"Enter"a basıp içeriğe geçin
Filter by Kategoriler
Kuran-ı Kerim
Hadisler ve İslam Tarihi
Alevilik
İncil
Tevrat
Avesta
Mitoloji
Diğer Kitaplar

Zeyd bin Harise

Zeyd bin Harise çocuk yaşlarında iken, annesi Suda ile birlikte akrabalarını ziyarete gitmişti. Bu sırada başka bir kabilenin baskınına uğradılar. Zeydi esir aldılar. Mekkeye Suk-ı Ukaz denilen panayıra getirip satılığa çıkardılar. Haticenin yeğeni Hakim bin Hizam, Zeydi 400 dirheme satın aldı. Hakim bin Hizam da, Zeyd bin Hariseyi halası Haticeye, o da Peygamber efendimize hediye etti. Peygamber efendimiz, Hatice ile evli bulunuyorlardı. Peygamber efendimiz onu derhal azad ederek yanında alıkoydu. Zira azad olan Zeyd bin Harisenin gidecek yeri olmadığı gibi, Resulallahtan daha iyi ona bakacak kimsesi de yoktu. O da seve seve Resulallahın yanında kaldı.

Zeyd bin Harise , İslamiyetten önce de, adalet, insaf, merhamet, insan sevgisi, güler yüzlülük, kerem, cömertlik, ahde vefa (sözünde durma), emanete riayet, yardım severlik, fedakarlık, güvenilirlik, mazlumu, düşkünü, fakiri koruma, çocuklara sevgi ve muhabbet gösterme, dürüstlük, doğru sözlülük, nezaket, tevazu, itidal, insanları güzel surette idare etme, cesaret ve şecaat gibi görünür-görünmez, bilinir-bilinmez her türlü güzel ahlakı tamamlamak için yaratılmış, her bakımdan, gelmiş-gelecek bütün yaratılmışlardan üstün olan, herkesin itimadını kazanarak “El-Emin” lakabını alan Peygamber efendimizden gördüğü güzel muameleden dolayı, babasından ve anasından daha çok seviyor, yanından hiç ayrılmak istemiyordu. Anne ve babası, oğullarının nereye götürüldüğünü, ne yapıldığını bilmiyorlardı. Babası Harise, evlat ateşiyle yanıp tutuşuyor, diyar diyar dolaşarak oğlunu arıyordu. Yemenden çeşitli ülkelere giden akrabalarına ve tanıdıklarına sıkı sıkı tembih ederek, oğlu Zeydden bir haber getirmelerini istiyor, şiirler söyleyerek, gözyaşı döküyordu. Oğluna olan hasretini dile getiren bir şiiri şöyledir:

Ağladım Zeydime bilmem ne yaptı?

Sağ mı yoksa ona ecel mi çarptı?

Sorma ey gönül beyhude onu!

Bilemezsin mezarı ya ova, ya sarptı.

Zeydim, yavrum! Gidenin geri döneceğini bilsem ah!

Senden başkasının dönmesini istemem vallah!

Anarım esince rüzgar, nerde bir çocuk görsem; onu,

Ve doğarken güneş hatırlatıyor seni her sabah.

Feryad, ciğer parem için binlerce feryad,

Binerek hayvanıma ararım, halim olsa da berbad.

Sen ve bineğim bilmeyiz ne usanmak ne bıkmak,

İhtimalken oğlum bulunup karşıma çıkmak.

Ne kadar ümid insanı aldatsa da o fanidir nihayet.

Oğullarım! Kays, Amr, Yezid, Cebel; Zeydim size emanet.

Neticede, İslamiyetin gelmesinden önce Beni Kelb kabilesinden Kabeyi ziyarete gelenlerden bazıları, Zeydi görerek tanımışlar, Zeyd onlara; “ailemin benim için feryad ü-figan edeceğini bilirim, şu beyitleri onlara ulaştırın” diyerek aşağıdaki şiiri söylemiştir.

Yanıyor yüreğim, uzağım ben yuvamdan,

Komşuyum Kabeye, uzaksam da anam babamdan.

Üzüntünüz sakın kalbinizi yakmasın,

Benim için feryadınız arşa kadar çıkmasın.

Hamdolsun Mevlaya öyle bir yuvadayım,

Ki gördüğüm şeref ve hayırdan hep duadayım.

Harise bu haber üzerine çok sevindi. Hemen kardeşi Kab ile birlikte yanına fazla miktarda para alarak Mekkeye geldi. Mekkeye varınca, Peygamberimizin evini öğrenip huzurlarına çıktı ve şöyle dedi: “Ey Kureyş kavminin efendisi, ey Abdülmuttalibin torunu, ey Beni Haşim soyunun oğlu! Siz Harem-i şerifin komşususunuz. Misafirlere ikram, esirlere ihsan eder, onları esaretten kurtarırsınız. Köleniz bulunan oğlumuzun kurtulması için ne kadar para istersen onu verelim, serbest bırak, ne olur bu dileğimizi geri çevirme!” dedi. Peygamberimiz; “Zeydi çağırıp kendisine durumu bildirelim. Onu serbest bırakalım. Şayet size gelmeyi tercih ederse, siz herhangi bir para vermeden onu alıp götürebilirsiniz. Şayet beni tercih eder, yanımda kalmayı isterse, Allaha yemin ederim ki, beni tercih edeni kimseye terk etmem, yanımda kalır” buyurdu.

Harise ve kardeşi, Peygamber efendimizin bu cevabına çok memnun oldular; “Sen bize çok adaletli ve insaflı davrandın” dediler. Bunun üzerine Peygamber efendimiz, Zeydi huzuruna çağırarak kendisine; “Bunları tanıyor musun?” buyurunca; “Evet biri babam, diğeri amcamdır” dedi. Bunun üzerine; “Ey Zeyd sen benim kim olduğumu öğrendin, sana olan şefkat ve merhametimi, davranışımı gördün. Bunlar seni almaya gelmişler. O halde, ya beni tercih et, yanımda kal veya onları tercih et, git” buyurdu. Babası ve amcası artık bizi tercih eder, Zeydi alıp götürürüz diye bekliyorlardı. Zeyd; “Ben hiç kimseyi size tercih etmem. Siz, benim hem amcam, hem de babam makamındasınız. Sizin yanınızda kalmak istiyorum” dedi. Babası ve amcası hayretler içinde şaşırıp kaldılar. Babası, kızarak Zeyde; “Yazıklar olsun sana, demek ki, sen köleliği hürriyete, annene, babana ve amcana tercih ediyorsun!” dedi. Zeyd de babasına; “Babacığım ben bu zattan öyle bir şefkat ve muamele gördüm ki, Ona kimseyi tercih edemem” cevabını verdi.

Peygamber efendimiz Zeydi çok severdi. Kendisine olan bu bağlılığını ve sevgisini görünce, onu Kabe-i muazzamada Hicre götürüp, oradakilere hitab ederek; “Şahid olunuz Zeyd benim oğlumdur. O bana varis, ben ona varisim” buyurdu. Babası ve amcası bu durumu görünce kızgınlıkları geçti. Sevinç içinde memleketlerine döndüler. Eshab-ı kiram bundan sonra Zeyde, Zeyd bin Muhammed (Muhammedin oğlu Zeyd) demeye başladılar. Daha sonra Allahın, Ahzab suresinin 5. ve 40. ayetlerindeki; “Evlatlarınızı babalarının ismiyle çağırın, böylesi Allah katında daha doğrudur.” “Muhammed sizden hiç bir erkeğin (Zeyd gibi) babası değildir” emirleri ile evlat edinmek de kaldırılınca, Zeyd babasının ismiyle, yani Harisenin oğlu Zeyd (Zeyd bin Harise) diye çağrılmaya başlandı.

Resulallah efendimiz otuzbeş yaşında bulunduğu sırada, Kabe hakemliği yaptı. O zaman, yağmur ve seller Kabenin duvarlarını iyice yıpratmıştı. Ayrıca çıkan bir yangın, Kabeyi tahrib etmişti. Binayı yeniden yapmak lazımdı. Bunun üzerine Kureyş kabilesi, Kabeyi İbrahim ın yaptığı temele kadar yıkıp, yeniden yapmaya başladı. Her kabileye bir bölümünü vererek duvarları yükselttiler. Bu işin büyük bir şeref olduğunu bilen kabileler, Hacer-ül esved taşını yerine koyma hususunda anlaşamadılar. Her kabile, bu şerefe kavuşmak istediğinden, aralarında büyük bir anlaşmazlık çıktı. Abdüddaroğulları; “Bu işi bizden başkası yaparsa kan dökeriz” diyerek ahdettiler. Dört-beş gün süren bu anlaşmazlık sebebiyle, neredeyse kan akıtılacaktı. Bu sırada Abdülmuttalibin dayısı ve yaşlı bir zat olan Huzeyfe bin Mugire; “Ey Kureyş topluluğu! Anlaşamadığınız iş hakkında hüküm vermek üzere, şu kapıdan ilk girecek zatı aranızda hakem yapın” diyerek, Kabeye açılan Beni Şeybe kapısını gösterdi. Orada bulunanlar bu teklifi kabul ettiler ve Beni Şeybe kapısına bakarak, ilk girecek ve işin en nazik anında bu işi halledecek kimseyi beklemeye başladılar. Nihayet kapıdan; doğruluğunu, üstün ahlakını son derece takdir ettikleri ve El-Emin yani hep kendisine güvenilir dedikleri Muhammed ın geldiğini gördüler. “İşte El-Emin. Onun hükmüne razıyız” dediler. Durum, sevgili peygamberimiz Muhammed a anlatılınca, bir örtü istedi. Onu yere sererek Hacer-ül esvedi örtünün üzerine koyup; “Her kabileden bir kişi bir ucundan tutsun” buyurdu. Taşı, konulacağı yere kadar kaldırttı. Sonra kendisi taşı kucaklayıp yerine koydu. Böylece, çıkmak üzere olan büyük bir çarpışmanın önlendiğini gören kabileler, bu hareketten memnun kaldılar. Duvarları, kaldıkları yerden yaparak tamamladılar. Hacer-ül esved, Müslümanların tazim gösterdikleri, Cennetten indirilmiş mukaddes bir taştır.