Yakub Mısıra varınca bir Cuma gecesi seher vaktinde kalkıp namaz kıldıktan sonra ellerini semaya kaldırıp cenab-ı Hakka yalvardı ve oğullarının bağışlanmasını diledi. Çünkü o, Kenan diyarındayken oğullarının; “Bizim günahlarımızın bağışlanması için istiğfar et.” dedikleri zaman; “Sizin için sonra istiğfar ederim” demiş ve mazlum olan Yusufun affetmesinden sonra istiğfar edeceğini bildirmişti. Yusufla görüşüp, onun da kardeşlerini affettiğini görünce şu niyazda bulundu; “Allahım! Yusuf için feryadlarımı, onun ayrılık ve hasretliğinden olan sabrımın azlığını ve oğullarımın kardeşlerine yaptıklarını mağfiret eyle.”
Yakub bu duayı ettiği sırada babalarının arkasında ayakta duran Yusuf ve kardeşleri de “amin” diyerek ağlıyorlardı. Allah, Yakup a vahy edip; “Allah seni ve onların hepsini mağfiret eyledi.” buyurdu.
Yakub vefat edinceye kadar her Cuma gecesi aynı şekilde istiğfar ve dua etmeğe devam etti.
Ben bir Yakup idim kendi halimde,
Mevlanın ismi var idi dilimde,
Aldırdım Yusufu Kenan ilinde,
Ağlar Yakup ağlar Yusufum deyu.
Attılar kuyuya şehid kastına,
Cebrail yetişti Mevla dostuna,
İhlas ile çıktı suyun üstüne,
Ağlar Yakup ağlar Yusufum deyu.
Yusufun gömleğin al kan ettiler,
Kurtlar yedi diye bühtan ettiler,
Yusufu götürüp bilmem nettiler.
Ağlar Yakup ağlar Yusufum deyu.
Akar da Yakubun gözünün yaşı,
Ah çekip eritir dağ ile taşı,
Yusufu kuyuya attı kardeşi,
Ağlar Yakup ağlar Yusufum deyu.
Bezirganlar geçip giderken yoldan,
Yusufu çıkardı bulup kuyudan,
Yusuf sonra oldu Mısıra sultan,
Ağlar Yakup ağlar Yusufum deyu.
Bir dertli bulsam da derdime yansam,
Yandım hasretine bağrım dağlasam,
Yusufum cemalin bir dahi görsem,
Ağlar Yakup ağlar Yusufum deyu.