بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ وَاِنْ مِنْ شَىْءٍ اِلاَّ يُسَبِّحُ بِحَمْدِهِ
اَلسَّلاَمُ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَةُ اللهِ وَبَرَكَاتُهُ اَبَدًا دَۤائِمًا
AZİZ kardeşlerim,
Bana söylemek üzere Şamlı Hafıza iki şey demişsiniz:
Birincisi: “Hazret-i Peygamber aleyhissalatü vesselamın Zeynepi tezevvücünü, eski zaman münafıkları gibi yeni zamanın ehl-i dalaleti dahi medar-ı tenkit buluyorlar; nefsani, şehevani telakki ediyorlar” diyorsunuz.
Elcevap: Yüz bin defa haşa ve kella! O damen-i muallaya şöyle pest şübehatın eli yetişmez. Evet, on beş yaşından kırk yaşına kadar, hararet-i gariziyenin galeyanı hengamında ve hevesat-ı nefsaniyenin iltihabı zamanında, dost ve düşmanın ittifakıyla kemal-i iffet ve tamam-ı ismetle Haticetül-Kübra gibi ihtiyarca birtek kadınla iktifa ve kanaat eden bir zatın, kırktan sonra, yani hararet-i gariziye tevakkufu hengamında ve hevesat-ı nefsaniyenin sükuneti zamanında kesret-i izdivaç ve tezevvücatı, bizzarure ve bilbedahe, nefsani olmadığını ve başka ehemmiyetli hikmetlere müstenit olduğunu, zerre kadar insafı olana ispat eder bir hüccettir.
O hikmetlerden birisi şudur ki: Zat-ı Risaletin akvali gibi, efal ve ahvali ve etvar ve harekatı dahi menabi-i din ve şeriattır ve ahkamın mehazlarıdır. Şıkk-ı zahirisine Sahabeler hamele oldukları gibi, hususi dairesindeki mahfi ahvalatından tezahür eden esrar-ı din ve ahkam-ı şeriatın hameleleri ve ravileri de ezvac-ı tahirattır ve bilfiil o vazifeyi ifa etmişlerdir. Esrar ve ahkam-ı dinin hemen yarısı, belki onlardan geliyor. Demek bu azim vazifeye, birçok ve meşrepçe muhtelif ezvac-ı tahirat lazımdır.
Gelelim Zeynepin tezevvücüne: Yirmi Beşinci Sözün Birinci Şulesinin Üçüncü Şuaının misallerinden olan مَاكَانَ مُحَمَّدٌ اَبَۤا اَحَدٍ مِنْ رِجَالِكُمْ وَلٰكِنْ رَسُولَ اللهِ وَخَاتَمَ النَّبِيِّنَ ayetine dair şöyle yazılmış ki, insanların tabakatına göre birtek ayet, müteaddit vücuhlarla, herbir tabakanın fehmine göre bir mana ifade ediyor. Bir tabakanın şu ayetten hisse-i fehmi şudur ki:
Resulallah aleyhissalatü vesselamın hizmetkarı veya “Oğlum” hitabına mazhar olan Zeyd , rivayet-i sahiha ile itirafına binaen, izzetli zevcesini kendine manen küfüv bulmadığı için tatlik etmiş. Yani, Zeynep, başka yüksek bir ahlakta yaratılmış ve bir peygambere zevce olacak fıtratta olduğunu, Zeyd ferasetle hissetmiş. Ve kendisini ona zevc olacak fıtratta kendine küfüv bulmadığından, manevi imtizaçsızlığa sebebiyet verdiği için tatlik etmiştir. Allahın emriyle Resulallah aleyhissalatü vesselam almış. Yani, زَوَّجْنَاكَهَا nın işaretiyle, o nikah bir akd-i semavi olduğuna delaletiyle, harikulade ve örf ve muamelat-ı zahiriye fevkinde, sırf kaderin hükmüyledir ki, Resulallah aleyhissalatü vesselam o hükm-ü kadere inkıyad göstermiştir ve mecbur olmuştur; nefis arzusuyla değildir.
Şu kader hükmünün de ehemmiyetli bir hükm-ü şeri ve mühim bir hikmet-i ammeyi ve şümullü bir maslahat-ı umumiyeyi tazammun eden لِكَىْ لاَ يَكُونَ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ حَرَجٌ فِى اَزْوَاجِ اَدْعِيَۤائِهِمْ ayet-i kerimesinin işaretiyle, büyüklerin küçüklere “oğlum” demeleri, zıhar meseleleri gibi, yani karısına “Anam gibisin” dese haram olduğu gibi değildir ki, ahkam onunla değişsin. Hem büyüklerin raiyetlerine ve peygamberlerin ümmetlerine pederane nazar ve hitapları, vazife-i risalet itibarıyladır; şahsiyet-i insaniye itibarıyla değildir ki, onlardan zevce almak uygun düşmesin.
İkinci bir tabakanın hisse-i fehmi şudur ki: Bir büyük amir, raiyetine pederane bir şefkatle bakar. Eğer o amir, zahiri ve batıni bir padişah-ı ruhani olsa, merhameti pederin yüz defa şefkatinden ileri gittiği için, raiyetinin efradı, onun hakiki evladı gibi, ona peder nazarıyla bakarlar. Peder nazarı ise, zevc nazarına inkılap edemediğinden ve kız nazarı da zevce nazarına kolayca değişmediğinden; efkar-ı ammede, Peygamberin, müminlerin kızlarını alması şu sırra uygun gelmediği için, Kuran o vehmi def maksadıyla der:
“Peygamber, rahmet-i İlahiye hesabıyla size şefkat eder, pederane muamele eder. Ve risalet namına siz onun evladı gibisiniz. Fakat şahsiyet-i insaniye itibarıyla pederiniz değildir ki, sizden zevce alması münasip düşmesin. Ve sizlere Oğlum dese, ahkam-ı şeriat itibarıyla siz onun evladı olamazsınız.”
اَلْبَاقِى هُوَ الْبَاقِى
Said Nursi