Habbab bin Eret hazretleri de dininden döndürülmek için zulmedilenlerdendi. Habbab kimsesizdi ve Ümmü Enmar adlı müşrik bir kadının kölesi idi. Onu koruyacak bir akrabası olmadığı için, müşrikler toplanırlar, mübarek vücudunu soyup, üzerini dikenlerle tararlardı. Bazen da çıplak vücuduna demirden gömlek giydirip, güneş altında bekletirlerdi. Güneşte veya ateşte ısıttıkları taşları çıplak vücuduna bastırırlar; “Dininden dön! Lat ve Uzzaya tap!” derlerdi. Habbab da imanında ısrar eder; “La ilahe illallah, Muhammedün Resulallah” diyerek onlara karşı koyardı. Müşrikler, bir gün toplanıp bir meydanda ateş yaktılar. Habbabı bağlayıp, getirdiler. Soyarak, ateşin üzerine yatırdılar. Ya dininden döndürecekler, veya ateşte yakacaklardı. Ateşin ortasına sırt üstü yatırılan Habbab; “Allahım! Halimi görüyor, durumumu biliyorsun. Kalbimdeki imanı sabit et, büyük bir sabır ihsan eyle” diye dua ediyordu. Müşriklerden biri ayağıyla Habbabın göğsüne bastı. Fakat onlar, Allahın inananları koruduğunu bilmiyorlardı. Yıllar sonra bu hadiseyi Habbaba sorduklarında, sırtını açıp yanık izlerini göstererek; “Benim için bir ateş yaktılar, sonra sürükleyerek içine attılar. O ateşi ancak benim etim söndürmüştü” dedi.
Hazret-i Habbaba dışarda böyle işkence ederlerken, sahibi Ümmü Enmar da, dininden döndürmek için ateşte demiri kızartır ve başına basarak dağlardı. O, dini için bütün bu acılara katlanr, teklif ettiklerini yerine getirmez ve imanından dönmezdi.
Bir gün Habbab, sevgili Peygamberimizin huzurlarına çıktı ve; “Ya Resulallah! Müşrikler dışarda beni gördükleri yerde ateşte yakıyorlar. Evde, sahibim Ümmü Enmar da kızartılmış demirle başımı dağlıyor. Duanızı istirham ediyorum!” dedi. Sonra sırtındaki ve başındaki yanıkları gösterdi. Peygamberimiz bu haline çok acıdı. Dininden dönmemek için çektiği ızdıraba, yapılan zulme dayanamadı ve “Ya Rabbi! Habbaba yardım et” diyerek duada bulundu. Cenab-ı Hak, Resulünün duasını anında kabul buyurdu ve Ümmü Enmarın başına şiddetli bir ağrı verdi. Ümmü Enmar, başının ağrısından sabahlara kadar inlerdi. Çare olarak ateşte kızdırılmış bir demirle başının dağlanmasını söylediler. Sonunda Habbabı çağırarak, demir çubuğu ateşte kızartmasını ve başını dağlamasını emretti… Habbab da demirle onun başını dağlardı…
İslamın ilk günlerinde, müşrikler, Habbab bin Eretin durumuna pek aldırış etmiyorlardı. Fakat her geçen gün iman edenlerin sayısı artıyordu. Sonunda, ister istemez bu işi ciddiye almaya mecbur olmuşlardı. Nihayet Habbaba olan işkencelerini artırdılar. Ziyadesiyle vurdular, dövdüler, yaraladılar, işkence üstüne işkence yaptılar… Bütün bunlara rağmen, Habbab imanından zerre kadar taviz vermedi. Fakat eziyet ve işkenceler de dayanılmaz hale gelmişti. Olup bitenleri Kainatın efendisine arzedip; “Ya Resulallah! Çektiğimiz işkencelerden kurtulmamız için, dua buyurur musunuz?” dedi. Bunun üzerine Resulallah efendimiz: “Sizden önceki ümmetler içinde öyle kimseler vardı ki, demir tarakla derileri, etleri soyulup kazınırdı da, bu işkence yine onları dininden döndüremezdi. Testere ile tepesinden ikiye bölünürdü de, yine bu işkenceler onları dinlerinden geri çeviremezdi. Allah elbette bu işi (İslamiyeti) tamamlayacaktır. Bütün dinlerden üstün kılacaktır. Öyle ki, hayvanına binip, Sanadan Hadramuta kadar tek başına giden kimse, Allahtan başkasından korkmayacak, koyunları hakkında da kurt saldırmasından başka bir endişe duymayacaktır. Fakat, siz acele ediyorsunuz” buyurdular ve sırtını okşayıp dua ettiler. Resulallahın ruhlara gıda ve şifa olan bu latif sözleri, Habbabın acılarını dindirmişti.
Hazret-i Habbabın bilhassa azgın müşrik olan as bin Vailden epeyce alacağı vardı. Onu istemek için yanına gitti. as bin Vail, Habbaba; “Muhammedi inkar etmedikçe sana alacağını vermem” deyince, Habbab ; “Vallahi ben hayatımda olduğu gibi öldükten sonra kabrimden kalkınca da asla peygamberimi red ve inkar edemem. Her şeyden vazgeçerim, yine bu inkarı yapamam” cevabını verdi. Bunun üzerine as bin Vail; “öldükten sonra dirilecek miyiz? Öyle bir şey varsa o zaman malım da, evladım da olacak. Borcumu, sana o gün öderim” dedi.
as bin Vailin bu sözleri üzerine, Allah Kuran-ı kerimde Meryem suresinin 77-79. ayet-i kerimelerinde mealen şöyle buyurdu: “(Ey Habibim!) Şimdi şu ayetlerimizi inkar eden ve; “Elbette bana (kıyamet günü) mal ve evlat verilecektir” diyen adamı (as İbn-i Vaili) gördün mü?
O, gaybe muttali mi olmuş, yoksa Rahmanin huzurunda bir söz mü almış? Hayır, öyle değil, biz onun dediğini yazacağız. (Kıyamet günü onun üzerine hesaba çekeceğiz) ve azabını da çoğalttıkça çoğaltacağız.”
Bayılıncaya kadar işkence… Müşrikler işkencede kadın-erkek gözetmezlerdi. İlk müslümanlardan olan ve kimsesi bulunmayan Zinnire Hatun da bir köle idi. Müslüman olduğunu öğrenen müşrikler, ona da işkence yapmaktan hiç çekinmediler. Zinnire Hatun, Lat ve Uzza putlarına tapması için zorlanır, boğazı sıkılır, nefes alamayıp bayılıncaya kadar işkence yapılırdı. Buna rağmen dininden asla dönmez, onların dediklerini tutmazdı. Bilhassa Ebu Cehl pek çok işkence ederdi. Bu yüzden Zinnirenin gözleri görmez olmuştu. Bir ara Ebu Cehl; “Gördün mü? Lat ve Uzza senin gözünü kör etti!” deyince, Zinnire Hatun, imanının tezahürü olarak; “Ey Ebu Cehl! Vallahi o, senin dediğin gibi değildir. Lat ve Uzza dediğin putlar hiç bir işe yaramaz, kendilerine tapanlardan ve tapmayanlardan haberleri yoktur. Benim Rabbim, gözümün nurunu vermeye ve beni eski halime döndürmeye elbette kadirdir” dedi. Ebu Cehl, Zinnirenin sarsılmaz imanı karşısında şaşırıp kaldı. Allah, Zinnirenin duasını kabul etmiş, gözü eskisinden daha iyi görür olmuştu. Ebu Cehl ve Kureyş müşrikleri bu hali gördükleri halde inad edip, iman etmediler. Üstelik; “Bu da, peygamberlerinin bir sihridir! Muhammedin yolunda giden akılsızlara şaşmaz mısınız? Eğer onların gittiği yol hayırlı ve gerçek olsaydı, önce biz ona uyardık. Demek, bizden önce bir köle mi doğruyu buldu?” dediler Bunun üzerine Allahahkaf suresinin 11. ayet-i kerimesini nazil etti. Mealen; “O kafirler, iman edenler için; “Eğer onda (İslamiyette) bir hayır olsaydı, bu hususta onlar (fakirler, biçareler) bizim önümüze geçemezler, bizden önce, ona koşamazlardı” dediler. Halbuki onlar, onunla (Kuran-ı kerimle müminler gibi) hidayete kavuşmadıkları için (Kuran-ı kerimi inkar etmek için); “Bu Kuran-ı kerim (Muhammedin ortaya çıkardığı) eski bir yalandır” diyeceklerdir” buyruldu.