بِاسْمِهِ وَاِنْ مِنْ شَىْءٍ اِلاَّ يُسَبِّحُ بِحَمْدِهِ
Hulusi Bey ve Sabri Efendinin mektuplarında Risale-i Nur hakkındaki fıkralarının, bir mektup suretinde Risale-i Nur eczaları içinde idhal edilmesinin beş sebebi var:
BİRİNCİSİ: Hulusi ise, ahirdeki Sözlerin ve ekser Mektubatın yazılmasına onun gayreti ve ciddiyeti en mühim sebep olması. Ve Sabrinin dahi On Dokuzuncu Mektup gibi bir sülüs-ü Mektubatın yazılmasına sebep, onun samimi ve ciddi iştiyakı olmasıdır.
İKİNCİ SEBEP: Bu iki zat bilmiyorlardı ki, bir vakit şu fıkralar neşredilecek. Bilmedikleri için, gayet samimi, tasannusuz, halisane ve derece-i zevklerini ve o hakaike karşı şevklerini ifade etmek için, hususi bir surette yazmışlar. Onun için, o takdiratları takriz nevinden değil, doğrudan doğruya, mübalağasız bir surette, gördükleri ve zevk ettikleri hakikati ifade etmeleridir.
ÜÇÜNCÜ SEBEP: Bu iki zat hakiki talebelerimden ve ciddi arkadaşlarımdan; ve hizmet-i Kuranda arkadaşlarım içinde talebelik ve kardeşlik ve arkadaşlığın üç hassası var ki, bu iki zat üçünde de birinciliği kazanmışlar.
Birinci hassa: Bana mensup herşeye malları gibi tesahup ediyorlar. Bir Söz yazılsa, kendileri yazmış ve telif etmiş gibi zevk alıyorlar, Allaha şükrediyorlar. Adeta cesetleri muhtelif, ruhları bir hükmünde, hakiki manevi vereselerdir.
İkinci hassa: Bütün makasıd-ı hayatiye içinde en büyük, en mühim maksatları, o nurlu Sözler vasıtasıyla Kurana hizmet biliyorlar. Dünya hayatının netice-i hakikiyesinin ve dünyaya gelmekteki vazife-i fıtriyelerinin en mühimi, hakaik-i imaniyeye hizmet olduğunu telakkileridir.
Üçüncü hassa: Ben kendi nefsimde tecrübe ettiğim ve eczahane-i mukaddese-i Kuraniyeden aldığım ilaçları, onlar da kendi yaralarını hissedip o ilaçları merhem suretinde tecrübe ediyorlar. Aynı hissiyatımla mütehassis oluyorlar. Ve ehl-i imanın imanlarını muhafaza etmek gayreti, en yüksek derecede taşımaları ve ehl-i imanın kalbine gelen şübehat ve evhamdan hasıl olan yaraları tedavi etmek iştiyakı, yüksek bir derece-i şefkatte hissetmeleridir.
DÖRDÜNCÜ SEBEP: Hulusi Bey, benim yegane manevi evladım ve medar-ı tesellim ve hakiki varisim ve bir deha-yı nurani sahibi olacağı muhtemel olan biraderzadem Abdurrahmanın vefatından sonra, Hulusi aynen yerine geçip o merhumdan beklediğim hizmeti, onun gibi ifaya başlamasıyla ve ben onu görmeden epey zaman evvel Sözleri yazarken, onun aynı vazifesiyle muvazzaf bir şahs-ı manevi bana muhatap olmuşcasına, ekseriyet-i mutlaka ile temsilatım onun vazifesine ve mesleğine göre olmuştur. Demek oluyor ki, bu şahsı, Cenab-ı Hak bana hizmet-i Kuran ve imanda bir talebe, bir muin tayin etmiş. Ben de bilmeyerek onunla onu görmeden evvel konuşuyormuşum, ders veriyormuşum…
Sabri ise, fıtraten bende mevcut has bir nişan var; bütün gezdiğim yerde kimsede görmedim. Sabride aynı nişan-ı fıtri var. Bütün talebelerim içinde, karabet-i nesliyeden daha ziyade bir karabet kendinde hissetmiş. Ve şu havalide en az ümid ettiğim ve o da geç uyandığı halde en ileri gittiği bir işarettir ki, o da bir Hulusi-i Sanidir, müntehaptır. Cenab-ı Hak tarafından bana talebe ve hizmet-i Kuranda arkadaş tayin edilmiştir.
BEŞİNCİ SEBEP: Ben kendi şahsıma ait takdirat ve medhi kabul etmem. Çünkü, manen büyük zarar gördüm. Onun için şahsıma karşı takdirat, fahr ve gurura medar olduğu için şiddetle nefret edip korkuyorum. Fakat Kuran-ı Hakimin dellalı ve hizmetkarı olmaklığım cihetinden ve o vazife-i kudsiye noktasında takdirat ve medih bana ait olmayıp, nurlu Sözlere ve belki doğrudan doğruya hakaik-i imaniyeye ve esrar-ı Kuraniyeye ait olduğu için onu müftehirane değil, Cenab-ı Hakka karşı müteşekkirane kabul ediyorum.
İşte bu iki şahıs, bu hakikati herkesten ziyade anladıkları için, onlar bilmeyerek vicdanlarının sevkiyle yazdıkları takdirat ve medihlerini, Risale-i Nur eczaları içinde derc edilmeye sebep olmuştur. Cenab-ı Hak bunların emsalini ziyade etsin ve onları da muvaffak etsin ve tarik-i haktan ayırmasın. amin.
اَللّٰهُمَّ وَفِّقْنَا وَاِيَّاهُمَا وَاَمْثَالَهُمَا مِنْ اِخْوَانِنَا لِخِدْمَةِ الْقُرْاٰنِ وَاْلاِيمَانِ كَمَا تُحِبُّ وَتَرْضٰى بِحَقِّ مَنْ اَنْزَلْتَ عَلَيْهِ الْقُرْاٰنَ عَلَيْهِ اَفْضَلُ الصَّلاَةِ وَاَتَمُّ التَّسْلِيمَاتِ مَا اخْتَلَفَ الْمَلَوَانِ وَمَا دَارَ الْقَمَرَانِ
Said Nursi