718. Ebül-as b. er-Rebi
Ebül-as b. er-Rebi b. Abdüluzza b. Abdüşems b. Abdümenaf b. Kusay olup, adı Mihşemdir. Onun annesi, Hale bt. Huveylid b. Esed b. Abdüluzza b. Kusaydır. Onun teyzesi olan Hatice bt. Huveylid, Resulallahın hanımıdır. Ebül-as, “Cervül-Batha” (Bathanın aslan yavrusu) olarak adlandırılmıştı. Resulallah , İslamdan önce onu, kızı Zeynep ile evlendirmişti. Zeynep ona, Ali adındaki bir erkek çocuğu ile Ümame adında bir kız çocuğu dünyaya getirdi. Ali küçük yaşta vefat etti. Geride kalan Ümameyi, Resulallahın kızı Fatımanın vefatından sonra Ali b. Ebu Talib nikahladı. Bize Abdülvehhab b. Ata el-Icli haber verdi. O, Davud b. Ebu Hindden, o da amir eş-Şabiden şunu rivayet etti: Resulallahın kızı Zeyneb, el-as b. er-Rebiin eşi iken Müslüman olarak babasıyla beraber hicret etmiş, kocası Ebül-as ise, Müslümanlığa karşı direnmiştir. Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bana Beni Esed b. Abdüluzzanın mevlası el-Münzir b. Sad anlattı. O, İsa b. Mamerden; o, Abbad b. Abdullah b. ez-Zübeyrden, o da Ayşeden şunu rivayet etti: Ebül-as b. er-Rebi, Bedirde müşrikler arasında bulunuyordu. Ensardan Abdullah b. Cübeyr b. en-Numan el-Ensari de o esnada (Bedir Savaşında) kendisini esir almıştı. Mekke halkı esirlerinin fidye karşılığında serbest bırakılmalarıyla ilgili olarak elçiler gönderdiklerinde, Ebül-asın kardeşi olan Amr b. er-Rebi de onun fidyesini vermek üzere geldi. O sırada Mekkede bulunan Ebül-asın eşi ve Resulallahın kızı Zeynebin de, annesi Hatice bt. Huveylidden kalma, “Cezu Zafer” denilen Yemen boncuğundan yapılmış bir gerdanlığı, (onun namına) fidye verilmek üzere (Amr b. er-Rebi) ile gönderdi. Zafer ise, Yemendeki bir dağ adıdır. Bu gerdanlığı annesi Hatice bt. Huveylid, Ebül-as ile evlendiği zaman ona hediye etmişti. İşte Zeyneb, kocasının fidyesi olarak bu gerdanlığı göndermişti. Resulallah onu görünce tanıdı ve bu vesileyle Haticeyi andı; ona rahmet okudu ve kızının bu tavrı karşısında duygulanarak, “Eğer onun (Zeynebin) esirini salıvermek ve eşyasını da ona iade etmek istiyorsanız bunu yapabilirsiniz.” dedi. Bunun üzerine Sahabiler de, Ebülası serbest bırakarak kolyeyi de Zeynebe iade ettiler. Ancak Nebi de, bunun karşılığında, Zeynebi kendisine göndermek üzere serbest bırakmasına ilişkin kendisinden söz aldı. O da söz verip, bu sözünü yerine getirdi. Muhammed b. Ömer dedi ki: Bize göre bu rivayet, “Zeyneb, babası ile beraber hicret etti.” şeklindeki rivayetten daha sağlamdır. Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bana Musa b. Muhammed b. İbrahim b. el-Haris et-Teymi anlattı. O da, babasından şöyle dediğini rivayet etti: Ebül-as b. er-Rebi Kureyşe ait bir kafile arasında Şama gitti. Bu kervanın Şamdan gelmekte olduğu haberi Resulallaha ulaşınca, Zeyd b. Hariseyi 170 kişilik bir süvari müfrezenin başında komutan olarak gönderdi. Onlar, hicretin 6. yılının Cemaziyelevvel ayında el-Îs denilen mevkide bu kervanla karşılaştılar. Mallarını ellerinden alıp, kafilede bulunan kişileri de esir aldılar. Bunların arasında Ebül-as b. er-Rebi de vardı. Çok geçmeden Medineye gelir gelmez seher vakti, Resulallahın kızı ve kendisinin eşi olan Zeynebin evine vararak ondan eman diledi. Zeynep de, ona eman verdi. Zeyneb, kocasına verdiği bu emanı halka duyurmak üzere Resulallahın , sabah namazını kıldırdığı sırada kendi kapısının önüne çıkarak var sesiyle, “Biliniz ki ben, Ebül-ası kendi güvenceme almış bulunmaktayım!” diye bağırdı. Bunun üzerine Resulallah, “Ey insanlar! Siz de benim duyduklarımı duydunuz mu?” dedi. Sahabiler de, “Evet, duyduk!” dediler. Resulallah , “Nefsimin kudret elinde olduğu Allaha yemin ederim ki, sizin işittiklerinizi, ben de işitinceye kadar, olup bitenlerden haberim yoktu. Müminler, başkaları üzerinde (onları koruyan) tek bir el gibidirler. Kendilerinden (güç ve imkan bakımından) aşağı derecede bulunanları himayelerine alarak onları korur ve onlara yardım ederler. O halde onun, (Zeynebin) eman verdiğine biz de eman veririz.” buyurdu. Resulallah evine döndüğünde Zeynep de onun huzuruna çıkıp, Ebül-astan alınan malların iade edilmesini talep etti. Resulallah da, Zeynebin istediği gibi davrandı. Yalnız Ebül-asın kendisine yaklaşmamasını emretti. Zira o, müşrik kaldığı sürece ona yaklaşması, helal olamazdı. Ebül-as Mekkeye dönerek hak sahiplerinin haklarını kendilerine ödedikten sonra, hicretin 7. yılında, Resulallahın yanına bu sefer bir Müslüman ve bir Muhacir olarak döndü. Resulallah da Zeynebi ona eski nikahıyla iade etti. Bize Hişam b. Muhammed b. es-Saib el-Kelbi haber verdi. O da Maruf b. Harrebuz el-Mekkiden şöyle dediğini rivayet etti: Ebül-as b. er-Rebi bir Şam yolculuğu esnada, hanımı olan Resulallahın kızı Zeynebi anarak ona ithafen şu beyitleri okudu: “Geldim İrem bağına, ben Zeynebi hatırladım, Dedim ki: Allah, Haremin sakinine, eylesin yardım. O, Eminin kızına, saliha bir hatuna, Allah hayrını versin, Her bir koca eşini, bildiği hasletiyle, böyle sena eylesin. Bize Abdülvehhab b. Ata el-Icli haber verdi. O, Davud b. Ebu Hindden, o da amir eş-Şabiden şöyle dediğini rivayet etti: Ebül-as b. er-Rebi; hem kendisine, hem de Kureyşe ait malların bulunduğu bir ticaret kervanı içinde Şama gidip oradan dönmüştü. Bunu duyan bazı Müslümanlar, onun yolunu keserek boynunu vurduktan sonra malını ele geçirmek üzere hazırlandılar. Bunu duyan Zeyneb, Resulallaha giderek, “Ey Allahın Resulü! Müslümanların akdiyle onların ahdi aynı değil midir?” diye sordu, Resulallah da, “Bela (evet)!” dedi. Bunun üzerine Zeyneb, “Ben Allahı şahit göstererek Ebül-ası kendi güvenceme aldım.” dedi. Bunun üzerine halk silahsız olarak onu karşılayıp, kendisine, “Ey Ebül-as! Sen Kureyşin ileri gelen ailelerinden birisine mensupsun. Öte yandan Resulallahın damadısın. Müslüman ol, yanındaki bütün bu mallar senin olsun!” dediler. Ebül-as ise, “Siz bana birilerine vefasızlık yapıp onlara ihanet etmek üzere mi dinime girmemi istiyorsunuz?” diye karşılık verdi. Daha sonra Mekkeye giderek herkese hakkını teslim ettikten sonra, “Ey Mekke halkı! Emanete vefa gösterdim mi?” dediğinde, onlar, “Evet!” dediler. Bunun üzerine, “Allahtan başka ilah olmadığına ve Muhammedin de onun kulu ve elçisi olduğuna iman ediyorum.” dedi. Ravi dedi ki: “Böylece Ebül-as, ilk nikahıyla Zeynebe dönmüş oldu.” Bize Abdullah b. Nümeyr haber verdi; dedi ki: Bize İsmail b. Ebu Halid anlattı. O da amir eş-Şabiden şöyle dediğini rivayet etti: Ebül-as, beraberinde müşriklere ait olan bir takım mallarla Şamdan dönmekte idi. Hanımı Zeynep ise, daha önce Müslüman olup babasıyla Mekkeye hicret etmişti. Kendisine, “Müslüman olman şartıyla, şu malların hepsinin senin olmasını istemez misin? Zira bunlar müşriklerin malıdır.” denildiğinde, “Emanetimdeki şeylere hıyanet ederek, İslama girişim ne kötü bir başlangıç olur!” dedi. Eşi Zeyneb, onun Mekkeye giderek emanetleri sahiplerine verip Müslüman olarak geri geleceğine dair kefil oldu. Ebül-as da böyle yaptıktan sonra Müslüman olarak geri döndü. Böylece Zeynebten de ayrı kalmamış oldu. Bize Yala b. Ubeyd et-Tanafesi haber verdi; dedi ki: Bana Muhammed b. İshak anlattı. O, Yezid b. Rumandan şöyle dediğini rivayet etti: Resulallah , halka sabah namazını kıldırmıştı. Namazdan kalktığında kızı Zeyneb; “Ey insanlar! Ben Ebül-as b. er-Rebii, kendi güvenceme almış bulunmaktayım!” diye seslendi. Resulallah , Mescitten ayrıldığında, “Siz de benim duyduklarımı duydunuz mu?” dedi. Sahabiler de, “Evet!” dediler. Bunun üzerine, Resulallah , “Nefsimin kudret elinde olan Allaha yemin ederim ki, sizin duyduklarınızı, ben de duyuncaya kadar herhangi bir şeyden bilgim olmadı. Ancak durum şudur ki; insanların güç ve imkan bakımından alt tabakada bulunanları, başka birilerinin korumasına girmek isteyebilirler.” dedi. Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bize Musab b. Sabit anlattı. O, İsa b. Mamerden rivayet etti. Muhammed b. Ömer dedi ki: Ayrıca bize Said b. Raşid de anlattı. O, Salih b. Keysandan rivayet etti. Bunlar dediler ki: Ebül-as, “Cirvül-Betha” (Betha yöresinin aslan yavrusu) olarak adlandırılırdı. Çünkü o, orada doğmuş ve Kureyş içindeki nesebi bakımından oranın merkezinde bulunmaktaydı. Müslüman olduktan sonra, Mekkeye geri döndüğünden, Resulallah ile beraber herhangi bir olaya katılmamıştır. Daha sonra, Medineye dönerek Ebu Bekirin hilafeti döneminde, hicretin 12. yılında orada vefat etmiştir. Vefatından önce ise ez- Zübeyr b. el-Avvam lehine vasiyette bulunmuştur. Gerisinde; el-Kasım b. Muhammed b. Abdurrahman b. Avf adında bir çocuk dünyaya getiren bir kızından başka neslinden kimse kalmamıştır.”
719. Eban b. Said
Eban b. Said b. el-as b. Ümeyye b. Abdüşems b. Abdümenaf. Annesi, Hind bt. el-Muğire b. Abdullah b. Ömer b. Mahzumdur. Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bize Adülhakim b. Abdullah b. Ebu Ferve anlattı. O da Abdullah b. Amr b. Said b. elastan şöyle dediğini rivayet etti: Halid b. Said ile (kardeşi) Amr b. Said, Müslüman olup Habeş topraklarına hicret etmişlerdi. Bu ikisinden başka, Ebu Uhayhanın evladından olan Said b. el-as b. Ümeyye, bulundukları durum üzere kalıp Müslüman olmamışlardı. Bedir seferberliği başlayınca, bunların hiçbiri geride kalmayacak şekilde, müşrikler safında yer alarak o seferberliğe katılmışlardı. Sonunda, Said b. el-as, küfür üzereyken öldürüldü. Onu, Ali b. Ebu Talib öldürmüştü. Ubeyde b. Saidi ise, ez-Zübeyr b. el-Avvam öldürmüştü. Bunlardan Eban b. Said ise, bu savaştan sağ olarak kurtulmuştu. Halid ile Amr, kendisine mektup yazarak, “Babanın ve iki kardeşinin öldüğü şekilde ölmen hakkında sana Allahı hatırlatırız.” demişlerdi. O da buna kızarak, “Ben, hiçbir zaman babalarımın dininden ayrılmayacağım!” demişti. Ebu Uhayha ise, Taif civarında bulunan ez- Zuraybedeki evinde kafir olarak öldü. Muhammed b. Ömer dedi ki: el-Muğire b. Abdurrahman el-Esedinin bana verdiği habere göre, Eban b. Said şu şiiri söyledi: Keşke Zureybede ölen kişi, hayatta olsaydı da, Amr ile Halidin din hakkında uydurduklarını görmüş olsaydı! Onlar bizi, kadınların emrine itaatkar kılmak istediler. Her ikisi de, tuzağa düşürmek istediğimiz düşmanlarımızı destekler oldular. Halid b. Said ise ona şöyle bir cevap verdi: Kardeşim, öyle bir kardeştir ki, ben onun haysiyetini kötüleyecek değilim. Ancak kendisi, kötü sözlerden geri kalmamaktadır. Sıkışık durumlara düşünce der ki: “Keşke Zureybedeki ölü, yeniden diriltilmiş olsaydı!” Sen, ölüyü bırak! Çünkü o, yoluna gitmiştir, Daha çok ilgiye muhtaç olan diriye yönel! Ravi dedi ki: Resulallah , Hudeybiyeye gelip Osman b. Affanı Mekke halkına gönderinceye kadar, Eban b. Said, Mekkede şirk üzere kaldı. Osman b. Affan, Mekkeye geldiğinde, Eban kendisini karşılayarak, Resulallahın mesajını halka iletinceye kadar onu korumasına aldı. Bu durum da, Hudeybiye Barış Antlaşması esnasında meydana geldi. Bu sırada, Sad b. el-asın iki oğlu olan Halid ve Amr ise, Habeşistan topraklarındayken, oradan gelen iki geminin yolcuları arasında bulunuyorlardı. Onlar gemiden en son çıkan kimseler oldular. O sırada Halid ve Amrın beraberinde, eş ve çocukları da vardı. Onlar Şuaybeye geldiklerinde kardeşleri olan Eban b. Saide mektup yazarak bir elçiyle gönderdiler. Bu mektupla onu, Allahtan başka ilah olmadığına inanarak Müslüman olmaya davet ettiler. O da onlara olumlu cevap vererek, hemen onların ardından, Medineye gidip, Müslüman olarak onlara katıldı. Daha sonra hep beraber, hicretin 7. yılında fetih için Hayberde bulunan Resulallaha ulaştılar. Hicri, 9. yılda ise, halk Hacdan döndüğünde, Resulallah , Eban b. Saidi, Bahreyne vali olarak gönderdi. O da Abdülkays kabilesiyle ittifak kurmak üzere Resulallahtan izin istediğinde, Resulallah da kendisine bu izni verdiği gibi, ona; “Gerek zekat ve cizye vermeleri ve gerekse ticaret yapmaları konusunda, benim adıma onlarla bir antlaşma yap!” dedi. Ayrıca Resulallah oradaki Müslümanlardan, ticaretlerinden elde ettikleri kazançlarının öşürlerinin dörtte birinin alınmasına, Yahudi ve hristiyanlardan ise, ergenlik çağına ulaşmış her kadın ve erkek başına birer dinar alınmasına, oradaki Mecusilere de, İslamı teklif etmesine, reddettikleri takdirde onlardan cizye alınmasına, onların kadınlarıyla evlenilmemesine ve kestiklerinden yenilmemesine dair kendisine ayrıca bir mektup da gönderdi. Öbür taraftan; deve, sığır ve koyunların zekatlarının farz ve sünnet üzerinden ödenmesine dair, geniş izahatlı altı mühürlü bir talimat da yazdı. Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bana Muaz b. Muhammed anlattı. O da Ebu Bekir b. Abdullah b. Cehmden şöyle dediğini rivayet etti: Eban b. Said b. el-as, bağlanmış beyaz renkli bir sancak ve siyah renkli bir bayrakla Bahreyne doğru yola çıktı. Onun sancağını ise, Resulallahın mevlası Rafi taşıyordu. Bahreyne yaklaştığında, onu Abdülkays (kabilesi) karşıladı. Sonunda Bahreynde bulunan el-Münzir b. Savanın yanına geldi. Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bana Abdülaziz b. Yakup el-Macişun anlattı. O da Cafer b. Mahmud b. Muhammedden şöyle dediğini rivayet etti: el-Münzir b. Sava onu, evinden bir gecelik mesafedeki bir mıntıkada, beraberinde kendi kavminden 300 kişilik bir heyetle karşıladı. Karşılaştıklarında, kendisiyle kucaklaşıp ona, hoş geldin ettikten sonra, Resulallahın durumunu kendisine sordu. Eban, bu sorusundan dolayı el-Münziri kutlayarak kendisine Resulallahın durumunu anlattı ve Resulallahın , kendisini, kendi kavmi için şefaatçi kabul ettiğini kendisine bildirdi. Böylece Eban b. Said Bahreynde vali olarak kalıp, Müslümanların zekatıyla beraber, kendileriyle antlaşmalı oldukları gayr-i Müslimlerin de cizyelerini kabul etti. Resulallaha mektup yazarak topladığı malın miktarını ona bildirdi. Resulallah da, Ebu Ubeyde b. el-Cerrahı görevlendirerek, Ebanın topladığı bu malları, (Medineye) getirmek üzere kendisine gönderdi. Ebu Ubeyde de o malları kendisinden teslim alarak Medineye taşıdı. Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bana İshak b. Yahya b. Talha anlattı. O da İsa b. Talhadan şöyle dediğini rivayet etti: Resulallahın vefatından sonra Araplardan irtidat edenler arasına, Hecer halkı da katılmıştı. Bu durum üzerine, Eban b. Said, Abdülkays kabilesine; “Beni güvenli bir yere ulaştırın.” dedi. Onlar da, “Hayır aramızda kal, seninle beraber Allah yolunda cihad edelim. Allah dininin yardımcısıdır ve onu diğer dinlerin üstüne çıkarıcıdır. Abdülkays kabilesi, dininden dönecek değildir.” dediler. O ise, “Hayır! Siz beni güvenli olan memleketime ulaştırın, ben Resulallahın arkadaşlarını görüp onların durumunu öğrenmek istiyorum. Benim gibi kimselerin bu durumda onlardan ayrı bir yerde olması doğru değildir. Ben onların hayatıyla yaşar, onların ölümüyle de ölürüm.” dedi. Onlar da, “Böyle yapma, sen insanların en değerlisisin. İşte bu, seni de bizleri de bağlayan (karşılıklı imzaladığımız) mukaveledir. (Bizden ayrıldığın takdirde) bazıları; (senin hakkında) O, ölümden (savaştan) kaçtı! derler.” Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bana Muaz b. Muhammed anlattı. O da Ebu Bekir b. Abdullah b. Ebu Cehmden şöyle dediğini rivayet etti: Bu diyaloglar sürerken, el-Carudü el-Abdi ona doğru yaklaşarak, “Allah aşkına aramızdan ayrılma! Bizim diyarımız korunaklıdır, güvenlidir. Biz de söz dinleyen uyumlu bir toplumuz. Şayet bu gün aramızdan ayrılırsan, Ebu Bekir, bizim müttefikimiz olman hasebiyle seni tekrar bize gönderecektir. Eğer gitsen, varır varmaz, seni tekrar yönlendirecek, bu noktadaki görüşünü isabetli görmeyecek ve; “Sen böyle laf dinleyen uyumlu bir toplumdan mı ayrılıyorsun?” diyerek seni, kesinlikle geri gönderecektir.” dedi. O da, “Ben kesinlikle buraya geri dönmeyeceğim! Resulallahtan sonra kimsenin valisi olarak da çalışmayacağım!” dedi. Ebanın oradan ayrılmak istemesiyle ilgili tüm söyledikleri, halk tarafından reddedilince Eban bu sefer şöyle başka bir söz söyledi: “Yanımda biriken beytülmale ait bir mal vardır, onları zamanında yerine teslim etmem gerekir.” deyince, “O zaman o malı yükleyebilirsin.” dediler. 100.000 dirhem yükledikten sonra, kendisine Abdülkays kabilesinden 300 kişilik bir koruma heyeti refakat etti. Gele, gele sonunda, Medineye varıp Ebu Bekirin huzuruna çıkınca, Ebu Bekir kendisini kınayarak, “Dininden dönmeyen ve kendilerinde herhangi bir değişiklik yapmayan bir toplumla beraber sebat etseydin daha iyi olmaz mıydı?” dedi. Eban da; “Evet onlar, istediğim şekilde, İslamda sebat ettiler ve arzuladığım şekilde iyi bir niyet üzere idiler. Lakin ben, Resulallahtan sonra hiçbir kimse adına vali olarak çalışmamaya karar verdim.” dedi. Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bana Ömer b. Osman el-Mahzumi anlattı. O, Abdülmelik b. Ubeydden, o da Abdurrahman b. Said b. Yerbudan şöyle dediğini rivayet etti: Ömer b. el-Hattab, Eban b. Said Medineye geldiğinde ona, “Halifenin izni olmadan, böylesi bir durumda, hangi hakla işini bırakarak görev yerini terk ediyorsun? Halbuki sen ona güvenmiştin!” dedi. Eban da; “(Dediklerin) doğrudur, fakat Allaha yemin olsun ki, Resulallahtan sonra bir başkasına valilik yapmayacağım. Ebu Bekirin faziletinden, onun ilk ve tecrübeli bir Müslüman oluşundan dolayı onun valisiydim ama ben, Resulallahtan sonra valilik yapmak istemiyorum.” dedi. Ebu Bekir, Bahreyne kimi vali olarak göndereceği konusunda arkadaşlarıyla istişare edince Osman; “Oraya Resulallahın vali olarak gönderdiği, Resulallaha Müslüman olarak gelen, halkın da kendisine itaat ettiği, kendisinin onları tanıdığı onların da kendisini tanıdığı, onların memleketini bilen kişi olarak el-Ala el-Hadremiyi gönder” dedi. Ömer ise buna itiraz ederek, “Eban b. Saidi gitmeye zorla!” dedi. Ebu Bekir de onu zorlamayı yerinde; “Ben, “Resulallahtan sonra başka birisinin valisi olarak çalışmak istemiyorum” diyen bir adamı zorlayacak değilim” diyerek el-Ala b. el-Hadramiyi Bahreyne vali olarak göndermekle Osmanın görüşüne katıldı.
720. Abdullah b. Said
Abdullah b. Said b. el-as b. Ümeyye b. Abdüşems. Annesi, Safiyye bt. el-Muğire b. Abdullah b. Ömer b. Mahzumdur. Abdullahın esas adı el- Hakem idi. Mekkenin fethinden önce Müslüman oldu. Resulallah ona “Abdullah” adını verdi. Hicretin 8. senesinin Cemaziyelevvelinde, Mute savaşında öldürülerek şehit edildi. Vefatından sonra neslini devam ettirecek kimsesi yoktu. Onun baba-anne bir kardeşi el-as b. Said b. el-as ise, Bedir gününde kafir olarak öldürülmüştü. O ise, Osman b. Affanın Kufe valiliğini yapan Said b. el-asın babasıydı.
721. Said b. Said
Said b. Said b. el-as b. Ümeyye b. Abdüşems. Annesi, Safiyye bt. el- Muğire b. Abdullah b. Ömer b. Mahzumdur. Mekkenin fethinden önce Müslüman olmuştur. Bize Ebu Bekir b. Muhammed b. Ebu Mürre el-Mekki haber verdi; dedi ki: Bana Said b. Salim el-Kaddah anlattı. O da İbn Semandan şöyle dediğini rivayet etti: Resulallah Mekkeyi fethettiğinde, Said b. Saidi Mekkeye vali olarak tayin etmek istedi. Resulallah Taife gittiğinde ise Said b. Said de beraberinde gidip orada şehit düştü. Şehit düştüğünde geride kalan bir çocuğu yoktu.