"Enter"a basıp içeriğe geçin
Filter by Kategoriler
Kuran-ı Kerim
Hadisler ve İslam Tarihi
Alevilik
İncil
Tevrat
Avesta
Mitoloji
Diğer Kitaplar

Dağlar toz haline geldiği zaman!

İslam dini gün geçtikçe yayılıyor, Kuran-ı kerimin nuru, ruhları aydınlatıyordu. Günahkar insanlar, Allahın ihsanı olarak iman ediyor, hidayete kavuşuyorlardı. Eshab-ı kiramdan olmakla şereflenen bu mübarek zevat ; el ele, gönül gönüle veriyor, Resulallah efendimizin etrafında pervane gibi dönüyorlardı. Onun küçücük bir arzu ve işaretini büyük bir emir biliyor, yerine getirmek için yarışıyor, hatta bu uğurda canlarını bile feda etmekten çekinmiyorlardı. Müşriklerin telaş ve endişeleri ise, had safhaya varmıştı. Çünkü parmakla gösterilen kahramanlardan Hamza da müslüman olmuş, Resulallahın saflarında yer almıştı. Bu beklenmedik hadise, müşrikleri, büsbütün çileden çıkardı. Bu sebeple Hattab oğlu Ömer, (henüz müslüman olmamıştı) birgün, Resulallah efendimizi, gördüğü yerde öldürmek niyetiyle evinden çıktı. Sevgili Peygamberimizi Mescid-i Haramda namaz kılarken buldu, namazın bitmesini isteyerek, dinlemeye başladı. Habib-i ekrem efendimiz, El-Hakka sure-i şerifini okuyordu. Mealen; “O meydana geleceği hak olan kıyamet!.. Nedir o hak olan kıyamet? O geleceği hak olan kıyameti, sana hangi şey bildirdi? Semud ve ad (kavimleri) dehşetinden kalblerin titreyeceği kıyameti tekzib ettiler, yalanladılar. Semud kavmi, azgınlıkları sebebiyle (Cebrail ın sayhası ile) helak edildiler.

ad kavmine gelince; onlar da, kasıp kavuran, uğultulu, azgın ve şiddetli bir kasırga ile helak edildiler. Allah o fırtınayı, yedi gece ve sekiz gündüz devamlı olarak, onların üzerlerine musallat etti. (Öyle bir hale geldiler ki, o vakit orada hazır olsaydın) onların köklerinden kopup yere serilen kof hurma kütükleri gibi nasıl ölüp, yıkılakaldıklarını görürdün! Şimdi onlardan geriye kalan bir fert görebiliyor musun?

Firavun da, ondan öncekiler de, alt üst olan kasabalar halkı da (Lut kavmi), hep o hatayı (şirk ve isyanı) işlediler… Böylece Rablerinin peygamberine (Lut a ve diğerlerine) isyan ettiler. Bunun üzerine diğer ümmetlere gelen azabdan, daha şiddetli bir azab onları yakalayıverdi… Gerçekten biz, (Nuh tufanında) her tarafı su kapladığı vakit, size bir ibret olsun ve onu işiten kulaklar da onu hıfzetsin, ezberlesin diye sizi (varlığınıza sebeb olan atalarınızı) gemide taşıdık.

Sura bir kere üfürülünce, yeryüzü ve dağlar, yerlerinden kaldırılıp silkilecekdir. O gün kıyamet kopacak, gök, kuvvet ve salabeti kalmayıp yarılacak ve dağılacaktır. Ve melekler semanın çevresindedirler. (Rablerinin emrine müntazırdırlar.) O gün Rabbinin arşını, (semanın etrafında bulunanlardan) sekiz melek üstlenerek taşır. O gün (hesap için Allaha) arz olunacaksınız. Öyle ki, (dünyada iken gizlediğinizi zannettiğiniz) size ait hiç bir sır, (Allaha) gizli kalmayacaktır.

İşte o vakit, kitabı sağ eline verilmiş olan kimse (sevinerek) der ki: “Alınız, kitabımı okuyunuz! Çünkü ben, hesabıma kavuşacağımı yakinen bildim. İşte o, razı olunmuş bir hayat içindedir. Yüksek bir Cennettedir… (Meyveleri) çabucak devşirilecek yakınlıktadır. (Onlara denilir ki:) “Geçmiş günlerde (dünyada) takdim ettiğiniz salih amellere karşılık olarak; yiyin, için, afiyet olsun.”

Kitabı sol eline verilmiş olan kişiye gelince, o da; “ah! Keşke benim kitabım verilmeseydi… Hesabımın da ne olduğunu bilmeseydim. ah! Keşke o (ölüm, hayatıma) kati bir son verici olsaydı (da dirilmeseydim)! Malım bana bir fayda vermedi. (Bütün) saltanatım (kuvvetim, delilim, varım, yoğum) benden ayrılıp mahvoldu!..” der. (Allah, Cehennemde vazifeli meleklere buyurur ki:) “Tutun onu da (ellerini boynuna) bağlayın!… Sonra onu, o alevli ateşe atın! Daha sonra, onu yetmiş arşın uzunluğunda bir zincir içinde, oraya (tekrar) sokun!.. Çünkü o, O yüce Allaha inanmazdı. Yoksula yemek (yedirmek şöyle dursun, başkalarını da) vermeye teşvik etmezdi. Onun için, bu gün burada kendisine (acıyacak) hiç bir yakın (ve dost) yoktur. Gıslinden (Cehennem ehlinin kanla karışık irinlerinden) başka yiyecek de yoktur. Onu, (bilerek) hata edenler (kafirler) den başkası yemez…”

Hazret-i Ömer, Peygamber efendimizin okuduklarını hayranlıkla dinliyordu. Ömründe böyle güzel sözler duymamıştı. Bunu kendisi sonradan şöyle anlattı: “Dinlediğim bu sözlerin belagatına, düzgünlüğüne, derli topluluğuna hayran olmuştum. Kendi kendime; “Yemin ederim ki bu, Kureyşilerin dediği gibi, bir şair olmalı!” dedim. Bu sırada, Peygamberimiz, ayet-i kerimeleri okumaya devam ettiler; “Gördüklerinize ve görmediklerinize yemin ederim ki, hiç şüphesiz o (Kuran-ı kerim), Allahın katında çok şerefli bir Resulün, (Rabbinden) getirdiği bir kelamdır. O, bir şair sözü değildir. Siz ne az inanır insanlarsınız!…”

Hazret-i Ömer; “Yine kendi kendime; “Bu bir kahin olmalı. Çünkü içimden geçirdiklerimi anladı!…” dedim. Resulallah, sureyi okumaya devam ediyordu; “O, bir kahin sözü de değildir. Siz ne kıt düşünür insanlarsınız!… O (Kuran-ı kerim), alemlerin Rabbinden (Muhammed a Cebrail vasıtasıyla) indirilmiştir. Eğer (Peygamber, söylemediğimiz) bazı sözleri bize karşı kendiliğinden uydurmuş olsaydı, elbette Onun sağ elini (kuvvet ve kudretini) alıverir, sonra da hiç şüphesiz Onun kalb damarını koparır (yaşatmaz) dık! O vakit, sizden hiç biriniz buna mani de olamazdınız! Şüphesiz ki o (Kuran-ı kerim), takva sahipleri için kati bir öğüttür. İçinizde, onu (tasdik edenlerin bulunduğu gibi) yalanlayanların bulunduğunu biz elbette biliyoruz. Muhakkak ki, o (Kuran-ı kerim, ahirette, onu tasdik edenlere verilen nimetleri gören) kafirlere karşı (kaçınılmaz) bir hasrettir. Muhakkak ki, o (Kuran-ı kerim), hakk-ul-yakindir. (Kendisine uyup, emir ve yasakları ile amel edeni hakk-ul-yakin mertebesine kavuşturur.) O halde, O yüce Rabbinin ismini tesbih et.” Ömer; “Resulallah, surenin tamamını okuduktan sonra, kalbimde İslama karşı bir meyl hasıl oldu” dedi.