"Enter"a basıp içeriğe geçin
Filter by Kategoriler
Kuran-ı Kerim
Hadisler ve İslam Tarihi
Alevilik
İncil
Tevrat
Avesta
Mitoloji
Diğer Kitaplar

İkinci Akabe biatı

Resulallah efendimize, peygamberlik vazifesi tebliğ edileli 13 sene olmuştu. Mekkeli müşriklerin, müslümanlara zulmü son haddine varmış ve dayanılmaz bir hal almıştı. Medinede ise, Esad bin Zürare ile Musab bin Umeyrin hizmetleri sayesinde, Evs ve Hazrecliler; müslümanlara kucak açacak, onları bağırlarına basıp uğrunda her fedakarlığı yapacak aşk ve şevkin içindeydiler. Resulallah efendimizin de bir an önce Medineyi teşriflerini arzuluyorlar; Onun uğrunda, mallarını ve canlarını esirgemeyeceklerine dair söz veriyorlardı. Hac mevsimi gelmişti. Musab bin Umeyr ile beraber, Medineli 73 erkek ve 2 kadın müslüman, Mekkeye geldiler, Hacdan sonra, hepsi yine Akabede Peygamberimiz ile buluştular. Esad bin Zürare ve 12 temsilci, kabileleri adına Peygamberimizin Medineye hicret etmelerini rica ve teklif ettiler. Resulallah efendimiz onlara Kuran-ı kerimden bazı ayet-i kerimeleri okuduktan sonra; kendi canlarını, çoluk ve çocuklarını nasıl koruyup gözetirlerse, Onu da öyle koruyacaklarını temin etmek üzere onlardan kesin söz istedi.

Henüz müslüman olmayan Resulallah efendimizin amcası Abbas da orada bulunuyordu. Biat için gelen bu topluluğa şöyle hitab etti; “Ey Medineliler! Bu, kardeşimin oğludur. İnsanlar içinde en çok sevdiğim de Odur. Eğer, Onu tasdik edip, Allahtan getirdiklerinde inanıyor ve beraberinizde alıp götürmek istiyorsanız, beni tatmin edecek sağlam bir söz vermeniz lazımdır. Bildiğiniz gibi, Muhammed bizdendir. Biz Onu, Ona inanmıyan kimselerden koruduk. O, bizim aramızda izzet ve şerefiyle korunmuş olarak yaşamaktadır. O, bütün bunlara rağmen, herkesten yüz çevirmiş, size katılıp, sizinle beraber gitmeğe karar vermiştir. Eğer siz, bütün Arap kabileleri birleşip üzerinize hücum ettiğinde, onlara karşı koyacak kadar savaş gücüne sahipseniz bu işe girişiniz. Bu hususu da aranızda iyice görüşüp konuşunuz, sonradan ayrılığa düşmeyiniz. Verdiğiniz sözde durup, Onu düşmanlarından koruyabilecek misiniz? Bunu layıkıyla yapabilirseniz ne ala. Yok, Mekkeden çıktıktan sonra Onu yalnız bırakacaksanız, şimdiden vazgeçiniz ki, yurdunda şerefiyle korunmuş olarak yaşasın.”

Hazret-i Abbasın bu konuşmasına Medineli müslümanlar üzüldüler. Sanki, Resulallah efendimizi memleketlerine götürdüklerinde, Onu müşriklere karşı koruyamayacak, sıkışınca terk edeceklermiş gibi bir sözle karşılaşmışlardı. Medineli sahabilerden Esad bin Zürare hazretleri, Peygamber efendimize dönerek; “Ya Resulallah! İzin verirseniz birkaç sözüm vardır. Onu Hazretinize arz edeyim” dedi. Fahr-i kainat efendimiz izin verince, Esad ; “Anam-babam sana feda olsun ya Resulallah! Her davetin yumuşak veya sert bir yolu, usulü vardır. Şimdi siz, bizi öyle bir şeye davet ediyorsunuz ki, onu insanların kabul etmesi gayet zordur. Zira insanların öteden beri tapınageldikleri putları bırakıp, İslamı kabul etmesi çok güçtür. Buna rağmen biz, İslamı bütün kalbimizle kabul ettik. Bir de müşrik olan akrabalarımızla alakayı kesmeyi emrettiniz, ihlas ile onu da kabul ettik. Bilirsiniz ki bunu da kabul çok zordur. Amcalarının bile düşman kesilip muhafaza etmediği yüksek zatınıza kucak açıp, bu şerefli vazifeyi üzerimize vacib ve lazım bildik. Hepimiz bu sözlerimizde mutabıkız. Dilimizle ne söylüyorsak kalbimizle onu tasdik ediyoruz. Kendi çoluk-çocuğumuzu nasıl muhafaza ediyorsak, mübarek vücudunuzu da, kanımızın son damlasına kadar, koruyacağımıza yemin ediyoruz. Eğer bu ahdimizi bozarsak, Allaha verdiğimiz sözde durmayıp şakiler zümresine dahil olalım! Ya Resulallah! Biz bu sözümüzde sadıkız. Allah muvaffak eylesin” dedi. Sonra da; “Ya Resulallah! Bizden kendiniz için istediğiniz teminatı alıp, şart koşabilirsiniz” diye devam etti. Peygamber efendimiz onları İslamiyete teşvik etti. Kuran-ı kerim okudu. Sonra buyurdu ki: “Sizden Rabbim için olan şartım, Allaha ibadet etmeniz ve hiç bir şeyi Ona ortak koşmamanız; kendim ve Eshabım için olan şartım, bizi barındırmanız, bana ve Eshabıma yardımcı olmanız, kendinizi savunduğunuz, koruduğunuz şeylerden bizleri de korumanızdır.”

Bera bin Marur; “Seni hak din ve kitap ile peygamber gönderen Allaha and olsun ki; çoluk-çocuklarımızı savunup, koruduğumuz gibi seni de koruyacağız! Bizimle biatlaş ya Resulallah” dedi.

Medineli müslümanlardan Abbas bin Ubade , Peygamber efendimizle yapılacak anlaşmayı pekiştirmek için, arkadaşlarına; “Ey Hazrecliler! Muhammed ı niçin kabul ettiğinizi biliyor musunuz?” dedi. Onlar da; “Evet” cevabını verdiler. Bunun üzerine; “Siz Onu, hem sulh, hem de savaş zamanları için kabul edip, Ona tabi oluyorsunuz. Eğer, mallarınıza bir zarar gelince, akraba ve yakınlarınız helak olunca, Peygamberimizi yalnız ve yardımsız bırakacaksanız, bunu şimdiden yapınız. Vallahi, eğer böyle bir şey yaparsanız dünyada ve ahirette helak olursunuz! Eğer davet ettiği şeyde, mallarınızın gitmesine ve yakın akrabalarınızın öldürülmesine rağmen, Ona vefa etmeyi aklınız kesiyorsa, tutunuz. Vallahi bu, dünyanız ve ahiretiniz için hayırlıdır” deyince, arkadaşları; “Biz Peygamberimizden, mallarımız ziyan olsa da, yakınlarımız öldürülse de vazgeçmeyiz. Ondan hiç bir zaman ayrılmayız. Ölmek var, dönmek yok!” dediler. Sonra Peygamber efendimize dönerek; “Ya Resulallah! Biz bu ahdimizi yerine getirirsek, bize ne vardır?” diye sordular. Sevgili Peygamberimiz o zaman; “Allahın razı olması ve Cennet var!” buyurdular. Bunlardan her biri kavminin temsilcileri, vekilleri olarak söz verdiler. İlk önce Esad bin Zürare; “Ben, Allaha ve Onun Resulüne verdiğim sözü yerine getirmek, canımla ve malımla Ona yardım hususundaki vadimi gerçekleştirmek üzere biat ediyorum” diyerek müsafeha etti. Arkasından her biri bu şekilde biatı tamamlayıp, “Allahın ve Resulünün davetini kabul ettik, dinledik ve boyun eğdik” diyerek memnuniyetlerini ve teslimiyetlerini arz ettiler. Böylece, Resulallahın uğrunda canlarını ve mallarını çekinmeden ortaya koydular. Kadınlar ile biat, sadece söz ile yapılmıştı.

Sevgili Peygamberimiz ; “Allaha hiç bir şeyi ortak koşmamak, hırsızlık, iftira ve zina etmemek, çocuklarını öldürmemek, yalan söylememek, hayırlı işlere muhalefette bulunmamak…” hususlarında onlardan söz aldılar.

Medinelilerin, Peygamber efendimize biat ettiği sırada, Akabe tepesinden bir ses; “Ey Minada konaklayanlar! Peygamber ile Medineli müslümanlar sizlerle savaşmak üzere anlaştılar” diye bağırdı. Peygamberimiz, bu ses için; “Bu, Akabenin şeytanıdır” dedikten sonra, seslenene de; “Ey Allahın düşmanı! Senin de hakkından gelirim.” buyurdular. Biat eden Medinelilere de; “Siz hemen konak yerlerinize dönün” buyurdu. Abbas bin Ubade; “Ya Resulallah! Yemin ederim ki, istediğin takdirde, yarın sabah, Minada bulunan kafirlerin üzerine yürür onların hepsini kılıçtan geçiririz” dedi. Peygamber efendimiz memnun oldular, fakat; “Bize, henüz bu şekilde hareket etmemiz emrolunmadı. Şimdilik yerlerinize dönünüz” buyurdular.

İmam-ı Nesainin, Abdullah ibni Abbasdan rivayetine göre; Ensardan Akabe biatında bulunanlar, Resulallahın yanına gelmekle muhacirlerden olmuşlardır.