"Enter"a basıp içeriğe geçin
Filter by Kategoriler
Kuran-ı Kerim
Hadisler
Alevilik
İncil
Tevrat
Avesta
İslam Tarihi - İbnül Esir
Mesnevi Şerif - Mevlana
Peygamberler Tarihi
Tabakat - İbn Sad
Mitoloji
Diğer Kitaplar

Peygamberin Uhud Gazvesi

Sonra hicretin 32. ayının başında 7 Şevval Cumartesi günü Resulallahın Uhud gazvesi meydana geldi. (Dediler ki:) Müşriklerden Bedire katılanlar Mekkeye döndüklerinde Ebu Süfyanın Mekkeye getirdiği kervanın hala Darünnedvenin önünde bekletildiğini gördüler. Bunun üzerine Kureyş eşrafı Ebu Süfyanın yanına gittiler ve “Eğer Muhammede karşı savaşacak bir ordu hazırlayacak olursan, bu kervanın karını bu iş için gönülden vermeye hazırız.” dediler. Ebu Süfyan, “Bu teklifi ilk kabul eden benim. Abdümenafoğulları da benimle birliktedir.” dedi. Kervanın mallarını satarak altına çevirdiler. Kervan 1.000 develikti. Mal ise 50.000 dinar değerindeydi. Kervan sahiplerine sermayelerini teslim etti ve kazancı aldı. O dönemde kervan sahipleri ticaretlerinden bir dinara karşı bir dinar kazançları oluyordu. Bunlar hakkında Allah Teala şöyle buyurmuştur: “Şüphe yok ki, inkar edenler mallarını (insanları) Allah yolundan alıkoymak için harcarlar ve harcayacaklardır. Sonra bu mallar onlara bir iç acısı olacak, sonra da yenilgiye uğrayacaklardır. İnkar edenler toplanıp cehenneme sürüleceklerdir.” Bu arada, kendilerine yardım etmeleri için elçilerini Arap kabilelerine gönderdiler. Onları destekleyen Araplarla bir araya gelip toplandılar. Kendilerine Bedir ölülerini hatırlatmaları, kaçışları önlemeleri ve savaşa kışkırtmaları için kadınlarını da beraberlerinde götürmeye karar verdiler. Abbas b. Abdülmuttalib, müşriklerin bütün durumlarını bir mektupla Peygambere bildirdi. Resulallah , Sad b. er-Rebii Abbasın mektubundan haberdar etti. Münafıklar ve Yahudiler Medinede dedikodular yaparak ortalığı karıştırmaya başladılar. Kureyşliler Mekkeden yola çıktı. Beraberlerinde daha önce Ebu amir er-Rahib denen Ebu amir el-Fasık da kendi kavminden elli kişiyle yola çıkmıştı. Müşriklerin sayısı 3.000 kişiydi. Bunların 700ü zırhlıydı. Orduda 200 at ve 3.000 deve vardı. Beraberlerinde on beş kadın da gelmişti. Gelişleri ve hareket ettikleri haberi halk arasında yayıldı ve gelip Zülhuleyfede konakladılar. Bunun üzerine Peygamber, Şevvalin 5. günü Perşembe gecesi, Fedale ez-Zaferiyyenin oğulları Enes ve Munisi gözcü olarak gönderdi. Gidip geri geldiler ve Resulallaha Kureyşlilerin Urayd denilen yerde olduklarını develerini ve atlarını yayılması için ekinlere bıraktıkları ve hayvanların yeşillikleri tamamen yiyip tükettikleri haberini getirdiler. Resulallah sonra el-Hubab b. el-Münzir b. el-Cemuhu gözcü olarak gönderdi. el-Hubab, sayılarını tahmin etmeye çalışıp onlar hakkında bilgi toplayarak geri döndü. Sad b. Muaz, Üseyd b. Hudayr ve Sad b. Ubade silahlarını kuşanmış olarak, Cuma gecesi Resulallahın kapısında mescitte beklediler. Medine, nöbetçilerle sabaha kadar korundu. Resulallah o gece rüyasında kendini sağlam bir zırh içinde olduğunu ve kılıcı Zülfikarın keskin tarafından kırıldığını gördü. Ayrıca sığırların boğazlandığını, yine bir koçu kendi terkisine aldığını gördü. Ashabına gördüğü bu rüyayı anlattı ve şöyle yorumladı: “Zırh Medine anlamına gelmektedir. Kılıcın kırılması, bana uğrayacak bir musibete, boğazlanan sığırlar ashabımdan bazılarının öldürüleceğine, koç ise inşallah düşmanın ileri geleninin Allah tarafından öldürüleceğine işarettir.” Resulallah bu rüyadan dolayı Medineden çıkmama görüşündeydi. Arkadaşlarının kendisinin bu görüşüne muvafakat etmelerini arzu ettiği için onlarla istişarede bulundu. Abdullah b. Übey b. Selul, Medinenin dışına çıkmama tavsiyesinde bulundu. Muhacir ve Ensarın büyüklerinin de görüşleri bu doğrultudaydı. Bunun üzerine Resulallah onlara, “Medinede kalın. Kadın ve çocukları burçlara çıkarın.” dedi. Bedire katılmayan gençler ise Peygamberden Medinenin dışına çıkıp düşmanla karşılaşmayı ve şehit olmayı talep ederek, “Bizi düşmanımızla karşı karşıya getir.” dediler. Medine dışına çıkarak savaşmak isteyenlerin görüşü galip geldi. Resulallah insanlara Cuma namazını kıldırdı. Sonra onlara nasihatte bulunarak ciddiyet ve cihadı tavsiye etti. Sabrederlerse zaferin kendilerinin olacağını müjdeleyip düşmanla karşılaşmak üzere hazırlanmalarını emretti. İnsanlar düşmanla karşı karşıya gelecekleri için sevindiler. Resulallah onlara ikindi namazını kıldırdı. Müslümanlar toplandı. Avali sakinleri de savaşa katılmak üzere gelmişlerdi. Sonra Peygamber, Ebu Bekir ve Ömerle beraber eve girdi. Resulallahın sarığını sardılar ve onu giydirdiler. İnsanlar saf tutup Resulallahın gelişini beklediler. Bu arada Sad b. Muaz ve Üseyd b. Hudayr toplananlara, “Resulallahı Medine dışına çıkmaya mecbur ettiniz. Halbuki o, kendisine Allahtan emirler gelen biridir. Gelin bu işi ona bırakın.” dediler. Bu arada Peygamber, miğfer ve zırhını kuşanmış, zırhını kılıcın bağlarından biriyle ortadan deri bir kemerle bağlamış, kılıcını kuşanmış, kalkanını sırtlamış bir şekilde evinden dışarı çıkmıştı. Müslümanlar yaptıklarına pişman oldular ve ona, “Ey Allahın Resulü! Sana muhalefet etmememiz gerekirdi. Nasıl istiyorsan öyle yap.” dediler. Bunun üzerine Resulallah onlara, “Bir Peygambere, zırhını giydikten sonra Allah onunla düşmanları arasında hüküm verene dek çıkarması yakışmaz. Size emrettiklerime bakın ve ona uyun. Allahın adıyla hareket edin. Sabrettiğiniz sürece zafer sizindir.” dedi. Resulallah , üç mızrak istedi ve mızraklara üç sancak bağladı. Evs kabilesinin sancağını Üseyd b. Hudayra, Hazrecin sancağını el-Hubab b. el-Münzire verdi. Hazrecin sancağını Sad b. Ubadeye verdiğini söyleyenler de vardır. Muhacirlerin sancağı olan kendi sancağını ise Ali b. Ebu Talibe (r) verdi. Bu sancağı Musab b. Umeyre verdiği de söylenir. Medinede yerine Abdullah b. Ümmü Mektumu bıraktı. Sonra Resulallah atına bindi; yayını omuzuna attı; mızrağı eline aldı. Müslümanlar da silahlarını kuşanmış ve içlerinde 100 kişi zırhını giymişti. İki Sad; Sad b. Ubade ve Sad b. Muaz ordunun önünde yürüyorlardı. İkisi de zırhlarını giyinmişlerdi. Müslüman askerler sağında ve solunda yürüyorlardı. Resulallah yoluna devam etti. Bir kadın ve bir erkek iki Yahudiye ait, iki kale olan eş-Şeyhayn denilen yere ulaştı. Bu kaleler Medinenin kenarındaydı. Bu iki ihtiyar Yahudi, kaleye çıkar, orada oturur ve konuşurlardı. Bu nedenle kalelere Şeyhayn adı verilmişti. Allah Resulü geriye dönüp baktığında gürültülü ve kalabalık bir bölüğün geldiğini gördü. “Bu nedir?” diye sordu. Bunlar, “İbn Übeyin anlaşmalısı Yahudilerdir.” dediler. Bunun üzerine Peygamber, “Şirk ehline karşı şirk ehlinden yardım almayın.” dedi. Allah Resulu, eş-Şeyhayn denilen yere gelerek kendilerini gösterenlerden bazılarını geri çevirdi; bazılarına izin verdi. Güneş batmış, Bilal akşam ezanını okumuştu. Resulallah ashabına namazı kıldırıp eş-Şeyhayn denilen yerde Beni en-Neccarın yanında geceledi. O gece nöbet tutmak üzere Muhammed b. Meslemeyi elli kişinin başında görevlendirdi. Gece boyu karargahın etrafını dolaştılar. Müşrikler, Resulallahın çıkışını ve orada konaklayışını gördüler. Bir araya gelip toplanarak İkrime b. Ebu Cehili müşriklerden bir grup atlının başında nöbetçi olarak görevlendirdiler. Resulallah , seher vakti erkenden hareket etti. Kılavuzu Ebu Hasme el-Harisi idi. Uhuda -bu günkü köprünün olduğu yere- vardı. Namaz vakti geldi. Resulallah müşrikleri görüyordu. Bilale ezan okumasını emretti. Kamet getirip arkadaşlarına sabah namazını saflar şeklinde kıldırdı. Burada İbn Übey, “Beni dinlemeyip çocukların ve görüşü olmayanların sözünü dinledi.” diyerek sürünün önünde yürüyen erkek deve kuşu gibi oradan 300 kişi olan arkadaşlarıyla beraber ayrıldı. Resulallah ashabından 700 kişiyle kaldı. Yanında kendi atı ve Ebu Bürde b. Niyarın iki atı kalmıştı. Peygamber, hemen geçip arkadaşlarına saf düzeni aldırıyor ve ayaklarıyla onları hizaya getiriyordu. Orduyu sağ ve sol bölüklere ayırdı. Üzerinde iki zırh ve miğferi vardı. Uhudu arkasına alarak Medineye yüzünü çevirdi. Kanadaki Ayneyn tepesini sağına aldı. Oraya okçulardan elli kişiyi yerleştirdi. Başlarına Abdullah b. Cübeyri tayin etti. Onlara tavsiyelerde bulundu. “Mevzilerinizi terk etmeyin. Sırtımızı himaye edin. Ganimet aldığımızı görseniz de bize katılmayın. Öldürüldüğümüzü görseniz de bize yardım etmeyin.” dedi. Bu arada müşrikler de saflarını düzenlediler; sağ kanadın başına Halid b. el-Velidi, sol kanadın başına İkrime b. Ebu Cehili getirdiler. Sağ ve sol kanatlarda 200 atları vardı. Süvarilerin komutanlığına Safvan b. Ümeyyeyi getirdiler. Amr b. el-ası tayin ettiklerini söyleyen de vardır. Okçuların komutanlığını Abdullah b. Ebu Rebiaya verdiler. Yüz okçuları vardı. Sancaklarını Talha b. Ebu Talhaya verdiler. Ebu Talhanın adı, Abdullah b. Abdüluzza b. Osman b. Abdüddar b. Kusaydır. Resulallah , “Müşriklerinin sancağını kim taşıyor?” diye sordu. Ona, “Abdüddar taşıyor.” dediler. Resulallah , “Biz vefada onlardan daha evlayız. Musab b. Umeyr nerede?” dedi. Musab, “İşte buradayım.” dedi. Ona, “Sancağı al.” dedi. Musab b. Umeyr sancağı aldı ve Resulallahın önünde durdu. Savaşı ilk başlatan Ebu amir el-Fasık idi. Kendi kavminden elli kişiyle gelerek “Ben Ebu amirim!” diye bağırdı. Müslümanlar, “Ey fasık! Hoş ve safa gelmedin.” dediler. “Benden sonra kavmime kötülük isabet etti.” dedi. Beraberinde Kureyşin köleleri vardı. Onunla Müslümanlar arasında taşlı kavga oldu. Nihayet Ebu amir defolup gitti. Bu arada müşrik kadınları def, dümbelek ve çalgı aletlerini çalarak savaşa teşvik ediyorlar ve Bedir ölülerini hatırlatarak şöyle diyorlardı: Zührenin kızlarıyız biz, Yastıklar üstünde yürürüz biz. Kabul ederseniz kucaklaşırız. Sırt çevirirseniz bize, Hem de sevgisiz bir ayrılışla, Ayrılır gideriz biz. İki taraf birbirine yaklaştı. Müslüman okçuları müşrik atlarını oka tutuyordu. Bu arada sancaktar olan Talha b. Ebu Talha ileriye atılarak “Kim mübareze eder?” diye bağırdı. Karşısına Ali b. Ebu Talib çıktı. İki saf arasında tutuştular. Ali onun kafasına bir kılıç darbesi indirip ikiye yardı ve yere düşürdü. O bölüğün komutanıydı. Resulallah buna çok sevindi ve tekbir getirdi. Müslümanlar da tekbir getirerek safları dağılıncaya kadar müşriklere saldırdılar. Sonra müşriklerin sancağını Osman b. Ebu Talha b. Ebu Şeybe aldı. Kadınların önünde şu şiiri okuyordu: Sancaktarların üzerine düşen: Mızrağın ucu ya kana boyanmalı ya da kırılmalı… Hemen Hamza ona saldırdı ve kılıçla omzuna vurdu. Ciğerleri görülecek şekilde omzuyla birlikte kolunu kopardı. “Ben hacılara su verenin oğluyum!”, diyerek yerine döndü. Sonra müşriklerin sancağını Ebu Sad b. Ebu Talha aldı. Sad b. Ebu Vakkas ona bir ok attı. Ok boğazına isabet etti ve dili köpeğin dilini çıkardığı gibi dışarı sarktı ve öldü. Ardından müşriklerin sancağını Müsafih b. Talha b. Ebu Talha aldı. Onu asım b. Sabit b. Ebül- Aklah attığı bir okla öldürdü. Ardından müşriklerin sancağını el-Haris b. Talha b. Ebu Talha aldı. Onu da asım b. Sabit attığı bir okla öldürdü. Sonra müşriklerin sancağını, Kilab b. Talha b. Ebu Talha taşıdı. Onu ez-Zübeyr b. el-Avvam öldürdü. Ardından sancağı Cülas b. Talha b. Ebu Talha taşıdı. Onu Talha b. Ubeydullah öldürdü. Ardından müşriklerin sancağını Ertat b. Şürahbil taşıdı. Onu Ali b. Ebu Talib öldürdü. Ardından sancaklarını Şureyh b. Karız taşıdı. Onu kimin öldürdüğünü bilmiyoruz. Ardından sancağı onların (Abdüddarın) kölesi Suab taşıdı. Biri, “Onu öldüren, Sad b. Ebu Vakkastır.” dedi. “Onu Ali b. Ebu Talib öldürdü.” diyen de oldu. “Onu öldüren Kuzmandır.” diyen de vardır. Söylenenlerin en doğrusu budur. Sancağı taşıyanlar öldürülünce müşrikler arkalarına bakmadan kaçışmaya başladılar. Kadınları ise ağlaşarak vaveyla ediyorlardı. Müslümanlar peşlerine düştüler. Sürekli kılıçlarıyla diledikleri şekilde onları öldürüyorlardı. Onları karargahlarından uzaklaştırana ve onları perişan edene dek vuruyorlardı. Sonra karargahlarındaki askerlerin mallarını yağmalamaya başladılar. Ayneyn tepesindeki okçular, kendi aralarında tartışmaya başlamış ve ihtilafa düşmüşlerdi. Komutanları Abdullah b. Cübeyr, on kişiden az okçuyla yerinde kalarak, “Allah Resulünün emrini çiğneyemem.” dedi. Arkadaşlarına nasihatte bulundu ve Resulallahın emrini onlara hatırlattı. Onlar, “Resulallah bunu kast etmiyordu. İşte müşrikler yenildi. Burada kalmamızın bir anlamı kalmadı.” dediler. Onlar da dağdaki yerlerini bırakıp aşağıya indiler ve askerleri takip etmeye ve onlarla beraber ganimet toplamaya başlamışlardı. Bu arada Halid b. el-Velid dağdaki boşluğun ve okçuların azlığının farkına vardı ve atlarla onlara saldırdı. İkrime b. Ebu Cehil onu takip etti. Kalan okçulara saldırıp onları öldürdüler. Komutanları Abdullah b. Cübeyr de öldürüldü. Müslümanların safları dağıldı ve savaşın seyri tersine döndü. Rüzgar tersten esmeye başladı; daha önce saba rüzgarı vardı. İblis (Allah ona lanet etsin), “Muhammed öldürüldü!” diye bağırdı. Müslümanlar ne yapacaklarını bilemez duruma düştüler. Hedefsiz ve plansız savaşmaya başladılar. Şaşkınlıktan ve aceleden birbirlerine vurmaya başladılar. Musab b. Umeyr öldürüldü. Sancağı Musabın suretindeki bir melek aldı. Melekler o gün hazır bulundu, ama savaşmadılar. Müşrikler kendi parolalarını (şiarlarını) yüksek sesle “Yaşasın Uzza! Yaşasın Hubel!” diye bağırdılar. Çok sayıda Müslümanı öldürerek acı çektirdiler. O gün Müslümanlardan kaçanlar kaçtı; Resulallah ise sebat etti. Yayı aşınana kadar sürekli ok attı. Sonra da taş atarak savaşmaya devam etti. Ashabından on dört kişilik bir grup onunla birlikte sebat etti. Bunların yedisi aralarında Ebu Bekir es-Sıddıkin (r) de olduğu Muhacirlerden, yedisi ise Ensardandı. Müşrikler Peygambere çok yaklaşmış, onu yüzünden yaralamışlar; azı dişi kırılmış, yanağından ve alnından yaralanmıştı. İbn Kamie kılıcını Resulallahın sağ omzuna vurmak üzere iken Talha b. Ubeydullah onu eliyle korumuş ve parmağı yaralanmıştı. İbn Kamie Peygamberi öldürdüğünü iddia etti. Bu, Müslümanları ürküten ve kıran bir iddia olmuştu.