Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bana Mamer anlattı. O ez-Zühriden, o Urveden, o da Ayşeden (r) rivayet etti. [Dedi ki:] Bana İbn Ebu Davud b. el-Husayn b. Ebu Gatafan anlattı. O da İbn Abbastan rivayet etti. [Dedi ki:] Bana Kudame b. Musa anlattı. O Ayşe bt. Kudameden rivayet etti. Bana Abdullah b. Muhammed b. Ömer b. Ali b. Ebu Talib anlattı. O babasından, o Ubeydullah b. Ebu Rafiden, o da Aliden rivayet etti. [Dedi ki:] Bana Ayrıca Mamer anlattı. O ez-Zühriden, o Abdurrahman b. Malik b. Cusümden, o da Süraka b. Cusümden rivayet etti. Sözleri birbirine eklendi; dediler ki: Müşrikler Resulallahın Ashabının, kadın ve çocukları Evs ve Hazrec kabilesinin yanına taşıdıklarını görünce, Yesribin bir güç ülkesi, halkının da kuvvet ve istişare ehli olduklarını anladılar. Bu yüzden Resulallahın oraya gitmesinden endişe ettiler. Resulallahın durumunu görüşmek üzere hemen Darünnedvede toplandılar. Görüş ve liyakat sahibi hiçbir kimse geri kalmadı. İblis, Necid ehlinden yaşlı, avret yerleri dışarıda ve yorgun bir adam suretinde onların yanına geldi. Resulallahın durumunu görüştüler. Her adam bir görüş öne sürüyordu; fakat İblis bütün bu önerilere razı olmuyor ve reddediyordu. Nihayet Ebu Cehil şöyle dedi: “Bana göre biz her kabileden, güçlü ve delikanlı bir genç alalım. Sonra onlara keskin bir kılıç verelim. Bunlar ona, bir tek adamın vuruşu gibi vursunlar. Böylece Muhammedin kanı kabilelere dağılmış olur. Bundan sonra Abdümenafoğulları ne yapacaklarını bilemezler.” [Dedi ki:] Necidli adam, “Aferin bu delikanlıya! Vallahi, işte görüş budur. Bu olmazsa olmaz.” dedi. Bu görüş üzerine anlaşarak dağıldılar ve bunda ittifak ettiler. Cibril, hemen Resulallahın yanına geldi; durumu ona bildirdi ve o gece yatağında yatmamasını emretti. Resulallah , Ebu Bekirin yanına geldi ve “Allah (c) çıkmama izin verdi.” dedi. Ebu Bekir, “Sana arkadaş olacak mıyım ya Resulallah?” dedi. Resulallah , “Evet!” dedi. Ebu Bekir, “Anam babam sana feda olsun, şu iki devemden birisini al ya Resulallah!” dedi. Resulallah , “Ama para ile.” dedi. Ebu Bekir iki deveyi Beni Kuşeyrin develerinden 800 dirheme satın almış idi. Resulallah onlardan birisini aldı. O, Kasva adlı devesiydi. Ayrıca Aliye, o gece yatağında yatmasını emretti. Ali, Resulallahın yatarken giydiği kırmızı Hadrami kürke büründü. Kureyşli grup toplanmış, kapının ucundan Resulallaha bakıyorlar, onu gözetliyorlar ve onu elbisesinden tanımaya çalışıyorlardı. Ayrıca yatakta yatana kimin hamle yapacağını istişare ediyorlardı. Onlar kapıda otururlarken Resulallah onların arasından çıktı. Bathadan aldığı bir avuç toprağı onların başlarına attı ve Yasin suresinden, “Yasin. Hikmet dolu Kuran hakkı için, sen şüphesiz peygamberlerdensin.” ayetlerinden “Onları uyarsan da uyarmasan da birdir, inanmazlar.” ayetine kadar okudu ve gitti. Biri, “Ne bekliyorsunuz?” diye sordu. Onlar, “Muhammedi bekliyoruz.” dediler. Adam, “Aldandınız ve zarar ettiniz. Vallahi, Muhammed yanınızdan geçti ve başınıza toprak attı.” dedi. Onlar, “Vallahi onu görmedik.” dediler ve kalkıp başlarındaki toprağı silkelediler. Onlar Ebu Cehil, el-Hakem b. Ebül-as, Ukbe b. Ebu Muayt, en-Nadr b. el- Haris, Ümeyye b. Halef, İbnül-Gaytala, Zema b. el-Esved, Tuayme b. el- Adi, Ebu Leheb, Übey b. Halef ve Haccacın çocukları Nübeyh ile Münebbih idiler. Sabahladıklarında Ali yataktan kalktı; Resulallahı ona sordular. Ali, “Onun hakkında hiç bilgim yok.” dedi. Resulallah Ebu Bekirin evine gitti; geceye kadar orada kaldı. Sonra Ebu Bekir ile birlikte çıkıp gittiler ve Sevr dağındaki mağaraya girdiler. Örümcek mağaranın kapısına girift bir yuva yaptı. Kureyş Resulallahı yoğun bir şekilde arıyordu. Nihayet mağaranın kapısına geldiler. Onlardan bazıları, “Burada Muhammedin doğumundan önceye ait bir örümcek vardır.” dediler ve ayrıldılar. Bize Müslim b. İbrahim haber verdi; dedi ki: Bize Ebu Riyah el- Kaysinin kardeşi Avn b. Amr el-Kaysi haber verdi; dedi ki: Bize Ebu Musab el-Mekki haber verdi; dedi ki: Zeyd b. Erkam, Enes b. Malik ve el-Muğire b. Şubeye yetiştim; onların şöyle konuştuklarını duydum: Mağara gecesinde Allah bir ağaca, Resulallahın önünde bitmesini emretti. Ağaç onu örttü. Allah örümceğe emretti; onun yüzüne karşı yuvasını dokudu, onu örttü. Allah iki yabani güvercine emretti, mağaranın ağzında durdular. Her aileden bir adam olmak üzere Kureyş gençleri kılıçları, değnekleri ve bastonlarıyla mağaraya yöneldiler. Hatta Resulallah ile onların arasında yaklaşık kırk zira kalmıştı. Grubun en önündeki adam baktı; iki güvercini gördü ve geri döndü. Arkadaşları kendisine, “Ne oldu, niye mağaraya bakmadın?” dediler. Adam, “Mağaranın kapısında iki güvercin ve iki yuva gördüm. Hiç kimsenin olmadığını anladım.” dedi. [Dedi ki:] Resulallah onun sözünü duydu ve anladı ki, Allah iki güvercin vasıtasıyla düşmanları ondan uzaklaştırmıştır. Resulallah , güvercin türüne dua etti ve mükafat olarak onları Allahın haremine yönlendirdi. Hadis başa döndü. [Dediler ki:] Ebu Bekirin borca verdiği bir koyun sürüsü vardı. Sürüyü amir b. Füheyre güdüyordu. amir, sürüyü geceleyin onların yanına götürür, onlar da ihtiyaçları olan sütü sağarlardı. Seher vakti olunca da insanlarla beraber çıkar giderdi. Ayşe dedi ki: “Biz Resulallah ve Ebu Bekiri en iyi şekilde yolculuğa hazırladık. Onlara yiyecek yapıp bir azık torbasına koyduk. Esma bt. Ebu Bekir, kuşağından bir parça keserek torbanın ağzını bağladı; diğer bir parça daha keserek onu da kırbanın ağzına askı yaptı. Bundan ötürü kendisine Zatün-nitakeyn/iki kuşak sahibi denmiştir.” Resulallah ve Ebu Bekir mağarada üç gece kaldılar. Abdullah b. Ebu Bekir geceleyin onların yanında yatıyordu. Ayrıca Ebu Bekir Beni ed-Dile mensup Abdullah b. Uraykıt isminde bir adamı kılavuz olarak kiralamıştı. Kendisi küfür dini üzere idi, fakat Resulallah ve arkadaşı ona güveniyorlardı. Yola çıktılar; yanlarında amir b. Füheyre de vardı. İbn Uraykıt onları sahil yoluna yönlendirdi. Kureyş, Resulallahın nereye müteveccih olduğunu fark edemedi. Nihayet Mekkenin aşağısında, şahsı görünmeyen bir cinniden şu sözleri duydular: İnsanların Rabbi olan Allah, Ümmü Mabedin iki çadırına konan iki arkadaşı, En güzel şekilde mükafatlandırdı. Onlar sahraya indiler ve orada yürüdüler. Hiç şüphesiz ki, Muhammede arkadaşlık yapan kazandı. Bize el-Haris haber verdi; dedi ki: Bana arkadaşlarımızdan birçok kişi anlattı. Onlardan biri Muhammed b. el-Müsenna el-Bezzaz ve diğerleri, dediler ki: Bize Muhammed b. Bişr b. Muhammed el-Vasıti haber verdi. -Kendisi, Ebu Ahmed es-Sükkeri, diye künyelenmiştir.- Bize Abdülmelik b. Vehb el-Mezhici haber verdi. O el-Hur b. Sayyahtan, o da Ebu Mabed el-Huzaiden rivayet etti; dedi ki: Resulallah , Ebu Bekir ve Ebu Bekirin mevlası amir b. Füheyre Mekkeden hicret ettiklerinde, yanlarında kılavuz olarak Abdullah b. Uraykıt el-Leysi vardı. Ümmü Mabed el-Huzaiyyenin iki çadırının yanından geçtiler. Ümmü Mabed güçlü, cesur ve iffetli bir kadındı. Kemerini sıkı bağlar ve çadırın önünde otururdu. Sonra su verir, yemek dağıtırdı. Resulallah ve arkadaşları ondan hurma veya et satın almak istediler, fakat yanında bunlardan hiçbir şey bulamadılar. Azıkları tükenen yolcuların acıktıklarını fark etti. Ümmü Mabed, “Vallahi, yanımızda bir şey olsaydı, ihtiyacınızı temin etmeden sizi bırakmazdım.” dedi. Resulallah , çadırın kenarında duran bir koyuna baktı ve “Bu koyun nedir ey Ümmü Mabed?” dedi. Ümmü Mabed, “Yorgunluk onu sürüden alıkoymuş.” dedi. Resulallah , “Onun sütü var mı?” dedi. Ümmü Mabed, “Süt verecek durumda değildir.” dedi. Resulallah , “Onu sağmama izin verir misin?” dedi. Ümmü Mabed, “Evet, anam babam sana feda olsun, eğer onda süt görebiliyorsan…” dedi. Resulallah koyunu getirmesini söyledi; memelerini meshetti, Allahı zikretti ve:”Ya Rabbi! Onun koyununa bereket ihsan eyle.” diye dua etti. [Dedi ki:] Koyunun memeleri birden bire şişti, süt doldu ve taşmaya başladı. Resulallah Ümmü Mabedten, kervana süt içirdiği bir kab istedi. Üzerine köpük çıkıp kab tamamen doluncaya kadar içine bolca süt sağdı. Önce Ümmü Mabede içirdi; doyuncaya kadar içti. Sonra arkadaşlarına içirdi; onlar da doyuncaya kadar içtiler. Sonunda kendisi içti ve “Kavme su dolduran en sonunda içer.” dedi. Hepsi, kana kana içtiler. Sonra bir daha yeni baştan sağmaya başladı; kab süt dolunca bıraktı. Sonra kadının yanından ayrıldılar. Çok geçmeden kocası Ebu Mabed çıkageldi; iriyarı ve zayıf birkaç keçi güdüyordu. Yürüyemeyecek kadar zayıf idiler. Sütü görünce hayretler içinde kaldı ve “Bu koyun hiç koç görmemişken ve evde hiç süt olmadığı halde bu sütü nereden buldunuz?” dedi. Ümmü Mabed, “Evet, vallahi yoktu; ancak şöyle şöyle konuşan mübarek bir adam yanımızdan geçti.” dedi. Ebu Mabed, “Anladığım kadarıyla bu zat, Kureyşin aradığı adamdır. Onu bana anlat ey Ümmü Mabed!” dedi. Ümmü Mabed şöyle dedi: “Bir adam gördüm; yüzü aydınlık, güleryüzlü ve güzel yaratılışlı idi. Ona ayıp olacak ne bir şişmanlığı, ne de onun için kusur sayılacak ince ve uzun kafası vardı. Güzel yüzlü ve paylaşımcı idi. Gözlerinde siyahlık, göz kenarlarında bol kirpikleri mevcuttu. Sesinde boğukluk vardı. Gözündeki beyazlık ve siyahlık boldu. Kaşları çatık, ince ve uzun, saçları simsiyahtı. Boynu uzun ve yüksek, sakalı sık idi. Sustuğu zaman vakarlı, konuştuğu zaman zarif ve heybetli idi. Konuşması tıpkı birleştirilmiş nazım incileri gibiydi. Konuşması tatlı, hak ile batılı birbirinden ayıracak kadar açık ve net idi. Uzaktan bakıldığı zaman insanların en güzeli ve en sevimlisi görünümündeydi. Yakından bakıldığında da tatlı ve hoş bir görünüşü vardı. Orta boyluydu. Bir göz, kısalığından ötürü onu ayıplamadığı gibi, uzunluğundan dolayı da onu kınamazdı. İki dal arasında bir dal gibiydi. Üç kişinin arasında en güzel görüneni ve kadri en yüce olanıydı. Arkadaşları onu ortalarına almış durumda; konuştuğu zaman onu dinlerler, buyurduğu zaman da buyruğunu hemen yerine getirirlerdi. Sözü dinlenen ve hizmeti yapılan biriydi. Ne laübalice söz söyler ne de kibirli bir şekilde konuşurdu.” Ebu Mabed, “Vallahi bu zat, bize anlatılan Kureyşin adamıdır. Vallahi ya Ümmü Mabed, eğer onu bulabilirsem ona arkadaş olmaya çalışacağım ve eğer buna yol bulursam muhakkak yapacağım.” dedi. Bu sıralarda Mekkede yer ile gök arasında bir ses yükseldi, fakat söyleyeni görmüyorlardı; şöyle diyordu: İnsanların Rabbi olan Allah, Ümmü Mabedin iki çadırına konan iki arkadaşı, En güzel şekilde mükafatlandırsın. Onlar sahraya indiler ve orada yürüdüler. Hiç şüphesiz ki, Muhammede arkadaş olan kazandı. Ey Kusayın Çocukları! Hadd u hesaba gelmez, Allahın, onun sayesinde, size verdiği büyüklük, Ve sizden uzaklaştırdığı kötülükler. Kız kardeşinize, onun koyununu ve kabını sorunuz. Şüphesiz eğer siz koyuna sorarsanız, Koyun da şahitlik yapacak. Ondan kısır bir koyun istedi. Koyunun memeleri onun için köpüklü sütle doldu. Sabah olunca Mekkedeki Müslümanlar peygamberlerini bulamadılar. Nihayet Ümmü Mabedin çadırlarına gittiler ve orada ona kavuştular. Dedi ki: Söyleyeni belli olmayan o şaire Hassan b. Sabit şöyle cevap verdi: Kuşkusuz peygamberlerini kaybeden bir kavim zarar etmiştir. Onunla birlikte yürüyen ve ona gıda verenler de kutlu olmuştur. Akıllarını yitirmiş, şaşkın bir kavimden ayrılıyor. Fakat yenilenmiş bir nur ile yeni bir kavmin yanına yerleşiyor. Acaba karanlığa taş atan ve baş yaran bir kavmin sapkın liderleri, Bir de, bir hidayet rehberine tabi olan mühtediler eşit midir? Bir peygamber ki, etrafındaki insanların görmediğini görüyor, Ve her yerde Allahın kitabını okuyor. Eğer bir gün gayb ile ilgili bir söz söyler ise, Ya o günün kuşluk vaktinde ya da ertesi gün doğrulanır. Ebu Bekirin dedesi, o peygamberin sohbetiyle mutlu oluşuna sevinsin, Zira Allah kimi mutlu ederse o sürekli mutlu olur. Beni Kab kabilesi de gençlerinin, Müslümanların nezdindeki konumlarına sevinsinler. [Abdülmelik dedi ki:] Bize gelen haberlere göre Ümmü Mabed, Resulallahın yanına hicret etmiş ve Müslüman olmuştur. Resulallah , Rebiülevvel ayının dördünde Pazartesi gecesi Sevr mağarasından çıktı. [Dedi ki:] Resulallah Salı günü Kudeyde yetişti. Kudeydten hareket ettiklerinde, kendisine ait bir at üzerinde bulunan Süraka b. Malik b. Cuşüm ile karşılaştılar. Resulallah ona beddua etti; atının ayakları yere batmaya başladı. Bunun üzerine Süraka, “Ya Muhammed! Bana dua et; atım kurtulsun, ben de döneyim, arkamdakileri geri göndereyim.” dedi. Resulallah onun dediğini yaptı. Serbest kaldı ve döndü. İnsanların Resulallahı aradıklarını gördü. Süraka, “Dönün! Buraları araştırdım, yoktu. Siz gözlerimin izcilikte ne kadar etkili olduğunu biliyorsunuz.” dedi. Onlar da döndüler. Bize Osman b. Ömer haber verdi. O İbn Avndan, o da Umeyr b. İshaktan rivayet etti; dedi ki: Resulallah Ebu Bekir ile birlikte Sevrden çıktı; Süraka b. Malik b. Cuşüm ile karşılaştılar. Atı batmaya başladı. Süraka, “Ey adamlar! Benim için Allaha dua edin; size söz veriyorum, geri döneceğim.” dedi. Allaha dua ettiler; döndü, fakat tekrar battı. Süraka, “Allaha dua edin; söz veriyorum, geri döneceğim.” dedi. Dedi ki: Süraka azığını ve yükünü de onlara verdi. Resulallah ve arkadaşı, “Nefsinden bizi emin kıl.” dediler. Süraka, “Benden size zarar gelmeyecek.” dedi. Sonra söz birinci hadise geldi; dedi ki: Resulallah el-Harrardan geçerek Seniyyetülmereyi (Mere tepesini) aştı; sonra Lakfadoğru yol aldı. Sonra Medlecetü Lakfı (Lakfın inini) aştı ve Medlecetü Micacın (Micac ininin) içinden geçti. Sonra Micaca doğru yol aldı, daha sonra Marcah vadisinden geçti. Sonra sırayla Zi Keşr, Cedacid, Ezahir ve Riğ vadilerinden geçti. Orada akşam namazını kıldı. Sonra Zi Seleme uğradı, ardından Medlece (bir inden) koşarak geçti. Sonra el-Usaniye, ve el-Kahe vadilerinden geçti. Sonra el-Arece indi. Sonra el- Hazzevat ve Rekubenin sağından ve el-Gabirden geçti. Daha sonra el- Cescaseye varıncaya kadar el-Akik vadisinde yürüdü. Resulallah , “Kim bize Amr b. Avf ailesinin yolunu gösterecek, Medine yakın olmaz mı?” dedi. Sonra el-Usbeye çıkıncaya dek, ez-Zaby yolunda yürümeye devam etti. Medinedeki Muhacirler ise, Resulallahın kendilerine geç teşrif ettiğini düşünüyorlardı. Gündüz, sabahın erken saatinde, Ensar ile birlikte el-Usbe sırtlarına geliyorlar; güneş onları yakmaya başlayınca evlerine dönüyorlardı. Resulallahın teşrif ettiği gün, yani Rebiülevvel ayının ikisi, Pazartesi gününde, -bazılarına göre 12sinde- Muhacirler eskiden olduğu gibi el-Usbede oturuyorlardı. Yine güneş onları yakınca evlerine döndüler. Bir ara baktılar ki, Yahudi bir adam, en yüksek sesiyle, yüksek bir binanın üstünde şöyle bağırıyor: “Ey Kaylenin çocukları (Evs ve Hazreci kastediyor)! İşte arkadaşınız geliyor.” Onlar hemen çıktılar; baktılar ki, Resulallah ve üç arkadaşı geliyorlar. Amr b. Avfın ailesinde gürültü ve tekbir sesleri duyuldu. Müslümanlar silah kuşandılar. Resulallah Kubaya vardığında oturdu; Ebu Bekir ise insanlara (başlarından geçenleri) anlatıyordu. Müslümanlar Resulallaha gelip selam verdiler. Bize göre isabetli olanı göre Resulallahın Külsum b. el-Hidmin evine misafir olduğudur. Fakat Sad b. Haysemenin evinde Ashabıyla sohbet ediyordu. Oraya “bekarlar evi” deniliyordu. Bu sebepten dolayı bazılarına göre Resulallah Sad b. Haysemenin evine misafir olmuştur. Bize Affan b. Müslim haber verdi; dedi ki: Bize Hammad b. Seleme haber verdi. O Sabitten, o da Enesten rivayet etti; dedi ki: Ebu Bekir es-Sıddık Mekke ile Medine arasında Resulallahın arkasında yürüyordu. Ebu Bekir, Şama gidip geldiği için tanınıyordu; fakat Resulallah tanınmıyordu. Bu yüzden onları gören insanlar, “Ey Ebu Bekir! Bu önündeki genç kimdir?” diyorlardı. Ebu Bekir, “Bana yolu gösteriyor.” diyordu. Medineye yaklaştıklarında el-Harreye (taşlığa) indiler. Ensara haber gönderdi; geldiler ve “Emniyetli ve gönül rahatlığıyla kalkınız.” dediler. Enes dedi ki: “Medineye teşrif ettiği gün Resulallahı gördüm. Asla Resulallahın Medineye teşrif ettiği günden daha nurlu ve daha aydınlık bir gün görmedim. Vefat ettiği gün de Resulallahı gördüm. Vefat ettiği günden daha karanlık ve daha nahoş bir gün görmedim.” Bize Haşim b. el-Kasım el-Kinani haber verdi; dedi ki: Bize Ebu Maşer haber verdi. O da Ebu Hüreyrenin mevlası Ebu Vehbden rivayet etti; dedi ki: Resulallah , Ebu Bekirin arkasında, onun devesine bindi. Dedi ki: Ona bir insan rast geldikçe, “Kimsin sen?” diyordu. Ebu Bekir, “Yolumu kaybetmiş, yol arıyorum.” derdi. O şahıs, “Arkandaki bu adam kim?” diye sorduğunda, Ebu Bekir, “Bana yol gösteren biri.” derdi. Bize Müslim b. İbrahim haber verdi; dedi ki: Bize Cafer b. Süleyman haber verdi; dedi ki: Bize Sabit el-Bünani haber verdi. O da Enes b. Malikten rivayet etti; dedi ki: Resulallah Medineye teşrif ettiği gün her şey onunla aydınlanmıştı. Bize Vehb b. Cerir b. Hazim haber verdi; dedi ki: Bize Şube haber verdi. O İshaktan, o da el-Beradan rivayet etti; dedi ki: Resulallah Medineye teşrif etti. Medinelilerin Resulallahın gelişinden duydukları sevinci hiçbir şeyden duyduklarını görmedim. Hatta kadınların, çocukların ve cariyelerin:, “İşte Resulallah geldi, İşte Resulallah geldi.” dediklerini işittim. Bize Yahya b. Abbad ve Affan b. Müslim haber verdiler; dediler ki: Bize Şube haber verdi; dedi ki: Bize Ebu İshak haber verdi; dedi ki: el-Beradan işittim; şöyle diyordu: Resulallahın ashabından ilk olarak bize gelen Musab b. Umeyr ve İbn Ümmü Mektum idiler. Onlar insanlara Kuran okutuyorlardı. Sonra Ammar, Bilal ve Sad geldiler. [Dedi ki:] Sonra Ömer b. el-Hattab yirmi adamla birlikte geldi. [Dedi ki:] Sonra Resulallah teşrif etti. [Dedi ki:] İnsanların, Resulallahın teşrifiyle sevindikleri kadar hiçbir şeyle sevindiklerini görmedim. Hatta çocukların, “İşte Resulallah geldi.” dediklerini gördüm. Ben “Sebbih isme Rabbike” ve mufassal surelerden birkaç sure okuduktan sonra teşrif etmişti. Bize Abdülvehhab b. Ata el-İcli haber verdi; dedi ki: Bize Avf, Zürare b. Evfadan naklen haber verdi; dedi ki: Abdullah b. Selam şöyle dedi: “Resulallah Medineye teşrif ettiğinde insanlar ona doğru koşuştular ve “Resulallah teşrif etti.” denildi. [Dedi ki:] “Ona bakmak için insanların arasına katıldım.” [Dedi ki:] “Baktım ki, onu yüzü bir yalancının yüzü değildir.” [Dedi ki:] “Resulallahtan ilk işittiğim konuşması şöyle idi: “Ey İnsanlar! Selamı yayınız, yemek yediriniz, akrabalara sıla-i rahimde bulunun ve insanlar uykuda iken namaz kılın; o zaman cennete gireceksiniz.” Bize Affan b. Müslim haber verdi; dedi ki: Bize Abdülvaris haber verdi; dedi ki: Bize Ebüt-Teyyah haber verdi. O da Enes b. Malikten rivayet etti; dedi ki: Resulallah Medineye teşrif ettiği zaman Medinenin yüksek yerine, Beni Avf b. Amr mahallesine indi. Orada on dört gece kaldı. Sonra Neccaroğullarının ileri gelenlerine haber gönderdi; onlar da kılıçlarını kuşanarak Resulallaha geldiler. Enes dedi ki: “Resulallaha bakıyor gibiyim. Ebu Eyyubun bahçesine gelinceye kadar Ebu Bekir onun arkasında, Neccaroğullarının ileri gelenleri de onun etrafındaydı.” Bize Ebu Mamer el-Minkari haber verdi; dedi ki: Bize Abdülvaris haber verdi; dedi ki: Bize Abdülaziz b. Suheyb haber verdi. O da Enes b. Malikten rivayet etti; dedi ki: Resulallah (bineğin üzerinde) Ebu Bekirin arkasına (binmiş olarak) Medineye geldi. [Dedi ki:] Ebu Bekir, yaşlı ve tanınan biriydi. Resulallah ise gençti ve tanınmıyordu. [Dedi ki:] Adamlar Ebu Bekir ile karşılaştıklarında, “Bu önündeki adam kimdir ey Ebu Bekir?” diyorlardı. Ebu Bekir, “Bu adam, bana yol gösteren bir rehberdir.” derdi. [Dedi ki:] Cevabı alan adam, kendisine sadece yol gösterdiğini anlardı; oysa Ebu Bekir hidayet yolunu kastediyordu. [Dedi ki:] Bir ara Ebu Bekir döndü, baktı ki, bir atlı onlara yetişmek üzeredir. Ebu Bekir, “Ya Resulallah! Bu bir atlı ve bize yetişti.” dedi. [Dedi ki:] Allahın Elçisi dönerek “Ya Rabbi, onu yere vur.” dedi. [Dedi ki:] Adamın atı onu yere düşürdü, sonra kalktı ve kişnemeye başladı. [Dedi ki:] Adam, “Ey Allahın Elçisi! İstediğini bana emret.” dedi. Resulallah , “Yerinde dur ve kimsenin bize yetişmesine izin verme.” dedi. Öğleden önceleri (yürüyüş) Resulallaha ağır geliyordu; öğleden sonraları ise ona daha iyi geliyordu. [Dedi ki:] Resulallah el-Harrenin yanı başında durdu ve Ensara haber saldı. Ensar Allahın Elçisine geldiler; ona selam verdiler ve “Güvenli ve itaat edilmiş olarak binin.” dediler. [Dedi ki:] Resulallah ve Ebu Bekir bindiler. Onlar da silahlı bir şekilde etraflarını kuşattılar. [Dedi ki:] Medinede, “Allahın Elçisi geldi! Allahın Elçisi geldi!” denilmeye başlandı. İnsanlar, Allahın Elçisine geldiler, ona bakıyorlar ve “Allahın Elçisi geldi.” diyorlardı. [Dedi ki:] Ebu Eyyubun evinin yakınına gelinceye kadar biraz yürüdü. [Dedi ki:] Resulallah Ebu Eyyubun ailesiyle konuşuyordu. Birden, ailesine ait bir hurma bahçesinde hurma toplayan Abdullah b. Selam onun sesini işitti. Aceleden elindekini bırakmaya fırsatı olmadı. Topladıkları elinde olduğu halde Resulallahın yanına geldi. Resulallahtan bazı sözler işitti sonra ailesine döndü. Allahın Elçisi, “Akrabalarımızdan hangisinin evi daha yakındır?” dedi. Ebu Eyyub, “Ya Resulallah! Bu benim evim, bu da benim kapımdır.” dedi. Resulallah , “Git, bize öğle uykusu için yer yap.” dedi. [Dedi ki:] Ebu Eyyub gitti; onlara öğle uykusu için yer hazırlayarak geldi ve “Size öğle uykusu için yer hazırladım. Kalkın da Allahın bereketiyle kaylule (öğle uykusu) yapın.” dedi. Sonra söz başa döndü; dediler ki: Resulallah Beni Avf b. Amr yurdunda Pazartesi, Salı, Çarşamba ve Perşembe günleri kaldı. Cuma günü çıktı ve Beni Salim yurdunda Cuma namazını kıldı. Bazılarına göre Beni Amr b. Avf yurdunda on dört gece kaldı. Cuma günü olunca, güneşin yükseldiği bir vakitte devesini istedi. Müslümanlar toplanıp silahlandılar. Resulallah , el-Kasva adlı devesine bindi. İnsanlar da sağında ve solunda onunla birlikte yürüyorlardı. Ensar, Resulallahın yolunu kesti; Resulallah onlardan her birisinin evinin önünden geçtikçe, “Güç, kuvvet ve servete buyurun ya Resulallah!” diyorlardı. Resulallah da onlara hayırla dua eder ve “Bu, (devem) memurdur; onun yolunu kesmeyin.” derdi. Beni Salim mescidine geldiğinde, yanındaki Müslümanlarla Cuma namazını kıldı. Onlar 100 kişi idi. Bize Yahya b. Muhammed el-Cari haber verdi; dedi ki: Bana Mücemmi b. Yakup anlattı. Kendisi de Şürahbil b. Saddan işitmiş; diyordu ki: Resulallah Kubadan hareket etmek isteyince Beni Salim kabilesi mensupları yolunu keserek onun devesinin yularından tuttular ve: “Sayıya, hazırlığa, silaha ve güce buyurun ya Resulallah!” dediler. Resulallah , “Onun (devemin) yolunu kesmeyiniz; o memurdur.” dedi. Sonra Beni Haris b. Hazrec ailesi yolunu kesti; benzer şekilde onu davet ettiler. Resulallah da benzer şekilde onlara cevap verdi. Sonra Beni Adi yolunu keserek benzer şeyler söylediler. Resulallah , onlara da benzer şeyler söyledi. Nihayet deve, Allahın ona emrettiği gibi çöktü. Sonra söz başa döndü. Dedi ki: Sonra Resulallah devesine bindi ve Belhublaya varıncaya kadar yolun sağını tuttu. Sonra Mescide varıncaya kadar yola devam etti. Deve, Resulallahın mescidinin yanına çöktü. İnsanlar, Resulallahın kendilerine misafir olması için onunla konuşmaya başladılar. Ebu Eyyub Halid b. Zeyd b. Küleyb geldi; Resulallahın yükünü indirdi ve onu evine aldı. Bunun üzerine Resulallah , “Kişi, yükü ile beraberdir.” dedi. Esad b. Zürare geldi; Resulallahın devesinin yularından tuttu, götürdü. Onun yanında idi. Bizce sabit olan budur. Zeyd b. Sabit dedi ki: “Ebu Eyyubun evinde Resulallaha ilk gelen hediye, benim götürdüğüm hediye olmuştur. İçinde ekmek, yağ ve süt bulunan bir tirit çanağı idi. Bu çanağı annem gönderdi. dedim. Resulallah , Allah seni mübarek kılsın. dedi ve ashabını çağırdı; yediler. Ben henüz kapıdan ayrılmamıştım ki, Sad b. Ubadenin, içinde kemik suyu tiridi bulunan çanağı geldi. Hiçbir gece yoktu ki, Resulallahın kapısında yemek taşıyan üç-dört kişi olmasın. Resulallah Ebu Eyyubun evinden taşınıncaya kadar bunu sıra ile yapıyorlardı. Resulallahın o evdeki ikameti yedi ay sürdü.” Resulallah Ebu Eyyubun evinden Zeyd b. Harise ve Ebu Rafie iki deve ve 500 dirhem vererek onları Mekkeye gönderdi. Resulallahın kızları olan Fatıma ve Ümmü Gülsümü, zevcesi Sevde bt. Zemayı ve Üsame b. Zeydi getirdiler. Resulallahın kızı Rukıyye ise, daha önce kocası Osman b. Affan ile hicret etmişti. Ebül-as b. er-Rebi, eşi olan Resulallahın kızı Zeynebi engelledi. Zeyd b. Harise, eşi Ümmü Eymen ve Ümmü Eymenin oğlu Üsame b. Zeydi götürdü. Abdullah b. Ebu Bekir de Ebu Bekir es-Sıddıkin ailesiyle birlikte çıktı. Ayşe de onların içinde idi. Medineye geldiler; Resulallah onları Harise b. en- Numanın evinde misafir etti.