"Enter"a basıp içeriğe geçin
Filter by Kategoriler
Kuran-ı Kerim
Hadisler ve İslam Tarihi
Alevilik
İncil
Tevrat
Avesta
Mitoloji
Diğer Kitaplar

İsanın Muhammedi müjdelemesi

al-i İmran suresinin 81 ve 82. ayet-i kerimelerinde mealen buyruldu ki: “Hatırla şu zamanı ki, Allah peygamberlere hitaben; Size kitap ve hikmet verdim. Sonra sizin elinizdeki kitap ve hükümlerimizi tasdik edecek bir peygamber gelecektir. Ona elbette iman edecek ve yardımda bulunacaksınız diye söylemiş ve bunun için peygamberler ve ümmetlerinden ahd, kuvvetli, sağlam söz almıştı.

(Hak teala hazretleri böyle ahd alma sırasında onlara bu sözleri söyledikten sonra) “Bunu ikrar ettiniz mi? Bu ağır ahdimi üzerinize alıp kabul eylediniz mi? buyurdu. Onlar da; ikrar ettik dediler. Allah da; öyle ise birbirinize karşı (kendiniz ve size tabi olanlar üzerine) şahid olun. Ben de sizinle beraber şahidlerdenim. Artık ikrardan sonra, kim yüz çevirirse, işte onlar imandan çıkmış asi, fasık kimselerdir.”

Bu ayet-i kerimede, Hak tealanın peygamberlerden ahd aldığı bildirilmektedir. Peygamberden ahd almak, ümmetinden ahd almak demektir. Zira herhangi bir peygamberin, Allaha itaatten yüz çevirmesi, asla düşünülemez. Böyle bir şey mümkün olmadığından, ayet-i kerimede ümmetler muhatab alınmıştır. Yani hitab peygamberlere değil ümmetleredir.

Tefsirlerde zikredildiğine göre, bu ayet-i kerimeler, peygamberimiz Muhammed ı haber vermektedir. ayet-i kerimede geleceği bildirilen peygamber, Muhammed dır. Allah Muhammed ı, dünyanın her tarafında bulunan insanlara peygamber olarak göndereceğini, vaktiyle bütün peygamberlere ve onlar vasıtasıyla bütün ümmetlere haber vermiş, Onun bu risaletini (peygamberliğini) kabul ve ikrar etmelerini emir buyurmuştur.

Yine Hak teala hazretleri, bütün insanlardan Muhammed ın zamanına erecek olanların, muhakkak surette Ona iman getirmelerini ve kendisine yardım etmelerini emretmiştir. Bununla beraber, buna riayet etmeleri hususunda onların hepsinden ahd yani kuvvetli söz almıştır.

Bu ahde uymayanların fasıklardan olacağı bildirilmiş, bütün bunlar Kuran-ı kerimde haber verilmiştir. Hal böyle olunca, peygamberlerin hepsi diğerlerini kabul ve tasdik etmekte ve Muhammed ın geleceğini haber verip, Onu doğrulamaktadırlar. Ayrıca, O, peygamberlerin en yükseği, en üstünü ve sonuncusu olup, bütün insanlara ve cinnilere peygamber olarak gönderilmiştir. Bu bakımdan bütün peygamberler, diğerlerine ve ümmetlerine, Onun zamanına ulaşanlardan ne pahasına olursa olsun, Ona inanıp uymalarını sıkı sıkıya emir ve vasiyet etmişlerdir. Bu husus çok önemlidir. Onun için Hak teala hazretleri, peygamberlerden ve dolayısıyla ümmetlerinden ahid almayı kafi görmedi. Peygamberlere hitaben; “ahır zaman peygamberi olan Muhammed a, iman edip; dinine yardımcı olacağınızı ikrar ettiniz mi ve bu şekilde ümmetlerinizden ahid aldınız mı?” buyurdu. Enbiya-i kiram ; “Bu minval üzere ahdimizi ikrar ettik” dediler. Böylece Hak teala hazretleri; “Siz, nefsinizin ve ümmetinizin ikrarına şahid olun. Ben de sizinle beraber bu ikrarınıza şahidim” buyurdu.

Bu hususta Saf suresinin 6. ayet-i kerimesinde mealen buyruldu ki: “Bir vakit Meryem oğlu Îsa şöyle demişti: “Ey İsrailoğulları Ben, size, Allahın peygamberiyim. Benden evvel Musaya nazil olan Tevratı tasdik edici ve benden sonra gelecek Ahmed (Muhammed ) ismindeki peygamberin müjdecisiyim. Sonra o (Îsa veya Muhammed aleyhimesselam) apaçık mucizelerle onlara geldiğinde; işte bu apaçık bir sihirdir dediler.”

Tefsir alimleri, bu ayet-i kerimenin tefsirinde, Ebu Musa el-Eşarinin şöyle rivayet ettiğini zikretmektedirler: Peygamberimiz ilk müslümanların ağır işkence ve zulüm altında zor duruma düşmeleri üzerine; “Siz Habeş ülkesine gidiniz. Allah sizi orada ferahlığa kavuşturur ve sizi yine toplar…” buyurdu.

Bunun üzerine müslümanlardan bir grup, Habeşistana hicret ettiler. Habeş hükümdarı Necaşi, onlarla konuşunca, kendilerine çok yardım etti. Sonra kendisi de müslüman oldu. Necaşi dedi ki: “Muhakkak ki, Muhammed , Allahın resulüdür. Îsa onu müjdeledi. Sahip olduğum şu mülk ve şu insanların işlerini yüklenmem olmasaydı, Ona gider nalınlarını taşırdım…”

Abdullah bin Selamın rivayetine göre; Tevratda, Muhammed ın sıfatı ve Îsa ın, Muhammed ın yanına defnedileceği yazılıdır.

alimler, Hücre-i saadette yani Peygamber efendimizin medfun bulunduğu türbede, bir kabirlik boş yer bulunduğunu, o yerin Îsa a ait olduğunu bildirmişlerdir.

Kab-ül-Ahbardan şöyle rivayet olunur: Havariler, Îsa a; “Ey Ruhullah! Bizden sonra gelecek bir ümmet var mıdır?” diye sual ettiler. Bunun üzerine Îsa ; “Evet. Sizden sonra hakim, alim ve takva sahibi bir ümmet gelecektir. Onlar, ilimde sanki peygamberler gibidir. Onlar az bir rızıkla Allahtan razıdırlar, Allah da az bir amelleri sebebiyle onlardan razıdır.”

Görüldüğü gibi. Îsa , Peygamber efendimizi Ahmed ismiyle haber vermiş ve geleceğini müjdelemiştir. Ahmed, Resulallah efendimizin güzel isimlerinden biri olduğu gibi, mana bakımından hamd ve senası, medhi en ziyade ve çok olan demektir. Nitekim bizzat kendileri bir Hadis-i şeriflerinde, isimlerinin Kuran-ı kerimde Muhammed, İncilde ise Ahmed olarak bildirildiğini haber vermişlerdir. Resulallah efendimizin, Ahmed isminin iki manada olabileceği bildirilmiştir:

1- Peygamberler Allaha çok hamdederler. Fakat Resulallah efendimiz, Allaha hamdetmekte bütün peygamberlerden daha ileridedir. Ahmed ism-i şerifi bunu ifade etmektedir.

2- Güzel hasletleri sebebiyle peygamberler medholunurlar. Fakat medholunacak, övülecek, güzel huylar ve faziletler bakımından Muhammed diğer peygamberlerin hepsinden daha ileridedir.

Başta, Buhari, Müslim, Tirmizi, Darimi, Nesai ve başka hadis alimlerinin (rahmetullahi aleyhim) bildirdikleri bir hadiste de buyruldu ki: “Benim müteaddid isimlerim vardır. Ben Muhammedim, ben Ahmedim. Ben Mahiyim ki, Allah benimle küfrü yok eder. Ben Haşirim ki, halk, kıyamet günü benim izimce haşrolunacaktır. Ben akıbım (Sonuncuyum) ki, benden sonra peygamber yoktur.”

Peygamberlerin hepsi, Muhammed ın geleceğini haber vermişlerdir. Îsa da, Onun gelmesinin çok yakın olduğunu müjdelemiştir. Bu sebeple, peygamberler içinde, ümmetlerine Muhammed dan en çok bahseden Îsa olmuştur. Resulallah efendimiz de Îsa ile olan yakınlıklarını, Hadis-i şeriflerinde beyan buyurmuşlardır.

Muhammed bin İshak, Sevr bin Yezidden, o Halid bin Madandan, o da Resulallahın Eshabından alarak şöyle dedi: Eshab-ı kiram dediler ki: “Ya Resulallah! Bize kendinizden haber verir misiniz?” Buyurdu ki: “Ben, ceddim İbrahimin duasıyım. Kardeşim Îsanın müjdesiyim! Annemin ise rüyasıyım. O bana hamile iken Şam saraylarını aydınlatan bir nurun kendinden çıktığını görmüştü…”

Peygamberlik, İsrailoğulları içinde Îsa a ulaşınca, onlar arasında kalkıp; “Artık peygamberlik, İsrailoğullarında son buldu. Bundan sonra peygamberlerin mutlak sonuncusu olan Nebi, Arabi, ümmi Ahmed gelecektir. O, Muhammed bin Abdullah bin Abdülmuttalib bin Haşim olup, Halilullah İbrahim ın oğlu. İsmailin neslindendir” buyurdu.

İshak bin Bişr , senetleri ile Ebu Hüreyreden bildirir: Allah, Îsa bin Meryeme vahyedip buyurdu ki: (Ey Îsa! Emrimi yerine getirmeye çalış. Sakın gevşeklik gösterme! Ey çok temiz, iffetli hanımın oğlu, dinle ve itaat et! Seni alemlere, ayet, alamet olarak yarattım. Bana ibadet ve tevekkül eyle! Kitabı kuvvetli tut, onu açıkla! Onlara beni anlatırken, haktır, haydır, hiç zeval bulmaz de! Ümmi, Arabi peygamberi, deve ve tac (sarık), kaftan, nalın ve kılıç sahibini tasdik etsinler. O (yani Muhammed Mustafa; iri gözlü, geniş alınlı, nur yüzlü, hafif kıvırcık saçlı, sık sakallı, kaşları arası açık, latif burunlu, ön dişleri seyrek, alt dudağı ile çene arası çukurca, boynu gümüş ibrik gibi, mübarek karnı geniş olup, göğsü ile karnı beraber, göğsü geniş, avuçlarının içi geniş, bakmak isteyince bütün bedeni ile dönen, yürüyünce sanki taşlık bir yerden yürüyor ve yukarıdan aşağı iniyormuş hissini veren, yüzündeki ter, inci taneleri gibi olup, kendisinden misk kokusu yayılan, kendinden önce ve sonra misli görülmemiş ve görülmeyecek olan, boyu, huyu, kokusu güzel, hanımı çok, nesli az, nesli ancak mübareklerden olan bir şanlı peygamberdir. Cennette bir sarayı vardır. Onda sıkıntı ve gürültü yoktur. Benim katımda öyle bir yeri vardır ki, insanoğlundan oraya ulaşan kimse yoktur. Sözü Kuran, dini İslamdır. Ben ise Selamım. Tuba, Onun zamanına ulaşıp, Onun günlerini görüp, sözünü dinleyenlerin, Ona tabi olanlarındır.”

Hişam bin Ammar, Velid bin Müslimden, o Abdurrahman bin Zeydden, o da babasından (rahmetullahi aleyhim) şöyle bildirir: Îsa; “Ya Rabbi! Bu merhume ümmetten bana haber ver” dedi. Allah da buyurdu ki: “Ahmedin ümmetidir. Peygamberler gibi alim ve hakimlerdir. Onlara az bir şey versem, benden razı olurlar. Ben de az bir amelleri sebebiyle onlardan razı olurum. La ilahe illallah demeleri ile onları Cennete sokarım. Ey Îsa! Cennette bulunanların çoğunu onlar teşkil eder.” Bunu, İbn-i Asakir rivayet etti.

Yine İbn-i Asakir senetleri ile bildiriyor ki: Allah Îsa a vahy edip buyurdu ki: “Ey Îsa! En çok düşündüğün, en fazla kıymet verip aziz tuttuğun şey, benim emir ve yasaklarım olsun. Onlara tam uy. ahiretin için benim rızamı azık tut. Nafile ibadetlerle bana yaklaş ki, seni seveyim. Benden başkasına dönme. Ziyan edersin. Belalarıma sabret. Kazama razı ol! Senden razı ve memnun olmama çalış. Benim memnuniyetim ve rızam, itaat etmeye (bağlıdır.) İsyana değil. Bana yakın ol. Zikrimi dilinde devamlı et. Muhabbetim kalbinde olsun. Ömrünün hiç bir anı gaflet ile geçmesin. Beni arayıcı, bana koşucu ol. Kalbin, haşyetimden ölecek gibi olsun. Benim rızamı kazanmak için geceleri kolla, uyuma; mahşer gününde susuz kalmamak için gündüzleri su içme, yani oruç tut. Gayretini iyiliklere sarf et. Her yerde iyilik üzere ol, yüzün hayra, iyiliğe dönük olsun. Kullarım arasında nasihatimle bulun, onlara adaletimle hükmet. Gözünü yorgunluk perdesinden koruyup parlattım. Ölü misali yatıp uyuma, çünkü dirisin, nefes alıyorsun.

Ey Meryem oğlu Îsa! Kulum, kendini benim huzurumda küçük ve aşağı tutmadıkça, kamil iman etmiş olmaz. Benim için alçalırsa sevabını bulur. Seni şahid tutarım ki, o kul, değişmediği ve benim yolumu değiştirmediği müddetçe azabımdan emindir.

Ey bekar, temiz, çok iffetli Meryemin oğlu Îsa! Yaşadığın müddetçe kendin için ağla! Dünyadan ve dünya ehlinden uzak dur. Dünya lezzetlerini, dünyayı sevenlere bırak. Tatlı ve yumuşak sözlü, açıkça selam verici ol. Herkes uyurken, sen uyanık bulun. ahiretle ilgili tehlikelerden sakın, geleceğe ait korku ve belalardan kurtulma çarelerini ara. Çoluk-çocuğun ve malın fayda vermediği gün gelmeden hazırlan. Gafiller gülerken, sen gözüne hüzün mili ile sürme çek. Bunda sabırlı ve sevap bekleyici ol. Sabredenlere vad ettiklerime kavuşursan, sana müjdeler olsun. Dünyadan maksadın, ahireti kazanmak olsun. Sende kalmayacak olanı tatsan da, tadı nerede! Sana gelmeyenden ise, zaten tat alamazsın. Dünyadan, sana yetecek kadarla yetin, rahat ol! Gör ki, bunlarla nelere ulaşacaksın. Hesaplı amel et. Çünkü mesul olacaksın. Eğer salih evliyam için hazırladıklarımı gözlerin görseydi, kalbin erir, canın çıkardı.”

Ebu Huzeyfenin rivayetine göre, Allah Îsa a vahyedip, buyurdu ki: “Ey Îsa! Gökleri ve yeri yarattığım zaman; bana ibadet edip, senin ve annen için benim söylediğimi söyleyenleri sana komşu, arkadaş yapacağımı, sana olan iyilik ve ihsanımda onları da sana ortak edeceğimi takdir ettim. Yine gökleri ve yeri yarattığım zaman, seni ve anneni ilah edinenlerin Cehennemin en dibinde azab görmelerini takdir eyledim.

Gökleri ve yeri yarattığım gün, dinimi kulum Muhammedin elinde kuvvetlendirmeyi ve Onunla peygamberlerin sonunu getirmeyi irade eyledim. O Mekkede doğar, Medineye hicret eder ve Şama sahip olur. O kaba ve sert değildir. Sokaklarda gürültü etmez. Giyinmede, süste, konuşmada yaramaz söz etmez. Her işte, her şeyde Ona güzel istikamet veririm. Her iyi ahlakı ona ihsan ederim. İçini takva ile doldururum. Hikmeti Onun aklı, vefayı Onun tabiatı, adaleti, Onun sireti, hakkı Onun şeriatı, İslamı Onun dini ederim. İsmi Ahmeddir. Ona hidayet ve ilim verir, şanını yüceltirim. Onun eliyle insanlara hidayet veririm. Onunla; duymayan kulakları, perdeli kalbleri açarım. Çeşitli zararlı düşünce ve istekleri Onun vasıtasıyla yok ederim. Onlar marufu emir ve münkeri nehyederler. İsmime karşı saygılı, ihlaslı olup, peygamberlerin getirdiklerini tasdik ederler. Mescidlerinde, meclislerinde, evlerinde ve bulundukları ve gittikleri yerlerde onlara tesbih, takdis ve tehliller veririm. Rüku ve secde ederler, benim için namaz kılarlar. Benim uğrumda saflar ve kitleler halinde cihad ederler. Kurbanları kanlarıdır. İlmin aslı kalblerinde olur. Gece bana ibadette abid, gündüz benim için cihadda arslandırlar. Bunlar benim onlara fazilet ve ihsanlarımdır. Bunları dilediğime veririm. Ben büyük faziletler, ihsanlar sahibiyim.”