Muhammed b. Ömer b. Vakıd el-Eslemi bize haber verdi; dedi ki: Mamer bize haber verdi. O İbn Ebu Necihten, o da Mücahidden rivayet etti. Ayrıca Muaz b. Muhammed el-Ensari bize anlattı. O Atadan, o da İbn Abbastan rivayet etti. Ayrıca Muhammed b. Salih ve Abdullah b. Cafer ve İbrahim b. İsmail b. Ebu Habibe anlattı. Sözleri birbirine eklendi; dediler ki: Abdülmuttalib vefat edince Ebu Talib, Resulallahı yanına aldı. O (hep) onunla idi. Ebu Talibin malı yoktu. Onu kendi çocuklarından daha fazla seviyordu. Resulallah yatarken, o da onun yanında uzanırdı. Dışarıya çıktığında onunla birlikte çıkardı. Ebu Talib ona bağlandığı gibi hiçbir şeye bağlanmamıştı. Resulallahın yemeği özeldi. Ebu Talibin çocukları birlikte veya tek tek yemeğe oturdukları zaman doymuyorlardı. Fakat Resulallah onlarla birlikte yediği zaman doyuyorlardı. Ebu Talib çocuklarına bir şeyler yedirmek istedikleri zaman, “Oğlum gelinceye kadar durun.” derdi. Resulallah gelir, onlarla birlikte yemek yer ve yemekleri artardı. Eğer Resulallah onlarla birlikte olmazsa, doymazlardı. Bunun üzerine Ebu Talib, “Muhakkak ki sen mübarek bir insansın.” derdi. Ebu Talibin çocukları, saçları, başları dağınık ve gözleri çapaklı olarak uyanırlar; Resulallah ise saçları düzgün ve gözleri sürmeli olarak uyanırdı. Bize Muaz b. Muaz el-Anberi haber verdi; dedi ki: Bize İbn Avn haber verdi. O da İbnül-Kıbtıyyeden rivayet etti; dedi ki: Ebu Talib için Bathada, yaslanması için serilmiş bir yastık konulurdu. Resulallah geldi, yastığı serip üzerine uzandı. [Dedi ki:] Ebu Talib geldi, yastığa dayanmak istediği için nerede olduğunu sordu. Oradakiler, “Yeğenin onu aldı.” dediler. Bunun üzerine Ebu Talib, “Bathada oturanlara yemin olsun ki, bu benim yeğenim rahatını güzel biliyor.” dedi. Bize Osman b. Ömer b. Faris el-Basri haber verdi; dedi ki: Bize İbn Avn haber verdi. O da Amr b. Saidden rivayet etti; dedi ki: Üzerine oturması için Ebu Talibe bir yastık (yere) atılıyordu. Resulallah henüz çocuk iken geldi ve üzerine oturdu. Ebu Talib: “Rebianın ilahına yemin olsun ki, bu yeğenim rahatını iyi biliyor” dedi. Bize Halid b. Hıdaş haber verdi; dedi ki: Bize Mutemir b. Süleyman haber verdi; dedi ki: İbn Miclezden hadis nakleden babamdan işittim; dedi ki: Abdullah vefat edince Abdülmuttalib ya da Ebu Talib [Halid bunda şüpheye düştü] Muhammede çok ilgi gösterdi. [Dedi ki:] Bir yolculuğa çıktığında mutlaka onunla beraber olurdu. (Bir defasında) Şama gitmişti. Kalacağı yere yerleşti; yanına bir rahip geldi ve “Sizde salih bir adam vardır.” dedi. Ebu Talib, “Evet, bizde misafir ağırlayan, esirleri özgürleştiren ve iyilikte bulunanlar vardır.” dedi veya benzer bir şey söyledi. Sonra Rahip, “Sizde salih bir adam vardır.” dedi ve ilave etti: “Bu adamın babası nerede?” Dedi ki: Ebu Talib, “İşte onun velisi burada.” dedi veya “Bu onun velisidir.” denildi. Rahip, “Bu çocuğu koru ve onu Şama götürme. Çünkü Yahudiler kıskançtırlar. Ona bir zarar vermelerinden korkuyorum.” dedi. Ebu Talib, “Bunu sen değil, Allah söylüyor.” dedi ve Resulallahı geri çevirdi. Sonra, “Ya Rabbi, Muhammedi sana emanet ediyorum.” dedi. Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Davud b. el- Husayndan naklen Muhammed b. Salih, Abdullah b. Cafer ve İbrahim b. İsmail b. Ebu Habibe anlattılar; dediler ki: Resulallah on iki yaşına gelince Ebu Talib ticaret için gittiği Şam seferine onu da beraberinde götürdü. Rahip Bahiraya misafir oldular. Rahip, Ebu Talibe dediklerini dedi ve onu korumasını emretti. Bunun üzerine Ebu Talib onunla birlikte Mekkeye geri döndü. Resulallah , Ebu Talibin yanında yetişti. Allah onu korudu, muhafaza etti, Cahiliye döneminin ayıplarından ve (çirkin) işlerinden onu uzak tuttu. Çünkü Ebu Talib kavminin dini üzerine olduğu halde onu şerefli bir insan yapmak istiyordu. Sonunda insaf yönünden kavminin en faziletlisi, en güzel ahlaklısı, toplum içinde onların en şereflisi, komşuluk yönünden en güzelleri, hilm ve emanet yönünden onların en büyüğü, en doğru sözlüsü, fuhuştan ve eziyetten en uzağı olan bir adam olarak yetişti. Onun bir kimse ile tartıştığı ya da münakaşa ettiği görülmemiştir. Hatta Allah bütün güzel ahlakı onda cemettiği için kavmi ona “el-Emin” ismini koydu. Mekkede daha çok “el-Emin” diye çağrılırdı. Ebu Talib ölünceye kadar, onu korudu, ona yardım etti ve onu destekledi. Bize Hişam b. Muhammed b. es-Saib haber verdi. O da babasından nakletti; dedi ki: Ebu Talibin ismi “Abdümenaf” idi. Onun Talib b. Ebu Talib adında çocuklarının en büyüğü olan bir oğlu vardı. Müşrikler onu ve diğer Beni Haşimi zorla Bedire götürmüşlerdi. Talib giderken şöyle diyordu: Allahım! Talib, Bu bölüklerden birinde savaşacaktır. Talib galip değil mağlup olsun; Soyan değil soyulan olsun Allahım. Müşrikler mağlup olunca Talib ne esirler arasında ne de öldürülenler arasında bulundu; Mekkeye de dönmemişti. Ne halde olduğu bilinmedi; zürriyeti de yoktu. Ebu Talibin çocuklarından bir de Akil b. Ebu Talib vardı. Künyesi “Ebu Yezid” idi. Onunla Talib arasında on yıl vardı. Akil Kureyşin nesebi konusunda alim idi. Bir de Cafer b. Ebu Talib vardı. Onunla Akil arasında on yıl vardı. İlk Müslümanlardan ve Habeşistan Muhacirlerinden idi. Mute savaşında şehit oldu. Cafer iki kanatlıdır; cennette istediği gibi onlarla uçmaktadır. Bir de Ali b. Ebu Talib vardır. Onunla Cafer arasında on yıl vardır. Bir de kızları Ümmü Hani, Cümane bt. Ebu Talib ve Rayta bt. Ebu Talib vardı. Ümmü Haninin adı Hind idi. [Dedi ki:] Bazıları “Esma bt. Ebu Talib de vardı.” dediler. Hepsinin annesi Fatıma bt. Esed b. Haşim b. Abdümenaf b. Kusaydır. Bir de Tulayk b. Ebu Talib vardı. Onun annesi Alledir. Anne bir kardeşi el-Huveyris b. Ebu Zübab b. Abdullah b. amir b. el-Haris b. Harise b. Sad b. Teym b. Mürredir. Bize Muhammed b. Ömer b. Vakıd haber verdi; dedi ki: Mamer b. Raşid bana anlattı. O ez-Zühriden, o Said b. el-Müseyyebden, o da babasından nakletti; dedi ki: Ebu Talib ölüm döşeğinde iken Resulallah ona geldi. Abdullah b. Ebu Ümeyye ile Ebu Cehil b. Hişamı yanında gördü. Resulallah , “Ey Amca! La ilahe İllallah kelime-i tevhidini söyle, Allahın yanında senin için şahitlik yapayım.” dedi. Ebu Cehil ve Abdullah b. Ebu Ümeyye, “Ey Ebu Talib! Abdülmuttalibin dininden vaz mı geçiyorsun?” dediler.” [Dedi ki:] Resulallah sürekli bir şekilde kelime-i tevhidi yanında söylüyor ve “Ey Amca! La ilahe İllallah kelime-i tevhidini söyle, Allahın yanında senin için şahitlik yapayım.” diyordu. Onlar da “Ey Ebu Talib! Abdülmuttalibin dininden vaz mı geçiyorsun?” diyorlardı. Ta ki, en son konuştuğu söz “Ben Abdülmuttalibin dini üzerindeyim.” oldu. Sonra vefat etti. Bunun üzerine Resulallah , “Nehyedilmediğim sürece muhakkak senin için af dileyeceğim.” dedi. Ölümünden sonra Resulallah onun için af diledi, ta ki “Cehennem ehli oldukları açıkça kendilerine belli olduktan sonra, -yakınları da olsalar- Allaha ortak koşanlar için af dilemek ne Peygambere yaraşır, ne de müminlere…” ayeti nazil oluncaya kadar. Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: ez-Zührinin kardeşinin oğlu Muhammed b. Abdullah bana anlattı. O babasından, o da Abdullah b. Salebe b. Suayr el-Uzriden rivayet etti: Ebu Talib şöyle dedi: “Yeğenim! Eğer Kureyşin Ölüm korkusu kendisini sarmış. şeklindeki sözleri ve bu sözün, senin ve akrabaların için bir ayıp oluşturacağı endişesi olmasaydı, bana olan saygından, aşırı sevginden ve bana olan nasihatlarından dolayı dediğini yapar ve seni sevindirirdim.” Sonra Ebu Talib Abdülmuttaliboğullarını çağırdı ve onlara şöyle dedi: “Muhammedten işittiğiniz şeylerin ve tabi olduğunuz (fiillerin) hep hayırlı olacağını göreceksiniz. Ona tabi olunuz ve ona yardım ediniz; doğru yolu bulacaksınız.” Bunun üzerine Resulallah , “Onlara emrediyorsun ama kendi nefsini bırakıyorsun.” dedi. Ebu Talib dedi ki, “Şunu bilesin ki, eğer ben sağlıklı iken o kelimeyi (tevhid kelimesini) söylememi benden isteseydin, dediklerine uyardım. Fakat ölüm anında çaresiz görünmekten hoşlanmıyorum. Sonra Kureyş, korkudan İslamı kabul ettiğimi, fakat sağlığımda reddettiğimi düşünmeye başlar.” Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bize İbn Cüreyc ve Süfyan b. Uyeyne haber verdiler. Onlar Amr b. Dinardan naklettiler. O da Ebu Saidden ya da İbn Ömerden rivayet etti; dedi ki: “Şüphesiz sen sevdiğin kimseyi doğru yola iletemezsin; fakat Allah istediğini doğru yola eriştirir.” ayeti Ebu Talib hakkında nazil olmuştur. Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: es-Sevri bana anlattı. O Habib b. Ebu Sabitten, o da İbn Abbastan rivayet etti; dedi ki: “Onlar başkasını ondan (Resulallahtan) alıkoyarlar, hem de kendileri ondan (İslamdan) uzak kalırlar.” ayeti Ebu Talib hakkında nazil oldu. Çünkü kendisi Resulallaha eziyet yapılmasına engel oluyordu; fakat İslama girmekten de uzak kalıyordu. Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Muaviye b. Abdullah b. Ubeydullah b. Ebu Rafi bana anlattı. O babasından, o dedesinden, o da Aliden rivayet etti; dedi ki: Ebu Talibin vefatını Resulallaha haber verdim; ağladı. Sonra bana, “Git, onu yıka, kefenle ve onu defnet. Allah onu affetsin ve ona rahmet etsin” dedi. Onun dediklerini yaptım, sonra birkaç gün ona Allahtan af dilemeye başladı. Cebrail ona, “Cehennem ehli oldukları açıkça kendilerine belli olduktan sonra, -yakınları da olsalar- Allaha ortak koşanlar için af dilemek ne Peygambere yaraşır, ne de müminlere…” ayetini indirinceye kadar evinden hiç çıkmadı. Ali dedi ki, “Sonra Resulallah emretti; yıkandım.” Bize Süfyan b. Uyeyne Amrdan naklen haber verdi; dedi ki: Ebu Talib vefat ettiğinde Resulallah ona, “Allah sana rahmet etsin ve seni affetsin. Beni nehyedinceye kadar senin için Allahtan af dileyeceğim.” dedi. Müslümanlar da, müşrik olarak vefat eden ölüleri için af dilemeye başladılar. Bunun üzerine “Cehennem ehli oldukları açıkça kendilerine belli olduktan sonra, -yakınları da olsalar- Allaha ortak koşanlar için af dilemek ne peygambere yaraşır, ne de müminlere…” ayeti nazil oldu. Bize Ebu Nuaym el-Fadl b. Dükeyn haber verdi; dedi ki: Bize Süfyan haber verdi. O Ebu İshaktan, o Naciye b. Kabdan, o da Aliden rivayet etti; dedi ki: Resulallaha geldim ve “O yaşlı sapık amcan vefat etti.” dedim. [Ali babasını kastediyor] Resulallah , “Git, onu defnet ve yanıma gelinceye kadar kimseye bir şey söyleme.” dedi. Onun yanına geldim, yaptığımı söyledim. Bana emretti; yıkandım. Sonra bana, hiçbir şeyle değiştirmeyeceğim kadar değerli olan bazı dualar yaptı. Bize Affan b. Müslim ve Hişam b. Abdülmelik Ebül-Velid et-Tayalisi haber verdiler; dediler ki: Bize Ebu Avane haber verdi; dedi ki: Bize Abdülmelik b. Umeyr haber verdi. O Abdullah b. el-Haris b. Nevfelden, o da el-Abbas b. Abdülmuttalibden rivayet etti; dedi ki: Ben, “Ya Resulallah! Ebu Talib seni kolluyor ve senin için kızıyordu; ona bir faydan oldu mu?” diye sordum. Resulallah, “Evet, o ateşin sığ bir yerindedir. Eğer o (ameli) olmasaydı ateşin en aşağı tabakasında olurdu.” dedi. Bize Yakup b. İbrahim b. Sad ez-Zühri haber verdi. O babasından, o Ebu Salih b. Keysandan, o da İbn Şihabdan rivayet ettiğine göre Ali b. Hüseyn kendisine şu haberi verdi: Resulallahın amcası Ebu Talib vefat etti. Ne oğlu Cafer ne de Ali ona varis oldu. Oğulları Talib ve Akil ona varis oldular. Çünkü bir Müslüman kafire, bir kafir de müslümana varis olmaz. Bize Halid b. Mahled el-Beceli haber verdi; dedi ki: Bize Süleyman b. Bilal haber verdi; dedi ki: Bize Hişam b. Urve haber verdi. O da babasından rivayet etti; dedi ki: Ebu Talib vefat edinceye kadar da ondan uzak duruyorlardı. Yani Kureyş, Resulallahtan uzak duruyordu. Bize Affan b. Müslim haber verdi; dedi ki: Bize Hammad b. Seleme haber verdi. O Sabitten, o da İshak b. Abdullah b. el-Haristen rivayet etti; dedi ki: Abbas, “Ya Resulallah! Ebu Talib için bir şey umuyor musun?” dedi. Resulallah , “Ben Rabbimden her hayrı ümit ederim.” dedi. Bize Muhammed b. Ömer el-Eslemi haber verdi; dedi ki: Ebu Talib, Peygamberliğin 10. yılı Şevval ayında vefat etti. O zaman kendisi seksen küsur yaşındaydı. Hatice ondan otuz beş gün sonra vefat etti. Hatice o zaman altmış beş yaşındaydı. Resulallahın üzerine iki musibet birleşmişti; Haticenin vefatı ve Ebu Talibin vefatı…