secde ederek selamladıklarını görünce: Ey babacığım! İşte bu, vaktiyle görmüş olduğum rüyamın tabiridir. Rabbim onu doğru çıkardı… (Yusuf 100) dedi.
Yusufun vaktiyle gördüğü rüya ile babası Yakubun Mısıra gelmesi arasından kırk yıl, bir rivayete göre ise seksen yıl geçmiştir. Yusuf kuyuya atıldığı zaman on

yedi yaşındaydı ve babası Yakup ile buluştuğunda doksan yedi yaşında bulunuyordu. Yusuf ailesini Mısıra getirdikten sonra yirmi üç yıl daha yaşadı ve yüz yirmi yaşında iken vefat etti. vefatından sonra ise yerine kardeşi Yahudayı vası tayin etti.
Rivayet edildiğine göre, Yusuf, babası Yakubtan ayrıldığında on sekiz yaşındaydı. Bir rivayete göre de, Yusuf Mısıra geldiğinde on yedi yaşında bulunuyordu. Firavun onu Mısıra geldikten on üç yıl sonra kendisine vezir edindi. Yakup ile oğlu Yusuf arasında geçen ayrılık süresi ise yirmi iki yıldır. Yakup ailesi ile birlikte Mısırda on yedi yıl kalmıştır. Bu hususta daha başka rivayetler de vardır. Doğrusunu ise Allah bilir.
Yakub ölürken oğlu Yusufa kendisini babası İshakın yanına defnetmesini vasiyet etti. Yusuf da babasının bu vasiyetini yerine getirdi ve onu Şama götürüp babasının yanına defnetti. Bundan sonra Yusuf tekrar Mısıra döndü, kendisi de, öldükten sonra Mısırdan alınıp babalarının yanına defnedilmesini vasiyet etti. Yusuf öldüğü zaman Musa İsrailoğulları ile Mısırdan çıkarken vasiyeti üzerine onu götürüp babasının yanına defnetti.
Yusufun Efrayim ve Minşa (Mişa) adlarında iki oğlu oldu.

Efraimin de Nün adında bir oğlu dünyaya geldi. Nundan ise Musanın yol arkadaşı olan Yuşa doğdu. Minşadan Musa dünyaya geldi. Bir rivayete göre bu Musa, Musa bin İmrandan önce peygamber olmuştu. Tevrat ehline göre ise Minşadan doğan Musa Hızır ile macerası olan Musadır. Bir görüşe göre, Eyyubun hanımı Rahmet de Minşadan dünyaya gelmiştir.