"Enter"a basıp içeriğe geçin
Filter by Kategoriler
Kuran-ı Kerim
Hadisler ve İslam Tarihi
Alevilik
İncil
Tevrat
Avesta
Mitoloji
Diğer Kitaplar

Melekler, dinlemek için gelirdi

Peygamberimiz Kuran-ı kerimi öyle güzel, öyle tatlı ve tesirli okurdu ki, Onu dinleyen gayr-i müslimler de hayran kalırlardı. Onu dinleyerek müslüman olanların sayısı çoktu. Bera bin azib anlattı ki: “Bir yatsı namazından sonra Resulallah efendimizi, Tin suresini okurken dinlemiştim. Öyle güzel okuyordu ki, sesi ve okuyuşu Ondan daha mükemmel olan bir kimse dinlemiş değildim.”

Eshab-ı kiram arasında sesi çok güzel olan, Kuran-ı kerimi okurken ağlayan ve ağlatanlar pek çoktu. Bunlardan birisi, Üseyd bin Hudayr idi. Bir gece, atını yanına bağlayıp, Bakara suresini okumaya başladı. Okurken at birden bire ürktü. Üseyd sustu, at sakinleşti. Okumaya başladı, at yine ürktü. Sununca sakinleşti. Tekrar okumaya başlayınca, yine ürktü. Üseyd bin Hudayrın oğlu Yahya, ata yakın bir yerde yatıyordu. Atın, çocuğa bir zarar vermesinden endişe ederek, okumayı bıraktı. Gökyüzüne baktığında, beyaz bulut gölgesine benzeyen bir sisin içinde, kandil gibi parıldayan şeyler farketti. Okumayı kesince, o parıldayan şeylerin semaya doğru yükselerek gittiğini gördü. Sabah olunca, sevgili Peygamberimizin huzur-ı şeriflerine gidip, başından geçenleri anlattı. Resulallah efendimiz; “Onların ne olduğunu biliyor musun?” diye sorunca, Üseyd; “Anam-babam sana feda olsun ya Resulallah! Bilmiyorum” diye cevap verdi. Peygamber efendimiz buyurdu ki: “Onlar melekler idi. Senin sesine yaklaşmışlardı. Eğer okumaya devam etseydin, sabaha kadar seni dinlerler, insanlar da onları görür ve seyrederlerdi. Onlar, halkın gözlerinden gizlenmezlerdi.”

Kuran-ı kerimi pek yanık okuyanlardan biri de Ebu Bekr-i Sıddık idi. Namaz kılarken okumaya başlayınca, kendini tutamaz, mübarek gözlerinden yaşlar boşanırdı. Görenler bu haline hayran olurlardı. Bir gün müşrikler toplanıp; “Bu kimse, peygamberin getirdiklerini yanık yanık okuyarak ağlıyor. Çocuklarımız ve kadınlarımızın onun bu haline meftun olup, müslüman olmalarından korkuyoruz” demişlerdi.

Sevgili Peygamberimizin mübarek cemalini görerek, Ona aşık olanlardan, mübarek sözlerini ve okuduğu Kuran-ı kerimi dinleyince, hayran kalıp müslüman olanlardan biri de Abdullah bin Selam hazretleridir. Tevrat ve İncili iyi bilen Abdullah bin Selam , iman etmeden önce bir yahudi alimi idi. Kendisi, müslüman oluşunu şöyle anlatır: “Ben Tevratı ve izahlarını babamdan okuyup öğrenmiştim. Bir gün babam, ahır zamanda gelecek olan peygamberin sıfatları, alametleri ve yapacağı işleri bana anlattı ve; “Eğer O, Harun evladından gelecek olursa, Ona tabi olurum; yoksa tabi olmam!” dedi ve Resulallahın Medineye gelişinden önce öldü.

Resulallahın Mekkede nübüvvetini ilan ettiğini işittiğim vakit, Onun sıfatlarını, ismini ve geleceği vakti biliyordum. Bu sebeple, Onu gözleyip durdum. Resulallahın Medine yakınında Kuba denilen yerdeki Amr bin Avf oğullarının evinde misafir olduğunu birinden öğreninceye kadar bu halimi yahudilerden saklayıp sustum.

Bir gün bahçemde hurma ağacından yaş hurma toplarken, Nadir oğullarından birisi, “Bu gün, Arabların adamı geldi” diye bağırdı. Beni bir titreme almıştı. Hemen; “Allahü ekber” diyerek tekbir getirdim. O anda halam Halide binti Haris, ağacın altında oturuyordu. Çok yaşlı bir kadındı. Tekbirimi işitince; “Allah elini boşa çıkarsın ve seni umduğuna kavuşturmasın. Vallahi sen, Musa bin İmranın geleceğini işitseydin bundan fazla sevinmezdin!” diyerek bana çıkıştı. Ona; “Ey hala! O, vallahi Musa bin İmranın kardeşidir ve Onun gibi bir peygamberdir. Onun yolundadır ve Onun gönderildiği tevhid ile gönderilmiştir” dedim. Bunun üzerine bana; “Ey kardeşimin oğlu! Yoksa O, kıyamete yakın gönderileceği bize bildirilen peygamber midir?” dedi. “Evet” dedim, “Öyleyse haklısın” dedi.

Resulallah Medineye hicret ettiği zaman, Onu görmek için hemen halkın arasına karıştım. Mübarek cemalini, nurlu yüzünü görür görmez; “Onun yüzü yalancı bir yüz olamaz!” dedim. Resulallah, toplanan insanlara İslamiyeti anlatıyor, nasihatler veriyordu. Burada Resulallahdan işittiğim ilk hadis-i şerif şudur:

“Selamı aranızda yayınız, aç kimseleri doyurunuz, sıla-i rahm yapınız (yakın akrabaları ziyaret ediniz), insanlar uykuda iken namaz kılınız. Böylece Cennete selamette girersiniz.”

Fahr-i alem , beni nübüvvet nuru ile tanıyıp; “Sen, Medine alimi İbn-i Selam mısın?” buyurdu, ben de; “Evet” deyince, sevgili Peygamberimiz; “Yaklaş” buyurarak, şu suali sordu: “Ey Abdullah! Allah için söyle! Tevratda benim vasıflarımı okuyup öğrenmedin mi?” Ben de; “Allahın sıfatları nelerdir, söyler misiniz?” dedim. Bu suale karşılık, Resulallah biraz bekledi ve Cebrail İhlas suresini indirdi: Resulallah efendimizin okuduğu bu sureyi işitince, Peygamberimize hemen: “Evet ya Resulallah! Doğru söylüyorsun, şehadet ederim ki, Allahtan başka ilah yoktur. Sen Onun kulu ve Resulüsün” diyerek Kelime-i şehadet getirip müslüman oldum.”

Sonra; “Ya Resulallah! Yahudiler; insanı hayrete düşürecek kadar yalan söyleyen, asılsız isnad ve iftiralarda bulunan zalim bir millettir. Eğer sen benim seciye ve her halimi onlardan sorup öğrenmeden önce, onlar benim müslüman olduğumu duyup öğrenirlerse, muhakkak sizin yanınızda bana, akla gelmeyen iftiralarda bulunurlar. Siz, önce beni onlardan sorunuz!” dedim ve evin bir tarafına saklandım. Benim peşimden yahudilerin ileri gelenlerinden bir grup içeri girdi.

Resulallah efendimiz, yahudilere; “Aranızdaki Abdullah bin Selam, nasıl bir kimsedir?” diye sordu. Yahudiler de; “O bizim en yüksek alimimiz ve en büyük alimimizin de oğludur! İbn-i Selam bizim en hayırlımız ve en hayırlımızın da oğludur!” dediler. Bunun üzerine Resulallah efendimiz, yahudilere; “Eğer o müslüman olduysa, siz buna ne dersiniz?” diye sordu. Yahudiler; “Allah onu böyle bir şeyden korusun!” diye karşılık verdiler.

O sırada saklandığım yerden çıkıp; “Ey yahudi topluluğu! Allahtan korkunuz! Size geleni kabul ediniz. Allaha yemin ederim, siz de bilirsiniz ki; elinizdeki Tevratda isminin ve sıfatlarının yazılı olduğunu gördüğünüz Allahın resulü budur. Ben şehadet ederim ki, Allahtan başka ilah yoktur. Yine şehadet ederim ki, Muhammed Onun kulu ve resulüdür” diyerek Onu tasdik ettim. Bunun üzerine yahudiler; “O bizim en kötümüzdür ve en kötümüzün de oğludur!” diyerek çeşitli kusurlar ve iftiralarda bulunup beni kötülediler. Ben; “Zaten korktuğum bu idi. Ya Resulallah! Ben onların zalim, yalancı, kötülükten çekinmeyen, iftiracı bir millet olduğunu size haber vermemiş miydim? İşte hepsi ortaya çıktı!” dedim. Resulallah yahudilere; “Birinci şehadetiniz bize kafidir, ikincisi ise lüzumsuzdur” buyurdu. Bunun üzerine hemen evime döndüm. ailemi ve akrabalarımı İslamiyete davet ettim. Halam da dahil hepsi müslüman oldular.

Benim iman etmem, yahudileri çok kızdırdı. Bunun için beni sıkıştırmaya başladılar. Hatta yahudi alimlerden bazıları; “Arablardan peygamber çıkmaz, senin adamın hükümdardır” diyerek, beni İslamiyetten vazgeçirmeğe kalkıştılar, fakat muvaffak olamadılar.”

Kendisi ile birlikte; Salebe bin Saye, Üseyd bin Saye, Esed bin Übeyd ve bazı yahudiler samimi olarak müslüman oldular. Fakat bazı yahudi alimleri; “Muhammede yalnız bizim şerlilerimiz inandı. Eğer onlar hayırlılarımızdan olsalardı, atalarının dinini bırakmazlardı” dediler. Bunun üzerine Allah, onlara cevap olarak ayet-i kerime indirip, mealen buyurdu ki: “Onların (ehl-i kitabın) hepsi bir değildir. Ehl-i kitabın içinde ibadet ve taatte bulunan bir cemaat vardır ki, onlar gece vakitlerinde secdeye kapanarak Allahın ayetlerini okurlar.” (al-i İmran suresi: 113)