– 54 –
Ümmi, fakat allamelerin işini gören ve esrar-ı Kuraniyeye karşı Ispartanın intibahına sebep olan, ahiret kardeşim adilcevazlı Bekir Ağanın Sözler hakkındaki ihtisasatıdır.
Fazilet-meab Üstadım Hazretleri,
Efendim, evvela arz-ı tazim ve hürmetle mübarek ellerinizi öperek, her an ve zaman lisanıma yakıştığı kadar dua eder ve duanızı rica ediyorum.
Efendim, malumunuz, fakir talebeniz ve kardeşiniz cahil olduğum halde, güneş-misali olan risale-i bergüzidelerinizden umum Nur Risalelerinizi okutup dinledim. Güneşin nuruna sed çekilemediği gibi ve sed çekilmek ihtimali olmadığı gibi, risalelerinize de sed çekilemez. Onları istimada ruh ve kalbimi tetkik ettim; tetkikatımda ne gibi hissetmiş ve anlamış olduğumu aradım. Baktım ki, ruh ve kalbimde bir feyezan ve coşkunluk var ki, beni bilaihtiyar bir vazifeye sevk etmek için hemen “Haydi, haydi” diye tazyikata başladı. Ben de ruhumda olan bu vakıayı takip ederken, o Nurların irae ettiği miftahları gördüm ve gösterildi. Anladım ki, bu anahtarlarla icap eden kapıları açıp, o Nurlara ehil olan kardeşlerimi—min gayri haddin—arayıp bulmak vaziyeti adeta bana emrolunup, o Nurlardan güneş gibi nur saçılması hususunda ben de bu hali kendime vazife addettim.
O Nurlardan almış olduğum anahtarları teslimle, hain-i din olan mülhidlerin elleri kımıldanmayacak derecede kırılması için, hamden lillah, bu kardeşlerimi arayıp buldum. Emanetullah ve emanat-ı Peygamberinin (a.s.m.) gayet parlak, yakut ve zümrütten kıymettar olan hazinelerini o zatların ellerine teslim ettim.
Elhamdü lillah, Cenab-ı Hak muvaffak etti. O mübarek eserlerinizi mütalaa eden eşhas, insan iseler ve insaniyetle alakaları varsa iman eder. İnanmadıkları takdirde, ya insaniyetten istifa etmeli veyahut “İnsan değiliz” demeli. Bu eserler başlı başına, ayrı ayrı birer fatihtir. İnşaallah, her cihetle feth ederek fatih olacaktır. Cenab-ı Mevla ahirette cümlemizi sevabına nail eyleyip şefaatine mazhar buyursun. amin.
Tekrar mübarek ellerinizi bus ile duanızı istirham eylerim, efendim hazretleri.
Abdülcelil oğullarından
adilcevazlı Emrullah oğlu Bekir
– 55 –
Bu fıkra Hulusi-i sani Sabrinindir.
Bekledim, ta ki Onuncu Söz neşredilmiş. İşbu kıymeti mükevvenata faik olan mübarek nurlu eserden bir nüshacık ihsan buyuruldu. Hemen aldığım dakikada, ziruhtan hali ve zümrüt-misal yeşillenmiş nebatat arasında bir ağacın altına gittim. Lakin mevsim itibarıyla haliçe-i zemin gayet revnaktar ve enva türlü çiçeklerle müzeyyen ve muhteşem ise de anifül-beyan eser, alem-i bekànın sened-i hakiki ve katisi ve en kavi ve gayet rasin ve son derece güzel, nakli ve akli ve mantıki ve tarifi imkansız bir delail ve berahin-i katiye ile müsbet ve hatta haşir hakkında ayağı kayarak mühlik uçurumlara giden ve en fena bataklıklara düşen, hüsran ve dalalette boğulan pek çok kimseleri dakik ve amik işarat ve hakaikiyle ihya ettiğini ve edeceğini ala kadril-istitaa öğrendim.
Her ne kadar o kıymettar eserin derecat-ı refia ve mühimmesini, hatta en kısa bir cümlesini bile hakkıyla anlayabilmek ve o hususta söz sarf edebilmek bidaamın fersah fersah fevkinde ise de, menba-ı hakikisi bulunan Furkan-ı Mübinden tam bir feyiz alan ve emsali görülmemiş bir şaheser olduğunu anladım. Bu fakir, şiddetli acz ve zaafımla bihadd bahr-i hakaike daldım. Ve bahr-i muhit-i nura girebilmeye, şu mübarek eser, elmas bir miftahım oldu. Binaenaleyh, havas ve havassul-havas dikkatle onu mütalaa ederlerse, daha ne derecelerde hakaik-i İlahiye ve maarif-i Rabbaniye müşahede ederek iktisab-ı füyuzat edeceklerini tahmin edemem.
Bundan başka, şu nurani ve ulvi ve kudsi eser, numarası itibarıyla dokuz eserin daha mukaddemen sebkat ettiğini ima ve işaretle beraber ve “10” numaradan sonra daha birçok eserlerin vücudunu mutazammın bulunmasına dair bir hassasiyet-i kalbiye uyandırdı.
Sonra anladım ki: Kuran-ı Hakimin nur ve ziyadar menbaı cuş u huruşa gelmiş. Furkan-ı Hakimin elmas maadininden dehşetli bir infilak husul bulmuş, Sözler namında hadsiz tiryaklar ve mücevherat zahir oldu. Pek çok kulub def-i maraz ve kesb-i afiyet etti. Furkan-ı Mübinin feyziyle Sözlerinin herbirini herkese görmek müyesser olmayan gayet dakik ve amik beyanat-ı harikalarını röntgen makinesiyle temsil ediyorum. Nasıl o röntgen şuaı şu uzuvların içindeki en hafi ve ince hali görüyor, gösteriyor. Öyle de, Nurların hazinedarları olan Sözler dahi, hakaik-i eşyada en ufacık zerreleri bile görmek ve göstermek hassasını haizdir.
Sabri
– 56 –
Şu iki fıkra Hüsrevindir.
Şimdiye kadar emsaline tesadüf etmediğim bu güzel ve yüksek Sözleri birden bire kavramak herkese müyesser olamayacağı için, affımı rica ediyorum. Duanız berekatıyla birgün gelip ona da Cenab-ı Hakkın muvaffak buyuracağı ümidini taşıyorum. Ve beni zat-ı alinize tevdi eden ve Sözleri yazmaklığıma ruhsat veren Cenab-ı Hakka milyarlarca hamd ediyor ve şükrediyorum.
Hüsrev
– 57 –
Keza Hüsrevin.
Risalelerin yüksekliğine ve güzelliğine ve latifliğine aciz lisanımla, kısa aklımla zaif idrakimle hayrette kaldığım şöyle dursun, bilakayd her okuyanı bizzarure tahsine sevk ediyor. Cenab-ı Hakka ne kadar hamd eylesem, şükreylesem, bu lütufların hakkını ödeyemem.
Hüsrev
– 58 –
Şu fıkra Küçük Hafız Zühdünündür.
Nur bahçesinin nurlu meyvelerinden iki tanesini daha koparmaya muvaffak oldum. Bu meyvelerin muhtevi bulunduğu lezzeti, kasır lisanımla şimdi ifade edebilmekten çok aciz bulunuyorum. Nebiyy-i ahirüzzaman aleyhi ekmelüssalatü vesselamın huzur-u saadetine ve pak, latif sohbet-i Nebeviyeleriyle müşerref olmak zevkini idrak ettiren bu kıymettar On Dokuzuncu Mektubu mütalaa etmekten bir türlü doyamıyorum. Bilcümle Risaletün-Nurun takdir ve tevkiri hususunda söz söyleyebilmekten kalemim aciz ve nakıstır. Cenab-ı Vahibül-Atayadan dilerim ki, Nur bahçelerinin meyvelerinin hepsinden tatmaya arkadaşlarım gibi acizlerini de muvaffak kılsın.
Hafız Zühdü
– 59 –
Bir Nur talebesinin fıkrasıdır.
Bugün o yüksek kitabın ikmaline muvaffak oldum. Miracın ikmal ve mütalaasından mütevellid sürur ve saadetimi tariften kalemim duçar-ı acz oluyor. Mütalaadan doğan duygularımı hülasaten ve bir cümleyle arz edeceğim:
Miracın mütalaasında hayatın felaket girdaplarını ve saadet-i ebediyeye giden manevi deryanın selamet yollarını gösteren kalb dolusu bir nur ve ziya buldum. Evet, her temsilatta ispat edilen pek çok hakikatler ve bugün tahatturu ve tahayyülü bile ruhumuzu doldurup taşırmaya kafi gelen Asr-ı Saadet ve harikalar devri gözümün önünde hayatlandı; fikirden fikre, hayretten hayrete düştüm.
Mirac kitabı, felsefe düşkünü muterizlerin felsefesini her zaman için iflas ve sukut ettirmek kuvvetine malik bir eserdir. Mirac kitabı, başlı başına, asıllardaki hakikatleri izam edilmeden ve bitarafane bir tefekkürün bile göreceği ve kabul edeceği bir nazarla ispat eden ve kapalı kalmış noktaları ehl-i imana makul ve mantıki fikirlerle izhar eden bir kitab-ı tarihtir.
Gaflete dalmış ve dalaletin mağlubu ve bir tutam aklıyla kendisine bir mümtaz mevki vermek isteyen feylesof, Mirac gibi bir şaheser karşısında apoletleri etmekten bir türlü doyamıyorum. Bilcümle Risaletün-Nurun takdir ve tevkiri hususunda söz söyleyebilmekten kalemim aciz ve nakıstır. Cenab-ı Vahibül-Atayadan dilerim ki, Nur bahçelerinin meyvelerinin hepsinden tatmaya arkadaşlarım gibi acizlerini de muvaffak kılsın.
Hafız Zühdü
– 59 –
Bir Nur talebesinin fıkrasıdır.
Bugün o yüksek kitabın ikmaline muvaffak oldum. Miracın ikmal ve mütalaasından mütevellid sürur ve saadetimi tariften kalemim duçar-ı acz oluyor. Mütalaadan doğan duygularımı hülasaten ve bir cümleyle arz edeceğim:
Miracın mütalaasında hayatın felaket girdaplarını ve saadet-i ebediyeye giden manevi deryanın selamet yollarını gösteren kalb dolusu bir nur ve ziya buldum. Evet, her temsilatta ispat edilen pek çok hakikatler ve bugün tahatturu ve tahayyülü bile ruhumuzu doldurup taşırmaya kafi gelen Asr-ı Saadet ve harikalar devri gözümün önünde hayatlandı; fikirden fikre, hayretten hayrete düştüm.
Mirac kitabı, felsefe düşkünü muterizlerin felsefesini her zaman için iflas ve sukut ettirmek kuvvetine malik bir eserdir. Mirac kitabı, başlı başına, asıllardaki hakikatleri izam edilmeden ve bitarafane bir tefekkürün bile göreceği ve kabul edeceği bir nazarla ispat eden ve kapalı kalmış noktaları ehl-i imana makul ve mantıki fikirlerle izhar eden bir kitab-ı tarihtir.
Gaflete dalmış ve dalaletin mağlubu ve bir tutam aklıyla kendisine bir mümtaz mevki vermek isteyen feylesof, Mirac gibi bir şaheser karşısında apoletleri sökülmüş, bütün şöhret ve namı sukuta mahkum bir kral vaziyetine düşer. O kral ise daimi bir yese mahkumdur. Halbuki bunca hakikatler karşısında felsefe zincirleri ve muteriz efkarı birer birer kırılan, davasının ve iddiasının haksız olduğunu anlayan feylesof ise Halık-ı azamın kudret ve azameti huzurunda secde eder ve af diler.
Zekai
– 60 –
Zekainin fıkrasıdır.
Namaza dair fazilet ve mükafat menbaı olan Dördüncü ve Dokuzuncu ve Yirmi Birinci Sözler ruhumun karanlık köşelerini nakabil-i tarif bir surette tenvir etmiştir. Kemal-i aşk ve şevkle tetebbu ettiğim bu şaheser, şüphe bulutları içinde vakitlerini bir hiç için zayi edip giden ehl-i gaflete ve gençlik hevesatına esir olup mürur-u zamanla nadim olarak tarik-i hakikati arayanlara bir refik-i hayat olsun.
Zekai
– 61 –
Şu fıkra Doktorundur.
Hocam, emaneten bendenizde bulunan iki kitabı emrediyorsunuz. Bendeniz de yalvarıyorum ki, gelecek hafta takdim edeceğim. Çünkü, küçüğünü iki defa, büyüğünü bir defa okuyabildim. İhatamın darlığı veya aczim dolayısıyla idrakim de kıttır. Binaenaleyh, sizin o muhteşem temsillerinizi defalarca daha okumak istiyorum ki, cüzi-külli bir alaka hasıl olabilsin. Ya Rab, o ne büyük mantık, o ne büyük müskit beyan ve tarz-ı telakki! Ah, Üstadım, bu mübarek dinin mübecceliyetini idrak ve ihata ve takdirde size ve ancak size medyun-u şükranım ve minnettarım. لِسَبَبٍ مِنَ اْلاَسْبَابِ dini akidelerimin azim bir inkılabı var. Nur Risalelerinden aldığım dini ve insani ve vicdani ve iktisadi ve ilmi dersler bana hayatta muvaffakıyet verecektir.
Doktor Yusuf Kemal
– 62 –
Doktorundur.
Tam manalarıyla mefhumlarını kavramak iktidarında olmadığım o yüksek eserlerinizi fırsat buldukça okuyorum. İrşad-ı aliyeleri unutulmaz ve şaheser hatıradır. Mezarıma kadar dini akidelerinizin esiri ve kurbanıyım. Üstadım, sizin Sözleriniz benim dini muhayyilemi cidden değiştirdi. Ve daha sevimli bir mecraya sevk etti. Şimdi bendeniz, doktorların düşündüğü gibi düşünmüyorum.
Doktor Yusuf Kemal
– 63 –
Bu uzun fıkra Hulusi Beyindir.
بِاسْمِهِ وَاِنْ مِنْ شَىْءٍ اِلاَّ يُسَبِّحُ بِحَمْدِهِ
اَلسَّلاَمُ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَةُ اللهِ وَبَرَكَاتُهُ بِعَدَدِ الْمَلَكِ وَاْلاِنْسِ وَالْجَۤانِّ
Eyyühel-Üstadül-Aziz,
Yirmi Sekizinci Mektubun Dördüncü Meselesini dört gün evvel, İkinci ve Üçüncü Meselesini ve melfuflarını dün almakla bahtiyar oldum.
Evvela: Muhterem Sabri Efendinin, hakk-ı acizide ibraz buyurduğu azim teveccüh ve takdir-i Üstadaneleriyle de müsbet tevazuları münasebetiyle birkaç söz söylemeye müsaadenizi rica ediyorum. Şöyle ki:
Bu fakir-i pür-taksir kardeşinizde, çok mükerrem ve muazzez tanıdığı Üstadının bazı hasletlerinden denizden katre nisbetinde vardır. Bu cümleden olmak üzere üç halimi arz edeceğim:
Birisi: Ta küçük yaştan beri lutf-u Hakla Kuranın hakikatine merak etmiş ve taharri-i hakikat yolunda bulunmuş. Nihayet aradığımı Eğirdirde Üstad-ı Muhteremimin neşre vasıta olduğu Sözler ünvanlı nurlarda bulmuşumdur. Bu buluş, beni evvelemirde çirkabdan selamete, felaketten saadete, zulmetten nura çıkardığı için, Nurlara ve Kurana ve bu nurların izn-i Hakla naşiri, mübelliği, vaizi, dellalı olan Üstadıma o andan itibaren ruhumda layetezelzel bir muhabbet ve bir alaka ve bir merbutiyyet hasıl olmuştur. Yüz bin kere hamd ve şükürler olsun. Nurlarla alakadar olduğum zamanlarda, dünyevi bütün lezzetlerin fevkinde büyük bir zevk ve havassımda azim bir şevk hissediyorum.
İkincisi: Ubudiyetin iktiza ettiği ve bu Nurlardan aldığım derslerin delalet ettiği vecihle bütün kusurları, tekmil fenalıkları nefsimden ve iyilikleri, iyi şeyleri Allahtan biliyorum. Nurlara ve Kurana hizmeti hasbi olarak arzu ediyorum ve neşrine muvaffak olamadığım için müminler hesabına çok müteessir oluyorum. Bu halime de şükürler olsun.
Üçüncü hal ve hakiki şahsiyetim: Bunu tarif etmeye cidden hicap duyarım. Hemen Cenab-ı Allahtan dilerim, beni ve bütün kardeşlerimizi nefis ve cin ve ins ve şeytanların mekrlerinden muhafaza eylesin ve dalalete sapanlardan eylemesin. amin.
Benim kardeşlerim, Üstadımın kardeş ve talebeleri olan zatlar, şüphesiz birinci ve ikinci hali ruhlarında hissederler. Öyleyse, beşerde, bilhassa müminlerdeki hasselerin inkişafı tahdit edilemiyeceği için, tevfik-i Hüdayla bir kere bu yola girenler, nefis ve şeytanlarına bu aciz, fakir ve biçare kadar mağlup olmayacakları cihetle, terakki ve istifadeleri de o nisbette ziyade olur. Muhterem Üstadım bu kusurlu talebesine teveccühü, insanlara, müminlere, müminlerin bilhassa benim gibi muhtaçlarına derece-i şefkatine ve benim ihtiyacımın en çok olduğuna delil ve misaldir.
Hülasa: Bana liyakatimin çok fevkinde hüsn-ü zan eden ve teveccüh gösteren aziz ve muhterem ve mütevazi Sabri kardeş, bil ki çok günahkar, çok aciz, fakir, müflis, ümmet-i Muhammedden (a.s.m.) bir abdim. Dualarınıza çok muhtacım. Acz ve fakr arzuhalini kabul ettirerek hazine-i hassa-i Kurandan aleme muhtelif nam ve tarz ve şekillerde cevherler teşhirine muvaffak olan dellal-ı Kuranın kudsi hizmetinde kendisine yardım en büyük emelim ve en ciddi temennim, en mukaddes niyetimdir. Bu niyetim sebebiyle Nurlarla meşgul olmak saadetine mazhar olduğum dakikalarında, hilaf-ı memul bazı sözler kendiliğinden kalbime ve kalemime gelmektedir ki, bu marifet benim değil, elbet, muhakkak ve mutlak Kurandan lemean eden Nurlara aittir. Öyleyse, asıl üstad Kurandır. Üstad-ı muhteremimiz, elyak ve elhak muarrifi, mübelliği ve müderrisidir. Biz muhtaçlar fırsatı ganimet bilmeli, cevherleri almalı, kalbimize, dimağımıza nak-şetmek, dareynde medar-ı saadetimiz olacak olan bu Nurları ala kadrit-taka neşre çalışarak muhafazasını kuvvetleştirmeliyiz. وَمِنَ اللهِ التَّوْفِيقُ
Saniyen: Mektubatın küçüklerinden on üçünü havi hususi mektuplar mecmuasını aldım. Bu vesileyle de maziyi hal yerine koyarak, derin manalı, şirin sohbetinizi bir kere daha şevkle dinlemiş oldum. Zaten ben o vakitlerin mazide kalmasına razı değilim; her vakit hal gibi mütalaa ediyorum. Mazi, hal, müstakbel-bunlar da itibari birer taksim değil mi? Ehl-i zevk için bu taksime ihtiyaç kalmıyor.
Salisen: Yirmi Sekizinci Mektubun Sekiz Meselesinden Birincisi, bana ait rüya hakkında kıymetli bir ders vermiş. وَجَعَلْنَا نَوْمَكُمْ سُبَاتًا ayetine güzel bir tefsir,nihayet manası zahir olmuş rüyaya hoş bir tabir olmuştur. Nevme ait ayeti pek ali ve münasip bir surette tefsirinizle, başta herkesten ziyade muhtaç Hulusiniz olduğu halde bütün Risale-i Nur ve Mektubatün-Nur müstemilerine ve karilerine faideli, zevkli, esaslı, ciddi, veciz ve beliğ bir ders daha vermiş oldunuz.
Şuraya bir işaret etmek isterim: Kuranın kerametine bir nokta, bir zerre daha ilave ediyorum. Gerek Eğirdirde, gerek burada bazan zihnime birşey gelir ve kendisiyle hayli meşgul ettirir. Hemen ilk mektubunuzda benim zihnimi işgal eden bu şeyin cevabını bulurum. Bu birde, beşte kalmadı, çok taaddüt etti. Onun için diyorum ki, keramet-i Kuraniyedendir.
İkinci mesele, güzel ve ilmi bir ders olmakla beraber bir cihet daha hatıra geliyor. Hizbüş-şeytanın avanesi ta buralardan dolaşarak sahte ve şaşırtıcı hareketlerle arkadan çevirmek istemeleridir. Bu sebeple şifahane-i Kuranın anahtarı, inayet-i İlahiyle elinde bulunan sevgili Üstadımızın bu zehirlere de ilaç yetiştirmesi ve silahhane-i Kurandan aldığı acip silahlarla mübareze etmesi nevinden güzel ve bedi üslupla ve harika temsilatla bulunuşu hakikaten şayan-ı menn ü şükrandır. Allah sizden çok razı olsun.
Üçüncü mesele, hakikaten çok güzel, çok hoş, çok vazıhtır. Bu meseleyi beş noktaya ayırmakla sanki İslamın beş rüknünü hatırlatmış, selamet için beş esası göstermişsiniz. Hem bunu dostlarınıza ve kalben sizden birşey bekleyenlere, sual-i mukaddere cevap nevinden kaleme almışsınız. Fakat hüsn-ü zanna mesağ veriyorsunuz. Niyetle mecur ve faide-mend olacağını ihtar ediyorsunuz. Sail buna da razı. Otuz İkinci Sözün Üçüncü Mevkıfı zaten bu derde ilaç vermekte, bu yaraya merhem vurmakta ve bu arzuya çare bulmaktadır.
Sözlerle kuvvetüz-zahr olduğunuz müminler, bataklıktan çıkardığınız mütehayyirler, ayılttığınız sarhoşlar, iade-i şuur ettirdiğiniz divaneler, şu zamanda Kurandan iyi mürşid olamayacağına inandırdığınız hakikaten müştak insanlar, ilzam ettiğiniz münafıklar, mülhidler, hatta kaçırdığınız şeytanları her gözü olan ve bakan gördü, akıldan nasibi olan anladı, kalbi bozulmayan inandı. Bu azim muvaffakiyatın sırrı, acz yolunun rehberi olan Kuranın ve Nurların dellalının gösterdiği hakiki acze karşı Halıkın ihsanındadır.
وَلاَ رَطْبٍ وَلاَ يَابِسٍ اِلاَّ فِى كِتَابٍ مُبِينٍ ayet-i celilesine istinaden, her ne matlubunuz varsa Kurandadır. Buna muvaffak olmak için, Nurlarla alakadar olmak, Kurana hadim olmak, Allaha karşı haddini ve acz-i tam içinde bulunduğunu anlamak ve bütün mevcudiyetiyle kabul etmekle olur diye mütemadiyen müminleri bu kestirme, selametli ve saadetli yola çağıran Üstadımızdan Allahü Zülcelal Hazretleri ebeden razı olsun. Dünyevi, uhrevi bütün muradlarını hasıl etsin. Ümmet-i Muhammede bağışlasın. amin bihurmeti Seyyidil-Mürselin.
Duanızın cümlemiz muhtacı ve duanızda bulunmak hepimizin borcudur. Sabri Efendi kardeşimiz ne güzel takdir etmiş; maşaallah, maşaallah! Kimin haddidir ki, bu Nurlarda yanlışlık bulsun. Evet, bazı ibareler belki edebiyat denilen şeye tam muvafık düşmüyormuş. Bunda da isabet var. Çünkü edebiyat satılmıyor, Kurandan nurlar gösteriliyor. Bu fakir kardeşiniz bu Sözleri okuduğum zaman Üstadımı temsil eder bir hal alıyorum. Tabiratınızla, şivenizle okumak bana o kadar zevkli, lezzetli geliyor ki, tarif edemem. Onun için bir harfe dokunmayı azim bir günah işliyorum telakki ediyorum. Bazan verdiğiniz salahiyetin manevi kuvvetiyle namınıza olarak bir harfin yerini değiştiriyor veya kaldırabiliyorum. İşte bendeki telakki ve tesir bu mahiyettedir.
Bu mektubu müsvedde ettiğim vakit tam bu anda müezzin minarede “Allahu Ekber” demişti. Ben de “Allahu Ekber (Celle Celalühü)” ile mukabele etmiştim. Bu hal, işteki kudsiyete açık bir işaret değil mi?
Dördüncü hususi mesele: Eski Said lisanıyla da olsa ne kadar muvafık istimal-i silah ediyorsunuz, barekallah! Manevi taşlarınız وَمَا رَمَيْتَ اِذْ رَمَيْتَ وَلٰكِنَّ اللهَ رَمٰى ayet-i kerimesinde işaret buyurulduğu üzere hedeflerine isabet ettiğine kaniim. Allah böylelerinin şerlerini kudret kılıcıyla kessin. Böylesi hain ve zalimleri Kahhar ismine tevdi ederiz. Hizmette füturum yok; fakat manilerin hadd ü payanı yok. Fakat dünyayı sırtıma yükleseler, her tarafımı ateşle sarsalar, bu ulvi düşünceme mani olamazlar. Amma buna gönül razı değil, çok şeyler arzu ediyor. Ne çare, nefis ve cin ve ins şeytanları müthiş topuzlarla karşıma dikildiklerinden, ister istemez mücadeleye mecburum, hakiki hizmetten geri kalıyorum. Buna ne kadar müteessif olsam azdır.
وَاٰخِرُ دَعْوٰيهُمْ اَنِ الْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ
Hulusi
– 64 –
Altı sene bana kemal-i sadakatle, hasbi olarak hizmet eden ve harika olarak benim gibi bir asabi adamı hiçbir vakit gücendirmeyen ve müsvedde katipliğini daima yapan Süleyman Efendinin fıkrasıdır.
Efendim Hazretleri,
Evvela mübarek ellerinizi öper, mukaddes dualarınızı beklerim. Fakir hademeniz ve talebeniz ve kardeşiniz olan Süleyman, şimdiye kadar telif olunan mübarek Nurları birer birer mütalaa ederek her birisinden ayrı ayrı ve büyük nurlu güneş gibi ışıklar gördüm ve çok büyük istifade ettim. O nurlar uhrevi yolumu irae ettiler. Allah sizden razı olsun. ahiret yolunda bulunan çok noksanlarımı gösterdiler, teşekküründen acizim. O Nurları temsil ve tasvir edecek kudreti kendimde görmediğimden, ruhumu yoklayarak hissiyat-ı kalbiyemi şöyle tasvir etmeye-min gayri haddin-cüret eyleyeceğim. Hata vaki olursa da affımı istirham ediyorum.
Efendim, görmüş olduğum Risale-i Nur deryasındaki lezzet ve saadetin dünyada hiç emsalini göremediğim gibi, kendi vicdani muhakemem neticesinde katiyen anladım ki, o risaleler herbiri başlı başına ve ayrı ayrı birer tefsir-i Kurandır. Mahlukat içerisinde hilkaten insan şeklinde ve hakikat noktasında insaniyetten sukut eden ve serapa manevi yaralar içinde bulunan insanlara bu Nurların mütalaası seri, şifalı bir ilaç ve yaralarına gayet nafi bir tiryak ve merhem olduğunu ufacık karihamla anlayabildim. Bu Nurların kıymetini zaman gösterecek ve dillerde destan olarak şark ve garbı gezecek itikadındayım. Ve inşaallah Avrupaya karşı dahi Kuranın ne kadar parlak bir güneş olduğunu gösterecektir.
Tekrar ellerinizi öperek, duanızı isterim, efendim hazretleri.
Talebeniz
Süleyman
– 65 –
Şu fıkra aklen Hulusi, kalben Sabri, vicdanen Hüsrev hükmünde olan Refet Beyin mektubudur.
بِاسْمِهِ وَاِنْ مِنْ شَىْءٍ اِلاَّ يُسَبِّحُ بِحَمْدِهِ اَلسَّلاَمُ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَةُ اللهِ وَبَرَكَاتُهُ اَبَدًا دَۤائِمًا
Bu defa Süleyman Efendi vasıtasıyla Yirmi Beşinci Sözü, tashih olunmak üzere huzur-u alinize takdim ediyorum. İcaz-ı Kuran elhak bir şaheserdir. İhtiva ettiği hayret-bahş hakaik itibarıyla asar-ı aliyenizin en mühimmidir. Mucizat-ı Ahmediyeyi okudum. Çok mükemmel ve ruha ulviyet ve inkişaf bahşeden çok kıymettar bir eserdir. Şu kadar ki, mucizat-ı Ahmediyenin en büyüğü Kuran-ı Mucizül-Beyan olduğuna göre, icaz-ı Kuranın ruhumda husule getirdiği tebeddülat ve münderecatından ettiğim istifade çok azimdir. Bu eserinizle وَلاَ رَطْبٍ وَلاَ يَابِسٍ اِلاَّ فِى كِتَابٍ مُبِينٍ ayet-i celilesinin muhtevi olduğu şümullü ve pek azametli olan maani-i ulviye ispat edilmiş oluyor. Bugünkü terakkiyat-ı fenniye ve ihtiraat-ı beşeriyyeyi kendi mahsulat-ı fikriyeleri addeden ve bir hazine-i hakaik olan Kuran-ı Mucizül-Beyanı mühmel bırakarak Avrupadan ilim ve irfan dilenciliği yapan ve akıllı geçinen gafiller, beşerin dünyevi ve uhrevi saadetini temin edecek maaliyat ve desatir-i muazzamayla memlu bulunan bu asar-ı muhteşemeyi bir nazar-ı insaf ve bir teyakkuz-ı arifane ile mütalaa etselerdi, dalmış oldukları hab-ı gafletten pek çabuk uyanacaklardı. Fakat, heyhat, bizler arpa ambarı içinde açlıktan ölen tavuklara benzeriz. Elimizde bir mecmua-i hakaik dururken ona karşı göz yumar ve başkalarından istiane ederiz.
İcaz-ı Kuranın yüksekliği hakkında ne yazsam azdır. Kalemim onu tavsiften acizdir. Kudret-i kalemiyem olsaydı, hakkını vermeye çalışırdım; olmadığı için acizane olarak sözümü kesiyorum. Kemal-i hürmetle mübarek ellerinizden öper ve hizmet-i Kuranda sabit olmam hakkındaki duanızı talep ve istirham ederim, efendim.
Refet
– 66 –
Binbaşı merhum asım Beyin fıkrasıdır.
Envar-ı Kuraniye mizan ve burhanlarından ve kıymeti takdir edilemeyen Sözler namındaki risale-i şerifeler fakiri ihya ediyor, kalbimi nurlandırıyor.
هٰذَا مِنْ فَضْلِ رَبِّى Çoktan beri aramakta iken, lehül-hamd, Cenab-ı Hak Sözleri bu fakire ihsan buyurdu. Kalb ve gönlüme aciz kalemim ve kàlim tercüman olamıyor.
asım
– 67 –
Bahtiyar kardeşim Hüsrev,
Şu Risale bir meclis-i nuranidir ki, Kuranın şu münevver, mübarek şakirtleri, içinde birbiriyle manen müzakere ve müdavele-i efkar ediyorlar. Ve yüksek bir medrese salonudur ki, Kuranın şakirtleri onda herbiri aldığı dersi arkadaşlarına söylüyor. Ve Kuran-ı Mucizül-Beyanın hazine-i kudsiyesinin sandukçaları olan Risalelerin satıcı ve dellallarına muhteşem ve müzeyyen bir dükkan ve bir menzildir. Herbiri aldığı kıymettar mücevheratı birbirine ve müşterilerine orada gösteriyor. Barekallah, sen de o menzili çok güzel süslendirmişsin.
Said Nursi