"Enter"a basıp içeriğe geçin
Filter by Kategoriler
Kuran-ı Kerim
Hadisler ve İslam Tarihi
Alevilik
İncil
Tevrat
Avesta
Mitoloji
Diğer Kitaplar

Musanın elinde bir Kıptinin (Mısırlının) ölmesi

Rivayete göre Musa, bir gün Münif isimli bir beldede, Mısırlı bir Kıpti kafirinin, Beni İsrailden birine işkence ettiğini gördü. Rivayete göre, işkence gören İsrailoğullarından Samiri isminde biri idi. Hasmı da Fatun isminde Firavunın ekmekçisi olan bir Kıpti idi.

Fatun, sarayın mutfağı için odun satın almıştı ve Samiriye; “Bu odunları taşı!” demişti. Taşımayınca ona zulmetmeye başlamıştı. Bu esnada Musa da oradan geçiyordu. Samiri, kendine haksızlık yapan Mısırlıya karşı ondan yardım istedi.

Nitekim Kasas suresinin 15. ayet-i kerimesinde mealen; “(Musa bir gün saraya geldiğinde, Firavun, Münif şehrine gitti denildi.) Musa şehir halkının meşgul olduğu (öğle uykusunda oldukları, cadde ve sokakların tamamen boş olduğu) bir sırada (Firavunın bulunduğu) şehre girdi. Şehre girdiğinde birbirleriyle kavga eden iki adama rastladı. Bu iki kimseden biri Musanın tarafından (yani İsrailoğullarından) diğeri de düşmanları olan taraftan (yani Kıbtilerden) idi. İsrailoğullarından olan kimse, hasmı olan Kıbtiye karşı, kendisine yardım etmesi için Musadan yardım istedi…” buyruldu.

Musa Kıptiye; “Bırak onu!” diye bağırdı. Fırıncı; “Ben onu, senin babanın işi için alıyorum, Sen ise ona yol veriyorsun” dedi. Musa , Samiriyi onun elinden kurtarmaya çalıştı. ayet-i kerimede mealen buyruldu ki: “…Öyle olunca, Musa eliyle Kıbtinin göğsüne vurdu. Adam ölüverdi. Musa yaptığı bu işten mahcub oldu ve; Bu (yani maktulün yaptığı iş) aşikare azdırıcı bir düşman olan şeytanın amellerindendir dedi. Musa ; Allaha münacat ederek; “Ya Rabbi! (senin emrin olmadan o Kıbtinin ölümüne sebep olmakla) ben nefsime yazık ettim. Benim hatamı mağfiret eyle dedi. Allah da onu mağfiret etti. Çünkü Allah, çok mağfiret edici ve kullarına çok merhametlidir.”

Bu ayet-i kerimede, Kıbtinin ölmesi hususunda Musanın bir kastının bulunmadığı, hadisenin bu şekilde neticelenmesine üzüldüğü ve Allahtan özür dilediği bildirilmektedir.

Kadı Beydavi hazretlerinin bildirdiğine göre, ayet-i kerimede, Musanın dahil olduğu (girdiği) bildirilen şehir, şimdiki Mısırın batısındadır ve ismi Münifdir. Bu şehrin ismine Ayn-üş-şems denildiği, ayrıca başka isimlerinin olduğu da rivayet edilmektedir.

ayet-i kerimede, Musa ın, şehir halkının gaflette oldukları, meşgul olup, ortalıkta bulunmadıkları bir sırada şehre girdiği bildirilmektedir. Bunun sebebi hakkında çeşitli rivayetler vardır. Fahrüddin-i Razi hazretleri tefsirinde buyuruyor ki: Bu hadisenin bildirildiği ayet-i kerimeden önceki ayette (Kasas suresi: 15) Allah mealen; “Musanın yaşı kemalini bulup, aklı, rüşdü, müsavi olunca, biz ona hikmet ve ilim verdik. İşte biz, iyilik, ihsan sahiplerini böylece mükafatlandırırız” buyurdu.

Musa rüştüne (yaş olarak olgunluğa) kavuşup, kendine ilim ve hikmet verilince, Firavunın dininin batıl, bozuk olduğunu bildi. Zaten Allah, diğer peygamberler gibi onu da muhafaza etmiş, Allahtan başkasına ibadet etmek bir yana, böyle şeylere hiç yaklaşmamıştı. Hikmet ve ilim verilince, Firavunın ve çevresinin dinlerinin bozukluğunu, daha iyi anladı. Bundan sonra, Firavunın ve kavminin içinde bulundukları hali ayıplamaya, onların zulüm yaptıklarını anlatmaya başladı.

Tabi ki, asiyenin her türlü gayretine, yatıştırmaya çalışmasına rağmen, Firavun ve onun kavmi olan Kıptiler, Musayı aralarından ayırmaya, yanlarından uzaklaştırmaya çalıştılar. Korkutmaya kalkıştılar. Musa da onların arasından ayrılıp, çıktı. Bu sebeple, Firavunın bulunduğu beldeye, gizlice ve endişe içinde girerdi. Açıktan açığa giremez oldu. Çünkü Kıptiler tehdit ediyorlardı. Bir de onlar her kötülüğü yapabilirlerdi.

Rivayet olundu ki, Kıptinin ölmesi hadisesini; kavgada bulunan Samiriden başka hiç kimse bilmiyordu.

Bu hadiseden sonra, endişe içinde şehirde halkın arasında söylentilere kulak verdi. Kıptiler, hadiseyi haber alınca, o sırada şehirde bulunan Firavuna gelerek; “İsrailoğulları yakınlarımızdan olan bir adamı öldürdüler. Onlardan bizim hakkımızı al! Onları bırakma ve bu yaptıklarını yanlarına koyma!” dediler. Firavun; “Öldüreni ve şahidleri bana getirin. Çünkü delilsiz, şahidsiz karar vermek doğru olmaz” dedi. Dolaşıp, araştırdılar, bir delil bulamadılar. Firavun, aranılan şahsın bulunması için şehirden ayrılmadı, o gün orada kaldı.

Musa olanları öğrendi. O geceyi endişe içinde geçirdi. Rivayete göre, Musanın, Kıbtinin elinden kurtardığı kimse, her ne kadar İsrailoğullarından ise de mümin değildi. Nitekim, Musa , hata ile Kıbtinin ölümüne sebep olduğum için, Allah beni affetmekle ve Firavuna yakalattırmamakla bana ihsanda bulundu. Öyleyse ben, bu nimetlerin hakkı için bir daha hiç bir kafire arka çıkmayayım, yardım etmeyeyim diye düşündü. O geceyi endişe içinde geçiren Musa, sabah olunca bu endişe ile kaldığı yerden çıktı. Yeni durumdan haberdar olmak istiyordu. Çarşıya çıktığında bir de ne görsün, dün Kıbtinin elinden kurtardığı İsrailoğlu, bu gün de yine bir Kıpti ile kavga ediyor. İsrailoğlu yine Musadan yardım istedi. Nitekim Kasas suresinin 18. ayet-i kerimesinde mealen buyruldu ki: “(Musa , kendisini yakalarlar ve ölen Kıbtinin kısasını isterler diye) şehirde endişe ile sabahladı. Etrafı gözetlemekten de geri kalmadı. Sabah olunca, bir de ne görsün, dünkü Kıptinin elinden kurtardığı İsrailoğlu, bugün de bir Kıpti ile münakaşa ediyor ve yine hasmına karşı Musadan yardım istiyor. Musa ona; (dün bir Kıbtinin ölümüne sebep olmuşken, bu gün başka birine karşı kendisinden imdad istemesine üzülerek ve gadab ederek o İsrailoğluna;) “Şüphe yok, sen elbette apaçık bir azgınsın” dedi.” “Dün kavga ettin. Kavgaya beni de kattın. Şimdi bir başkasıyla dövüşüyor, yine yardımımı istiyorsun. Nedir senin bu yaptığın? Dünkü hadiseden ibret almadın mı? Niye gücünün yetmediği kimselerle dövüşüp duruyorsun…?” demek istedi. Bununla beraber, ona yardım etmemesi halinde İsrailoğlunun dünkü hadiseyi Firavunın adamlarına bildirmesi ve kendisini ele vermesi ihtimaline karşı yine de yardım etmek istedi. Gadablı bir şekilde böyle söyledi, bununla beraber, çabucak onu Kıptinin elinden kurtarmak için süratle yanlarına yaklaştı. Maksadı, bir an önce, İsrailoğlunu Kıptinin elinden kurtarıp onun muhtemel zararından kurtulmak ve çabucak oradan uzaklaşmaktı. Kıbtiyi tutup İsrailoğlundan ayırmak için, aceleyle üzerine yürüdü. Biraz evvel, İsrailoğlunu azarlayıcı sözler söylediğinden, İsrailoğlu çok korkup, Musanın Kıbtiyi değil de kendisini tutmak istediğini zannetti. Heyecanla dünkü olan hadiseyi söyleyiverdi. Bu husus, Kuran-ı kerimde Kasas suresinin 19. ayet-i kerimesinde mealen şöyle bildirilmiştir: “Vakta ki, Musa , kendisine ve o İsrailoğluna düşman olan Kıbtiyi tutmak istedi. (Daha önce İsrailoğlunu, azgınsın diye azarlamış olduğundan; o zannetti ki, Musa Kıbtiyi değil de kendini tutup öldürecek. Bu zannının galib olmasıyla) dedi ki; “Ya Musa! Dün ölümüne sebep olduğun adam gibi, bu gün de beni katletmeye mi kastediyorsun. Ara buluculardan olmayı arzu etmiyorsun da bu yerde, yaman bir zorba (mı) istiyorsun?.”

Orada İsrailoğlu ile kavga eden Kıpti, hasmından bu sözleri duyunca, dünkü Kıpti Fatunun ölümüne sebep olanın, Musa olduğunu anladı. Ellerinden sıyrılıp kurtuldu ve koşarak Firavunın yanına gitti. Firavun ile görüşmek istediğini, mühim bir şey bildireceğini söyledi. Firavuna haber verildiğinde, görüşme isteğini kabul ederek; “Onu içeri alabilirsiniz. Kendisi yakın tanıdığımız, dostumuzdur” dedi. İçeri alınan Kıpti, olan biteni Firavuna anlattı.

Bunun üzerine, önceki gün ölen Kıptinin yakınları, Fatunun ölümüne sebep olan kimse tespit edildiğine göre hemen kısas yapılmasını yani akrabaları yerine, Musanın katledilmesini istediler. Firavun ile etrafındakiler, bir de Kıpti kavminin ileri gelenleri toplanarak, aralarında istişare edip, kısas yapılmasını kararlaştırdılar. Hatta istişare etmekten, birbirlerinin fikirlerini almaktan ziyade, Musa ın katledilmesi için birbirlerine, emirler veriyorlardı. Nihayet Firavun, derhal, Musanın yakalanmasını ve katledilmesini emretti. “Onu bulun! Şehirden çıkmamıştır. Başka bir yere gidemez. Yol bilip çıkartacak birisi değildir” dedi.