Onlar, Osman b. Amr b. Üd b. Tabiha b. İlyas b. Mudarın evladıdır. Osman b. Amrın annesi Müzeyne bt. Kelb b. Vebere olup annelerine nispet edilmişlerdir.
800. Amr b. Avf
Amr b. Avf b. Zeyd b. Milha b. el-Müzeni. “Ebu Abdullah” olarak künyelendirilmektedir. O, Kesir b. Abdullah Amr el-Müzeninin dedesidir. Kendisinden Man b. İsa, Muhammed b. İsmail b. Füdeyk, Muhammed b. Ömer ve İsmail b. Abdullah b. Ebu Üveys rivayette bulunmuştur. Kendisi ilk Müslümanlardandır. Bize İsmail b. Ebu Abdullah b. Ebu Üveys haber verdi; dedi ki: Bize Kesir b. Abdullah el-Müzeni anlattı. O babasından, o da dedesinden şöyle dediğini rivayet etti: Resulallahın el-Ebvaya düzenlediği ilk gazvede kendisiyle beraber bulunduk.” Ravi, daha sonra o gazve esnasındaki hatıralarını anlattı. Muhammed b. Ömer dedi ki: Amr b. Avf, Hendek savaşında bulunup, Resulallahın Mekkenin fethi gününde kendileri için belirlediği üç sancaktan birisini taşıyanlardandır. Yine kendisi, Resulallah Tebuk seferine çıkmak isterken, kendisinden binek isteyip kendilerine binek bulunamadığından ötürü Resulallah ile beraber gazveye katılamamanın üzüntüsünden ağlayarak geri dönenlerdendir ki, kendileri hakkında, “Kendilerine binek temin etmek üzere sana geldiklerinde, senin de, Ben sizi bindirecek bir şey bulamıyorum. dediğinde, infak edecekleri bir şey bulamadıklarından göz yaşları dökerek dönenlere bir vebal yoktur.” ayeti nazil olmuştur. Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bana Kesir b. Abdullah el-Müzeni anlattı. O babasından, o da dedesinden şunu rivayet etti: Resulallah , kendisini Medinenin haremi üzerinde yetkili kılmıştır. Muhammed b. Ömer dedi ki: Amr b. Avfın Medinenin el-Bakkal denilen bölgesinde bir evi bulunmaktaydı. Amr b. Avf çöle çokça çıkardı. Müzeyneden başka Araplardan Medinede iki mahallesi olan başka kabile de bulunmamaktaydı. Amr b. Avf, Muaviye b. Ebu Süfyanın dönemine yetişerek onun döneminde vefat etti.
801. Zül-Bicadeyn
Adı, Abdullah b. Abdünehm b. Afif b. Üseyhim b. Rebia b. Adi b. Salebe b. Züeyb b. Sad b. Adda b. Osman b. Müzeynedir. Annesi, Cehme bt. el-Haris b. el-Yakzan el-Hemdanidir. Onun annesi de Milkan b. Efsaoğullarından olup, Huzaanın kardeşleridir. Muhammed b. Ömer dedi ki: Bana Abdullah b. el-Muğaffelin evladından olan bir adam, onun nesebini bu şekilde anlattı. Hişam b. Muhammed es- Saib el-Kelbi de nesebini bu şekilde dayandırmaktadır. Ancak o, bu nesep zinciri arasında yer alan “Afif b. Üseyhim” yerine, “Afif b. Sühaym” demiştir. Abdullah Zül-Bicadeyn, Huzai ile el-Muğaffel adındaki kardeşlerinden önce, Müslüman olmuştur. Kendisi yetim olup mal varlığı bulunmamaktaydı. Babası öldüğünde kendisini mirasçı olarak bırakmamıştı. Amcası varlıklı olup durumu düzelinceye kadar kendisini himayesine almıştır. Onun bir devesi, bir koyunu ve bir de kölesi bulunmaktaydı. Resulallah Medineye geldiğinde, gönlü İslama ilgi duymaya başladı. Ancak amcasından yol bulamıyordu. Seneler geçip bazı savaşlar vuku bulunca, Abdullah amcasına, “Amcacığım, ben senin İslamiyetini beklerken senin Muhammede gitmek istemediğini görmekteyim. O zaman İslama girmem için bana izin ver!” dedi. Amcası da, “Vallahi, eğer sen Muhammede uyarsan, sana vermiş olduğum her şeyi elinden alırım. Elbiselerine varıncaya kadar onları senin üzerinden soyarım.” dedi. Bunun üzerine Abdüluzza O zaman adı böyle idi, “Vallahi ben Muhammede uyacak, Müslüman olacak, put ve taşlara tapmayı da bırakacağım. İşte, elimde olanları al, senin olsun!” deyince, o da kendisine vermiş olduğu her şeyi kendisinden geri aldığı gibi, sırtındaki izarına varıncaya kadar üzerinden soydu. Abdullah bu şekilde annesinin yanına gelince kendisine ait çizgili bir kumaşı keserek iki parça halinde ona verdi. Bunlardan birisini kendisine izar yaparken diğerine de büründü. Daha sonra Medineye doğru yol aldı, derken Verikan denilen dağa ulaştı Oradan seher vakti Mescide gelerek orada uzandı. Resulallah sabah namazını kıldırdıktan sonra ashabla musafaha ederek onlara dikkatlice bakardı. Abdullaha bakarak onu tanımayınca, “Sen kimsin?” dedi. Bunun üzerine o da nesebini kendisine anlattı. Bu sırada adı Abdüluzza idi. Resulallah kendisine, “Senin adın, Abdullah Zül-Bicadeyn çizgili çift elbiseli olsun.” dedi. Daha sonra Resulallah kendisine, “Benim hep yakınımda bulun!” dedi. O da bundan böyle, Resulallahın misafirleri arasında bulundu. Böylece Resulallah kendisine Kuran öğretti. Sonunda çok okumakla, Kuran okumayı iyi öğrendi. O gür sesli bir adam olup, Mescidde oturarak yüksek sesle Kuran okurdu. Bunun üzerine Ömer (r) onu Resulallaha şikayet ederek, “Ey Allahın Resulü! Bu adam yüksek sesle Kuran okuyarak diğerlerinin Kuran okumasına engel olmaktadır.” dedi. Resulallah da, “Ey Ömer! Ona karışmayın! Zira o, Allah ve Resulüne hicret etmiş bir adamdır.” dedi. Resulallah arkadaşlarıyla beraber Tebuk gazvesine çıktıklarında, Zül-Bicadeyn, “Ey Allahın Resulü! Şehitlik konusunda bana dua et.” dedi. Resulallah da, “Bana bir semüre ağacının kabuğunu getir.” dedi. O da kendisine ulaştırınca, onu Abdullahın pazusuna bağlayarak, “Allahım! Ben onun kanını kafirlere haram kılıyorum.” buyurunca, Abdullah, “Ey Allahın Resulü! Ben bu şekilde istemedim.” dedi. Resulallah da, “Sen gaza maksadıyla yola çıktıktan sonra, sıtmadan da ölsen yine şehitsin veya bineğin seni düşürür de boynunu kırarsa, yine şehitsin. Bunlardan hangisiyle olursa fark etmez.” dedi. Daha sonra Tebukte birkaç gün kaldıktan sonra, Abdullah Zül- Bicadeyn vefat etti. Bilal b. el-Haris dedi ki: Ben Resulallah ile beraber bulunurken Müezzin Bilal, elinde bir ışık olduğu halde kabrin başında durmaktayken Ebu Bekir ile Ömer onu Abdullahın cenazesini Resulallaha doğru getiriyorlardı. Resulallah da, “Kardeşinizi yaklaştırın.” dedi. Ebu Bekir (r) ile Ömer (r) kabrin kenarına getirdiklerinde Resulallah, “Allahım! Ben ondan razı olarak akşamladım. Sen de kendisinden razı ol.” dedi. Ravi dedi ki: İbn Mesud, “Keşke o anda o kabre giren kişi ben olsaydım.” dedi. Bütün bunlar, Muhammed b. Ömerin, kendilerinden Tebuk gazvesini rivayet ettiği kişilerin hadisidir. Bize Affan b. Müslim haber verdi; dedi ki: Bize Hammad b. Seleme anlattı; dedi ki: Bize Ebu Cafer el-Hatmi haber verdi. O da Muhammed b. Kab el-Kuraziden şunu rivayet etti: Müzeyneden olan Abdullah Zül-Bicadeynin kalbine Resulallah ve iman sevgisi girince, Nebiye yönelerek gitti. Annesi ise, etrafına giderek, “Yetişin! Abdullah, Muhammede gidiyor, onu yakalayarak getirmeye çalışın. Şayet gelmezse, hayalı bir adam olduğu için onun elbiselerini üzerinden soyun. Bu şekilde onu engellemiş olursunuz.” dedi. Onlar da onu takip ederek elbiselerini üzerinden soyunca, eve kapanmak durumunda kaldı. Ancak Abdullah, “Ben Muhammedin yanına varıncaya kadar hiçbir şey yemeyecek ve içmeyeceğim.” dedi. Bunun üzerine annesi kavmine giderek, “Abdullah, Muhammedin yanına varmadan hiçbir şey yememeye ve içmemeye yemin etmiştir. Onun, bu şekilde ölmesinden endişe ediyorum. Bu nedenle onun elbiselerini kendisine verin.” dedi. Onlar, Abdullahın elbiselerini vermeyi reddedince, annesi, kendisine ait çizgili bir kumaşı iki parçaya bölerek bir parçasına düğme dikerek izar yaptı. Diğer parçayı da onun başının üzerine koyarak kendisine, “Haydi git!” dedi. O da dere tepe demeden sevinçle Medine yolunu tuttu. Sonunda Medineye gelerek, burada Resulallahın yanında kalarak Kuran okumasını öğrendi, sonunda dinde fakih bir kişi haline geldi ve bu parçalardan birisini kendisine izar yapıp kendisine sararken, diğer parçayı da sırtına alarak ona büründü. Kendisiyle arkadaşları bir kadına ait evin gölgesinde oturur, o da onlara yemeklerini hazırlar ve onlara gönderirdi. Bir gün arkadaşları kendisine, “Bu kadınla evlenirsen iyi edersin.” dediler. Bu konuşma kadına ulaşınca kadın, “adet ve gelenek olarak siz sadece evlilik teklifini biliyorsunuz! Ya bu tekliften vazgeçersiniz veya bundan sonra evimin gölgesinde oturmayı terk edersiniz!” dedi. Bu durum Ebu Bekire ulaşınca ona gelerek, “Abdullahın sana evlilik teklifinde bulunduğu doğru mudur? Abdullah kendi kavmi arasında asil bir insandır. Aynı zamanda Kuran okumuş ve dini konularda bilgili bir insan haline gelmiştir.” dedi. Daha sonra Ömerin de gelerek kendisine aynı şeyi söylediği Resulallaha ulaşmıştı. Abdullah da gün doğduktan sonra Allahın dilediği kadar namaz kılar, daha sonra Resulallaha uğrar; ona selam verir, onu dinledikten sonra yol eşyasının bulunduğu yere giderdi. Günün birinde yine nafile namazını kıldıktan sonra Resulallaha uğrayınca kendisine, “Ey Abdullah! Senin falanca kadına talipli olduğun doğru mu?” dedi. O da “Evet!” deyince Resulallah , “Ben ikinizi evlendirdim.” dedi. Abdullah arkadaşlarının yanına giderek, “Resulallah beni o kadınla evlendirdi.” dedi. Bunun üzerine Ensardan bazı kadınlar gelerek o kadını götürüp hazırladılar, süslediler ve ona bir bürde o zamana göre bir gelinlik diktiler. Deriden bir yastık ve bir de kap yaptılar, bir miktar da yemek hazırladılar. Daha sonra onu koca evine götürdüler. Abdullah yatsı namazından itibaren sabah Bilalin ezan okumasına kadar hep namaz kılarak kadına hiç yanaşmadı. Bilal sabah ezanını okuyunca, kadınlar evlerine giderek, eşlerine, “Abdullahın bu kadına bir ihtiyacı bulunmamaktadır. Ne ona yüzünü döndü, ne onu istedi ve ne de ona yanaştı.” dediler. Abdullah Resulallah ile beraber sabah namazını kıldıktan sonra, güneşin doğmasından sonra da adeti üzere yine namaz kılıp Resulallaha uğrayıp ona selam verince Resulallah, “Senin eşine ihtiyacın yok mu?” buyurması üzerine o da, “Evet, vardır. Allahın nimetlerinden güzel bir kadına, güzel bir yatağa ve güzel yemeklere eriştim. Ancak, silahımdan başka beni Allaha yaklaştıracak bir şey bulamadım. Allah ve Resulüne karşı silahımla bir başkasını tercih edecek değildim. Çare olarak namaz kılmaktan başka bir şey bulamadım. Ey Allahın Resulü! İzninizle işte şimdi ben aileme dönüyorum.” dedi. Abdullah böylece evine giderek hanımıyla bir araya geldi. Bir müddet sonra bir kızları oldu. Hayber gününde bir yara alınca, “Ben eşime şimdiye kadar bir şey veremedim. Hayberdeki, ganimet payımı eşime verin!” diye vasiyette bulunduktan bir müddet sonra vefat etti. İbn Mesud dedi ki: Bir ara bize isabet eden bir kıtlıktan dolayı şiddetli bir açlıkla karşı karşıya bulunuyorduk. Bir gece dışarı çıktığımda küçük bir ateşin parıldamakta olduğunu gördüm. Ben de orada bir yemeğin pişmekte olduğunu, yaklaştığımda ondan bir miktar yararlanabileceğimi sanarak oraya yaklaştığımda, bir de baktım ki, Resulallah kabir kazmakta, toprağını da Ebu Bekir ve Ömere vermektedir. Öbür tarafta da Abdullah, kefenlenmiş olarak bekletilmekte, Resulallah da kabirden kazdığı toprağı onlara vermekteydi. Onu defnettiklerinde de Resulallahın , “Allahım! Ben ondan razıydım, sen de ondan razı ol!” buyurdu ve bunu iki veya üç kere tekrarladı. Ravi dedi ki: Abdullahın kızı büyüdüğünde amcası oğulları da annesinin yanına gelerek kızın kendilerine teslim edilmesi konusunda kendisiyle tartıştılar. Resulallah da kızın onlara teslim edilmesine karar verdi. Bu sefer annesi, “Ey Allahın Resulü! Siz Abdullahın kızını bedevilere veriyorsunuz! Onu muhayyer bırakmaz mısınız kendi iradesinde serbest bırakmaz mısınız?” Resulallah, “Evet!” buyurarak onu kendi iradesinde serbest bıraktı. Bunun üzerine annesi onu alarak eve götürdü ve “Yarın Resulallah sana tercihini yap derse, sen de, “Ben Allahı, Resulünü ve hicret diyarını tercih ettim.” de!” diyerek sürekli ona telkinde bulundu. Ertesi gün olunca, annesi onu Resulallaha götürerek, “Ey Allahın Resulü! İşte kız çocuğu budur.” dedi. Resulallah da, “Haydi kızım tercihini yap!” buyurunca çocuk, “Ben Allahı, Resulünü ve hicret diyarını tercih ettim.” dedi. Bunun üzerine Resulallah onu annesine teslim etmeye karar verdi. Amcası çocukları bu sefer Ebu Bekire müracaat ettiler. Ebu Bekir kızın kendilerine teslim edilmesine karar verince, kendisine Resulallahın, kızın annesinde kalmasına karar verdiği hatırlatıldı. Bunun üzerine Ebu Bekir annesinden yana karar vererek onu annesine geri verdi. Daha sonra Ömere müracaat ettiklerinde, o da önce onlardan yana karar verirken kendisine Resulallahın annesi lehinde karar verdiği hatırlatıldığında, o da annesinden yana karar verdikten sonra, onlara şöyle dedi: “Neredeyse kalkıp müstahakkınızı verecektim. Siz, Resulallahın kararından sonra beni yanıltmak mı istiyorsunuz?” dedi ve kızın annesinin lehine karar verdi. Affan dedi ki: Hammad şöyle demiştir: “Bunu başının üzerine koy! Onunla güneşten korunursun.” Bize Muhammed b. İsmail b. Füdeyk haber verdi. O Hişam b. Saddan, o da Zeyd b. Eslemden şöyle dediğini rivayet etti: İbnül- Edra dedi ki: Bir gece Resulallah, bir ihtiyacından dolayı evinden dışarı çıkıp yanımıza gelince kendisini korumak üzere beklediğimi gördü. Elimden tutarak kendisiyle beraber gittim. Mescitte namaz kılarken sesini yükseltmekte olan bir adama rastladık. Resulallah, “Bu adam muhtemelen riyakarlık yapmaktadır.” dedi. Ben de, “Ey Allahın Resulü! Adam namaz kılıp Rabbine dua etmektedir!” dedim. Resulallah elimi bırakarak, “Siz bu işin hangisinin abartı veya aşırılık olduğunu bilemezsiniz!” dedi. Ravi dedi ki: Resulallah başka bir gece de dışarı çıkıp kendisini beklediğimi görünce, yine kendisiyle beraber mescide doğru gittiğimizde, sesini yükselterek namaz kılmakta olan başka bir adam gördük. Ben, “Bu adam da muhtemelen mürailik yapmaktadır.” dedim. Resulallah, “Hayır, o Rabbine çok dua edip ibadet eden bir adamdır.” dedi. Ravi dedi ki: Gidip baktığımda birinci adamın bir Arabi, ikinci kişinin de Abdullah Zül- Bicadeyn olduğunu gördüm. Bize Muhammed b. Abdullah el-Ensari haber verdi; dedi ki: Bana – Allaha ibadet etme konusunda halk arasında önde gelen birisi olanel- Haccac b. el-Fürafisa el-Bahili anlattı; dedi ki: Bize İsmail b. Abdullah anlattı; dedi ki: Bize İshak b. Abdullah b. Ebu Ferve anlattı. O da amir b. Yahya el-Fedekiden şunu rivayet etti: Abdullah Zül-Bicadeyn vefat ettiğinde Resulallah onu gece defnetti. Onun cenazesi kaldırıldığında, “Kardeşinize yumuşak davranın, Allah da size yumuşak davransın. Ona mağfiret dileyin ki, Allah da sizi mağfiret etsin!” dedi. Bu şekilde onu gece defnettiğinde de kabrinin başında bir lamba yanmaktaydı. Bize Yahya b. Abbad haber verdi; dedi ki: Bize Hammad b. Seleme anlattı. O Ebu Cafer el-Hatmiden o da Muhammed b. Kab el- Kuraziden şunu rivayet etti: Resulallah Abdullah Zül-Bicadeyni gece defnetti.
802. Kardeşi Huzai
Huzai b. Abdünehm b. Afif b. Üseyhim b. Rebia b. Adi b. Salebe b. Züeyb b. Sad b. Adda b. Osman b. Müzeyne. Annesi Cehme bt. el-Haris b. Yakzan el-Hemdanidir. Onun da annesi, Huzaanın kardeşleri olan Milkan b. Efsaoğullarındandır. Kendisi Huzaa kabilesindendir. Huzai olarak adlandırılmasının nedeni, dayılarının bu adla anılmalarından dolayıdır. Huzai, kardeşi Abdullah Zül-Bicadeynden sonra Müslüman olmuştur. Müslüman olduğunda, Müzeyne kabilesinin putunu kırmıştır. Bu kabilenin halkına “Nühm” denilmekte idi. Huzai daha sonra Resulallaha ulaşarak Müslüman olmuştur.
803. Kardeşleri el-Muğaffel
el-Muğaffel b. Abdünehm b. Afif b. Üseyhim b. Rebia b. Adi b. Salebe b. Züeyb b. Sad b. Adda b. Osman b. Müzeyne. Annesi Cehme bt. el-Haris b. el-Yakzan el-Hemdanidir. Kendisi iki kardeşi olan Abdullah Zül-Bicadeyn ve Huzaiden sonra Müslüman olmuştur. el-Muğaffel, Mekkenin fethi yılında Resulallah henüz Mekkeye girmeden kısa bir müddet önce Mekkeye giderken vefat etmiştir.
804. Oğlu Abdullah b. el-Muğaffel
Abdullah b. el-Muğaffel b. Abdünehm. Annesi, Ayele bt. Muaviye b. Muaviye b. Amr b. Gayz b. Abd b. Sevr b. Hüzeme b. Latım b. Osman b. Müzeynedir. Yahya b. Main dedi ki: Abdullah b. el-Muğaffel, Ebu Ziyad olarak künyelendirilirdi. Muhammed b. Sad dedi ki: “Ben bu durumu onun evladından olan birisine söyleyince, “O, “Ebu Ziyad” olarak değil, “Ebu Sad” olarak künyelendirilmişti.” dedi. Ben kendisine, “Ebu Muhammed olarak da künyelendirilmiş.” dediğimde onlar, “Bu, doğru değil. Abdullah b. el-Muğaffelin yedi erkek çocuğu olup bunlardan hiç birinin adı Muhammed değildi.” dedi. Ancak bizdeki kayda göre, kendisi “Ebu Said” olarak künyelendirilmiş olup, Tebuk gazvesine katılamadıklarından dolayı ağlamış olan kişilerden birisidir. Bize el-Fadl b. Dükeyn haber verdi; dedi ki: Bize Ebu Cafer er-Razi anlattı. O er-Rebi b. Enesten, o da Ebül-aliyeden (veya başka birinden), o da Abdullah b. el-Muğaffelden şöyle dediğini rivayet etti: Ben, Allah Tealanın “Sizi bindirecek bir şey bulamıyorum.” sözünde zikrettiği kafileden birisiyim.” dedi. Abdullah dedi ki: “Ben Resulallahın , altında halkın biatini kabul ettiği ağacın dalından tutarak onunla gölgeleniyordum. Ben de Resulallaha kendisinin etrafından kaçmayacağımıza dair biat ettim.” Muhammed b. Ömer dedi ki: Abdullah b. el-Muğaffel, Basraya göçüp oraya yerleşinceye kadar hep Medinede kaldı. Vefat edinceye kadar Basrada ikamet etmeye devam etti. Bize Hevze b. Halife haber verdi; dedi ki: Bize Avf anlattı. O Huzaiden, o da Ziyad b. Muhammed b. Abdullah b. el-Muğaffel el- Müzeniden şöyle dediğini rivayet etti: Abdullah b. el-Muğaffele kıyametin koptuğu, insanların haşrolduğu gösterildi. Abdullah der ki: “İnsanların bir yerde bulunan bir engele doğru sevk edildiklerini gördüm. O engeli aşanların kurtulduğunu anlıyordum. Ben de kurtuluşa ermek için oraya yaklaştım. O anda bana Geri git. Senin yanındakiler seninle beraber olduğu halde kurtulacağını mı zannediyorsun? Vallahi bu asla olamaz! denildi. Bu esnada korkarak uykudan uyandım. Ravi dedi ki: Abdullah ailesini de uyandırdı. O sırada yanında altın dolusu bir heybe vardı. Hanımına seslenerek “Hanım! Şu Allahın her türlü hayırdan uzak tuttuğu o heybe ile içindekilerini bana gösterir misin?” diyerek rüyasını anlattı. Henüz daha sabahlamadan onların tümünü kese kese fakirlere dağıtarak içinde tek bir dirhem bile bırakmadı. Ravi dedi ki: Vefatına sebep olan hastalık gelip çatınca, ailesine vasiyette bulunarak şöyle dedi: “Bana arkadaşlarımdan başka kimse yaklaşmasın. Cenaze namazımı İbn Ziyad kıldırmasın!” dedi. Vefat edince Ebu Bezre el-Eslemi, aiz b. Amr ile Resulallahın Basrada bulunan arkadaşlarından bir grubu çağırdılar. Onlar da onun yıkama ve tekfin ödevini üstlendiler. Çok geçmeden kollarını sıvayıp, gömleklerini kemerlerinin altına alarak onun yıkayıp kefenlediler. Daha sonra çok geçmeden halk cenaze namazı kılmak üzere abdest almaya çalıştığı ve onu evinden çıkardıkları sırada, bir de baktılar ki, İbn Ziyad maiyetindekilerle beraber kapıda durmaktadır. Kendisine Abdullahın cenaze namazını kıldırmamasını vasiyet ettiği söylenince, el-Beyda denilen mevkiin sınırına kadar eşlik ettikten sonra, kendisi el-Beydaya yönelerek oradan ayrıldı. Bize Veki b. el-Cerrah, Abdülvehhab b. Ata, Amr b. asım ve el-Fadl b. Dükeyn haber verdiler; dediler ki: Bize Ebül-Eşheb Cafer b. Hayyan anlattı. O da Bekir b. Abdullah el-Müzeniden şöyle dediğini rivayet etti: Abdullah b. el-Muğaffel, vefat etmeden önce, “Cenazemin arkasından bağırılmasın, ateş yakılmasın ve kabrimin üzerine taş atılmasın!” diye vasiyette bulundu. Ebül-Eşheb dedi ki: Abdullah bunu söylemekle, “Kabrimin üzerine taş yığılmasın!” demek istedi. Bize Abdullah b. Muhammed el-Muharibi haber verdi; dedi ki: Bize Muhammed b. İshak anlattı. O Talha b. Ubeydullah b. Kerizden, o da el-Hasandan şöyle dediğini rivayet etti: Abdullah b. el-Muğaffel, Ömer b. el-Hattabın kendisini Basra halkını dini konularda, aydınlatmak üzere gönderdiği kişilerden birisidir. Rahatsızlığı esnasında İbn Ziyad ziyaretine gelerek, “Bize tavsiyelerde bulun ey Abdullah! Umulur ki Allah bizi senden faydalandırır.” deyince, “Sana tavsiye edeceklerimi tutacak mısın?” diye sordu. O da “Evet!” dedi. Bunun üzerine, “Sana tavsiyem, vefat ettiğimde cenaze namazımı kılmaman, cenaze namazımı kılmak üzere beni kalan arkadaşlarımla baş başa bırakmandır.” dedi. İbn Ziyad, Abdullahın vefat ettiği gün atına binmişken tüm sokakların insanlarla dolu olduğunu görünce, “Şu millete ne oluyor?” diye sordu. Kendisine, “Resulallahın arkadaşı Abdullah b. el-Muğaffel vefat etti.” denildi. Bunun üzerine, onun cenazesi evinden çıkartılıncaya kadar atını durdurdu ve dedi ki: “Eğer o, bizden bir şey istemiş olmasaydı ve biz de kendisine söz vermemiş olsaydık, cenaze namazını kılar ve kendisiyle beraber kabrine kadar yürürdük.” dedi. el- Hasan ona dedi ki: “Yazıklar olsun sana! Onun yaptığını habis bir insanın vefası olarak mı değerlendiriyorsun?”
805. en-Numan b. Amr
en-Numan b. Amr b. Mukarrin b. aiz b. Mica b. Hüceyr b. Nasr b. Hubşiyye b. Kab b. Abd b. Sevr b. Hüzme b. Latım b. Osman b. Müzeyne. Ebu Amr olarak künyelendirilmişti. Kendisiyle birlikte altı kardeşi de Resulallah ile beraber Hendek savaşında bulunmuşlardır. en-Numan, Resulallahın Mekkenin fethi gününde Müzeyne kabilesi için belirlediği üç sancaktan birisini taşımaktaydı. O gün Müzeyne kabilesinin dışında hiçbir Arap kabilesi bir araya gelememişti. Müzeyne kabilesinin Medinede iki mahallesi olup, Müzeynenin dışında Medinede iki mahallesi olan başka bir Arap kabilesi olduğunu bilmiyoruz. Muhammed b. Ömer dedi ki: Bize İshak b. Yahya b. Talha anlattı. O da Mücahidden şöyle dediğini rivayet etti: Tebuk seferine katılamadıklarından dolayı ağlayanlar Mukarrinin oğulları olup bunlar, yedi kişidir. Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bana Kesir b. Abdullah el-Müzeni anlattı. O babasından, o da -Nehavendde bulunmuş olan- dedesinden, şöyle dediğini rivayet etti: O sırada Ordu Komutanı en-Numan b. el-Mukarrin idi. Allah onları mağlup edince, ilk öldürülen kişi en-Numan b. el-Mukarrin oldu. Bunun üzerine Süveyd b. el-Mukarrin sancağı eline aldı. Sonunda, ganimetler toplanınca, onları es-Saib b. el-Akra es-Sekafi bölüştürdü. Bu bölüştürmede ata iki, sahibine de bir hisse olmak üzere dağıtım yapıldı. Ben de o sırada yaya idim. Bu bölüştürmeden hisseme 12.000 dirhem düştü. Muhammed Ömer dedi ki: Nehavend savaşı esnasında, en-Numanın sağında el-Eşas b. Kays el-Kindi, solunda ise el-Muğire b. Şube es-Sekafi bulunmaktaydı. Nehavend savaşı, 21 yılında vuku bulmuştu.
806. Süveyd b. Mukarrin
Kendisi, “Ebu Adi” olarak künyelendirilmişti. Resulallah ile arkadaşlık yapmış olup ondan hadis rivayet etmiştir.
807. Makıl b. Mukarrin
O, Ebu Abdullah b. Makıldır ki, Kufelilerin kendisinden rivayet ettiği kişidir. Bize Hallad b. Yahya haber verdi; dedi ki: Bize Misar b. Kidam anlattı. O Ebu Hasinden, o da Ebüs-Duhadan şöyle dediğini rivayet etti: Mesrukun yanında İbn Makılın ictihadından bahsedilince, “O, babasının yaptığından başka ne yapmıştır?” dedikten sonra şöyle devam etti: “Abdullahın yanında olduğumuz bir sırada, Ebu Makıl Abdullahın yanına gelerek, “Ben bir sene veya bir ay yatakta yatmamaya ve et yememeye yemin ettim.” deyince Abdullah şu ayeti okudu: “Ey iman edenler, Allahın size helal kıldığını, siz niçin kendinize haram kılıyorsunuz?” Makıl, “Ama ben dün gece yatakta yattım.” deyince Abdullah kendisine, “Sen musirsin zenginsin, bir köle azat etmen lazım.” dedikten sonra, ona artık yatakta yatmaya ve et yemeye devam etmesini tavsiye etti.
808. Sinan b. Mukarrin
Resulallah ile arkadaşlık yapmıştır.
809. Akil b. Mukarrin
Ebu Hakim olarak künyelendirilmiş olup Resulallah ile arkadaşlık yapmıştır.
810. Abdurrahman b. Mukarrin
Resulallah ile arkadaşlık yapmıştır.
811. Abdurrahman b. Akil
Resulallah ile arkadaşlık yapmıştır.
812. Bilal b. el-Haris
O, Beni Kurre b. Mazin b. Halave b. Salebe b. Sevr b. Hüdme b. Latım b. Osman b. Müzeynedendir. Bize İsmail b. Abdullah b. Ebu Üveys haber verdi: dedi ki: Bana babam anlattı. O Sevr b. Zeydden, o Diyloğullarının mevlası olan dayısı Musa b. Meysereden, o İkrimeden, o da Abdullah b. Abbastan şöyle dediğini rivayet etti: Resulallah , Bilal b. el-Haris el-Müzeniye, Kudüs tohumuyla ekinini ıslah etmek üzere Meadinül-Kabeliyye adındaki Medineye yakın bir nahiyeyi yükseklik ve derinlikleriyle beraber verdi. Bize Said b. Mansur haber verdi; dedi ki: Bize Abdülaziz b. Muhammed anlattı. O da Rebiadan şöyle dediğini rivayet etti: el- Haris b. Bilal b. el-Haristen şöyle dediğini duydum: Resulallah , Bilal b. el-Haris için el-Akik denilen yerden bir miktar arazi ayırmıştı. Ömer b. el-Hattab dönemine gelince Ömer kendisine, “Resulallah bu araziyi sana mülkiyetine alman için vermemişti.” diyerek onu halk arasında taksim etti. Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bize ed-Dahhak b. Osman anlattı. O Damra b. Saidden, o Ebu Beşir el-Maziniden, o da Resulallahtan şöyle dediğini rivayet etmiştir: Birisinin koruluktan bir şey kestiğini gördüğünüzde, onun bedelini kendisinden almanız, üzerinizdeki bir haktır (ödevinizdir). Resulallah bu koruluğun korunmasıyla ilgili olarak Bilal b. el- Harisi görevlendirmişti. O bu görevi; Ebu Bekir, Ömer, Osman ve Muaviye döneminde de sürdürdü. Bilal, Muaviye döneminde vefat edince, oranın korunmasıyla ilgili olarak başkası görevlendirildi. Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bana Said b. Ebu Ata b. Ebu Mervan haber verdi. O da babasından şöyle dediğini rivayet etti: Resulallah Mekkenin fethi için gazveye çıkmak istediğinde, Müzeyne kabilesine Bilal b. el-Haris ile Amr b. Avfı göndererek onların seferber olmalarını istemeleri emretti. Muhammed b. Ömer dedi ki: Bilal, Resulallahın Mekkenin fethi gününde, Müzeyne kabilesi için belirlediği üç sancaktan birisini taşımaktaydı. Bilal, Ebu Abdurrahman olarak künyelendirilmişti. Kendisi Müzeynenin bitek ve çorak dağında ikamet eder; sık sık Medineye gelir, giderdi. 60 yılında seksen yaşındayken vefat etti.
813. Makıl b. Yesar
Makıl b. Yesar b. Abdullah b. Muabbir b. Harak b. Lüey b. Kab b. Adi b. Sevr b. Hüdme b. Latım b. Osman b. Müzeyne. Kendisi, Ebu Abdullah olarak künyelendirilmişti. O, Basradaki Makıl Nehrinin sahibidir. Ömer b. el-Hattab onu kazmasını emretmiş o da kanal kazarak onun yönünü Basraya çevirmiştir. Kendisi de Basraya yerleşerek orada bir ev inşa etmiştir. Basrada Muaviye b. Ebu Süfyanın hilafetinin son günlerinde Ubeydullah b. Ziyadın valiliği döneminde vefat etmiştir.
814. Mabed b. Huleyd b. Esbe
Mabed b. Huleyd b. Esbe b. Süleym b. Ruveyh b. Küfle b. Kab b. Abd b. Sevr b. Hüdme b. Latım b. Osman b. Müzeyne. Kendisi Resulallaha gelen Müzeyne kafilesi içinde yer almıştır. Resulallah ile arkadaşlık yapmakla beraber ondan hiçbir hadis rivayet etmemiştir.
815. Makıl b. Sinan
Makıl b. Sinan b. Nübeyşe b. Seleme b. Selaman b. en-Numan b. Sabih b. Mazin b. Halave b. Salebe b. Sevr b. Hüdme b. Latım b. Osman b. Müzeyne. O da Resulallaha gelen Müzeyne kafilesi arasında yer almıştır. Resulallah ile arkadaşlık yapmış olup Resulallah kendisine bir arazi parçası tahsis etmiştir. Kendisinin Resulallahtan hadis rivayet ettiğine ilişkin bir şey duymadık.
816. Kurre b. İyas
Kurre b. İyas b. Hilal b. Riab b. Ubeyd b. Süvae b. Sariye b. Zübyan b. Salebe b. Süleym b. Evs Müzeyne. O, Ebu Muaviye b. Kurredir. Bize Ahmed b. Abdullah b. Yunus ve el-Hasan b. Musa haber verdiler; dediler ki: Bize Züheyr anlattı; dedi ki: Bize Urve b. Abdullah b. Kuşeyr anlattı; dedi ki: Bana Muaviye b. Kurre anlattı; dedi ki: Bana babam anlattı; dedi ki: Ben Müzeyne heyetiyle birlikte Resulallaha gelerek ona biat ettik. O zaman gömleği serbest bir biçimde durmaktaydı. Kendisine biat ettiğimde elimi onun gömleğinin yakasından sokarak nübüvvet mührüne dokundum. Urve dedi ki: “Muaviye ve oğlunu her gördüğümde, ikisinin de izarının ne kışta ne sıcakta iliklenmeden serbest bırakıldığını görürdüm.” Bize Yahya b. Abbad haber verdi; dedi ki: Bana Şube anlattı; dedi ki: Bana Muaviye b. Kurre Ebu İyas anlattı. O da babasından şöyle dediğini rivayet etti: O, Nebiye gelerek ailesi için süt sağmış ve yavrularının emmemesi için hayvanların memelerini bağlamış olarak dedi ki: “Resulallah benim başımı sıvazlayarak bana dua etti.” Bize el-Mualla b. Esed haber verdi; dedi ki: Bize Muhammed b. Ebu Uyeyne el-Mühilli anlattı; dedi ki: Muaviye b. Kurreden şöyle dediğini duydum: Ben, “İbn Ubeys” gününde babamın katilini öldürdüm. Ravi dedi ki: Kurre kendisi de feci bir şekilde öldürüldü.
817. Kurre b. İyasın Kardeşi
Muhammed b. Sad dedi ki: Onun isminden bize bahsedilmedi. Bize Muhammed b. Cafer er-Raki haber verdi; dedi ki: Bize Abdullah b. Amr anlattı. O Abdülmelik b. Umeyrden, o Muaviye b. Kurreden, o da amcasından şunu rivayet etti: O, oğlunu Resulallahın huzuruna getirerek onu oturturdu. Resulallah ona, “Onu seviyor musun?” buyurunca o da, “Çok seviyorum.” dedi. Daha sonra çocuk vefat edince, “Sanki onun için üzülüyorsun?” dedi. O da, “Evet ey Allahın Resulü!” dedi. Bunun üzerine, “Sen Allahın seni Cennetine koyduğunda çocuğunun bir kapı önünde durup da onu sana açmasına sevinmez misin?” dedi. O da, “Elbette ki sevinirim.” dedi. Resulallah, “İnşaallah öyle olacaktır.” dedi.
818. Isam el-Müzeni
Bize el-Abbas b. el-Fadl el-Ezrak el-Basri haber verdi; dedi: Bize Süfyan b. Uyeyne anlattı; dedi ki: Bize Abdülmelik b. Nevfel b. Musahik el-Kureşi anlattı. O Abdullah b. Isam el-Müzeniden, o da babasından şöyle dediğini rivayet etti: Resulallah bizi Batnü Nahle gününde gazaya gönderirken buyurdu ki: “Müezzin sesini duymadığınız veya orada bir mescid görmediğiniz takdirde onları öldürün.” dedi. Oraya gittiğimizde bir adamla karşılaşınca, kendisine: “Sen kafir misin, yoksa Müslüman mısın?” diye sorduk. O da, “Ben kafir olsam ne olacak?” dedi. Biz de, “Eğer kafir isen seni öldüreceğiz.” dedik. Adam, “Beni bırakın; kadınlarla bir işim var.” dedi. Ravi dedi ki: Bu adam onlardan olan bir yanına vararak, “Ey Hubeyş, hayat sona ermeden (öldürülmeden) Müslüman ol! Hani sizi ararken, sizi Halyede bulmuş Veya Haranikte size kavuşmuştum. Gece karanlığında veya yazın öğlen sıcaklığında Yolculuk yapmanın zahmetine katlanmış bir aşığın Muradına ermeyi hak etmiş olmaz mı? Hani biz komşu iken, “tehlikeli bir durum olmadan, Sevgime karşılık ver!” dediğimde bir suç işlemiş olmadım. Hedef uzaklaşmadan ve emirim, ayrı kalacak sevgiliden uzaklaşmadan Sevgime karşılık ver!”dedi. Kadın peşpeşe, “on kere, yedi kere, üç kere ve sekiz kere yaşa!” dedi. Bunun üzerine adama yaklaşarak boynunu vurduk. Ravi dedi ki: “Kadın bu adamın üzerine gelerek, adam ölünceye kadar dudaklarıyala içine çeke, çeke onu emmeye devam etti. (Dikkatimizi çeken) bu kadının, etine dolgun bir kadın olduğunu gördük.”