Resulallahın gazvelerinden biri de el-Gabe gazvesidir. el-Gabe, Şam yolu üzerinde Medineye bir posta mesafededir. Hicretin 6. senesinde Rebiülevvel ayında vuku bulmuştur. [Dediler ki:] Ebu Zer Resulallahın yirmi kadar süt devesini el-Gabe denilen yerde otlatıyordu. Uyeyne b. Hısn kırk kişilik bir grupla Çarşamba gecesi develere saldırdı. Ebu Zerin oğlunu öldürdükten sonra Resulallahın develerini önlerine katıp gittiler. “İmdat! İmdat!” diye yardım çığlığı gelince gaipten, “Ya haylellah irkebi!” (“ ) (Ey Allahın Süvarileri, Atlara!) diye seslenildi. İlk olarak böyle nida ediliyordu. Resulallah da Çarşamba sabahı zırhını kuşanarak atına bindi ve bekledi. Yanına ilk gelen kişi el-Mikdad b. Amr oldu. Başında miğfer ve zırhını kuşanmış kılıcını kınından çıkarmıştı. Resulallah onun mızrağının ucuna sancak bağladı ve “Süvariler sana yetişinceye kadar sen yoluna devam et. Biz ardından geliyoruz.” dedi. Resulallah Medineye Abdullah b. Ümmü Mektumu vekil olarak görevlendirdi. Sad b. Ubadeyi ise 300 kişilik bir kuvvetle Medineyi korumak için geride bıraktı. Mikdad dedi ki: Çıktım ve düşmanın geride kalanlarına yetiştim. Ebu Katade, Mesadeyi öldürmüştü. Resulallah da ona Mesadenin atını ve silahını vermişti. Ukkaşe b. Mihsan, Esar b. Amr b. Esarı; el-Mikdad b. Amr da Habib b. Uyeyne b. Hısnı ve Kirfe b. Malik b. Huzeyfe b. Bedri öldürmüştü. Müslümanlardan ise Muhriz b. Nadle öldürülmüştü. Onu öldüren Mesade idi. Seleme b. el-Ekva düşmana yaya olarak düşmana yetişti; onları oka tuttu ve her ok atışında şu şiiri okudu: Al benden! Ben İbnül-Ekvayım. Gün alçakları öldürme günüdür! Hayber taraflarında bulunan el-Müstenah yakınındaki Zu Karada kadar onları takip etti. Seleme dedi ki: Peygamber, atlılar ve insanlar bize akşam yetiştiler. Peygambere “Düşmanlar susuz, beni 100 kişiyle gönderseniz ellerindeki develeri geri alıp onların boyunlarını vursam!” dedim. Resulallah bana, “Onlara üstün geldin. Bundan sonra affedici ol!” dedi ve ekledi: “Şu anda onlar Gatafanda dinleniyorlar.” dedi. İmdat çağrıları Beni Amr b. Avfa yetişmişti. Takviye kuvvetleri gelmiş, adamlar yaya, süvariler atlarında ve develeri üzerindeydi. Durmadan habire takviye kuvvetleri geliyordu. Resulallahın yanında Zu Karadta toplandılar. On deveyi kurtardılar. Saldırganlar geri kalan on deveyi alıp kaçtılar. Resulallah Zu Karadta korku namazı kıldı. Orada bir gün bir gece kaldı. Onlardan haber almaya çalışıyordu. Resulallah arkadaşlarına her 100 kişiye bir deve verdi; kesip yediler. 500 kişiydiler. 700 kişi oldukları da söylenir. Sad b. Ubade Peygambere hurma yükleri ve on deve gönderdi. Zu Karadda ona yetişti. Bizce sahih olanı Resulallahın Sad b. Zeyd el- Eşheliyi bu seriyyenin komutanı olarak gönderdiğidir. Ancak insanlar Hassan b. Sabitin şu sözleri sebebiyle seriyyenin komutanının el-Mikdad olduğunu söylediler: Mikdadın atlılarının sabahında… Sad b. Zeyd ona serzenişte bulunmuş; Hassan da ona, “Şiirin kafiyesi beni buna mecbur etti.” diye cevap vermiştir. Resulallah Pazartesi Medineye geri döndü. Medineden beş gün ayrı kalmıştı. Bize Haşim b. el-Kasım haber verdi; dedi ki: Bize İkrime b. Ammar el-İcli haber verdi; dedi ki: Bize İyas b. Seleme b. el-Ekva haber verdi. O da babasından rivayet etti; dedi ki: Ben ve Resulallahın hizmetçisi Rebah, Resulallahın develerini yaymak için beraber çıktık. Ben Talha b. Ubeydullahın atını develerle otlatmak için çıkarmıştım. Gece olunca Abdurrahman b. Uyeyne Resulallahın develerine saldırdı ve çobanını öldürdü. Bindikleri atlarla ve beraberindeki adamlarla develeri önüne katıp gitti. Rebaha, “Şu ata bin, Talhaya götür ve Resulallaha yaylım develerine saldırıldığını haber ver.” dedim. Sonra bir tepeye çıktım ve yüzümü Medine tarafına çevirip üç kez “İmdat!” diye bağırdım. Sonra yanıma kılıcımı ve oklarımı alarak saldırganların arkasına düştüm. Ağaçların sık olduğu yerlerde onlara yaklaşıp ok atmaya başladım. Onlardan bir süvari döndüğünde ağacın dibine çöküp onu oka tutardım. Bana bir düşman süvarisi dönse mutlaka onu attan düşürürdüm. Her ok attığımda, “Ben İbnül-Ekvayım. Gün alçakları öldürme günüdür!” derdim. Adama yetişir, o atta iken ona ok atar; okum mutlaka ona isabet ederdi. Ok tam koluna isabet ettiği zaman ona: “Al sana ben İbnül-Ekvayım… Gün alçakları öldürme günüdür!” derdim. Ağaçta olduğum zaman onları okla kuşatırdım. Dar bir geçit geldiğinde dağın tepesine çıkar, onları taşa tutardım. Onlarla benim durumum bu şekilde devam etti. Nihayet Resulallahın develerini bir bir ellerinden alıncaya kadar onları takip edip recez söylüyordum. Öyle ki arkalarında otuzdan fazla mızrak ve otuzdan fazla aba bıraktılar. Arkalarında her bıraktıkları şeyin etrafına taş yığar; Resulallahın yolunda bırakırdım. Kuşluk vakti olunca, Uyeyne b. Bedr el-Fezari onlara yardıma geldi. Dar bir geçitteydiler. Hemen dağa çıktım; onların üstündeydim. Uyeyne onlara, “Bu gördüğüm ne?” dedi. Ona “Bundan eza gördük. Geceden beri peşimizi bırakmadı. Ondan öyle çektik ki elimizde ne varsa atmak zorunda kaldık.” dediler. Uyeyne onlara, “Bu adam eğer peşinden gelenlerin bulunduğunu bilmeseydi sizi bırakırdı.” dedi ve ekledi: “İçinizden birkaç kişi ona saldırsın.” İçlerinden dört kişi bana doğru dağa tırmanmaya başladılar. Onlara “Beni biliyor musunuz?” diye seslendim. Bana, “Kimsin?” diye sordular. “Ben İbnül-Ekvayım. Muhammedi şereflendiren Allaha yemin olsun ki, ben öyle biriyim ki, benim ardıma düşen hiçbir kimse beni yakalayamaz. Ardına düştüğüm hiçbir kimse de elimden kurtulamaz.” dedim. Onlardan biri, “Sen öyle zannet!” dedi. Yerimi daha terk etmemiştim ki, Resulallah süvarilerinin ağaçlar arasından geldiğini gördüm. Önlerinde el-Ahram el-Esedi vardı. Arkasında Peygamberin süvarisi Ebu Katade, onun ardında da el-Mikdad geliyordu. Müşrikler hemen kaçıp gittiler. Dağdan indim ve el-Ahramın yolunu kesip atının yularını tuttum ve ona, “Adamlardan korun! Seni öldürmelerinden korkuyorum. Resulallah ve ashabı gelinceye kadar bekle.” dedim. Bana, “Ey Seleme! Allah ve ahiret gününe inanıyorsan, cennet ve cehennemin hak olduğunu biliyorsan, benimle şehadet arasına girme.” dedi. Atının yularını bıraktım. Hemen Abdurrahman b. Uyeyneye yetişti. Abdurrahman ona döndü ve kapıştılar. el-Ahram, Abdurrahmanı attan düşürdü. Sonra Abdurrahman, el-Ahramı yaraladı ve onu öldürdü. Abdurrahman hemen el- Ahramın atına atladı. Bu arada Katade, Abdurrahmana yetişti. Karşılıklı yaralanma oldu. Ebu Katade onu attan düşürüp öldürdü. Ebu Katade, el- Ahramın atına bindi. Sonra düşmanın peşine düşüp koşmaya başladım. Öyle ki Resulallahın ashabının toz dumanlarını göremez oldum. Düşman bir yamaca, Zu Karad adı verilen suya yöneldi. Ondan içmek istediler; ancak arkalarından koştuğumu görünce vazgeçip Zu Dübür denilen eşiğe yöneldiler. Akşam olmuştu. Birine yetiştim ona ok atarak şöyle dedim: “Ben İbnül-Ekvayım, Gün alçakları öldürme günüdür!” Bana, “Annemi kaybedecesice! Sen beni sabah erkenden takip eden Ekva mısın?” diye sordu. “Evet! Ey kendi nefsinin düşmanı!” dedim. Sabah erkenden ok attığım adamdı. Ona başka bir ok daha attım. Ona iki ok isabet etti. Arkalarında iki at bıraktılar. Onları alıp Peygambere getirdim. Resulallah düşmanı su içmekten alıkoyduğum yer Zu Karad denilen suyun başındaydı. Bir de baktım ki, Allahın Elçisi 500 kişiyle beraber orada. Bilal, düşmandan kurtarıp ardımda bıraktığım develerden birini kesmiş Resulallaha ciğerinden ve hörgücünden pişiriyor. Bunun üzerine Resulallahın yanına geldim ve ona, “Ey Allahın Resulü! Ashabından 100 kişi seçeyim ve onlara gece baskın yapayım. Onlardan bir haberci bile sağ bırakmayayım.” dedim. “Ya Seleme, bunu yapar mısın?” dedi. Ona, “Evet, seni şereflendirene yemin olsun ki yaparım.” dedim. Resulallah güldü. Öyle ki ateşin ışığında dişlerini gördüm. Sonra “Onlar, şu anda Beni Gatafan topraklarında dinleniyorlar.” dedi. Bu sırada Gatafandan bir adam geldi ve “Falan Gatafanlıya uğradılar. Onlara deve kesti. Devenin derisini yüzmeye başladıkları sırada bir toz bulutu gördüler. Deveyi bırakıp kaçtılar.” dedi. Sabah olunca Resulallah , “Bugün en iyi süvarimiz Katadedir. Piyadelerimizin en iyisi ise Selemedir.” dedi. Resulallah bana, bir piyade ve bir süvari payı verdi. Sonra beni, el-Adba adlı devesinin terkisine aldı ve Medineye döndük. Medine ile aramızda kısa bir mesafe kalmıştı. Aramızda Ensardan bir adam vardı. Yarışta hiç geçilmezdi. “Yarış yapanınız yok mu? Medineye kadar benimle yarışacak yok mu?” diye seslenmeye başladı. Bunu birkaç kez tekrarladı. Ben, Resulallahın terkisindeydim. Bana yaklaşarak beni dürttü. Ona, “Sen ne bir şeriften utanır, ne de saygılı birine saygı gösterirsin.” dedim. “Hayır! Resulallah hariç!” dedi. Bunun üzerine Peygambere, “Ey Allahın Resulü! Annem babam sana feda olsun! Bana müsaade et de bu adamla yarışayım.” dedim. Bana, “Dilersen yarış.” dedi. Adama, “Haydi koş!” dedim. Hemen devesinden indi. Ben de deveden indim. Ona bir iki solukluk mesafe verdim; sonra koşarak ona yetiştim ve omuzlarına vurarak, “Seni geçtim vallahi!” dedim veya buna benzer bir söz söyledim. O da gülerek “Öyle zannediyorum.” dedi ve Medineye vardık.