"Enter"a basıp içeriğe geçin
Filter by Kategoriler
Kuran-ı Kerim
Hadisler ve İslam Tarihi
Alevilik
İncil
Tevrat
Avesta
Mitoloji
Diğer Kitaplar

Eshab-ı Sebt

Mısırla, Medine-i münevvere arasında Kızıldeniz kenarında, İyle yahut Medyen yahut Taberiyye şehrinin halkı, yetmişbin kişi olup, İsrailoğullarından idiler. Onlar, balık avlamak ve satmakla geçinirlerdi. Cenab-ı Hak, Cumartesi günü balık avından onları men etti. Cumartesi günü, Musa ın dininde ibadetten başka her iş haram olduğundan, balık avlamaya kimse cesaret edemezdi. Onlar da Cumartesi günü avlanmamak üzere nebileri Davud a söz verdiler. İsrailoğulları, Cumartesiye riayet edip balık avlamamakla emrolundukları halde, şeytan onlara; “Siz balığın avından nehyolunmadınız, eklinden (yemesinden) nehyolundunuz” diyerek kalplerine vesvese verdi. Böylece bir kısmı Cumartesinin tazimini ihlal ve balık avlamakla ilahi yasağa muhalefet ettiler. Cumartesi günü, Allahın hikmeti ile su yüzü balıkla dolar, diğer günler ise görünmezlerdi. Bu durum onlar için bir imtihan idi. Binaenaleyh, ilahi emre uyarak imtihanı kazanmak mümkün iken, aksini yapmakla azaba koştular.

Tefsir-i Hazinde bildirildiği üzere; Eshab-ı Sebt, üç fırka oldu. Birinci fırka; Allahın emrine karşı gelip Cumartesi günü balık avlarlar, yerler, satarlar, hatta sahilin kenarına havuzlar yaparak, Cumartesi günü balıklar içine dolunca, ağzını kaparlar, Pazar günü o balıkları toplarlardı. Yasaklandıkları bu iş üzerinde ısrar ederler, hilelerini örtmek isterlerdi. Bunlar daha da ileri giderek, Cumartesinin haramlığı kalktı derlerdi. İkinci fırka; bunların haline sükut eder, balık avlama günahını işlemezlerdi. Üçüncü fırka; günahı işlemedikleri gibi, günahı işleyenlere vaz ü nasihat eder ve Allahın yasak ettiği şeylerden men etmeye çalışırlardı. Sükut edip balık avlama günahını işlemeyen, emr-i maruf ve nehy-i anil münkerde bulunmayanlar bunlara; “Helak olacak veyahut azab görecek bir kavme niçin vazeder ve kendinizi yorarsınız, emeğinize yazıktır” derlerdi. Nasihat etmekten geri durmayanlar da; “Cenab-ı Hakkın huzurunda mazur olmak için iyiliği emreder, haram ve günahlardan nehyederiz” diye cevap verirlerdi.

Tefsir alimleri bildirdi ki: Nasihat edip emr-i bil maruf ve nehy-i anil münkerde bulunanlar isyan içinde olanların herhangi bir azaba uğrayacaklarını düşünerek, asi ve bozguncularla kendileri arasına bir duvar çektiler. Yerlerini ayırıp, başka bir kapıdan işlediler ve onlara karışmadılar. Bir gün asilerin dışarı çıkmadığını görünce, merakla gidip baktılar. Bir gecede Hakkın gadabı ile hepsinin maymun; yahut gençlerinin maymun, yaslılarının hınzır (domuz) suretinde olduğunu gördüler. Bunlar, kafir olup maymun suretine çevrilen akrabalarını tanıyamadılar. Lakin maymunlar akrabalarını tanıyıp, yanlarına gelerek elbiselerini kokladılar ve ağlaştılar. Müminlerin; “Biz size, Allahın emrini gözetin, haram ve günah işlerden vazgeçin demedik mi?” sözlerine de, yalnız başlarıyla cevap verip, tasdik ettiler ve üç gün sonra öldüler. Müminler ise helak olmaktan kurtuldular. Araisde; “Kafir olup hayvan şekline çevrilen onikibin kişi şehirden çıktı. Sahrada şaşkın şaşkın dolaşıp üç gün sonra hepsi öldü. Hak teala rüzgarla yağmur gönderip, leşlerini deryaya bıraktı” diye bildirilmektedir. Mealim-üt-Tenzilde; Avlanmayıp, lakin avlayanları da men ve nehy etmeyip susanlar da, birlikte şekil değiştirdiler denmektedir.

Kuran-ı kerimde bu husus mealen şöyle bildirilmektedir: “(Habibim!) Onlara (yahudilere) denizin yakınındaki (sahildeki) o kasabayı (onun halini ve ahalisinin başına gelenleri) sor. Hani onlar Cumartesi gününün hürmetini ihlal ederek haddi aşmışlardı. Çünkü, Cumartesi tatili yaptıkları gün, balıklar akın akın meydana çıkarak yanlarına geliyordu. Cumartesi tatili yapmayacakları gün ise gelmiyordu. İşte biz, itaatten çıkmakta olduklarından dolayı, kendilerini böylece imtihan ediyorduk. İçlerinden bir taife (ki, bu kötü ameli işlemez ve işleyeni de men etmezdi. Bunlar o nehy edenlere); Allahın kendilerini (dünyada) helak edeceği veya (ahirette) şiddetli bir azab ile cezalandıracağı bir kavme ne diye nasihat veriyorsunuz? dediği zaman, onlar da (o nasihat edenler de); Bizim nasihatimiz, Rabbimizin yasak ettiğini beyan etmek, üzerimize vacib olmakla Allah indinde mazur olmamız içindir. Umulur ki, onlar korkup günahı terk ederler demişlerdi. Vakta ki onlar (masiyet işleyenler), nasihati unuttular (kabul etmediler). Biz de kötülükten vazgeçirmekte sebat edenleri selamete çıkardık. Zulmedenleri ise, yapmakta oldukları fısklar yüzünden, şiddetti bir azab ile yakaladık. Bu suretle, onlar serkeşlik ederek yasak edileni yapmakta ısrar edince, kendilerine rahmetten uzak olduğunuz halde, hor ve zelil maymunlar olun dedik.” (Araf suresi: 163-166)

“(Ey İsrailoğulları!) Muhakkak siz, (seleflerinizden) Cumartesi günü hadd-i tecavüz edenlerin halini bilirsiniz. Biz onlara dedik ki; Zelil ve hakir maymunlar olun! (Üç gün sonra da helak oldular.) Binaenaleyh onu, hem önündekilere (o zaman hazır olanlara), hem ardındakilere (sonradan geleceklere), ibret verici ceza ve (müminlerden) takvaya erenlere de bir öğüt yaptık.” (Bakara suresi: 65, 66)

“Ey kendilerine kitap verilenler (Tevrat verilen yahudiler!) Sizinle olan (Tevratı) tasdik edici olmak üzere indirdiğimize (Kuran-ı kerime); biz bir takım yüzleri silip ve belirsiz edip de enselerine çevirmezden, Yahut Eshab-ı Sebte ettiğimiz lanet gibi kendilerini de lanetlemezden evvel iman edin. Allah emir ve vadini hüküm ve kazasını infaz edicidir.” (Nisa suresi: 47)

“İsrailoğullarından olup da küfredenlere (yani Eshab-ı Sebte ve Eshab-ı Maideye), Davudun da, Meryem oğlu Îsanın da (aleyhimesselam) diliyle lanet olunmuştur. (Eshab-ı Sebt maymun suretine, Eshab-ı Maide de hınzır suretine çevrildi.) İşte bu, lanet olanların isyan etmeleri ve ifrata sapmaları sebebiyle oldu. Onlar, işledikleri herhangi fenalıktan, birbirini vazgeçirmeye çalışmazlardı. Hakikat, yapmakta devam ettikleri şey ne kötü idi.” (Maide suresi: 78, 79)