"Enter"a basıp içeriğe geçin
Filter by Kategoriler
Kuran-ı Kerim
Hadisler ve İslam Tarihi
Alevilik
İncil
Tevrat
Avesta
Mitoloji
Diğer Kitaplar

Huneyn gazası

Server-i alem efendimiz, Mekkeyi fethetmek niyetiyle Medineden çıktıkları zaman, Mekke çevresinde oturan Hevazin ve Sakif ismindeki iki büyük kabile, müslümanlar bizim üzerimize yürüyecek zannı ile savaşmak için hazırlık yapmaya başladılar. alemlerin efendisinin, Mekkeyi fethetmek için geldiğini öğrendiklerinde biraz rahatlamışlarsa da; “Kureyşlilerden sonra sıra muhakkak bize gelecektir” düşüncesiyle hazırlıklarına hız verdiler. Ayrıca; “Yemin ederiz ki, müslümanlar iyi çarpışan bir kavimle karşılaşmadılar. O, bizim üzerimize yürümeden, biz Onun üzerine yürüyelim de harbetmek nasıl olurmuş gösterelim!” dediler. Hevazin reisi Malik bin Avf kumandasında, yirmibin kişilik çok güçlü bir ordu ile harekete geçtiler. Askerlerinin cesaretini artırmak ve zoru görünce kaçmamaları için bütün kıymetli mallarını, kadın ve çocuklarını da beraber götürüyorlardı.

Bu haber kısa zamanda Mekkede duyuldu. Fahr-i kainat efendimiz, haberin doğruluğunu anlamak için Abdullah bin Ebi Hadredi Hevazin kabilesine gönderdi. Abdullah, kılık kıyafetini değiştirerek düşmanın içine girdi. Fikirlerini ve hareket tarzlarını öğrenip durumu hemen sevgili Peygamberimize bildirdi.

Resulallah efendimiz, derhal şanlı Eshabını topladı. Mekkeye yirmi yaşındaki Attab bin Esid hazretlerini vali yaparak süratle yola çıktı. Onikibin kişilik ordusu ile müşrik Hevazin ve Sakif kabilelerini karargahlarında bastırmak istiyorlardı. Mücahidlerin sancağını Ali taşıyor, öncü kuvvetlerin kumandanlığını da Halid bin Velid hazretleri yapıyordu. alemlerin efendisi, miğferini ve üst üste zırhını giymiş, Düldül ismindeki katırına binmişti. Şevval ayının onbirinci günü Huneyn vadisine varıldı. O gece, Server-i alem efendimiz ordusunu teftiş edip, harp düzenine soktu. Sabah namazını kıldırdıktan sonra, harekete geçti. Müşriklerin kumandanı, geceden istifade ederek Huneyn vadisinin iki yamacına ordusunu yerleştirmiş, pusu kurmuştu. Önde, birlikleri ile giden Halid bin Velid hazretleri, pusudan habersiz, geçide doğru atını sürmüştü. Sabahın alaca karanlığı düşmanı görmeyi engelliyordu. Bir anda binlerce ok, mücahidlerin üzerine yağmaya başladı. Bu beklenmedik ok yağmurundan kurtulmak için, mücahidler geri çekilmek mecburiyetinde kaldı. Bu hızlı geri dönüş, arkadan gelen askerlerin düzenini karıştırdı. Onlar da geri çekilmek için dönüş yaptığında, yirmibin kişilik düşman birliklerinin, sel gibi vadiye akmaya başladığı görüldü.

Sevgili Peygamberimiz tek başına, hücuma kalkan müşriklere doğru ileri atıldı. Yalnız Abbas, Ebu Bekir ve yüz kadar kahraman sahabi ölmeği göze alıp Resulallah efendimize yetiştiler. Vücudlarını, sevgili Peygamberimize kalkan yaptılar. Abbas, katırın dizginini, Süfyan bin Haris hazretleri de üzengisini tutarak hızını kesmeye, Resulallah efendimizin düşman birliklerinin arasına dalmasına mani olmaya çalışıyorlardı. alemlerin efendisi, Allahın dininin yok olacağına üzüldüğünden; “Ya Abbas! Sen onlara; “Ey Medineliler! Ey Semüre ağacının altında biat eden sahabiler!” diyerek seslen!” buyurdu. Abbas, iri yapılı ve heybetli idi. Bağırdığı zaman sesi çok uzaklardan duyulurdu. Bütün gücü ile; “Ey Medineliler! Ey Semüre ağacının altında, Peygamberimize söz veren eshab! Dağılmayınız! Buraya toplanınız!” diyerek bağırdı. Bunu işiten Eshab-ı kiram, geri dönmek istediler. Fakat hayvanlarının pek ziyade ürkmesi geri dönmelerine mani oluyordu. Nihayet zırhını, kılıcını mızrağını alıp hayvanlarından kendilerini atmak mecburiyetinde kaldılar. Süratle Resulallah efendimizin yanına yetişip, düşmanla müthiş bir çarpışmaya girdiler. “Allahü ekber! Allahü ekberi” sadaları yeri göğü inletiyor, düşmanı korkutup dehşete düşürüyordu. Bedrde, Uhudda, Hendekde ve Hayberde pek büyük kahramanlıklar gösteren Eshab, bilhassa Ali, Ebu Dücane, Zübeyr bin Avvam , döne döne çarpışıyor, düşmanı saf dışı edip geri püskürtüyorlardı. alemlerin efendisi, Eshabının canla başla yaptığı bu çarpışmayı takib ediyor, mübarek dudaklarından; “Allahım! Bize yardımını indir! Şüphesiz sen, onların bize galip gelmesini istemezsin!” duaları işitiliyordu. Sevgili Peygamberimiz, Allaha olan yalvarmaları arasında, yerden bir avuç kum aldı. “Yüzleri kara olsun!” buyurarak müşriklerin üzerine savurdu. Sevgili Peygamberimizin bir mucizesi olarak, düşman askerlerinden gözlerine kum dolmadık kimse kalmadı. Melekler de yardıma gelmişti. Peygamber efendimiz; “Allaha and olsun ki, onlar, bozguna uğradılar” buyurdular. Müşrikler, bozulmaya, geri dönüp kaçmaya başlamışlardı. Geri döndükçe peşlerinde şanlı sahabileri görüyorlar, harp meydanına getirdikleri hanımlarını, çocuklarını ve mallarını bırakarak son süratle kaçıyorlardı.

Harp meydanında yetmiş ölü, altıbin esir ve hadsiz hesapsız mal bırakmışlardı. Kaçanların bir kısmı Taif kalesine sığındı, bir kısmı da Nahleye, Evtasa gittiler. Kumandanları Malik bin Avf, Taife sığınanlar arasında idi. Eshab-ı kiram onları bir müddet takib etti. Evtasda yine şiddetli çarpışmalar oldu. Düşman yine bozguna uğradı.

Bu gazada Allahın izni, Resulallah efendimizin himmeti bereketi ile zafer yine müslümanların olmuştu. Dört şehid verilmiş, bazı sahabiler de yaralanmıştı. Halid bin Velid hazretlerinin de yaralı olduğunu işiten sevgili Peygamberimiz, onun yanına varmış, yarasını mübarek elleri ile sıvazlayınca yara anında iyi olmuştu.

Kainatın sultanı Taife kaçan düşmanın da üzerine yürüyerek kesin neticeyi almak istiyordu. Mekkeye yakın olan bu kale, küfrün son, fakat en muhkem kalelerinden biri idi. Peygamber efendimiz, hicretten önce Taife gelip, bir ay onlara nasihat etmişti. Fakat Taifliler, alemlerin efendisine görülmedik işkence ve zulümde bulunmuşlardı. Hatta mübarek ayaklarını kan içinde bırakmışlardı. Efendimiz, burada Zeyd bin Harise hazretleri ile hayatının en acıklı ve en ızdıraplı günlerini yaşamıştı. Sevgili Peygamberimiz, Halid bin Velid hazretlerini önden gönderdi. Şanlı Eshabıyla, kendileri arkadan Taif önlerine geldiler. Sakif kabilesi, muhkem olan kalelerine, önceden bol miktarda yiyecek depo etmişlerdi. Eshab-ı kiramın geldiğini görünce, kapılarını kapatıp savunmaya geçtiler. Kalenin yakınlarına kadar sokulan mücahidlere ok atışları ile karşılık veriyorlardı ve savaş bu şekilde devam ediyordu. Taifliler bir türlü kaleden çıkıp, meydanda göğüs göğüse çarpışmaya cesaret edemiyorlardı. Eshab-ı kiramdan bazıları, kalenin içine mancınıkla taş atılmasını teklif ettiler. Peygamber efendimiz, uygun görüp, mancınıklar yaptırdı. Onlarla müşriklere taş attırarak muhasaraya devam etti. Eshab-ı kiram, canla başla uğraşıyor, bir an önce kaleyi fethetmeye çalışıyorlardı. Bu arada ondört sahabi şehadet mertebesine kavuşmuştu. Fakat kalenin çok muhkem olması fethi engelliyordu.

Muhasaranın yirminci gününe doğru bir gece, Resulallah efendimiz, rüyasında, kendisine hediye edilen bir kap dolusu tereyağının bir horoz tarafından gagalanarak yere döküldüğünü gördü. Bunu, Taifin bu sene fethedilemeyeceğine yorarak muhasarayı kaldırdı.

Merhamet deryası olan sevgili Peygamberimiz, bundan sekiz sene önce kendisine eziyet eden Taifliler için; “İzin verirsen, şu dağları başlarına çevireyim” diyen meleğe; “Ben alemlere rahmet olarak gönderildim. İstediğim tek şey, Allahın, bu müşriklerin sulbünden, Hak tealaya hiç bir ortak koşmaksızın ibadet edecek bir nesil ortaya çıkarmasıdır” buyurmuştu. Şimdi de merhamet buyurup; “Ya Rabbi! Sakiflilere doğru yolu göster! Onları bize getir!” diye dua ediyordu.

Habib-i ekrem efendimiz, Eshabı ile Taiften ayrılıp Huneynde ele geçirilen esirler ve ganimetlerin toplandığı Ciraneye geldi. Altıbin esirin yanı sıra yirmibinden ziyade büyük ve kırkbinden ziyade küçük baş hayvan ile hesapsız zinet eşyası, ganimet alınmıştı. Onları, hak sahibi mücahidlere paylaştırmıştı. O sırada Hevazin kabilesinden bir heyetin, huzura kabul edilmek için istirhamda bulundukları öğrenildi. Sevgili Peygamberimiz, onları kabul etti. Heyet, Hevazin kabilesinin toptan müslüman olduğunu bildirince, alemlerin efendisi, çok memnun olmuşlardı. Bunun üzerine kendisine düşen esirleri, derhal azad edip, geri verdi. Eshab-ı kiram da aynı şekilde sevgili Peygamberimizi takib etti. Resulallah efendimizin bir merhameti, bir anda altıbin esirin hürriyetine kavuşmasına sebeb olmuştu. Bu haber, Taife sığınan Hevazin kabilesinin reisi, Malik bin Avf a ulaştırıldığında, o da gelip müslüman olmuş, Peygamber efendimiz, onu ihsanlara boğmuştu.

Artık, burada yapılacak iş kalmamıştı. Kainatın sultanı her zaman olduğu gibi muzaffer olarak, Eshabı ile Mekkeye döndü. Attab bin Esidi , Mekkeye vali yaptı. Muaz bin Cebel hazretlerini de din işlerini öğretmek için bıraktı. Kabe-i muazzamayı tavaf edip, umresini yaptıktan sonra şanlı Eshabı ile tekrar Medinenin yolunu tuttular…

Bir sene sonra, Taifliler müslüman olmak için altı kişilik bir heyeti, Medineye sevgili Peygamberimizin huzuruna gönderdiler. alemlerin efendisi, bir sene önce Taiften ayrılırken; “Ya Rabbi! Sakiflilere doğru yolu göster. Onları bize getir” diye dua etmişti. İşte şimdi Sakifliler, müslüman olmak için gelmişlerdi. Resulallah efendimiz, onların müslüman olmalarına çok sevinip, kendilerine bazı imtiyazlar vererek Taife gönderdi. Başlarına Osman bin Ebil-as hazretlerini vali tayin eyledi.