“Dünya sevgisi bütün kötülüklerin başıdır. Gözde bakışı, kalbde şehveti büyütür. (insanı aç gözlü, doymaz eder.) Yemin ederim ki, şehvet (nefsin isteklerine uymak), sahibine uzun süren sıkıntı bırakır.” “Dünyadan geçmeye bakın. Tamiri ile uğraşmayın.”
“Ey ademoğlu! Ey zayıf insan! Nerede olursan Allahtan kork! Dünyada yolcu gibi ol! Mescidleri ev edin. Gözüne ağlamayı, bedenine sabrı, kalbine tefekkürü öğret! Yarınki rızkı düşünüp üzülme! (Allah rızkı kendi üzerine almıştır, bunda şüphen olmasın,) yoksa günaha girersin.”
“Sizden biriniz, denizin dalgaları üzerine ev yapamadığı gibi, dünyayı da devamlı kalma yeri bilmesin.”
“Su ile ateş bir kapta durmadığı gibi, dünya ile ahiret sevgisi de aynı kalbde bulunmaz.”
“Dünyayı isteyen, deniz suyu içene benzer, Ne kadar içerse, harareti o kadar artar ve nihayet ölür.”
“Şeytan dünya iledir. Mekri, aldatması mal ile; tezyini (süslemesi, güzel göstermesi), heva (nefsin arzuları) ile; yerleşmesi de şehvetler iledir.”
“Günahlarını hatırladığı zaman ağlayana, dilini koruyana ve başını sokacak kadar evi olana müjdeler olsun.”
“Uyuyup da günahla meşgul olmayan ve günahsız olarak uyanan göze müjdeler olsun.”
Malik bin Dinar anlatır: Îsa eshabı ile giderken, yolun kenarında bir hayvan ölüsü gördüler. Eshabı, ne fena kokuyor dediler. Îsa , kötü söz ve gıybetten onları men etmek için; “Dişleri ne kadar da beyazdır” buyurdu.
“Allahın zikri, hatırlatıcısı olan sözden başkasına teşekkür etmeyiniz, kalblerinizi katılaştırır. Katı, sert kalb ise, Allahtan uzaktır, fakat uzak olduğunu bilmez. Kendinizi Rab gibi görüp, kulların günahlarına o nazarla bakmayınız. Kendinize zayıf kullar bularak, onlara bakınız. Zira insanlar, afiyet sahibi ve müptela (bela ehli) diye ikiye ayrılırlar. O halde bela ehline merhamet edin ve afiyette bulunduğunuz için de Allaha hamd edin.”
“Allah için amel edin (çalışın), karınlarınız (mideleriniz) için çalışmayın! Şu kuşa bakın! Karnı tok, sırtı pektir yani rahattır. Ne tarla eker, ne ekin biçer, fakat rızkını Allah verir. Eğer bizim midemiz kuşunkinden daha büyüktür derseniz, şu yabani büyük hayvanlara, geyiklere, yabani eşeklere bakınız. Hepsi de yiyor ve rahattırlar. Hiç birisi ekip biçmiyor. Rızıklarını Allah veriyor.”
“Allah katında en sevgili olan şey, salih kalblerdir. Allah, onların hürmetine dünyayı yaşatır. Onlar bozulunca, yeryüzünü harab eder.”
“Üç kişiye şaşarım. Dünyayı elde etmeye çalışana şaşarım, zira ölüm ona yaklaşıyor; köşkler yapana şaşarım, zira kalacağı yer kabirdir; katıla katıla, ağız dolusu gülene şaşarım, halbuki önünde ateş (Cehennem) vardır.”
“Ey ademoğlu! Çokla doymaz, aza kanaat eylemezsin. Malını, seni iyilikle anmayan için biriktirirsin; halbuki Rabbinin huzuruna çıkacaksın ve özür ileri süremeyeceksin. Sen sadece midenin ve şehvetinin kulusun. Miden ise, ancak kabre vardığında dolar. Ey ademoğlu! Sen topladığın malını başkasının terazisinde görürsün.”
“İlim öğrenen, öğreten ve öğrendiği ile amel eden kimse; göklerdeki melekler arasında, ulu kişi diye çağrılır, anılır.”
“Ey havariler topluluğu! Ehli olmayana hikmet, ilim söylemeyin. Hikmete, ilme hakaret etmiş olursunuz. Hikmeti, ilmi ehli olandan da esirgemeyin. Esirgerseniz, o kişelere zulmetmiş olursunuz.”
“İşler üç çeşittir: Emredilmiş, güzel şeyler; saadete götürürler. Bunları yapınız. Men edilmiş, kötü işler; felakete götürürler. Bunlardan kaçınınız. Aranızda ihtilaf ettiğiniz şeyler; bunların ilmini Allaha havale edip, ihtiyatlı davranınız!”
Îsa a; “Fitne bakımından insanların en şiddetlisi, zararlısı hangisidir?” dediklerinde; “Yanılan alimdir. Çünkü alim yanılır, ayağı kayarsa, onunla birlikte birçok kimselerin de ayağı kayar” buyurdu.
Dinini dünyaya alet eden bozuk ilim adamları için buyurdu ki: “Ey kötü alimler! Dünyayı başınızın üzerinde tutup, ahireti ayaklarınızın altına aldınız. Sözünüz şifa; ameliniz, yaptığınız işler ise hastalık vericidir. Siz zakkum ağacı gibisiniz. Gören hayran olur, meyvesini yiyen ölür.”
“Kim ki faydalı ilim öğrenir, öğrendiği ile amel eder ve bunu başkalarına da öğretirse, göklerde bulunan melekler arasında hürmet ve tazimle anılır.”
“Ağaçlar çoktur, ama hepsi meyve vermez. Meyveler çoktur, ama hepsi tatlı değildir. İlimler çoktur, ama hepsi faydalı olmaz.”
Îsa yolda giderken, bazı insanlara rastladı. O kimselerin vücutları zayıflamış, yüzlerinin rengi gitmişti. Bu hali gören Îsa ; “Nedir bu haliniz? Bu hale düşmenizin hikmetini söyler misiniz?” buyurdu. Onlar da; “Cehennem ateşinin korkusu bizi bu hale getirdi” dediler. Bunu işiten Îsa ; “Allah, korkanları, selamete erdireceğini vad etmiştir ve bunu zat-ı ilahisi için bir hak saymıştır” buyurdu ve yoluna devam etti. İkinci bir grup insana rastladı. Onları da diğerlerinden daha çok zayıflamış, renkleri değişmiş bir halde buldu. Bunlara da; “Bu hale gelmenizin hikmeti nedir?” diye sordu. Onlar da; “Biz Cennete aşıkız, onun hasretiyle bu hale geldik” dediler. Îsa ; “Allah sizin gibilerin arzu ve isteklerini vermeyi zat-ı ilahisi için hak kabul etmiştir” buyurdu ve yoluna devam etti. Bu defa daha da zayıflamış ve renkleri değişmiş bir gruba rastladı. “Sizlerin bu hale gelmenizin hikmeti nedir?” diye sordu. Onlar da; “Bizler, Allahın aşkından bu hale geldik” deyince, Îsa; “Siz Allaha yakın olan kimselersiniz” buyurdu ve bu sözlerini üç defa tekrar etti.
Îsa ın havarileri; “İhlas nedir?” diye sual ettiklerinde buyurdu ki: “İşleri ve amelleri yaparken, insanların beğenmesini düşünmemek, sadece Allahın rızası için yapmaktır.” “İhlaslı kimse nasıldır?” diye sorduklarında da; “Önce Allahın emirlerine uyar, hukukullaha riayet eder, sonra da insanların haklarını gözetir. Mesela bu kimseye; biri dünyaya diğeri ahirete ait iki iş verilse, ahirete ait olanını yapar” buyurdu.
Îsa ; “Allahı, Onun emir ve yasaklarını aranızda anlatınız. Bunlardan başkasıyla fazla meşgul olmayınız. Eğer böyle şeylerle çok meşgul olursanız, kalbiniz katılaşır. Katı bir kalb ise Allahtan uzaktır” buyurdu.
Vehb bin Münebbih şöyle anlatır: Havariler, Îsaya; “Kendileri için korku olmayan ve mahzun da olmayacak olan, Allahın veli kulları kimlerdir?” diye sordular. Îsa onlara şöyle cevap verdi: “İnsanlar dünyaya baktıkları (meyledip yöneldikleri) zaman, onlar ahirete bakarlar. Kendilerini günaha götürecek şeyi yapmazlar. Kendilerini terkedeceğini bildikleri şeyi terkederler, Onlar, hak etmeden kazandıkları dünya yüksekliğini bırakırlar. Onlara göre, dünya eskidir. Onu yenilemeye çalışmazlar. Evleri (dünya) harab olmuştur, tamire kalkmazlar. Dünya, onların kalblerinde ölmüştür. Onu canlandırmaya teşebbüs etmezler. Bilakis onlar, dünya ile ahiretlerini kurtarmaya, ahretlerini mamur etmeye, güzelleştirmeye çalışırlar, (Dünyayı gaye değil, ahiretleri için bir vasıta görürler.) Onlar, fani olan dünyayı satıp, karşılığında baki olan ahireti satın alırlar. Sonra dünya ehlinin, bela, musibet ve sıkıntılar ile yere serilmiş olduklarını görürler. Onun için, dünyanın isminden bile bahsetmeyip, ahireti çok hatırlarlar. Onlar, Allahı ve Onu anmayı severler. Allahın kendilerine verdiği nur ile aydınlandıkları gibi, bu nur ile etraflarını aydınlatırlar.”
Îsa , havarilerine buyurdu ki: “Ey yeryüzünün salihleri! Fesat çıkarmayınız. Bir şey fesada uğradığı zaman, onu ancak salih, iyi olan kimseler düzeltir. Biliniz ki, sizin iki hasletiniz vardır: Birincisi, devamlı güler yüzlü olmanız, ikincisi de uyumadan sabahlamanızdır.”
Îsa ; “Sağırı, dilsizi tedavi ettim, ölüyü dirilttim. Fakat, cehl-i mürekkebin ilacını bulamadım” buyurmuştur. Çünkü, böyle kimse, cahilliğini ilim ve kemal sanmaktadır. Cahil ve ruh hastası olduğunu bilmez ki, ilacını arasın! Ancak, Allahın hidayeti ile hastalığını anlayan, bu dertten kurtulabilir.”
“Ey havariler! Rüzgar çok ışıkları söndürmüştür. Ucb yani kendini ve ibadetini beğenmek de, çok ibadetleri söndürmüştür, sevaplarını yok etmiştir.”
“Hasta olup musibete, felakete uğrayıp da, günahları affolacağı için sevinmeyen kimse, alim değildir.”
“Varacağı yer ahiret iken, dünyayı seven; bir de amel için değil de yalnız başkasına anlatmak için ilim öğrenen kimse, nasıl alimlerden olabilir?”
“Allahım! Benimle, düşmanımı sevindirme, dostumu mahcup etme, ibadetimde bana kusur ettirme. Maksadımı, dünyalık eyleme. Bana acımayanı, bana musallat etme ya Hayyu ya Kayyum.”
Rivayete göre, Îsa gördüğü bir adama; “Ne yaparsın?” diye sordu. Adam; “İbadetle meşgul olurum” dedi. Îsa ; “Geçimini kim temin eder?” diye sordu. Adam; “Kardeşim temin eder” dedi. Îsa ; “Asıl abid kardeşimdir desene” buyurdu.
Îsa a; “Cennete götürecek bir amele bizi irşad et” dediler. Îsa ; “Hiç konuşmayın” buyurdu. Onlar; “Buna imkan yok” dediler. Îsa ; “O halde hayır söyleyin” dedi.
“Yalanı çok söyleyenin, güzelliği; insanlarla mücadele edenin de mürüvveti gider. Meşgaleyi çoğaltanın vücudu hastalanır. Ahlakı kötü olanın da daima canı sıkılır ve sıkıntı içinde kalır” Yahya , Îsa a; “En şiddetli şey nedir?” diye sordu. Îsa ; “Allahın gadabıdır” dedi. Yahya ; “Allahın gadabına yakın olan hangisidir?” dedi. Îsa ; “Senin gadab etmen yani insanların kızmasıdır” dedi. Yahya ; “Gadabın kaynağı nedir?” diye sordu. Îsa ; “Böbürlenmek, bencillik, üstünlük iddiası ve kıskançlıktır” dedi.
Îsa ; “Dünyayı kendinize efendi edinmeyin ki, o da sizi kendisine köle etmesin. Servetinizi kaybolmayacak yerde toplayın. Zira dünya hazinelerine sahip olanların, muhtelif afet ve felaketlerle karşılaşmalarından korkulur. Ama, Allahın hazinelerine sahip olanlar için, böyle bir korku bahis mevzuu değildir” demiştir.
Yine Îsa ; “Yazıklar olsun o dünyalık peşinde koşanlara, nasıl olup da o servetlerinden ayrılacaklardır. Halbuki onlar dünyalığa bağlanmış, ona aldanmışlardır. Onlar ona bel bağlarken, o, onları rezil etmiştir. Yine yazıklar olsun o dünyaya mağrur olanlara, o dünya, nasıl onlara hoşlanmadıkları şeyi gösterecektir. Onları sevdiklerinden ayıracak ve mukadder akıbetlerine uğratacaktır. Düşüncesi dünyalık, işi isyan olan kimseye yazıklar olsun. Nasıl olsa yarın günahları ile rezil olacaktır” demiştir.
Îsa ; “Ateşin yiyemediği şeyi çoğaltın” dedi. Dinleyenler, “Bu nedir?” diye sordular. Îsa ; “İkramdır” diye cevap verdi.
“Ey kötü alimler! Namaz kılar, oruç tutar ve sadaka verirsiniz. Fakat emrettiğinizi yapmaz, yapmadığınızı öğretirsiniz. Ne çirkin hüküm veriyorsunuz. Dil ve sözünüz ile tevbe ederken, nefsinizin istek ve arzularına göre hareket edersiniz. Kalbleriniz isyanla kirlenmiş ve kararmış olduğu halde, vücutlarınızı sabunla yıkamak size bir fayda sağlamaz. Size hakikati söylüyorum; unu çıkarıp da kepeği içinde kalan elek gibi olmayın. Sizin yaptıklarınız böyledir. Ağızlarınızdan hükümleri savurursunuz, gıll-u gış yani hile ve gizli düşmanlık içinizde kalır. Ey dünya kulları! Rağbet ve şehvetini dünyadan kesmeyenler, ahireti nasıl bulabilir? Size hakikati söylüyorum; kalpleriniz amellerinize ağlar. Çünkü dışınız içinize uymuyor. Dünyayı dilinize doladınız. Ameli ve ahireti ise ayağınızın altına aldınız. Size doğru söylüyorum; dünyalığı mükemmel yapacağız diye, ahiretinizi kaybettiniz. Sizin için dünya düzeni ahiret düzeninden daha sevimli oldu. Sizden daha adi kim olabilir? Bunu bir bilseydiniz. Yazıklar olsun size, ne vakte kadar bu karanlık içinde bocalayacak ve bu şaşkınlık içinde kalacaksınız. Sizin davetiniz dünyalığadır. İstediğiniz şey; dünya halkı, sizin için dünyalıktan feragat etsin ve bütün dünya, varlıkları ile size kalsın. Karanlıkta kalan evin damına ışık yakmakla, evin içine bir fayda olur mu? Oradan ışığın gelmesi mümkün mü? Siz de böylesiniz. Ağzınızdan ilim nurları parlarken, kalbleriniz karanlık içinde kıvranıyor. Ey dünyaya tapanlar, dünyanın bir gün sizi kökünüzden koparıp yüz üstünde sürümesi yakındır. Sonra sizi burnunuzun üzerine sürter, günahlarınızı boynunuza geçirir. Bir de ilminiz sizi arkanızdan iter, yalın ayak ve çıplak olarak, teker teker Allahın huzuruna sevkeder. Orada, kötü amellerinizin cezasını size çektirir” buyurdu.
Îsa ; “Dünyada alçak gönüllü olanlara müjdeler olsun ki, kıyamet günü onlar, kürsi sahipleridir. Dünyada ara bulup barıştıranlara müjdeler olsun. Çünkü, kıyamette, Firdevs Cennetine onlar varis olacaktır. Dünyada kalbini temizleyenlere müjdeler olsun. Çünkü, kıyamet günü, Allahın cemaline onlar bakacaklardır” buyurdu.
Îsa ; “Mahsul; dağlarda, sert topraklarda değil, ovada, sulu ve yumuşak toprakta yetişir. Bunun gibi, hikmet de; kibirlilerin gönüllerinde değil, mütevazı olanların kalblerinde gelişir. Görmez misiniz? Başını tavanlara kaldıranların, başları tavana değer ve yaralanır, başını eğenlere ise tavan gölgelik yapar ve kendini korur” buyurdu.
Rivayete göre Îsa , cüzzam hastalığından etleri dökülen, kötürüm, gözleri kör, her tarafı perişan bir adam gördü. Adam; “Kullarından çoklarını müptela ettiği dertten beni koruyan Allaha hamdederim” diyordu. Îsa adama yaklaşarak; “Daha hangi bela kaldı” diye kendisine sorunca, adam; “Ey Allahın peygamberi! Benim kalbime yerleştirdiği marifete sahip olmayanlardan, ben çok daha iyiyim” dedi. Bunun üzerine Îsa ; “Doğru söylersin, elini ver” dedi. Elinden tutup dua etti. Bütün hastalıkları geçti. Îsa a arkadaş olarak, uzun müddet ibadetle meşgul oldu.
Havariler, Îsa a; “Amellerden halis olan hangisidir?” diye sorduklarında, Îsa ; “Hiç kimsenin övmesini sevip beklemeden, Allah için yapılan ameldir” buyurdu.
Îsa ; “Yarını düşünmeyin, eğer ömrünüz var da yarına ulaşacaksanız, rızkınız da beraberinizdedir. Eğer ulaşamayacaksanız, alemin rızkı için uğraşıp durmayın” demiştir.
Havarilere buyurdu ki: “Dünyayı yüzüstü bıraktım. Zira benim, ne ölecek bir zevcem, ne de harab olacak bir evim yoktur.”
Îsa ; “Başkaları ile birlikteyken de, yalnızken de Allahtan haya ediniz!” buyurdu.
“Kim; “La ilahe illallahü vahdehu la şerike leh. Lehül mülkü ve lehül hamdü yuhyi ve yümit ve hüve hayyün la yemut bi-yedihil hayr. Ve hüve ala külli şeyin kadir” duasını yüz defa okursa, o gün yeryüzünde hiç kimsenin ondan üstün ameli olmaz. Kıyamet günü de sevabı, diğer ibadetlerden çok olur.”
“Her kim; “Eşhedü en la ilahe illallahü vahdehu la şerike leh. Ehaden sameden lem yelid ve lem yuled ve lem yekun lehu küfüven ehad” duasını yüz defa okursa, milyonlarca sevap verilir ve o kadar günahı defterinden silinir. Cennetteki derecesi binlerce kat yükselir. Binlerce melek dua ederler ve bu duaları okuyanlara mağfiret dilerler.”
“Her kim; “Eşhedü en la ilahe illallahü vahdehu la şerike leh. Lehül mülkü ve lehül hamdü yuhyi ve yümit ve hüve hayyün la yemut bi yedihil hayr. Ve hüve ala külli şeyin kadir” duasını yüz defa okursa, bir Melek o kulun duasını, Melik, Celil ve Cebbar olan Allaha arzeder. Allah, bunu okuyan kuluna rahmet nazarı ile bakar. Allahın rahmet nazarı ile baktığı kimse ise bedbaht olmaz.”