Kalbin, Allahtan başkasıyla meşgul olmaması; nefsin, kötülüklerinden temizlenmesi: bedenin, ibadet ve taatla meşgul olup, günahlardan sakınmak suretiyle süslenmesi demektir. Bu hal; kalbde, nefste ve bedende olup fesadın zıddıdır.
Salih amel işlemek, müminin zahirini (bedenini) ve batınını (kalbini) süsleyen bir zinettir. İslam alimleri salih ameli iki kısma ayırmışlardır:
Birincisi; açık bir görünüşte olan salih ameldir. Dinimizin her emrettiği farzları, vacibleri, sünnetleri, edebleri yerine getirmek ve haramlardan sakınmaktır. Allahın mahluklarından hiç birini incitmemek, hiç kimsenin malına ve canına dokunmamak salih ameldir.
İkincisi ise; batını ve manevi salih ameldir. Zahiri yani dışı; kötü işlerden sakınmak ve emirleri yerli yerince yapmak suretiyle süsledikten sonra kalbi ve nefsi, kötülüklerden, fena huy ve düşüncelerden arındırmak ve iyiliklerle donatmaktır. Kalbde hased, kin gibi kötülüklere yer vermemek, nefsin isteklerini terk etmek salih ameldir.
Salih amel işlemek suretiyle, müminin dünyada ve ahirette saadete kavuşup, kurtuluşa ereceğini yüce Rabbimiz bildirmektedir. Bu dünyada ve ahirette pişman olmamak için salih amel işlemelidir.
4- Bitmeyen, güzel bir sabra sahipti. Oğulları, buğday almak için Mısıra gittiler. Yusuf , Mısırda kardeşleri Bünyamini bir bahane ile alıkoydu. Babalarına dönüp; “Bünyamin hırsızlık yaptı. Bu sebeple Mısırda alıkonuldu” dediler. Bunun üzerine Yakubun oğullarına verdiği cevap, Kuran-ı kerimde mealen şöyle bildirilmektedir: “Hayır, (aranızda kararlaştırdığınız bu işi) sizi nefisleriniz aldatıp süsleyerek kolay gösterdi. Artık bana düşen sabr-ı cemildir” (Yusuf suresi: 83) diyerek, Allahtan gelen musibet ve belalara sabr edeceğini bildirdi. Çünkü o, bela ve musibetlerin en şiddetlilerinin, Allahın sevgili kullarına bilhassa peygamberlere gönderildiğini biliyordu.